26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 15 HAZİRAN 2020 PAZARTESİ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ SÖYLEŞİ NEDEN BORA SERDAR? Uzun yıllar denizaltı komutanlığı yaptı. Deniz Kuvvetleri’nin parmakla gösterilen subaylarından biriydi. 2006’da Azerbaycan Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Deniz Harp Okulu Komutanı Danışmanı olarak Baku’daydı. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Plan Daire Başkanlığı’na atandı. FETÖ’nün Balyoz kumpasıyla 2011’de tutuklandı. Üç yıl hapis yattı. Kumpas bozuldu, beraat etti. Çıkınca mesleği bıraktı. “Denize Bakma Denizden Bak Kardak” adlı bir kitabı var. Libya ve Yunanistan’da gündem ısınınca, üstüne bir de Rus heyetin ziyareti iptal olunca bize de “Bundan sonra ne olur” diye sormak kaldı. Uzun soluklu ateşkes olmaz Emekli Deniz Kurmay Albay Bora Serdar: 4 Libya’da, menfaata dayalı sürdürülebilir sağlam bir TürkiyeABD ilişkisinin ve işbirliğinin kurulmasını mümkün görmüyorum. Hatta ABD ile Libya’da gerçekleştirilecek bir işbirliğiyle bugüne kadar ABD nezdinde elde ettiğimiz bazı kazanımlardan taviz vermek zorunda kalacağımız endişesini taşıyorum. 4 Türkiye’nin ABD’yi açık bir şekilde Libya’da aktif olmaya davet ediyor olmasını, Rusya’nın olası agresif yaklaşımından duyduğu kaygıya bağlamak mümkün. 4 Türk ve Rus bakanların toplantısının ertelenmesini Libya’da ABD’nin pozisyonunun henüz netlik kazanmadığı şeklinde okuyabiliriz. n Dışişleri Bakanlığı Erdoğan ile Trump’ın Libya için ortak çalışma grubu kurulması üzerinde uzlaştıklarını açıkladı. Libya’da bir TürkiyeABD işbirliği gerçekleşir mi? Bir tarafta BM ile bazı AB ülkelerinin yanı sıra Türkiye ve Katar tarafından desteklenen ve uluslararası alanda tek meşru hükümet olarak kabul gören Sarraj önderliğindeki “Ulusal Mutabakat Hükümeti”, diğer tarafta ise Rusya, Mısır, BAE, Fransa ve Yunanistan’ın desteğini alan Hafter’in başkanlık yaptığı Tobruk Temsilciler Meclisi bulunuyor. ABD’ye gelince, Libya’da net bir pozisyon ve aktif bir rol almazken Hafter’in yanında olduğu biliniyor. Nisan 2019’da Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’nun başlattığı saldırı, UMH güçleri tarafından püskürtülerek bugün farklı bir boyuta geldi, Hafter güçleri geri çekilmek zorunda kaldı. Ateşkesin henüz sağlanamadığı Libya’da, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun “ABD’nin de burada hem ateşkesin sağlanması hem de siyasi süreçte biraz daha aktif rol oynaması lazım” sözlerinden, siyasi iradenin Libya’da ABD ile beraber yürüme arzusunda olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Ancak bölgemizde ABD ile son zamanlarda yaşadığımız gerginlikleri dikkate aldığımızda uluslararası bir sorun haline gelen Libya’da, menfaate dayalı sürdürülebilir sağlam bir TürkiyeABD ilişkisinin ve işbirliğinin kurulmasını şahsen pek mümkün görmüyorum. Hatta ABD ile Libya’da gerçekleştirilecek bir işbirliğinin bugüne kadar ABD nezdinde elde ettiğimiz bazı kazanımlardan taviz vermek zorunda kalacağımız endişesini de taşıyorum. Teröre desteğini çekmez n Ben de tam bir anlaşma halinde ABD, Suriye’de terör örgütüne desteğini çeker mi ya da olası S400 yaptırımlarını yok sayar mı diye soracaktım... ABD’nin, Suriye’de terör örgütüne desteğini çekmesini beklemek veya olası S400 yaptırımlarını yok saymasını ümit etmek büyük hata olur. Özellikle terör örgütüne verdiği desteği çekmesini beklemek, Doğu Akdeniz merkez olmak üzere bölgede kendi çıkarları adına tesis etmeye çalıştığı siyasi, askeri ve ekonomik beklentilerden vazgeçmesi anlamına gelir ki bu durum akıl ve mantıkla izah edilemez. Libya’da ateşkesin sağlanması hem siyasi süreçte biraz daha aktif rol oynaması için ABD’ye açık davette bulunacaksın, hem de yıllardır elde ettiği emperyalist kazanımlardan taviz vermesini bekleyeceksin. Bu bana gerçekçi gelmiyor. n Çok fazla dinamik var Libya’da... Petrol ülkesindeki dengelerin günlük değişmesinde tarafları destekleyen güçlerin çıkar çatışmaları ne kadar etkili? KURTULUŞ ARI KRİTİK BİR SAFHAYA GİRDİK n Dün akşam üzeri bir gelişme yaşandı ve İstanbul’da yapılması planlanan Türk ve Rus bakanlar toplantısı ileri bir tarihe ertelendi. Bunu nasıl yorumlamak gerekir? Doğu Akdeniz jeopolitiğinin yeni baştan şekillendiği bir süreçten geçiyoruz. “Doğu Akdeniz” harekât alanı, adeta herkesin oyun oynamak istediği cazip hale gelmiş bir oyun parkı gibi. Son gelişmelerden sonra, Türk ve Rus Dışişleri ve Savunma bakanlarının katılımı ile dün yapılacağı bildirilen toplantının ertelenmesini, gündem maddeleri üzerinden bir ön mutabakatın sağlanamadığı veya Libya’da ABD’nin pozisyonunun henüz netlik kazanmadığı şek linde okuyabiliriz. Ancak Doğu Akdeniz’de, Libya ve Suriye ekseninde yaşanan son gelişmelerin masaya yatırılacağından emin olduğumuz bu toplantının, Libya’da büyük bir siyasiaskeri başarı ve güç sağlayarak Sirte’ye dayanan UMH’ye karşı Hafter’in barış/ateşkes girişimlerinin (güç toplama gerekçesiyle) boşa çıktığı ve sonrasında Türkiye’nin, ABD’nin Libya’da daha fazla inisiyatif alması gerektiğine yönelik yaptığı çağrı ile Rusyaİran desteğinde Suriye hükümetinin İdlib’de elini güçlendirmesi ve Türkiye’nin inisiyatif kaybettiğine dair kaygıların arttığı bir dönem sonrasına gelmesi çok manidardı. n Ne açıdan? Anlaşılan o ki her iki bölgede de, taraflar, siyasidiplomatik girişimlerin sonuna gelindiğinden ve konumlarını korumak için askeri çatışmaların şiddetlenebileceğinden endişe duyuyor. Rusya’nın aktif rol aldığını gördüğümüz Libya ve Suriye’de bundan sonraki gelişmelerin, Sirte ve İdlb’de tarafların stratejik konumlanmasına bağlı değişkenlik göstereceği ve bu durumun AB ve ABD’nin açık desteğini almış olan YunanistanGKRYMısırİsrail ve yeni bir aktör olarak Akdeniz’e giren İtalya’nın takınacağı tutuma bağlı “Doğu Akdeniz Krizi”nin şekillenebileceğini söyleyebiliriz. Bölgenin güvenliği adına kritik bir safhaya girdiğimiz kesin. Siyasi istikrarın henüz sağlanamadığı Libya’da dengelerin, tarafları destekleyen güçlerin çıkar çatışmaları doğrultusunda şekillenmesi kadar doğal bir şey olamaz. 2011’den bu yana çok bölünmüşlüğü ve sıcak çatışmaları yaşayan Libya’da, taraflar 2017’den itibaren kendi pozisyonlarını belirlemeye çalışmış, Libya’da siyasi dengeler iki ayrı hükümet etrafında yoğunlaştı. Bu şekillenmede ülkenin en önemli gelir kaynağı olan petrol ve doğalgazın büyük rol oynadığı bir gerçek. Hafter birlikleri son çatışmalardan sonra geri çekilmiş olsa da “petrol hilali” adıyla anılan petrol ve doğalgaz yataklarının bulunduğu bölgeyi elinde tutmakta. Bu durum, tarafları destekleyen güçlerin ileriki dönemde yeniden çıkar çatışmaları yaşayacağı izlenimi veriyor. Sarraj birlikleri Sirte’ye kadar dayandı. Zengin petrol yataklarına ramak kaldı. Bu süreçte Hafter’e gü venini kaybeden bazı yerel destekçilerinin Sarraj tarafına geçerek pozisyon değiştirdikleri görülüyor. Bundan sonra ABD’nin aktif olarak nasıl bir pozisyon alacağı ve hangi tarafa destek vereceği dengelerin değişmesi açısından büyük bir çarpan olarak önümüzde durmakta. Libya’yı kaybetmek istemez n Hafter’in askeri açıdan kayıpları oldu. Burada Türkiye’nin hava saldırılarının payı var mı? Libya ile yaptığımız “Güvenlik ve Askeri İşbirliği” Mutabakat Muhtırası doğrultusunda Türkiye’nin verdiği siyasi ve askeri destek, Doğu Akdeniz’in kapısı olan Libya’da başarının kilidi oldu. Türkiye’nin askeri birikim ve tecrübe desteğinin yanı sıra UMH’ye verilen SİHA’lar Trablus hükümetinin şu ana kadar ayakta kalmasında ve başarısında belki de en büyük katkıyı sağladı. n Milli Savunma Bakanı Akar, Hafter’in kaçmış olabileceğini söyledi, ertesi sabah Alman Büyükelçiyle Hafter’in Bingazi’deki görüşmesi basına verildi... Hafter konusunda da bir muamma var... Siz tüm bunları nasıl değerlendiriyorsunuz, eski gücünü koruyor mu dersiniz? Yoğun psikolojik harbin de yaşandığı Libya’da, Hafter’in Mısır’a kaçtığı/kendisini destekleyen taraflarca gözaltına alındığı yönünde basında çıkan haberler manipülasyona açık olmakla beraber, ABD ve Rusya’nın desteğini kaybettiği yorumları yapılan Hafter’in, belirlenecek yeni bir stratejiye uygun kartlar dağıtılana kadar, kendisini kontrol altında tutma gayesi güdülmüş olabilir. İyi niyetle baktığımızda bu gelişmeyi ateşkes sürecinin olgunlaşması gay retleri olarak da okuyabiliriz. Son gelişmelerden sonra, hem askeri hem de siyasi güç ve destek kaybına uğrayan Hafter’in eski gücünü koruduğunu düşünmüyorum. n Rusya, Libya’ya çok daha aktif bir şekilde dahil olmaya başladı ve şimdi Türkiye ile farklı blokta. Sürece daha agresif müdahalesi Türkiye’nin Sarraj’a desteğine engel midir? Doğruyu söylemek gerekirse Rusya sürece çok daha aktif bir şekilde dahil olsa da, Türkiye’nin Sarraj’a desteğini keseceğini düşünmüyorum. Kaldı ki Libya ile yapılan güvenlik ve askeri işbirliğinin yanı sıra Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına yönelik karşılıklı mutabakat muhtırasının imzalanmış ve onay sürecinin tamamlanmış olması bu desteğin sürmesini zorunlu ve sürekli kılıyor. Bu bağlamda Türkiye, tarafında olan tek ülke Libya’yı kaybetmek istemeyecektir. Bununla birlikte, bu geçiş döneminde Türkiye’nin ABD’yi açık bir şekilde Libya’da aktif olmaya davet ediyor olmasını, Rusya’nın olası agresif yaklaşımından duyduğu kaygıya, denge politikasına bağlamak da mümkündür. Başka aktör bulunabilir n Sarraj ve Hafter masaya oturur mu, ateşkes mümkün mü? Berlin’de gerçekleştirilen Libya Konferansı’nın ardından yapılan açıklamalar, Hafter ile Sarraj arasında olası bir uzlaşmanın kolay olmayacağını gösterdi. Çavuşoğlu’nun, Mısır’ın ev sahipliğinde yapılan, Hafter ve müttefiklerinin Libya’da ateşkes çağrısına ilişkin “Bu ateşkes çağrısı ya da ortak açıklama, bize göre ölü doğmuştur” yorumunu yapması, Sarraj ve Hafter’i masaya oturtma çabalarının kısa vadede mümkün olmayacağını gösteriyor. Kaldı ki Sarraj’ın, güvenilmez olarak gördüğü Hafter’le aynı masaya oturmayacağını söylemesi de bu gerçeği teyit etmekte. Ancak Hafter’in yerine samimi ve güvenilir başka bir aktörün bulunması ateşkes zemininin yaratılması açısından uygun bir hal tarzı olabilir. Bu mümkün olsa da ateşkesin, bu kadar çıkar çatışmasının yaşandığı Libya’da, uzun soluklu olmayacağı endişesini taşıyorum. n Tabii tüm bu gelişmeleri İdlib’den ayrı düşünemeyiz. Ne dersiniz, Libya ısınırsa İdlib de ısınır mı? Evet, kesinlikle. Uluslararası bir krizin merkezi konumuna gelmiş olan Doğu Akdeniz’le direkt bağlantılı Suriye ve Libya’da, Türkiye’nin lehine veya aleyhine cereyan edecek her türlü kritik gelişme, birbirini etkileyecek veya tetikleyecektir. İster Türkiye’nin inisiyatifi dahlinde veya dışında olsun. Bu etkileşimin, bir tek Suriye ve Libya eksenli olmayacağı, AB, ABD ve Rusya’nın bölgeye yaklaşımı dahilinde, Doğu Akdeniz’e kıyıdaş ülke olan Yunanistan, Kıbrıs, İsrail ve Mısır’la da değişkenlik göstereceği unutulmamalıdır. ITTIFAK ZINCIRI AKDENIZ’E INDI n Yunanistan ve İtalya’nın imzaladığı Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmasıyla başlayalım: Yunanistan muhalefeti hükümeti eleştirdi, anlaşmanın 1977’deki anlaşmanın bile gerisinde olduğunu ifade etti. Ancak bazı görüşlere göre de taraflar istediğini aldı, Akdeniz’e açıldı. Sizce? İtalya ve Yunanistan’ın bu antlaşmayla istediklerinin ne kadarını aldığı henüz netleşmemiştir. Öncelikle ifade etmeliyim ki Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun anlaşmaya yönelik yaptığı “İyon Denizi’nde olduğu için... Doğu Akdeniz ve Ege’yi ilgilendiren bir durum yok. Bizim Libya ile imzaladığımız, deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasıyla da ilgisi yok” değerlendirmesini çok erken bir açıklama olarak görüyorum. Tarihi bir antlaşma yaptığını iddia eden Yunanistan, acaba bu antlaşmayla uzun zamandır Mısır’la yapmayı planladığı MEB antlaşması için uygun bir ittifak zemini mi hazırlamıştır? Libya’da aynı grupları desteklemeyen Yunanistan ve İtalya’nın Libya ile yapacakları MEB antlaşmalarının Türkiye’ye olası yansımaları nasıl olacaktır? İtalya bu antlaşma ile Mısır’la teknik olarak bir MEB antlaşması imzalayabilecek midir? Bu soruların yanıt ları bizim için önemli olmakla birlikte, so gibi Kıta Sahanlığı/MEB’i olamayacağı tezi nuç olarak Yunanistan ve İtalya’nın bir it ni desteklediği anlaşılmaktadır. Bu durum tifak zinciri içerisinde Akdeniz’e indiği gö da Ege ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin eli rülmektedir. nin güçlendiğini söyleyebiliriz. n MEB’in 1977 tarihli anlaşmaya dayan n Şimdi her ikisi de Mısır’la ve Hafter dırılması Türkiye’nin eli ile anlaşabilir mi? ni güçlendirir mi? 1977 anlaşması, 1958 Her ikisinin de meşru 24 saat üzerinden bir hükümet olarak ka Birleşmiş Milletler De işletilecek Doğu bul görmeyen Hafter’le niz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) dikkate alınarak yapılmış bir antlaşmadır. MEB kavramı ise Akdeniz kriz masası oluşturulmalı. AksazMersinİskenderun anlaşmaya yanaşacağını düşünmüyorum. 2003’te GKRY ile MEB sınırlandırılmasına iliş 1982 BMDHS ile ortaya Gazi Mağusa kin antlaşma imzalayan çıkmıştır. Henüz ayrıntılı bilgiye sahip değiliz ama eski Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias, Twitter limanlarına istinaden icra edilen Akdeniz Kalkan Harekâtı’nın ve Libya’da Hafter’i destekleyen Mısır’ın, uzun zamandır ittifak arayışları içinde olduğu hesabından yaptığı açık kapsamı ve etkinlik Yunanistan’la MEB an lamada, yeni yapılan antlaşmanın 1982 BMDHS istinaden tadil edilme sahası batıya doğru genişletilmelidir. laşması imzalaması tarafımızca kabul edilemez. Böyle bir antlaşmanın den 1977 kıta sahanlığı bizim için hukuki bir de antlaşmasına dayandırıl ğeri olmasa da, bu ya ması durumunda o bölgedeki adaların yüz kınlaşma Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den dış de 3270 oranında etki alanını kaybettiği lama ve yalnızlaştırma politikasına hizmet ni iddia etmiştir. Adalara yeterince pay ve edecek, yaratacağı fiili durum bölgede rilmediği iddiası, Türkiye’nin Ege ve Doğu gerginliğin daha da tırmanmasına vesile Akdeniz’de savunduğu adaların anakaralar olacaktır. YunanistanKıbrısAB ekseninin arkasına saklanan Mısır’ın hak ve menfaatları Türkiye ile MEB antlaşması yapmasını dikte etse de bu tavrı seçmemesinin hukuki değil siyasi olduğu aşikâr. n Türkiye, Mısır’ı ikna edemez mi? Samimi ve güvene dayalı yürütülecek siyasidiplomatik girişimler, bu aşamada Mısır’ı ikna etmeye yeterli gelir mi çok emin değilim ama en azından denenmeli. n Yunanistan çoklu ittifak oluşturuyor. Bu siyasi gücün sonuçları olur mu? Yunanistan, Ege ve Doğu Akdeniz politikasını (Kıbrıs dahil) ve Türkiye ile yaşadığı sorunları 1981’den itibaren girdiği AB üzerinden şekillendiriyor ve onun siyasi gücünü kullanıyor. Muhatabımız artık AB olmuştur. Yunanistan’ın yanına bir de 2004’te GKRY de eklendi. Türkiye ile son zamanlarda çıkar çatışmaları yaşayan ABD’nin, elini güçlendirme ve yeni alternatifler yaratma gayesiyle Yunanistan’la yakın bir işbirliğine girdiği görülüyor. Bu durum, Yunanistan’ı savaş çığırtkanlığı yapmaya dahi getirmiştir. Amaç, Yunanistan ve GKRY tarafından yaratılan haksız fiili uygulamaların Türkiye tarafından kabul edilmesini sağlayarak yalnızlaştırmak ve Türkiye’nin agresifleşerek haklı iken haksız duruma düşmesini sağlamak. Türkiye bu siyasi oyuna gelmemeli.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle