28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DİZİ EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: EMİNE BİLGET 9 6 MAYIS 2020 ÇARŞAMBA TUNUS’UN Şair gözüyle TUNUS arka sokakları ATAOLBEHRAMOĞLU 3 GÖSTERIŞSIZ, FAKAT TEMIZ, SAKIN VE FIYATLAR DA BIZDEKI GIBI Bir başka ülkede yaptıklarınız ve yapamadıklarınız, olanaklarınıza, zamana, fakat öncelikle de ne yapmak istediğinize bağlıdır. Ben öncelikle o ülkenin arka sokaklarını gezip görmek, sıradan insanın günlük yaşamına hem tanık olmak hem de o yaşama bir ucundan katılmak isterim. Varsa sanat müzeleri ve tarihsel kişiliklerin yaşamları, eylemleri, düşünceleri de ilgi alanımdadır. Arap alfabesiyle “aşk”.. Başkent Tunus’ta aşırı bir zenginlik de, aşırı bir yoksulluk da görmedim. 7. yüzyılda yapılmış taş kemer kapı (Babbahr / Deniz Kapısı) o dönemde kente giriş kapısıymış. Şimdi o kapıdan eski kente giriliyor... Fransız egemenliği öncesinde kırsal alan olan yeni kent ise o dönemde Fransızlar, İtalyanlar ve Maltalılar tarafından kurulmuş. O dönemde, Arapların gece o kapıdan yeni kente çıkmaları yasakmış. Eski kent uzayıp giden, birbirine açılan dar sokaklardan oluşuyor. Girişteki uzun sokak, bizim Mısır Çarşısı gibi yan yana küçük dükkânların, açık tezgâhların oluşturduğu bir alışveriş merkezi. Küçük kafeler de var. Fakat örneğin Suriye’deki gibi bir gürültülü patırtılı alışveriş ortamı görmedim. Tunuslu sanki çok da yüksek sesle, bağıra çağıra konuşmuyor. Eski şehrin girişinde, 7. yüzyılda inşa edilmiş Al Zaytuna Camisi, aynı zamanda ilk İslam üniversitesi olduğu için özel bir tarihsel öneme sahip. Caminin yakınlarındaki İbn Haldun Kitaplığı’nı da görme şansım oldu. İbn Haldun’dan ileride ayrıca söz edeceğim. Alışılmadık bir protesto Eski şehrin dar sokakları bugün artık bir turizm alanı gibi. Gerçekten, dış görüşleriyle olmasa da, iç donanımlarıyla görkemli oteller var burada. Bunlardan birinin, “Otel de Diwan”ın daracık sokağa açılan büyük ve sımsıkı kapalı dış kapısını açtırarak girdiğimiz masal atmosferinde, üzerinde Arap harfleriyle “Aşk” yazılı bir hat sanatı ürünü önünde bir hatıra fotoğrafım olsun istedim. Resim yasağı Arap dünyasında hat sanatıyla aşılmak istenmiş... Dar sokaklar bir süre sonra Tunus’un modern devlet binalarının bulunduğu geniş alanlara ve caddelere açılıyor. Bunlardan birinin yakınında, bir anıtın çevresinde, küçük bir topluluğun protesto gösterisi vardı. İş isteyen yüksek diploma sahipleriymiş... Hükümet binalarının bulunduğu alanda bir protesto gösterisi ve müdahale edilmesi bir yana çevrede tek polis yok... Alışık olmadığımız bir durum... Yeni kentte benzerleriyle de karşılaşacaktım... TUNUS TUNUS HORRA HORRA Özgürlük diyarı ol! Yumruğum havada bir hatıra fotoğrafım olsun istedim... Yeni kentin Özgürlük (Habip Burgiba) ve Paris bulvarları, herhangi bir Batı ülkesinin göz alıcı bulvarlarından farksız. Pasteur Alanı’nda başlayan Paris Bulvarı’ndan Özgürlük Alanı’na doğru ilerlerken bir polis karakolu önündeki erkek kalabalığı dikkatimi çekti. Sivil giyimli olarak grevdeki polislermiş... Özgürlük Alanı... Polis ve grev sözcükleri bizde ancak bir grevin polis marifetiyle bastırılıp dağıtılmasını akla getirir. Sonra ülkemizde PolDer dönemlerinin de yaşandığını, o dönemlerden ne kadar uzak düşmüş olduğumuzu düşündüm... Az sonra, Özgürlük Alanı’nın girişinde, büyük ve modern bir binanın önünde bu kez kadınlı erkekli bir kalabalıkla karşılaştık. Kadınların, tıpkı bizdeki gibi, kimilerinin başları kapalı, kimilerinin açıktı. Yumruklar havaya kalkıyor, renk renk flamalar sallanıyor, sloganlar atılıyordu... Bizim barışçıl 1 Mayıs’lardaki kadınlı erkekli sendikalı işçi topluluklarının bir benzeriydi. Kulağa hoş gelen Arapça sloganın, “Tunus Tunus Horra Horra / We sarak Ala Barra”nın Moez’den çevirisini rica ettim. Onun Fransızcaya çevirdiği sloganın anlamı, Türkçede uyaklı söylemeye çalışarak: “Tunus,Tunus, özgürlük diyarı ol!/Soyguncu defol!” İletişim çalışanlarının greviymiş... Böyle bir coşkunun sadece seyircisi olamazdım. Yakınlarına giderek, yumruğum havada bir hatıra fotoğrafım olsun istedim... İbn Haldun Anıtı, Tunus’un ünlü heykeltıraşı Zübeyr Türki’nin eseri. YAPABILDIKLERIM VE YAPAMADIKLARIM Ait olduğum bir ülkede gibi Bir başka ülkede yaptıklarınız ve yapamadıklarınız, olanaklarınıza, za mana, fakat öncelik le de ne yapmak is tediğinize bağlıdır. Ben öncelikle o ülkenin arka so kaklarını gezip gör mek, sıradan insa nın günlük yaşa mına hem tanık ol mak hem de o ya şama bir ucundan katılmak isterim. Başkent Tunus’un arka sokakları, dükkânları, küçük aşevleri, pastane ve kafeleriyle, bizim gelişmiş bir ilçemiz dekinden farklı de ğil. Gösterişsiz, fa kat temiz, sakin ve fiyatlar da bizde ki gibi. Varsa sanat müze Saint Vincent de Paul Katedrali. lerini gezmek isterim. Ünlü Bardo Ulusal Müzesi’ni gezip görme şansım yazık ki olmadı. Fakat bu bir resim müzesi olsa ne yapıp Türki tarafından yapılmış bir anıtı bulunan; Osmanlı tarihçileri üze rinde belirgin etkisi olmuş, günümüzde de Ba ne edip gezip görmek tılı tarihçi ve sosyologlar için bir zaman yaratırdım. Tarihsel, dini vb. binaların içinden çok dış mimarisi ilgi ca bu bilimlerin kurucularından sayılan bu büyük düşünürü daha yakından tanımak gerektiği kuşkusuz. mi çeker. Bir de ya Habib Burgiba ise pım tarihlerini bil (19032000) Tunus ba mek isterim. Başkent Tunus’ta 19. yüzyıl sonlarında inşa edilmiş Saint Vincent De Habib Burgiba ğımsızlığının önderi, modern Tunus’un kurucusu, Atatürk devrimlerine hayranlığıyla bilinen bü Paul Katedrali ve da yük bir devlet adamı. ha önce sözünü ettiğim Al Zaytuna Tunus’ta, kendimi ait Camisi bunların önde gelenleri. Atatürk hayranı olduğum bir ülkede, yakın akraba bir kültürün içinde hissettim. Görevli olduğu Tunus Tarihsel kişiliklerin yaşamları, eylemleri, düşünceleri de ilgi alanımdadır. 1332 Tunus doğumlu (1406’da Kahire’de yaşama veda eden) tarih bilgini, sosyolog ve devlet adamı İbn Haldun, bu kişiliklerin kuşkusuz başta geleni. Yedi ciltlik bir dünya tarihi ve ona giriş olarak düşündüğü Mukaddime’nin yazarı. Habib Burgiba Bulvarı üzerinde, Tunus’un ünlü heykeltıraşı Zübeyr Radyosu’nun Fransızca yayın bölümü stüdyosunda Emna Louzir’in benimle yaptığı söyleşi, benim okuduklarımın yanı sıra Fransızca çevirileri okunan şiirlerim çok ve olumlu yankılar aldı. Tunus’a daha uzun bir zaman için giderek aydınlarıyla, halkıyla, kültürüyle daha yakından tanışmak isterim. Tunus izlenimlerimi, iletişimcilerin grevindeki sloganı biraz değişiklikle tekrarlayarak bitireyim: Tunus, Türkiye, özgürlük diyarı olsun Soygun, sömürü son bulsun... B İ T T İ Deniz Gezmiş’i öldürdüler… Ama yenemediler! 6Mayıs 1972’de idam edilen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın davası her bakımdan sürüyor. Denizlerin mahkemede, ölüme giderken haykırdığı gerçekler bakımından devam ediyor… Kurulan mahkemenin kendilerinden istenen kararı vermek için her türlü hukuksuzluğu göze alması bakımından devam ediyor… O günün koşullarında bile kararın hukuksuz olduğunu ciddi bir muhalefet şerhi ile tarihe bırakan yargıçlar açısından devam ediyor… Denizlerin tek suçu vardı: Antiemperyalist olmaları… Tıpkı, kendilerinden bir kuşak önce Sabahattin Ali’nin tek suçunun, “Bugün dışarıdan dolarsterlin alan, yarın emir alır” demesi gibi, Denizler de tam bağımsızlık diyordu. Vietnam’ı kana bulayan Commer’ın Ankara’ya büyükelçi atanmasının kabul edilemeyeceğini haykırarak, birkaç ayda elçiyi geri göndermeyi başarmışlar ama ölüm cezasını “hak etmişlerdi”... Altıncı Filo’nun Türkiye limanlarını bir müstemleke ülkesi gibi kullanmasına karşı çıkmışlar, kısa sürede demir almasını sağlamışlar ama ölüm cezasını “hak etmişlerdi”… Deniz Gezmiş yakalanıp Ankara’ya getirildiğinde, ilk hapislik günlerinden sonra koğuşlar paylaşılır. Arkadaşları sorar: Bizim koğuşumuz hangisi? Deniz Gezmiş şu karşılığı verir: Bizim koğuşumuz olmayacak! İlk tutuklandığı günden itibaren hakkında verilecek kararı biliyordu. Ama bu, onun tam bağımsız Türkiye inancını, mücadelesini milim değiştirmedi. HHH Olağanüstü dönemlerin tek karakteri vardır: Hukuksuzluk… Bu, bugün de değişmiyor. İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi, Denizlerle ilgili davalarda idam gerektiren TCK’nin 146. maddesinin uygulanamayacağı kararını verince, lağvedildi. Ankara’da bu kararı verecek Ali Elverdi başkanlığında mahkeme kuruldu. Denizler, 1961 Anayasası’nın uygulanması için mücadele ettiler, mahkeme onlara anayasayı ortadan kaldırmaya teşebbüsten idam verdi. Hiçbir delil incelenmedi, hafifletici nedenlerin tümü göz ardı edildi. Zaten karar önceden verilmiş, mahkeme heyetine sadece onaylamak kalmıştı. Bütün suçlamalar, görüntüdeydi, asıl suç başta vurguladığımız gibi onların antiemperyalist mücadeleleriydi. İdama karşı çıkıp şerh koyan iki Askeri Yargıtay üyesi Nahit Saçlıoğlu ve Kemal Gökçen’in saptamaları şunlardı: Türk ordusunun ve Emniyet’in gücü dikkate alındığında sanıkların olanakları anayasayı ortadan kaldırma suçunu işlemeye yetmez. Banka soyma, adam kaçırma gibi teşebbüslerle anayasa ortadan kaldırılmaz. Sanıkların işlediği suçlar TCK 146’ya sokulamaz. Ceza hâkimleri suç unsurlarını zorlayamaz, kendiliklerinden suç unsuru yaratamazlar. Sanıklar çok genç ve çoğu üniversite öğrencisi. Suçu işlemiş olsalar bile çağımızın geldiği noktada ölüm cezası benimsenemez. Yargının iki yanına ayrıca dikkat çektik. Bugünün hukuka uyan ve uymayan yargıçları da bilmeliler ki er ya da geç her şey gün ışığına çıkar. HHH Denizlerin üzerine onlarca kitap, 30’dan fazla şiir yazıldı. Şiirlerin tümü bestelendi. Onların banka soymaları ve çareyi kırsala çıkmakta bulmalarına ilişkin de pek çok bilgi, yorum, anı var… Bu dönemin hemen öncesinde Ankara’daki arkadaş grubu toplantısında bir öneri ortaya atılıyor: Arkadaşlar, Meclis için mücadele edelim. Hedeflerimizi orada gerçekleştirelim. Buna şu karşılık veriliyor: Çetin Altan’ın bile gözünü oyuyorlar, o Meclis’te bize yer mi olur? O günlerin tarihine bir başka açıdan bakıldığında şunu görürüz: TBMM’deki baskın güç, gençleri anlamak için bir çaba harcamadı. Onları hep çok tehlikeli anarşistler olarak gördüler. Oysa aynı dönemde başka ülkelerde de gençlik hareketleri oldu. Onlara idamla cevap vermediler. TBMM ise idam kararını onamak için jet hızıyla hareket etti. 21 Ekim 1999’da alçakça bir saldırı ile aramızdan koparılan Ahmet Taner Kışlalı, Siyasi Tarih kitabında şöyle der: En aykırı kesimler bile Meclis’ten bir şey bekleyebilmeli. Bu sağlandığı ölçüde o ülkede birlik güçlenir! Deniz Gezmişleri öldürdüler ama onların ideallerini öldüremediler. Öldürdüler ama yenemediler! Dolmabahçe’de anma Devrimci Gençlik Birliği, 6 Mayıs 1972’de idam edilen Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını bugün saat 15.00’te Dolmabahçe’de anacak. Devrimci Gençlik Birliği yurttaşları anmaya çağırdıkları bildirilerinde, “6 Mayıs’ta emperyalist kapitalist sömürü düzenine karşı mücadeleyi yükseltiyoruz. Denizler’in 6. Filo’yu denize döktüğü yerde Dolmabahçe’de buluşuyoruz” ifadelerini kullandılar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle