23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
YORUM TASARIM: SERPİL ÜNAY 11 1 HAZİRAN 2020 PAZARTESİ Cevap ve düzeltme 27 Mayıs ve ‘Gezi’ Türkiye’deki laiklik karşıtı dinci hareketin uzmanlık alanlarından birisi, ikiyüzlülük, yalancılık ve iftiracılıktır. Ahlak, vicdan, erdem, adalet ve hukuk bu insanlar için önemli değildir. Verdikleri mücadeleyi doğruluk ve dürüstlük üzerinden kazanamayacaklarını bildikleri için, ikiyüzlülüğü, yalanı ve iftirayı bir yöntem olarak benimsemişlerdir. AKP adlı “siyasi parti”nin de, Fethullah Gülen adlı dinci şarlatana bağlı çetenin de ortak yönlerinden birisi budur. İmam hatip okullarındaki öğretmenlerinin onları, ahlak ve erdem konusunda yeterince eğitmedikleri anlaşılıyor. AKP’nin ve CIA destekli FETÖ’nün, “Ergenekon”, “Balyoz”, “OdaTV” ve “Casusluk” olarak bilinen sahte yargı süreçleriyle ve kumpaslarla, sivil darbe sürecini 2008 yılında birlikte başlatmaları bir tesadüf değildir. Daha sonra yolları ayrılmış gibi görünse de, AKP aynı misyonu, “Gezi” ve “İkinci OdaTV” kumpasları olarak da bilinen yeni sahte yargı süreçleriyle, medya, yargı, siyaset ve üniversiteler üzerinde kurduğu baskılarla sürdürmektedir. HHH İnsani değerlerle birlikte, meslek ahlakını da yerle bir eden “medya” maskesi takmış AKP iktidarının propaganda aygıtı, geçen hafta 27 Mayıs 1960 darbesi hakkındaki yalanlarını ve iftiralarını yine ortalığa saçtı. Adnan Menderes’in ve DP’nin baskıcı politikalarının görmezden gelindiği, hatta darbenin faturasının CHP’ye çıkarıldığı utanç verici yayınlara tanık olduk. Bu “medya”da bir kişi çıkıp “hem Adnan Menderes’in sivil darbesi yanlıştı, hem de askeri darbe yanlıştı; hem Menderes’in uyguladığı baskı ve zulüm yanlıştı, hem de Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idamları yanlıştı” diyemedi. Bu arada, 1960 darbesinden önce, 1957 yılında yapılan son genel seçimlerde, hükümetin tüm baskılarına ve seçim hilelerine rağmen, DP’nin oylarının yüzde 57’den yüzde 47’ye düştüğü, CHP’nin ise oylarının yüzde 35’ten yüzde 41’e yükseldiği ve iki parti arasındaki farkın kapandığı, böyle bir siyasi tabloda bir askeri darbenin uzun vadede CHP’nin lehine olamayacağı, bir sonraki seçimde DP’nin iktidardan düşme olasılığının zaten bulunduğu; nitekim CHP’nin darbeden sonraki 1961 seçimlerinde oyunun yüzde 36’ya, 1965 seçimlerinde yüzde 28’e ve 1969 seçimlerinde yüzde 27’ye düştüğü; ayrıca darbeyi yapanlardan birisinin MHP’nin sonraki genel başkanı Alparslan Türkeş olduğu, darbe bildirisini Kurmay Albay olarak kendisinin okuduğu, Türkeş dahil, darbeye öncülük eden subayların birçoğunun daha sonra, CHP’de değil, MHP’nin kökeni olan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nde siyaset yaptıkları; Türkeş’in 1960 darbesinden önce ABD’de askeri eğitim aldığı ve görev yaptığı, Pentagon ve CIA ile yakın ilişkiler içinde olduğu; Türkeş’in darbeden hemen sonra demokratik düzene dönülmesine karşı çıktığı ve bu yüzden de darbe sürecinin ilerleyen aşamasında devre dışı bırakıldığı; darbe sonrasında hazırlanan 1961 Anayasası’nın, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en demokratik anayasası olduğu gerçeğini, bu “medya”da kimse irdelemedi! HHH Bu hafta “Gezi” protesto eylemlerinin başlangıcının yedinci yılına da girdik. Yedi yıl önce, anayasanın 34. maddesindeki toplanma ve gösteri yapma hakkını kullanan milyonlarca cesur ve kahraman vatandaş, anayasanın 2. maddesindeki demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti ilkesini korumak ve AKP’nin baskılarını protesto etmek için sokaklara ve meydanlara döküldü. Haftalarca süren bu eylemler sırasında, güvenlik güçleri, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan gibi gösteri yapan silahsız gençleri katletti, binlerce vatandaşı darp etti. Ahlaktan, vicdandan, erdemden, adaletten ve hukuktan yoksun AKP’nin “medya”daki kandırma uzmanları, bu konuda da olguları çarpıtarak, yalanlarını ve iftiralarını ortaya koymaya başladılar. Söylenecek tek şey var: Propagandayla gerçeklerin değişeceğini sanmak aynı zamanda bir aptallıktır. Propagandayla anı kurtarabilirsiniz, ama tarih yazamazsınız!t 1 HAZİRAN 2020 SAYI: 34568 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yayın Koordinatörü Serkan Ozan Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Hakan Akarsu (Ek Yayınlar) Görsel Yönetmen Münevver Oskay Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İstanbul 03:31 05:27 13:07 17:06 20:37 22:24 Ankara 03:23 05:15 12:51 16:48 20:18 22:01 İzmir 3:56 05:42 13:14 17:08 20:36 22:15 >> Baş tarafı 1. sayfada Bu haberin kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla yapılmadığı açıktır. Yaşadığımız bu meşakkatli günlerde bir kamu hizmeti olan “gazetecilik” mesleğini siyasi ve rövanşist muhalif emellere alet ederek, gerçekleri açıkça çarpıtma pahasına “ga zetecilik” adı altında yürütülmekte olan bu faaliyeti bir kez daha kamuoyunun dikkat ve takdirine sunuyoruz. Netice olarak, hukuka ve ahlaka aykırı bu iddia ve isnatları reddettiğimizi, başta gazeteniz olmak üzere bu iddiaları yayınlayan ve yayanlara karşı yasal yollara başvuracağımızı değerli kamuoyuna saygıyla duyururuz. 30.04.2020 T.C. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin ALTUN vekili Av. Sezgin Tunç (LL.M.) Geniş kesimler ikiyüzlü olmaya rıza gösterir, gerçeğin ağır yükünü taşımaktan kaçar. Nazilerin Almanya’da nasıl iktidar olduğuna yakından bakınca, bu sürecin en büyük suç ortağının sıradan bireyler olduğunu görürüz. Her gün eksilen komşularını merak etmeyen, kapısını, penceresini sıkıca kapayarak kör olmayı yeğleyen kişi ile Auschwitz’de katliam yapan SS subayı arasında sadece ton farkı vardır. SSCB’nin bu korkunç iktidarı yıkmasıyla birlikte yeni bir durum doğdu. Olan biten gün ışığına çıkabilirdi artık. Peki, ama kim yargılayacaktı bu kişileri? Adil olacak mıydı bu yargılama? Suç neydi, suçlu kimdi sorusu ortadaydı. “im Labyrinth des Schweigens” filmi bunu anlatıyor. Savaş sonrası öğretmenlik yapan eski Nazi subayı, kamptan kurtulan bir Yahudi tarafından fark edilir. Dehşet içinde kalan adam korkuyla içine kapanır. Ta ki genç bir savcı işin peşine düşene dek! Toplum bu korkunç süreçle, cinayetlerle, soykırımla yüzleşmek istemez. Çünkü herkes suçlu olduğunu bilir, bunu yaşamak istemez. Nitekim süreç öyle işler. Olay gün ışığına çıksın diye yola koyulan gazeteci eski Nazidir. Davayı soruşturan genç savcının babası Nazidir. Sevgilisinin babası Nazidir. Annesinin yeni eşi olacak adam Nazidir. Devletin üst düzey yöneticileri Nazidir. Savcıların bazısı, hâkimler Nazidir. Herkes bu geçmişi unutmak ister. Kimi pişmandır, alkolik olmuştur, kimi mın adı George Floyd: İri yarı, güçlü kuvvetli biri gö zaltına alındı, teslim olmuş tu, bilerek isteyerek devlet gücüyle öldürüldü. Trump Ayrıntılar yandaşı polis, belli ki görevini yaptığını, hukuku Ya o polis sen isen? sağladığını düşünüyordu. ABD’de ırkçılığın resmi öğreti olmadığını, toplumun büyük kesiminin desteği olmadan bu cinayetin işlenemeyeceğini kim iddia edebilir ki? tamamen kendine yeni tarih ya İsyancılar “polis şiddeti ratmış, buna inanmaktadır. Ço ne” karşı ayaklandı. Kimi “kur ğu günlük yaşamda saygın yer gu var” diyor. Yaklaşan seçim edinmiş sıradan insanlardır. lerde “Trump güçsüz düşürül ABD arşivlerine giren genç mek isteniyor” tezini öne sürü savcı dehşete kapılır. Bakkal, yor. Böyle olsa da, ki bence de oto tamircisi, fırıncı, öğretmen, ğil, geniş kesimlerin rızası alın her gün yan yana geldiği kişi madan bu cinayet işlenemez ler kamplarda katil olarak bu di. Diyeceğim; her zorbalığın al lunmuştur. Beraber kahve içti tında halkın kutsalları, ezberle ği, alışveriş yaptığı, güven du ri vardır. Bir de hakikati gizle yup sevgi gösterdiği sıradan in yen, iktidardan pay alan işbirlik sanlar soykırımda en önde yer çiler bulunur. Suç uzakta işle almıştır. Neredeyse aklını ka nince ses vermek ucuz kabada çıracak gibi olur savcı, bir ge yılıktır! Mesele, kendi evinde bu ce içer, sarhoş olur ve önüne cinayetler işlendiğinde ne yap gelenin yakasına yapışır, hay tığındır. Devletin hep haklı ba kırır: “Sen de Nazisin, hepiniz hanesi bulunur. Peki, ya sıradan Nazisiniz!” diye. Haksız değil insanın bahanesi nedir? dir. Suçu Hitler’e, Goebbels’e, HHH Himmler’e atarak kurtulmak Geçen gün bir dostum anım mümkün değildir. Söz konusu sattı, Marx diyor ki: “İşçi sınıfına olan Arendth’in tarifiyle “Sıra ekmekten önce, onur lazım.” dan Faşizm”dir. Dünyada sınırlar, dolayısıyla HHH milletler ve diğer tüm kutsallar Gerçeği söylemek kolay de kapitalizm itirazsız hüküm sür ğildir. Türlü bahanelerle suçların sün diye var. Diyeceğim; herke üstü örtülmek istenir. Milliyetçi se ekmekten önce onur lazım! lik, ırkçılığın tonudur. Milliyetçilik, dincilik kapitalizmin HHH kullanışlı ortaklarıdır. Demokrasinin beşiği (!) HHH ABD’de bir cinayet işlendi. Irk Hiçbir ırkçı, ırkçı olduğunu bil çı polis, siyah adamı, gün or mez. tasında, herkesin gözü önünde O polisle yan yana düşme işkenceyle öldürdü. Siyah ada mek lazım. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Al renkli kısrak. 2/ Sayıları göstermek için kullanılan işaretlerden her biri... Bir bağlaç. 3/ Satrancı andıran ve iki kişiyle oynanan bir oyun... Halk dilinde patatese verilen ad. 4/ Cıvata ve somunlardaki yiv... Fas’ın plaka imi. 5/ Ender, seyrek... Talih. 6/ “Akdeniz anemisi” de denilen kansızlık hastalığı. 7/ “En sinsi bir gibidir geçmeyen zaman” (Y.K. Beyatlı)... Oylumlu. 8/ Bir şeyi toptan ve götürü alma... Büyük demiryolu durağı. 9/ Yüksek hızdan korkma. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hastalıktan ya da kötü gözden koruması amacıyla insan ve hayvanlara tılsım olarak takılan nazarlık. 2/ Asya’da bir ülke... Köle ya da cariyeye özgürlüğünü 1 234 5 678 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 P EDOLOJ İ 1 2 3 4 E L İ F İ ÜRE D İ L KAB İ L OF HER İ SE 2 3 5 L İ KEN L K 4 6 O AR MER T 5 7 8 9 J İ ÜB İ L EUUR R İ S RULO E L EKTROT 6 7 8 verme. 3/ Bir renk... Kızıl ve kaba tüylü koyun. 4/ Ja 9 pon mafyasına verilen ad... Halk dilinde ayrana verilen ad. 5/ Görgü, deneyim... Tahıl gibi ürünlerin depolandığı, genellikle silindir biçiminde ambar. 6/ Bir turan kimse. 8/ Gümüşhane’nin Torul ilçesinde, doğal güzelliğiyle tanınmış bir göl... Evrensel alıcı çeşit eğri testere. 7/ İlgi çekici ve olan kan grubu. 9/ Bir yapının da değişik kimse... Çoğunlukla spor mında, çevresi ve üstü açık yer... karşılaşmalarında seyircileri coş Bir renk. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com KemalistBolşevik ittifakının 100. yıldönümü ABD Dışişleri Bakanlığı Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Matthew Palmer, “Türkiye’nin Rusya ile işbirliğini genişletme ve güçlendirme ve bazı konularda anlaşmalar elde etme isteğinin ABD’de endişe kaynağı olduğunu” açıkladı (27.05.2020). ABD endişelenmekte haklı. Zira Türkiye ile Rusya’nın işbirliğinin gelişmesi ABD’nin Ortadoğu’dan çekAilmyreısnitnıela, rDoğu Akdeniz’de kaybetmesine ve çok istediği Karadeniz’e girememesine neden olur. Türkiye’nin “Rusya’yla ilişkileri stratejik değil, taktik” gören bir hükümetle bu işbirliğini ne kadar ileri götürebileceği ayrı konu tabii... Aralov: Mustafa Kemal’in silah arkadaşı 3 Haziran, TürkSovyet diplomatik ilişkilerinin kurulmasının 100. yıldönümü. Rusya’nın İstanbul Başkonsolosluğu bu amaçla geçen hafta peş peşe birkaç gün boyunca arşiv fotoğrafları ve tarihi belgeler yayımladı. Sovyetler Birliği’nin Büyükelçisi Aralov’un faaliyetlerine dair belgeler oldukça önemli. Zira Mustafa Kemal 4 Mart 1922’de cepheyi teftişe çıkarken yanında Aralov’u da götürmüştü. Aralov, KemalistBolşevik ittifakında öyle önemli bir yere sahipti ki Taksim Meydanı’nda 1928 yılında yapılan anıtta da yer aldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun sembolü olan anıtta Mustafa Kemal, silah arkadaşlarıyla birlikte görülmektedir. Ve Aralov da Mustafa Kemal’in silah arkadaşıdır. Kurtuluş Savaşı’nın bütçesi Büyük komutan, yalnızca askerini iyi sevk ve idare eden değil, aynı zamanda savaşın bütçesini de bulabilen komutandır. Ancak böyle komutanlar tarih yazar. İşte Mustafa Kemal, 1911’den beri kesintisiz savaşan Anadolu halkını bin bir zorluğa rağmen seferber edebilmiş, Tekâlifi Milliye (Milli Yükümlülükler) ile iki çift çorabından birini “ödünç” alabilmiştir. Mustafa Kemal yine savaşın bütçesi için de Bolşeviklerle ittifak yapmış, onlardan hem para hem de askeri malzeme almıştır. İşte Rusya’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nun yayımladığı bir grup belge de bu yardımlarla ilgili olanlardı. Bolşeviklerin 6 Mart 1921 tarihli Moskova Dostluk Antlaşması’nın ardından Kemalistlere yaptığı askeri yardımlara dair tarihi belgelerdi: İki parça halinde gönderilen 10 milyon altın ruble, iki askeri bot, 22 uçak, 33 bin tüfek, 327 makineli tüfek, 54 top, 58 milyon mermi... Kulağım Karadeniz’de İki yıl önce Kırmızı Kedi Yayınevi’nde, Kemal Anadol’un bir romanının editörlüğünü yapmıştım: Kulağım Karadeniz’de. Ancak Kulağım Karadeniz’de dayandığı arşiv belgeleri nedeniyle bir roman olmanın ötesinde, tarihi bir belgeseldi: Kuvayi Milliye Donanması’nın romanı ya da belgeseli... Kitabın ismi “Kulağım Karadeniz’de”ydi, çünkü Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı’nın ateşi içinde şöyle demekteydi: “Gözüm Sakarya’da, Dumlupınar’da, kulağım İnebolu’da.” Gözü cephede olan Mustafa Kemal’in kulağı Karadeniz’deydi, “Çılgın Türk” denizcilerinin Kurtuluş Savaşı’na taşıdığı malzemelerdeydi. O malzemeler içinde Sovyetler Birliği’nden yüklenen askeri malzemeler de vardı... Dostluğu getiren irade: Stalin Kuşkusuz Sovyetler Birliği’nin içinde Kemalistlerle ittifaka ve onlara askeri yardım yapılmasına “çok sıcak” bakmayanlar da vardı. O nedenle Mustafa Kemal’in beklediği yardım gecikiyordu. Konuyu kim çözdü biliyor musunuz? Stalin! Kemal Anadol’un belgesel romanından okuyalım: “Ali Fuat Paşa yapılacak askeri yardımın en hızlı biçimde gerçekleşmesini bekliyordu. Mdivani çok rahat ve iyimserdi: ‘Durum eskisi gibi değil. Geçen Moskova’ya gelişinizden bu güne çok yeni gelişmeler oldu. Bundan sonra sizin heyetle temaslar sadece Hariciye Komiserliği’ne bırakılmayacak. Türkiye’ye eskisinden farklı bakılıyor. Milliyetler Komiseri Stalin Yoldaş bu konuya müdahale edecek. Ayrıca Lenin Yoldaş da sürekli bilgi istiyor.’” Stalin’in Türk heyetiyle yaptığı görüşmeden sonra Lenin’e gönderdiği not çok önemlidir: “Lenin yoldaş, ben, yalnız dün öğrendim ki, (Hariciye Komiseri) Çiçerin, ne hikmetse Türklere aptalca ve provokatörce bir talep ileterek Van, Muş ve Bitlis’i boşaltmalarını istemiştir. Bu emperyalist Ermeni talebi bizim talebimiz olamaz. Çiçerin’in milliyetçi ruhlu Ermeni telkinleri doğrultusunda Türklere nota göndermesini yasaklamak gerekir.” Yani sağlam ittifaklar, doğru liderlerle inşa edilebiliyor! Stalin duruma müdahale etmese ve iş Çiçerin’e kalsa, tarihi gelişmeler başka şekilde ilerleyecek, en iyi ihtimalle süreç gecikecekti. Türkiye’nin ihtiyacı Bugün Türkiye’yi Kemalistler, Rusya’yı da Bolşevikler yönetmiyor ancak iki ülke çok doğru olarak ABD tehdidine karşı işbirliği yapıyor. Ancak AKP yönetimi, bu işbirliğinin “stratejik değil taktik işbirliği” olduğunu söylüyor. O nedenle Türkiye’nin Rusya’yla işbirliğini stratejik düzeye çıkarmaya ve bunu dış politikasında esas alacak, uygulayacak bir hükümete ihtiyacı var.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle