19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 29 HAZİRAN 2020 PAZARTESİ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ DİZİ/HABER TÜRKIYE’NIN ÖNDE GELEN HUKUKÇULARI CUMHURIYET’E VERILEN CEZALARI DEĞERLENDIRIYOR 6 Ayrıntılar Gençlik fetişizmi, bilimsel aymazlık ve hakikat! Almanya’da tek kullanımlık plastik malzemeler yasaklandı. Kısa süre sonra denizlerde balıktan fazla plastik bulunacağı kaygısı ve öngörüsüyle bu karar alındı. İstanbullu biri olarak, o akşam rastlantı ve hevesle, denize bakarken bunu düşündüm “Türkiye’de yaşayan biri olarak bu sorunu tartışabilir miyiz?” diye. Yaşam tükenirken, türlerin çeşitliliği hızla azalırken uğraştığımız sorunları geçirdim aklımdan. Dünyaya bilimde ne kadar katkı veriyoruz? Eğer büyük devletsek (!) tüm bu tür meselelerde söyleyecek sözümüz olması gerekir değil mi? Ama yok... Üstelik yakın gelecekte de olmayacak! HHH Özyeğin Üniversitesi Kurucu Rektörü Erhan Erkut, Erdoğan tarafından yapılan son altı atamanın bilimsel dökümünü açıkladı dün. Atanan rektörlerden dördünün yayını yok. Yani sıfır! Diğer altısı da üç makale yayımlamış sadece. Yani bu kişilerle yol yürüyecek ülke. Bu insanlar bilim üreten kurumlara yön verecek. Aslında ülkenin tek sorunu bu olmalı. Salgında gördük işte, doğru dürüst aşı, ilaç çalışması yapamıyoruz. Yetişmiş insanlarımız eksik, yeteneksiz olduğu için değil bu. Ama küre ölçeğinde laboratuvarımız bile yok. İnsanlar kişisel ısrarıyla sonuç elde ediyor. Peki, nerede ileriyiz biz? Dünyanın önde gelen İslam (!) devleti olma hususunda! HHH Bu konuda da emin değilim doğrusu ama diyelim öyle, bunun nedeni de Cumhuriyeti kuran kadroların sağlam zemininden kaynaklı. Eğer şu salgın zamanı bu ülkenin namuslu hekimleri olmasaydı felaket yaşanacaktı. Hekimler hâlâ yok edilmemiş olan, o kuruluş değerleriyle yetiştiği için başarı sağladılar. Aslında çoktan piyasalaşmış, insansız sağlık sektörümüz. Evet, ticari kuruluşlar hastaneler ve hekimler de beyaz yakalı işçiler. Büyük oranda namuslu oldukları için canları pahasına mücadele verdiler. Her mesleğin sahtekârı var. Hekimlerin büyük çoğunluğu mesleklerinin evrensel ilkelerine bağlı... Düzen ne yapıyor peki? Bu insanları sömürüyor, dövdürüyor, öldürüyor. HHH İslam devleti meselesine dönelim. Buradan nasıl övünç çıkarılır, anlamış değilim. Ancak gerçek şu: Tam da Türkiye “laiklik” çabası gösterdiği için ayrışmış, fark edilir olmuştur. Kuruluştan bu yana laiklik hayali oldu belli çevrelerin, yazık ki bunu başarmak mümkün değil. Diyanet türü devasa, işlevsiz ve güçlü siyasal araçtan kimse vazgeçmek istemiyor. Diyanet sorunu da yanlış yerden alınıyor; mesele buranın tarafsız, her inanca eşit mesafede olması değildir. Sorun varlığıdır. Diyanet yanlış kurumdur, demokrasi önünde engeldir. Hatta inanan insanları tek tipleştirmek görevi olduğu için, ayrıca inanç özgürlüğüne de zarar veriyor. Türkiye laiklik çabası gösteren, demokrasi hedefi olan geri kalmış bir ülkeydi. Şimdi, bu hedeflerin olmadığı bir geri kalmış ülke halini aldı. HHH Üniversitelere “vakıf” denerek aslında ciddi bir ticarethane olduğunun gizlenmesi de konuşulamıyor. Rektörler büyük çoğunlukla iktidara göbekten bağlı, çapsız kimseler. Eğer Erdoğan’dan yırtsalar, bu kez karşılarına patronları çıkıyor. Soruyorum; üniversitenin patronu olur mu, diye; var ama işte! En iyisi de dahil olmak üzere piyasa koşullarıyla biçimlenen bir yapıdan söz ediyoruz. Araştırmacıyı özendirmek şöyle dursun, tersine kâr merkezli çalışan kurumlar buraları. Kimse çıkıp bana “Hayır, öyle değil” demesin. Kâr illaki para ile olmaz. Şirketlerin algı çalışmasından, ucuz işçi yetiştirme aracı olarak buraları kullanmalarından o değerli arazilerin imtiyazla elde edilmesine dek neresinden tutsanız berbat bir düzenden söz ediyoruz. HHH Üniversite kadrosunda olan kimi tiplere bakıyorum bankalarda CEO göreviyle övünüyor. Bazısı “siyasetten uzak kalın” diye öğüt veriyor. Kafalar liberal, piyasacı. Görece bilimsel yetkinliği var gibi duran bu kimseler esasen İslamcı iktidarın istediği gibi, tam koltuk değneği halindeler. “Gençlik fetişizmi” ile ahaliyi uyutuyorlar. Gerçeği gizliyorlar. Gençler yazık ki cahil, donanımsız. Bilişim aygıtlarını iyi kullanmak, kimi parlak cümlelerle ortalarda görünmek göz boyuyor. Oysa bu gençlerin kafasında bir dünya tasarımı yok. Etik değerler oluşmamış. Benciller. Hocalar da düzen gereği hizmetkâr haline getirildiği için kötü ilişki biçimi sürüyor. HHH Bir memleket düşünün, ilkokul mezunu ABD dostu imama esir düşmüş, onun kadrolarıyla biçim almış uzun yıllardır. Sonra? Ortak olan siyasal İslamcılar arasında kavga çıkmış, şimdi kendi aralarındaki günah çıkarmaları tartışıyoruz. Arınç’ın açtığı tartışmanın memlekete ne faydası var? Tümü aynı yolun yolcusuydu, şimdi duvara tosladı ülke! Mevzu bu kadar yalın! Kindar gençlikte de hayli yol aldılar ama cahil gençlik işini çoktan hallettiler. Üstelik bu İslamcıların önünü açan TSK, TÜSİAD ve tüm Amerikancılar birlikte halletti işi. Şimdi timsah gözyaşı döküyorlar. Denizler kimin umurunda, varsa yoksa beton! Demokrasi karşıtlığı Ayrıntılar Ayrıntılar HÜSAMETTİN CİNDORUK ESKI TBMM BAŞKANI Bugün Basın İlan Kurumu’nun yanlı tutum ve uygulamaları bir demokrasi karşıtlığıdır. Devleti yöneten siyasal irade, bu kurumu bir sansür organı gibi kullanmakta kararlı gözüküyor. Cumhuriyet gazetesinin asırlık yayın niteliğini, içeriğini eleştirmek, değerlendirmek, geri kalmış bir devletin bile yapmayacağı kökten bir yanlıştır. İyi işleyen demokratik rejimlerde, ayrıntılar da temel değerleri oluşturur. Özgür ve özgün basın organlarının ekonomik bağımsızlığı için devletin eşitlikçi, koruyucu davranması, kollayıcı olması vazgeçilmez bir sistem koşuludur. Devlet, basın ve yayın organları karşısında tam bir tarafsızlık çizgisi içinde olmaz ise güvence niteliğini yitirir. Devlet, basın ve yayın alanına bir iktidar yanlısı olarak el uzatırsa demokrasi üstüne tartışmalar, gerilimler başlar. Bugün Basın İlan Kurumu’nun yanlı tutum ve uygulamaları bir demokrasi karşıtlığıdır. Devleti yöneten siyasal irade, bu kurumu bir sansür organı gibi kullanmakta kararlı gözüküyor. Basın organlarının, siyasal ve düşünsel seçimlerini, yayın politikalarını, gerçekçi verileri göz ardı ederek denetlemek için Basın İlan Kurumu, siyasal iradenin güdüsüne girmiştir. Geçmişte de sınandı Demokrasi platformunda bu uygulama bir ayrıntı olarak görülemez. Basın ve düşünce özgürlüğüne aykırı fikirleri ifade ve yayın hakkına bir devlet müdahalesi söz konusudur. Ulusal ve yerel basın organlarının eko nomik zorluklarını azaltmak demokrat devletin vazgeçilmez görevidir. Özellikle ülkemizde çoksesli ve yaygın bir basınyayın alanı henüz kapsayıcı değildir. Demokratik bir devlet; her kişinin ve kesimin sesini, eleştirisini duymak için özgün, özgür ve ayakları yere basan araçlara gerek duyar. Devletin, bu nedenle Basın İlan Kurumu’nun maddi olanaklarını, demokrasinin buyruğuna göre kullanması bir sistem şartı ve koşuludur. Cumhuriyet gazetesinin asırlık yayın niteliğini, içeriğini eleştirmek, değerlendirmek, geri kalmış bir devletin bile yapmayacağı kökten bir yanlıştır. Üstelik bu uygulama geçmişte de sınanmış, sonuç vermemiştir. Devlet hortumu ile sulanan basın organları, zamanla iktidar partilerinin el ilanları, broşürleri gibi etkisiz ve yanlı nitelikte eriyip gitmiştir. Geçmişteki besleme gazetelerin yazarlarıçizerleri de kayboldular. Besleyen iktidarlar da silindi. Biz onlara mütareke basını, Ali Kemal’in takipçileri diyorduk. Haklı çıktık. Onlar gitti. Hür basın kaldı. Cumhuriyet yaşıyor. Demokrasi yaşıyor. Yargıyla susturmak YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN ESKI ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI Anayasal bir nitelik olan “hukuk devleti” gereklerine aykırılığı açık, baskı ve yıldırma sayılacak işlemleri anayasanın 25., 26. ve 28. maddelerine aykırı buluyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda basın bayrağı gibi yaşamına başlayan Cumhuriyet gazetesinin günümüzde karşılaştığı ve bağlı tutulduğu işlemleri ibretle izliyorum. Çağımızın gerekleri karşısında hepimizi düşündürecek ve utandıracak kimi sözde “hukuk uygulamaları” kapsamında gösterilmeye çalışılan hukuksuzluklar karşısında, bir yurttaş olarak derin üzüntü duyuyorum. Yargının siyasal güce bağlı olması görünümünü veren, yargı bağımsızlığı için olumsuz düşüncelere ve kimi kaygılara neden olan durumu, işlemleri ibret veren gerekçe leriyle endişeyle karşılıyorum. Sert, gereksiz, yararsız! Anayasal bir nitelik olan “hukuk devleti” gereklerine aykırılığı açık, baskı ve yıldırma sayılacak işlemleri anayasanın 25., 26. ve 28. maddelerine aykırı buluyorum. İktidara karşı özgürce toplumsal tepkileri dile getirmeyi sakıncalı görüp yasaklayan anlayışın demokrasi kavramıyla hiçbir ilgisi olmadığı gibi yargıyla susturmaya çalışmak, aynı zamanda yargıya saygıyla ve güvenle bağdaşmayacak bir tutumdur. Yaşamın günlük koşulları ve kimi çekincelerle kaçınmalar nedeniyle yayınlardan yakınılması doğal olduğu gibi, özellikle siyasal kanada bağlılık ve ondan çekinerek gerçekten uzak anlatım ve sözden dönmeler de izlenmektedir. Bu durumda yayını kınamaktan çok “yanlış anlatım, gerçeklere aykırı yayın” yakınmasıyla düzeltme istenebilir. Gerekirse dava yoluna da gidilebilir. Ama yayını “Basın Ahlak Yasası’na aykırılıklarla” suçlayıp cezalandırmak yoluna gitmek, sert, gereksiz ve yararsız bir uygulamadır. Öncelikle ilan ve reklamları kesmek, sert ve sindirme görünümlü bir uy İktidara karşı özgürce toplumsal tepkileri dile getirmeyi sakıncalı görüp yasaklayan anlayışın demokrasi kavramıyla hiçbir ilgisi olmadığı gibi yargıyla susturmaya çalışmak, aynı zamanda yargıya saygıyla ve güvenle bağdaşmayacak bir tutumdur. YEKTA G. ÖZDEN gulamadır. Siyasal kesimden gelen yakınmalarla alınan kararı demokratik ilkelere ve yayınların içeriğine göre ağır ve aşırı buluyorum. Basın özgürlüğü savunmalarını gölgede bırakan uygulama, bu savunmalara uygun bir işlem değildir. Demokrasinin anlayış ve hoşgörü özellikleriyle bağdaşmayan işlem ve uygulamaları uygun bulmuyorum. YARIN: DR. RIZA TÜRMEN ESKI AIHM YARGICI TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU ÜYELERİNDEN FEYZİOĞLU’NA ÇAĞRI ‘Gölge etme, istifa et’ Baroların yapısında değişiklik öngören yasa değişikliğini önlemek için bulundukları ilden Ankara’ya yürüyen baro başkanlarına polisin müdahale etmesinin ve yasa tasarının Meclis’e sunulmasının ardından Türkiye Barolar Birliği (TBB)’nin dört üyesi TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nu istifaya çağırdı. İstifa çağrısı yapanların arasında yer alan TBB Başkan Yardımcısı Hüseyin Özbek, “Avukatlardan ve barolardan tamamen kopmuş olan TBB Başkanı’nı daha fazla hukuk hasarına yol açmadan acilen istifaya davet ediyorum” dedi. TBB Başkan Yardımcısı avukat Hüseyin Özbek, TBB Yönetim Kurulu üyeleri avukat Sabri Çepik, Asude Şenol ve Filiz Saraç, TBB Başkanlığı’na ayrı ayrı dilekçe vererek Feyzioğlu’nu istifaya çağırdı. Özbek, yaptığı açıklamada, yargının üç kurucu unsurundan biri olan baroların etkisizleştirilmesine, uzun mücadeleler sonucu elde edilmiş kazanımlarının geri alınmasına, siyasi erke bağımlı kılınacak yönde yeniden yapılandırılmasına yönelik yasa tasarısının TBMM’ye sunulduğunu söyledi. Özbek, “Kamu kurumu niteliğinde meslek örgütleri olmalarının yanında, yargının savunma ayağını oluşturan baroların etkisizleştirilmesinin, güce bağımlı kılınarak sıradanlaştırılmasının gerçek faturasının halka çıkacağı, asıl kaybedenin yurttaşlarımız Baro başkanları, barolara ilişkin yasa hazırlığına karşı Anıtkabir’e yürüdü. olacağı kuşkusuzdur” dedi. Feyzioğlu’nun, 80 baronun kurumsal iradesiyle çatıştığını, defalarca yapılan yazılı ve sözlü uyarılara rağmen meslektaşlarının yanında değil, gücün yanında olduğunu belirten Özbek, “TBB Başkanı’nın yapması gereken en doğru davranış istifa etmektir. Avukatlardan ve Barolardan tamamen kopmuş olan TBB Başkanı’nı daha fazla hukuk hasarına yol açmadan acilen istifaya davet ediyorum” ifadelerini kullandı. ‘Gelecek kaygısıyla...’ TBB Yönetim Kurulu üyelerinden Eyüp Sabri Çepik ise “Kuşkusuz bu durum da en büyük sorumluluk, birliği temsil etmekle görevli olmasına rağmen birliği sağlayamayan, ayrıştıran, süreci yönetemeyen birlik başkanı Metin Feyzioğlu’nundur” dedi. Asude Şenol da “Birliğini temsil etmekle görevli olduğu baroların başkanlarını, sırf kendisine muhalefet ettikleri ve bir kez daha seçilebilmek için aslında kendisinin de istediği kanun değişikliğini önlemeye çalıştıkları için hedef gösteren, şiddet ve kötü muameleye maruz bırakılmalarına neden olan, asli görevi yerine siyaset yapmayı tercih eden ve bunun için görevini kullanan, kişisel gelecek kaygısıyla savunma mesleğinin zarar görmesine neden olacak davranışlarda bulunan, barolar arasında yapay ayrım yaratmaya çalışan ve birlik duygusunu zedeleyen TBB Başkanı’nın görevinden derhal istifa etmesi gerekmektedir. 23 ve 26 Haziran günlü yönetim kurulu toplantılarında sözlü olarak dile getirdiğim gibi, Metin Feyzioğlu’nu TBB Başkanlığı’ndan istifaya davet ediyorum” ifadelerini kullandı. ‘Temsilden vazgeçti’ Filiz Saraç da Ankara’ya yürüyen baro başkanlarını Ankara’da karşılamak yerine olumsuz açıklamalar yaptığına değinerek “TBB Başkanı’nın bu onurlu mücadeleye destek vermek bir yana, öncesinde yaptığı açıklamalarla yapılanı yok farz ettirmeye yönelik tavrı kabul edilemez niteliktedir” dedi. Saraç, şöyle devam etti: “Baro başkanlarının arkasını döndüğü, barolardan ve kendini seçenlerden kopan, kişisel tutumları ile barolar nezdinde güven kaybına uğrayan, kendini seçenlerin temsilinden vazgeçmiş bireysel davranmayı hak gören TBB Başkanı’nın yapması gereken en doğru davranış istifa etmektir. Kendisine oy veren kitleden ve önceki çizgisinden hızla uzaklaştığı görüntüsü veren TBB Başkanı, yasa teklifine karşı mücadele eden barolar ve avukatların mücadelesine gölge etmemeli, görevinden istifa etmelidir.” l İSTANBUL/Cumhuriyet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle