19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY 11 22 HAZİRAN 2020 PAZARTESİ Türkiye ekonomisinin sorunları sadece dövize indirgenemeyecek kadar derin ve karmaşık Enflasyon ve dövizde yüksek artışa hazır olun Prof. Dr. Erinç Yeldan: Krize karşı ulusal ekonominin sadece daha bol kredi ve hanehalklarını daha da yoğun borçlandırmaya dayalı tüketim üzerinden canlandırılabileceği düşüncesi tehlikeli bir yanılsamadır. Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) İktisat Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ebru Voyvoda’ya göre, Türkiye koronavirüs krizinde en fazla etkilenen ülkelerden biri. Önlem alınmazsa ekonomi yüzde 27 küçülecek ve işsizlik oranı yüzde 34’e fırlayacak. Yeldan, Türkiye ekonomisinin sorunlarının sadece dövize indirgenemeyecek kadar derin ve karmaşık olduğunu vurgulayarak, “Bu da swap ya da benzeri gelip geçici, kısa vadeli yapay müdahalelerle çözülemeyecektir” dedi. Voyvoda da, krizin çok boyutlu olduğunu, sadece makroekonomik değil toplumun hemen her alanına, bölgesel, etnik, cinsiyet, bazında gelir eşitsizliği ve sosyal parçalanma olarak yansımasının da olacağını vurguladı. Covid19 Salgınının Türkiye Ekonomisi Üzerine Etkileri ve Politika Alternatiflerinin Makroekonomik Genel Denge Analizi’ne imza atan Prof. Yeldan ve Prof. Voyvoda ile araştırmalarını ve koronavirüsün Türkiye ekonomisine etkilerini konuştuk. Soruçları ağır olacak n Yaptığınız analize göre, koronavirüs nedeniyle ekonomi yüzde 27 küçülecek, TL yüzde 30.5 değer kaybedecek. Şimdi Covid19’da ikinci dalga konuşuluyor, önlem alınmazsa bu tahminleriniz nereye varır? YELDAN: Aslında daha “ikinci dalga” salgınından önce, Türkiye haziran ayı itibarıyla dünya ölçeğinde krizden en çok etkilenen ekonomiler arasında yer almakta. Bizim çalışma, salgına karşı alınan izolasyon ve diğer kısıtlama tedbirlerinin ekonominin bütününe yayılmış tüm etkilerini izlemeyi amaçlıyor. Modelimizin öngörüleri sanayi sektörlerinde yüzde 30’u aşan bir daralma ve işsizlikte de yüzde 34’lük bir krize işaret ediyor. VOYVODA: Çalışmamız salgına karşı herhangi bir önlem alınmadığı durumda ortaya çıkabilecek yıllık ortalama kayıplara işaret ediyor. Genel olarak elbette salgınların uzaması ve önlemler ile birlikte etkilerinin uzun vadeye yayılması da ortaya çıkabilecek sonuçları daha ağır hale getiriyor. n Pandeminin ekonomik boyutu ne kadar derin olacak? YELDAN: Bizim öngörülerimiz sek törel bazda yüzde 60 ile yüzde 10 arasında daralmalara işaret ediyor. Bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 12’ye kadar büyüyebileceğini gösteriyor. Yine modele göre, kısıtlama tedbirleri sonucu hanehalkı gelirleri yüzde 26.5 geriliyor, toplam özel tüketim harcama talebi yüzde 23 azalıyor ve yatırım harcamaları yüzde 66.7 düzeyinde daralıyor. Küçük ve orta boy işletmelerin böylesi bir şoka karşı durmalarını bekleyemeyiz. VOYVODA: TÜİK’e göre, Nisan 2019’a göre Nisan 2020’de tekstil ve giyim eşyasında yüzde 60, imalat sanayiinde yüzde 33, içecek sektöründe yüzde 36’a varan düşüşler tespit ediyor ki bu veriler bizim çalışmamızın “ilk an” etkileri ile oldukça uyumlu. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı verilerine göre Nisan 2020’de otomotiv üretimi bir önceki yıla göre yüzde 90’ın üzerinde azalma gösteriyor, elektrik talebindeki daralma yüzde 16 civarında. Bu ilk göstergeler krizin ne kadar derinleşebileceğine dair de önemli ipuçları içeriyor. Gerçekçi adımlar atılmalı n Pandeminin yol açtığı hasarları en aza indirebilmek için hangi adımlar atılmalı? VOYVODA: Ya ekonomi ya sağlık gibi bir ikileme düşmeden kriz karşısında önceliklendirilmiş ve soruna en iyi şekilde müdahale eden gerçekçi adımlar atmak gerekiyor. Öncelikle ücretli emek ve kendi hesabına çalışanlar ile küçük esnaf gelirlerinin korunması amaçlanmalı. Çalışmamızın Covid19 salgınının etkilerini izleyen sonuçları, “ilkan” etkisi ile 2019 yılıyla karşılaştırmalı olarak ücretli emek gelirlerinde yıllık yüzde 45’lik bir reel kayba tekabül edebilecek bir Erinç Yeldan Ebru Voyvoda Yapay müdahalelerle çözüm olmaz n Türkiye’nin ekonomide ana sorunu dolarkur gibi yansıtılıyor, sizce Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik sorun yumağının temelinde neler var? YELDAN: Döviz kuru, kuşkusuz ki nihayetinde ulusal ekonomideki dengesizliklerin bir yansımasıdır. Kısmi olarak bir yerde dengesizlik varsa, sistemin bütününde bunun mutlaka yansıması olacaktır. Döviz piyasalarındaki krizin aslında yurtiçinde tüketim ve üretim dengesizliğinin, tasarruf yatırım açığının sonucu olduğunu; enflasyonun ise nihayetinde işgücü piyasalarındaki parçalı ve yapısal tıkanıklıkların yarattığı maliyetlerin bir uzantısıdır. Türkiye ekonomisinin sorunları bu yüzden sadece dövize indirgenemeyecek kadar derin ve karmaşık görünümdedir. Bu da swap ya da benzeri gelip geçici, kısa vadeli yapay müdahalelerle çözülemeyecektir. Swap ve benzeri işlemler, yapıları gereği, kısa döneme yönelik ve çoğunlukla da özünde finansal piyasalarda işlem yapan “yatırımcıların” güvenini sağlamaya yönelik uygulamalardır. Bu tür uygulamalar yoluyla kalıcı döviz girişi sağlanması ve reel sektörlere fon sağlanması beklenmez. O yüzden dövizin ihracat geliri ya da doğrudan yatırım yoluyla Türkiye’ye kazandırılması esastır. kayıp öngörmekte. Bu kayıp, salgına yönelik izolasyon tedbirlerinin bir sonucu olarak toplam istihdamın yüzde 22.8 gerilemesi demek. YELDAN: Bütçe açığının milli gelirin yüzde 3’üne ulaştığı, yüksek enflasyon ve dövizde belirsizliğin hüküm sürdüğü bu ortamda, etkili kamu politikalarının uygulanması için manevra alanı daraldı. Şu ana kadar ekonomi idaresinin almış olduğu tedbirler çoğunlukla ucuz kredi ve borçlanmayı teşvik ederek talebi borçlanarak canlandırmak ve işini kaybedenler için ise şirketlere gene kredi borçlandırması yoluyla kaynak aktararak aslında sermayeyi kurtarmaya yönelik politikalardan oluşmaktadır. Bütün kurgunun ana amacı özellikle inşaat ve finans sermayesini gözetmesidir. Oysa, krize karşı ulusal ekonominin sadece daha bol kredi ve hanehalklarını daha da yoğun borçlandırmaya dayalı tüketim üzerinden canlandırılabileceği düşüncesi tehlikeli bir yanılsamadır. Dahası bu tür rastgele tedbirler kamu kaynaklarının israfına yol açmakta, ekonomide güveni sarsmaktadır. Direnişler gündemde olacak n Eşitsizlikler, hayat pahalılığı art hepsi birden kuşkusuz ki Türkiye’nin önemli bir kısmını olduğu gibi Türki zında derin eşitsizliklerin var oldu tı, sosyal bir patlama olur mu? gündeminde olacak. ye ekonomisini de işgücü piyasaların ğu; kamusal hizmetlere erişimin tica YELDAN: Sosyal olaylar tarihte hiç VOYVODA: Covid19’la ortaya çı da, gelir dağılımında hem fonksiyo rileştirildiği; ve dolayısıyla, gelir eşit bir zaman önceden planlı, kusursuz bir kan kriz hali, dünya ekonomilerinin nel, hem bölgesel, hem de cinsiyet ba sizliğine bağlı olarak yoksulluğun sos plana dayalı biçimde adım adım ger yal dışlanma ile birlikte yaşanmak çekleşmiyor. 15/16 Haziran’ın 50’nci yıldönümünü kutladığımız şu günlerde PAHALILAŞMA KAÇINILMAZ ta olduğu bir ortamda gerçekleşmekte. Önümüzdeki dönemde salgının fark emeğin sosyal hak ve kazanımlarını korumaya yönelik yepyeni di n Türkiye renişler; öğrencilerin üni yeni dönemde na versiteleri üzerindeki sıl bir ekonomi modeli ta akademik baskıla sarlamalı? lşralreiiaıcşbsrıtk,ıaminrdatıidarolsakşeğııcaazgedrnetkiıarnehn işklüenğnulüinsknrelüdiakrbketveüöeöutyrizlmlüiueeçmsrlevleaYireekliEadlgmetkLeeetDoiklhanidrAnreşiaeoNravnllaineo:ntbejTiauiiüktrpldeuraypkarsahkliyaaytaalnıeesrltltıııaadmmnssmıapşleaaaelkrbrirkdrıomuneüirrfıdloçnl.aaidlKtaröyieıanfnalümimnrcragiüuetateetayadirenişler liştirmelidir. Yabancı yatırımcının güveni ancak böylesi bir modelin parçası olarak sağlanabilir. n Koronavirüs sonrası Türkiye ekonomisini ve yurttaşı nasıl günler bekliyor olacak? YELDAN: Zaten dengesiz ve kırılgan nitelikli ulusal piyasalarda enflasyon ve dövizde de daha yüksek çaplı bir pahalılaşma kaçınılmaz durmakta. İstihdam yaratma kapasitesi zaten çok yıpranmış olan ulusal ekonomide işsizliğin ve/veya düşük ücretlerin süregeleceğini tahmin etmek güç gözükmüyor. lı toplumsal kesimlere eşitlikçi de VOYVO ğil ama ayrıştırıcı etkisini ve DA: Krizin çok bo sosyal devletin, sağlık yutluluğu ve sonuçları sa hizmetleri başta ol dece makroekonomik değil mak üzere tüm ka akngmelirmşeiınaielktiaasrşsaıiisbydtzgasıöalipiibğğğlzlgliaiılıleiksrıvkmsıoelnseenııislrnnsu,,oıtçenyyesltaamaytnryaorialgklpedtı,prlanouicacnğmiiraşenuçğsusraeıuinizlyryayliehioşonğteikrm,im.nmsbaudvaeleoezlnaılnagşhdremeaarakga,yleaalinrsmı rueseattekıktlrlaimiihrnşritiaiozımnsşlmüııianynnezodtüablraelu olacağız. Yaş meyve sebzede hedef Uzakdoğu Uludağ Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği (UYMSİB) Başkan Yardımcısı Senih Yazgan, Uzakdoğu pazarının tam anlamıyla açılması halinde Türkiye’nin tarımsal ihracatta sıçrama yapacağını söyledi. Yazgan, “Uzakdoğu pazarı için çok yoğun bir çaba sarf ediyoruz. Bunun için ‘Karantina Protokolleri’ dediğimiz belli uygulamaların yapılması gerekiyor. Bunu da ülkeler kademeli olarak istiyorlar. Şu an Çin pazarı için kiraz ve narenciye, Japonya pazarında da limon ve greyfurt gibi meyvelere yoğunlaştık. Eğer bunları yakın bir zamanda gerçekleştirebilirsek Türkiye tarımsal ihracatta sıçrama yapacak, üreticilerimizin de gelirleri artacaktır” dedi. l Ekonomi Servisi Market satışlarını ‘korku’ tetikledi Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Pazarlama Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Pınar Başgöze, pandemi döneminde tüketim davranışlarının oldukça farklılaştığına dikkat çekti. Başgöze, “İzolasyon öncesi tüketiciler korku ve endişe yaşadı. Sayıca çok fazla satın alma, fiyatların artması ve stok sıkıntılarının yaşanması anlamına gelen ‘panik satın alma’ dediğimiz bir davranış sergilendi. Market önlerinde oluşan kuyruklar tüketicilerin, satın alma ve stoklama davranışı göstermesine neden oldu” dedi. Başgöze, stok sıkıntısının “kıtlık algısı” yarattığını ve bunun tüketicilerin kendini güvensiz hissetmesine ne den olduğuna işaret etti. Ayrıca online platformda 400 katı lımcıyla bir araştırma yaptıklarını da kaydeden Başgöze, “Tüketicilerin henüz harcama miktarları artmadı, yüzde 78’inin sadece zaruri ihtiyaçlarını satın aldığı görülüyor” diye konuştu. l Ekonomi Servisi Yüksek ÖTV geliri düşürüyor Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, alkollü içkilerdeki ÖTV artışının vergi gelirlerini yükseltmek yerine azalttığını belirtti. Bu yılın ocak ayında söz konusu ürünlere yönelik ÖTV artışı yapılmamasına rağmen, Temmuz 2019’a göre vergi gelirlerinin daha fazla olduğuna dikkat çeken Palandöken, şunları kaydetti: “Bu yıl ilk üç ayda alkollü içkiden tahsil edilen 3.3 milyar liralık ÖTV tutarı, geçen yılın aynı dönemine göre artış yapılmasına rağmen yüzde 18.2 daha fazla. Vergi artışı kaçak ya da evde içki yapımına yöneltiyor. Yurttaş sağlığından olurken devletimiz de vergi kaybına uğruyor.” l Ekonomi Servisi Rüyadan kâbusa Amerika Kasım seçimleri hızla yaklaşıyor. Amerikan Rüyasının (The American Dream) artık bir kâbusa dönüşmeye başladığını kanıtlayan bir hava, giderek ağırlaşıyor. Bu kez farklı “Amerika’da herkesin rüyaları gerçekleşebilir” savının aslında, soykırıma uğratılan yerliler, modern köleciliğin Afrika’dan kopartarak getirdiği siyahlar, daha yakın zamanda gelişmekte olan ülkelerden gelen göçmenler, sık sık da işçiler için bir kâbus olduğunu, sol ve liberal eğilimli entelijansiya ile sanatçılar yaklaşık 200 yıldır vurguluyorlar. İç savaşı köleci eyaletler kaybetti, kölecilik kalktı ama siyahlar 1960’ların sonuna, Sivil Haklar ayaklanmalarına kadar vatandaşlık haklarını gerçek anlamda kazanamadılar. Ancak, ırkçılık kimi zaman açık, çoğu zaman sosyoekonomik sonuçlarıyla yapısal olarak varlığını bugüne kadar sürdürdü Şimdi iki vektörün bileşkesinde, ırkçılığa karşı yeni bir isyan dalgası yükseliyor. Birincisi: Trump döneminde dinci, ırkçı “Yeni Faşist” gruplar, Trump’ın ırkçı, dinci, paranoyak ve otoriteryen söylemin etkisiyle giderek güçlendiler. Irkçı terörizm, siyahları hedef alan polis cinayetleri sıklaşmaya başladı. İkincisi: Trump’ın, insan yaşamına değer vermeden, saçma sapan önerilerle yönetmeye çalıştığı bir pandemi, ölü sayısı artar, ekonomi çökerken yapısal ırkçılığın etkilerini daha da ağırlaştırdı. Bu kez farklı olan, ırkçılığa karşı yeni dalga karşısında geleneksel muhafazakâr entelijansiyanın korkuları, bu “yeni dalga”dan çok, derinleşen kutuplaşma ve her fırsatta parlamenter demokrasinin kurallarına, güçler ayrılığı ilkesine tecavüz eden, dış politikayı kendi ekonomik siyasi çıkarlarına alet eden Trump yönetiminin ve Trumpçı kitlenin olası tepkilerinin yaratacağı sonuçlar üzerinde yoğunlaşıyor. Kutuplaşma derinleşirken The American Interest’in editöründen aktarmıştım. Yazar, Trump’ın “bugünden seçimlere kadar, seçimleri açık farkla kaybetmezse direnmesi durumunda; kaybederse, şubat ayındaki devir teslime kadar yapabileceklerinden” korkuyor, “Trump kazanırsa liberal demokrasiye dönüşü unutun” diyordu. The American Conservative, dergisinde, “George Floyd’un öldürülmesi Amerika’nın Dreyfus olayıdır” başlıklı bir yorum, Fransa’da Dreyfus adında Yahudi asıllı bir subayın, “Alman casusu olduğuna” ilişkin asılsız iddialarla tutuklanmasından sonra ülkede hızla kemikleşen kamplaşmayla bugünün ABD’si arasında büyük benzerlikler buluyordu. Dreyfus olayında (189799 ve “Büyük Buhran”ın içindeEY) iki taraf arasında derin bir kültürel düşmanlık vardı. Bir taraf, bu olayı, sosyal ilerlemeyi durdurarak Fransa’yı 1789 öncesine döndürmek için son fırsat olarak görüyordu. Bir taraf da Cumhuriyeti, gericiliğe karşı korumaya ve ilerletmeye çabalıyordu. Yazara göre, bugün de Amerika’da iki farklı taraf var. Bir taraf Trump’a oy vermeyi, “9/11 terörist saldırısı sırasında, ‘93 numaralı uçağın’ kontrolünü ele geçirme çabasına” benzetiyor. Öteki taraf ise Obama’nın reformcu, aşamalı ilerleme politikasından öte radikal bir çıkış yolu arıyor. Yazara göre, dün gerici Fransa ile Cumhuriyetçi Fransa arasında bir uzlaşma noktası bulmak olanaksızdı. Bugün polisi kaldırmak isteyen, köleci tarihin simgelerini (heykelleri, sokak, bina isimlerini) yok etmek isteyen taraf ile karşısındaki taraf (Trump kampı EY) arasında bir uzlaşma noktası bulmak olanaksız. Dün kutuplaşmayı gazete ve dergiler kışkırtıyordu, bugün de sosyal medya… Dün, tüm bu kutuplaşma ve La Belle Epoque (şimdi küreselleşmeEY) sonunda, 1914’te Büyük Savaşın içinde bitti Yazar, ABD’deki kutuplaşma da felaketlere yol açabilir diyor. Yazının yayımlandığı gün Ohio’nun Bethel kasabasında, silahlı, beysbol sopalı ırkçı kalabalık, barışçı bir Siyah Yaşamlar Önemlidir toplantısına saldırıyor, polis ise seyrediyordu. İki gün sonra Trump, mart ayında duran kampanya toplantılarını yeniden başlatırken, köleciliğin yasal olarak kalkmasının yıldönümünü ve 1921’de yerel siyah burjuvaziyi imha eden ırkçı katliamın yapıldığı yeri seçiyordu. ABD Rüyası geride kalırken “Kâbus” derinleşmeye devam ederken, kampanyasını bir milyon kişilik dev bir toplantıyla açmayı planlayan Trump’ın, 19 bin kişi kapasiteli salonu dahi dolduramamış olması, “Yeni Faşizme” karşı “sokakların” önemini bir kez daha kanıtlıyordu. ‘Çiftçi çaresiz, ÇKS süreleri uzatılsın’ Seyhan Ziraat Odası Başkanı Süleyman Girmen, çiftçiler için büyük önem taşıyan Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) başvuru süresinin uzatılması çağrısında bulundu. Çiftçilerin aşırı yağış, dolu ve çöl sıcakları nedeniyle 2020’de büyük zarar gördüğünü anımsatan Girmen, “Çiftçilerimiz tüm bu olumsuzluklar nedeniyle adeta çaresizlik yaşıyor” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle