23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 1 HAZİRAN 2020 PAZARTESİ gorus@cumhuriyet.com.tr EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: ECE KURTULUŞ DURSUN OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ASTROLOJİ BİR KANDIRMACADIR PROF. DR. ÜSTÜN DÖKMEN Astronomi pozitif bilimdir, astroloji ise sıfırdır, bir kandırmacadır. İnsan, her konuda, bir salgın karşısında da olabilecekleri tahmin ve kontrol ederek belirsizliğin yaratacağı kaygıdan kurtulmaya, yarına kalmaya çalışır. Bu, temel bir insan ihtiyacıdır. İşte astrologlar, insanın bu temel ihtiyacını istismar edip ağızlarına bir parmak bal bile çalmadan, sadece emzik vererek onları uyutmaya çabalarlar. Astroloji bilimsel değildir Astroloji hiçbir bilimsel değere sahip değildir. Ancak üzülerek, ülkemizin çok okunan gazetelerinde, televizyon kanallarında sıklıkla astrolojiden söz edildiğini, bir özel üniversitenin ise YÖK onaylı astroloji programı açarak bu ortamdan nemalandığını görüyoruz. Dünyada da böyle; astrologlar, biliciler (kâhinler) her yerde. Bu durum, toplumların emzikle uyutulma siyasetinin bir parçasıdır. Astrolojiye inanıp inanmama konusunda kararsız olanların Lawrence E. Jerome’a ait “Astroloji Çürütüldü”* adlı kitabı okumalarını öneriyorum. Bu kitapta, astroloji konusundaki tüm bilgilerin bilimsel temelden uzak olduğu yolundaki ispatlar, ayrıca bazıları Nobel kazanmış 192 bilim insanının imzalayıp yayımladığı bildiri yer almaktadır. Bence de astroloji, bir varsayımlar ansiklopedisidir, astronominin, biyolojinin, sosyolojinin, psikolojinin ortaya çıkışından önce Sümerler ve Eski Yunanlar tarafından ortaya atılmış destansı bir fantezidir. Her şeyden önce Sümerler gökyüzünün iki boyutlu olduğunu zannediyorlardı. Bu yüzden burçları iki boyut üzerinde çizdiler. Oysa bugün biliyoruz ki uzay, dört boyutludur: Enboyderinlikhız/zaman boyutu. Sümerler, aslında aynı düzlemde bulunmayan yedi yıldızı, çizgiyle birleştirip “Avcı” adını vermişlerdi. Bu avcıda kol, bacak, kafa, ok, yay yoktur; hepsinin bulunduğunu varsaymışlardır. Oysa bendeniz, bu yedi yıldızı çizgiyle birleştirip avcı yerine bir ütü masası çizebiliyorum. Bilim, olayların mekanizmasını açıklar. Fotosentezin nasıl olduğunu, bir virüsün canlıyı nasıl hasta ettiğini adım adım açıklar. Astroloji ise hiçbir mekanizmayı açıklama gücüne sahip değildir. “Bu ay borsada dalgalanma olacak” diyen bir astrolog, filanca yıldızın, dünyadaki yüz binlerce insanın beyinlerini, verecekleri kararları nasıl etkileyeceğini açıklayamaz. İnsanlar burçların robotu değildir; genetik yapıları, kültürleri, bir ölçüde de olsa özgür iradeleri vardır. Her burçta bir tanrının oturduğu, bunların ise insanların kaderlerini belirledikleri iddiası sadece Eski Yunan mitolojisinde görülür. Toplumsal illüzyon Bir süre önce bir astrolog yakında bir pandemi ortaya çıkacağını söylemiş, pandemi ortaya çıkınca da insanlar bu kehanetten çok etkilenmişler. Anlamsız bir etkilenme. Burada sadece toplumsal bir illüzyon söz konusudur. Nasıl? Son yıllarda bütün dünyanın eve kapanmasını gerektirecek bir salgının ortaya çıkabileceği söylentisi zaten yaygındı. Bunu, bilim insanları söyleyince ilginç olmadı, bir astrolog söyleyince ilginç oldu. Dünyada her aralık ayında astrologlar çıkıp bu yıl deprem olacak, savaş çıkacak derler ve haklı çıkarlar; çünkü depremsiz, savaşsız geçen tek bir yıl yoktur. Papa Paul hakkındaki keha Bilim, olayların mekanizması nı açıklar. Fotosentezin nasıl ol duğunu, bir virüsün canlıyı na sıl hasta ettiğini adım adım açıklar. Astroloji ise hiçbir mekanizmayı açıklama gücüne sa hip değildir. netleri on yıl boyunca kaydetmiştim. Her yılın aralık ayında mutlaka birileri, “Papa bu yıl ölecek” diye röportaj verdi, ama ölmedi. Papa ölmeyince hiç kimse çıkıp da bu şom ağızlıların yakasına yapışmadı. Sonunda bir gün Papa vefat edince birileri ekranlara fırladı, “Biz geçen aralıkta bunu bilmiştik” dedi, müşterileri arttı. Astroloji sadece salgını değil, karakterinizi de bilir (!). Burçlara göre karakter kitaplarına bakın, “Yengeç erkekler annelerini ve suyu çok severler” der mesela. Eğer yengeç erkeği iseniz “Vay be nasıl da bildi” dersiniz. Oysa burada da bir illüzyon söz konusudur, çünkü bütün burçların kadınları ve erkekleri annelerini ve suyu severler. Eğer sadece yengeç erkekler annelerini ve suyu sevselerdi, diğer on bir burca girenler sevmeseydi astrologlar haklı olurlardı. Ben size “Şu an cebinizde on lira var veya yok” dersem dürüst olmayan kötü bir hipotez ortaya atmış olurum ama her zaman haklı çıkarım. İşte astrolojinin hipotezleri de böyledir. İnsanlığın astroloji, isim analizi, fal türünden hurafelere değil, pozitif bilime ihtiyacı vardır. *L. E. Jerome, (2009). Astroloji Çürütüldü. Çev. R. E. Pekünlü, TC İstanbul Kültür Üniversitesi Yayını. COVID19 VE ASKIYA ALINAN İŞ HUKUKU Cumhuriyet’in susmadığının ilanı... Dün “Gerçeğin peşinde koşmak” başlıklı yazımı şöyle noktalamıştım: “Yarın da gazetemizin manşetinde aynı haberle ilgili bir ‘cevap ve düzeltme’ metni daha yer alacak. Cumhuriyet’in tek dayanağı gazetenin gerçek sahibi olan okurlarıdır. Atatürk’ün adını koyduğu Cumhuriyet, okurları için gerçeğin peşinden koşmaya devam edecek. Tüm baskılara karşın susmayacağız!..” Evet... Sansürün tarihi gazeteciliğin tarihi ile eşdeğer. 19’uncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren padişahın istemediği haberlerin yasaklanması için pek çok yöntem denendi. Basımdan önce haberler matbaada denetlenir, “istenmeyenler” çıkarılırdı. Gazeteler zamanla çıkarılan haberlerin yerini boş bıraktılar. Böylece okur, orada “okunması gereken bir haber” olduğunu anlıyordu. Sayfaları boş bırakmak bizde ve dünyada bir yöntem olarak zaman zaman uygulandı... HHH Dün Cumhuriyet’in birinci sayfası sansür tarihindeki yerini aldı. Haberlerimizle birlikte “Olayların Ardındaki Gerçek” sütunu da “sansürden” nasibini aldı!.. Saray’ın istemediği haberlerin engellenmesi için ne yazık ki yargı kullanılıyor. Bütün belgelerine yer verilerek yayımlanan haberler için bile mahkemeden “tekzip” kararı çıkıyor. Öyle ki ülkenin ana muhalefet partisi CHP’nin önemli isimlerinin konuyla ilgili kamuoyuna yönelik yaptığı açıklamaları manşetine taşıyan gazetemiz iki gündür iktidara bağımlı “bağımsız yargı” tarafından verilen tekzip kararlarıyla cezalandırılıyor. Dün de yazmıştık, bugün de yineleyelim... “Somut gerçeğe dayalı haberimizin arkasındayız. İstanbul’da yaşanan olay açıktır: ‘Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Kuzguncuk’ta kiraladığı vakıflara ait arazide izinsiz yaptırdığı çardak ile şöminenin de içinde bulunduğu peyzaj çalışmaları İstanbul Büyükşehir Belediyesi zabıta ekiplerince 13 Nisan 2020 tarihinde sökülmüş ve yıkılmıştır...’ Ve Cumhuriyet, 14 Nisan 2020 tarihinde İstanbul’un göbeğinde yaşanan bu olayı, yaptığı haberle kamuoyuna duyurmuştur. Bu, dünyanın her yerinde haberdir; Türkiye’nin referans gazetesi Cumhuriyet, evrensel gazetecilik kuralları çerçevesinde yaşanan gelişmeyi haberleştirmiştir.” Asıl olan haberin doğruluğu değil, başvuruyu kimin yaptığı! Dünkü, bugünkü Cumhuriyet’in birinci sayfaları ile iç sayfalarını dolduran “tekzip”, “cevap ve düzeltme” kararları, Türkiye’de basın özgürlüğünün karşısındaki engellerin ilanıdır. Cumhuriyet’in susmadığının ilanıdır. Gerçeklerin altının çizilmesidir. Hemen vurgulayalım, yukarıdaki saptamalar bilinçli Cumhuriyet okurlarından bize ulaşan mesajlardan alındı... Bir okurumuz şöyle diyor: “Cumhuriyet’in birinci sayfasında yer alan tekzipleri görünce ‘Acaba bu haberlerden okumadıklarım oldu mu’ diye kontrol ettim. Dikkatli okumadıklarımı bir kez daha okudum. Gördüm ki, gerçekleri dile getirmişsiniz. Onların tekzibine karşı bizim size takdirlerimizi iletmemiz gerekir. Demek ki Türkiye’de gerçeklerin altı bazen de tekziple çiziliyor.” Bir başka okurumuz ise Basın İlan Kurumu’nun (BİK) adeta bir yargı kurumu gibi hareket edip Altun haberinden dolayı Cumhuriyet’e 35 gün ilan cezası vermesiyle tekzipleri birleştirmiş, şunları söylüyor: “Ben Basın İlan Kurumu’nun adını buldum: Basın İnfaz Kurumu! Böyle şey olmaz; bir yandan ilan cezası bir yandan tekzip... Sütunlarınızda sıklıkla vurguluyorsunuz; ‘Cumhuriyet’in gerçek sahibi okurlarıdır’ diye. Bundan ben de kendime sorumluluk çıkarıyorum; biz de Okur İlan Kurumu oluşturalım... Okurlar, Cumhuriyet’e her zaman sahip çıkmıştır. Bugün bunu bir kez daha gösterme günüdür...” HHH Cumhuriyet okurlarının bu duyarlılığı bizim en büyük gücümüz. Koronalı günlerde bu gücü daha da derinden hissettik. Değerli okurlarımız... Basın İlan Kurumu’nun 35 günlük cezasına hukukçularımız itiraz etti, kararı bekliyoruz. Fahrettin Altun’la ilgili yayımladığımız “Boğaz’da kaçak var” başlıklı haberimizle ilgili de mahkemeden tekzip kararı çıktı. Bu, Cumhuriyet’in konuyla ilgili ilk haberiydi... Bu karar için de hukukçularımızla itiraz başvurumuzu yaptık. Böylesi bir baskı ortamında okurlarımızdan gelen destek mesajlarının somut öneriler içermesi bizi ayrıca sevindiriyor. Okurla gazete ve çalışanlar arasındaki ortak bağı somutlaştırıyor. Bu önerileri değerlendiriyoruz... BÜLENT BULDUK SENDİKA UZMANI İş hukuku, ekonomik ve sosyal haklar noktasında işveren karşısında güçsüz ve eşitsiz bir ilişki içerisinde bulunan işçileri korumayı hedefler. Güvenceli koşullarda insan onuruna yaraşır çalışma hakkı tüm işçiler için evrensel bir haktır. Kirasını, faturalarını, çocuklarının okul masraflarını ve diğer tüm hayati ihtiyaçlarını karşılamak için emeğini gönüllü olarak işverene belirli bir ücret karşılığı mübadele eden işçileri pandemi süreci ile birlikte piyasanın insafına terk etmek, anayasaya ve evrensel hukuk kurallarına aykırıdır. Emekçilere yönelik hak ihlalleri virüs salgını döneminde arttı Hükümeti virüs salgınının ilk dönemlerinde açıklamış olduğu ekonomik istikrar kalkanı paketinde ve salgının ekonomik etkilerini azaltmak için yasal hale getirdiği 7244 sayılı kanun ile açık bir şekilde işçi haklarını hedef aldı. Çok değil, geçen yıl içerisinde özellikle TİSK ve diğer işveren çevrelerinin yoğun ısrarı üzerine gündeme gelen çalışma yaşamında daha fazla esneklik talebi virüs döneminde fiili olarak uygulamaya geçti. Tipik bir esnek ve güvencesiz çalışma modeli olan telafi çalışma süresi bu süre zarfında 2 aydan 4 aya çıkarıldı. Üstelik iş kanununda zorunlu nedenlere bağlı olarak gerçekleştirilmesi gereken telafi çalışması, zorlayıcı bir neden olan virüs salgınında hukuksuz bir uygulama olarak hayata geçirildi. Mevcut 4857 sayı lı iş kanunda işçiye haklı fesih hakkı tanıyan ücretsiz izin uygulaması bu süreçte işverene 3 aylık süreyle hak olarak tanındı. Yine 2 bin 943 TL idari para cezası ödemesi koşuluyla işverenlere işten çıkarma serbestliği getirildiğini de ayrıca unutmamamız gerekir. İktidarın, işçinin iş güvencesine ve geleceğine biçtiği değer bu süreçte brüt asgari ücret kadar oldu. İktidar, ücretsiz izine çıkarılan işçileri günlük 39 TL’ye mahkum ederek, anayasanın çalışanlar adına adil ücret hakkı ilkesini bu süreçte çiğnemiş oldu. Evde kalıp çalışmayıp aç kalmak ile çalışırken virüse yakalanıp ölme ikilemi ile baş başa bırakılan işçiler aleyhine bir hukuk dışı karar da SGK tarafından yayımlanan genelge ile verilmiş oldu. SGK, iç hukuku yok sayarak çalışırken virüs nedeni ile enfekte olan işçiyi meslek hastalığı veya iş kazası kapsamında değerlendirmeyerek çalışanları mağduriyete sürükleyecek keyfi bir karara imza atmış oldu. Hükümetin ve kurumların keyfi ve iş hukukunu askıya alan uygulamalarını görerek iştahı kabaran MÜSİAD ve MESS yöneticileri de son süreçte sömürü kervanına katılmış durumdadır. MESS, işçileri denetlemek ve daha fazla otorite altına almak için elektronik takip cihazı sistemlerini icat ederken MÜSİAD ise binlerce işçiyi Nazi uygulamalarını andıran toplama kamplarında çalıştırmayı planlıyor. İktidarın attığı adımlardan cesaret alan sermaye grupları, işçi haklarını hiçe sayarak kendi oligarşik demir kanunlarını bu süreçte uygulamakta tereddüt etmiyor. Emeğin üzerinde baskı ve otorite daha fazla artacak Covid19 salgınının dünya genelinde ekonomik ve sosyal tahribatları beraberinde getireceğinden hiç şüphe yok. Zira virüsün neden olacağı ekonomik krizin şimdiden 1929 Ekonomik Buhranı’ndan çok daha fazla yıkıcı etkilere neden olacağı sıklıkla dile getiriliyor. ILO yaptığı değerlendirmelerde, dünya genelinde 305 milyon çalışanın işsiz kalabileceğine dikkat çekiyor. Virüs salgını nedeni ile ülkemizde ortaya çıkan ekonomik tablo ise en çok ücretli emekçileri etkiliyor. Yapılan son araştırmaların, ülkemizde çalışanların en önemli kaygısının mevcut işini kaybetmesi yönünde olması içerisinde bulunduğumuz vahametin göstergesi durumunda. Sosyal devlet anlayışını göreve geldiği 18 yıl önce rafa kaldırmış olan mevcut iktidar, halihazırda ortaya çıkmış ve ilerleyen günlerde daha da fazla derinleşecek olan ekonomik krizin tüm faturasını dar gelirli ücretli emekçilere ödetecektir. Virüs krizini fırsata çevirerek emekçiler üzerinde kurulan keyfi ve hukuk dışı baskılar bu durumun en basit örneğidir. Emeğin haklarını evrensel hukuk kuralları dışına iterek görmezden gelen siyasi anlayış, işçilere hiçbir hak tanımadan çağdışı çalışmayı ve sefalet düzeninde yaşamayı dayatıyor. İktidar, virüs salgını ile birlikte emekçilerle arasındaki sosyal mesafeyi her gün biraz daha fazla açarken, çalışanları bu süreçte sosyal ve ekonomik haklarından mahrum bırakmaya kesintisiz olarak devam ediyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle