16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 25 NİSAN 2020 CUMARTESİ EDİTÖR: CAFER KURT TASARIM: BAHADIR AKTAŞ HABER Virüsün sınıfı Çarşamba günü bu virüsün hayatımızdan kolay kolay çıkmayacağını, uzmanların görüşlerini de aktararak gerekçeleriyle anlatmıştım. Dolayısıyla “normalleşme” olarak anladığımız, “normale dönüş” olarak adlandırdığımız olguları gözden geçirmemiz gerekiyor. Oradan devam edelim. Virüs neden kolay kolay hayatımızdan çıkmayacak? Aşı bulunmadığı sürece, eski sosyal temas ve ilişkilere dayalı hayat tarzımızı sürdürdüğümüzde salgının inişli çıkışlı olarak yeniden karşımıza çıkacağı düşünülüyor, gerekçe bu. Dolayısıyla sosyal yaşama kademeli geçiş başlasa bile, bu bir anda eskisi gibi bir sosyal yaşama dönebileceğimiz anlamına gelmeyecek. Fiziksel mesafe kuralı korunacak, kalabalıklara yol açan toplu etkinlikler uzun süre ertelenecek. Fiziksel açıdan mekânla kurduğumuz ilişki belirli ölçüde değişecek. Bu elbette algılarımızı da değiştirecek. Kalabalık gördüğümüz yerlere girmekten, bir yasak olmasa bile, biz çekineceğiz. Büyük olasılıkla bütün bunların yanında, maske takmak gündelik hayatın yeni normali haline gelecek. Dolayısıyla virüs kolay kolay hayatımızdan çıkmayacağına göre, biz yaşamımızdaki, sosyalleşme biçimlerimizdeki “yeni normal”i virüse göre düzenlemek zorunda kalacağız. Diğer yandan virüs hayatımızdan kolay kolay çıkmayacaksa da, virüsün şu ana kadar ölümüne yol açtığı insanların sosyal profiline bakarak, daha fazla can kaybına yol açmasını önleyecek bir ekonomik, sosyal düzene geçmek elimizde. Profil ortada: Örneğin 8 Nisan tarihli New York Times haberine göre ABD’de siyahlar ve Latin Amerika göçmenleri arasında virüse yakalananların oranı beyazlara göre çok daha yüksek. Nedeni açık değil mi? Bu kesimler daha yoksul, sağlık hizmetlerine erişimleri daha sınırlı, bağışıklık sistemlerini güçlendirecek besinlere erişmelerini sağlayacak düzenli bir işten ya da gelirden daha mahrum ve yine bu kesimlerin barınma olanakları da daha kötü. Dar, sıkışık ve kalabalık evlerde yaşayanlar arasında virüs daha kolay yayılıyor. Eşitsizlik ve adaletsizlik öldürüyor. Virüs bu zemini kullanıyor. The Washington Post gazetesinin 2 Nisan tarihli haberine göre de New York’ta, özellikle emekçilerin yoğun olarak yaşadığı, gelirin düşük olduğu, toplu taşıma kullanımında yoğunluğun sürdüğü mahallelerde virüs daha fazla yayılmış durumda. Aynı tablo Fransa’da da geçerli. Paris gibi büyük kentlerde tek odalı, dar mekânlarda kalabalık nüfusla yaşamak zorunda kalan yoksullar, emekçiler, mülteciler arasında virüsün daha fazla yayıldığı görülüyor. Parisli zenginlerse metropolden kaçıp kırdaki, sahildeki ikinci evlerine giderken yanlarında da virüsü taşıyor. Virüsün sınıfı var İngiliz The Guardian gazetesinin 1 Nisan tarihli haberine göreyse İspanya’nın Barselona şehrinde işçi sınıfının yoğun yaşadığı mahallelerdeki enfeksiyon oranı, diğer mahallelere göre 7 kat daha fazla. Güney Afrika’dan Brezilya’ya da durum değişmiyor. Virüsü zenginler turistik seyahat ya da iş gezisi sonrası büyük oranda Avrupa’dan getirmiş. Mesela Güney Afrika’ya virüsü Avrupa’dan kayak tatilinden dönen zenginlerin getirdiği Güney Afrika gazetelerine yansıdı. Ama ağırlıklı olarak enfekte olup ölenler, nitelikli ve kamusal sağlık hizmetinden, sağlıklı barınma ve beslenme imkânlarından mahrum olan yoksullar oluyor. Öyleyse virüsün bir sınıfı ve bir kimliği var. Sınıf ayrımıyla ırk ayrımı, Kuzey ile Güney bölünmesi her açıdan ve her mekânda karşımıza çıkıyor. Virüs bu gerçeğin dünya genelinde görülmesini sağlıyor. Bizde işçilerin virüse rağmen dışarıda çalışmaya mahkum edilmesi de bu gerçeğin uzantısı değil mi? Madem virüs uzun bir süre daha hayatımızın parçası olacak; yine uzmanların uyarılarına göre, doğal yaşam alanlarının yok edilmesi, yaban hayatına kâr uğruna yapılan müdahaleler, ekolojik yıkım ve küresel ısınma nedeniyle daha başka virüslerle de karşılaşacağız madem bundan sonra; öyleyse tıp bilimi aşıyı bulana kadar, siyasetler ölümleri aza indirmek adına ekonomik modelleri değiştirme yolunu seçmeli. Ana talep bu olmalı; sağlıklı beslenme hakkını savunmalıyız. Barınma hakkını öne çıkarmalıyız; kaynakların doktor ataması, bilimsel araştırma, yatak kapasitesinin genişletilmesi için kullanılması talebini yaygınlaştırmalıyız. Gelir adaletsizliğinin ortadan kaldırılması için çabalamalıyız. Ekolojik yıkıma, her şeyi paraya çevirmeye çalışan sisteme karşı doğayı, insanı ve yaşamı savunmalıyız. Virüsle tıp alanındaki mücadeleyi, ölümleri en aza indirmeyi sağlayacak, halk sağlığını öncelikli gören siyasal ve ekonomik bir programla taçlandırmalıyız. Başka çare yok. Halktan yana siyasetler gündelik atışmaları, ezberden nutukları bırakıp geleceğe dönük bu hamlelere hazırlanmalı. Kargo işkolunda örgütlü TÜMTİS Genel Başkanı Öztürk, sektörde yaşananları anlattı: Çalışanlar tehdit altında Sokağa çıkma yasağına karşın kargo çalışanlarının iş yükü arttı, çalışma süreleri uzadı ancak fazla mesai ücreti alamıyorlar. TÜMTİS Genel Başkanı Öztürk, “Örgütsüz olan yerlerde itiraz edenlere kapıyı gösteriyorlar” dedi. Salgın ve sokağa çıkma yasağına karşın kargo işçileri gece gündüz demeden çalışmaya devam ediyor. Ancak uzun ve yoğun çalışma saatlerine karşın fazla mesai ücreti alamıyor. Sektörün yüzde 60’ı örgütsüz. Ücretler asgari ücret düzeyinde. Günde 13 saate kadar çalıştırılıyorlar. Birçok yerde maske, eldiMUSTAFA ven yok. İtiraz eden işçiÇAKIR ler ise işten atılmakla tehdit ediliyor. Kargo sektöründeki firmaların bir bölümünde örgütlü bulunan Türkİş’e bağlı Tüm Taşıma İşçileri Sendikası’nın (TÜMTİS) Genel Başkanı Kenan Öztürk yaşananları gazetemize anlattı. Öztürk, Aras, UPS ve DHL kargoda örgütlü olduklarını, sektörün yüzde 60’ında ise sendika olmadığını vurguladı. Kargo şirketlerinin sokağa çıkma yasaklarına karşın çok da Kenan Öztürk Sokağa çıkma yasağı kargo çalışanlarının iş yükünü artırdı. ha yoğun şekilde çalışmaya devam ettiklerini belirten Öztürk, “Biz örgütlü olduğumuz yerlerde kısmi müdahalede bulunuyoruz. Maske, eldiven, işyerlerine dezenfektan konulması, vaka halinde teste yönlendirme, temizlik gibi. Ancak yeterli değil. İşçi arkadaşlarımızın elinden akşama kadar binlerce paket geçiyor. Paketi teslim aldığı yerden ya da verdiği yerden virüsü kapması mümkün. Aynı şekilde bulaştırması da mümkün” dedi. Yeterli de netim olmadığına işaret eden Öztürk, “Sendikanın olmadığı kargolarda çalışan işçiler bizi arıyorlar. ‘Maske yok, eldiven yok’ diyorlar. İtiraz eden işçileri hemen işten atmakla tehdit ediyorlar” diye konuştu. ‘1 kuruş bile verilmiyor’ Öztürk, çalışanların psikolojilerinin bozulduğunu, bir yandan “evde kal, evde hayat var” denildiğini ancak bu işçilerin günde 1214 saat dışarıda ka pı kapı dolaştırılarak çalıştırıldıklarını vurguladı. Öztürk, işçilere uzun saatler çalıştırılmalarına karşın “1 kuruş bile” mesai ücreti verilmediğini söyledi. Mesaiye başlama saatleri belliyken paydos saatinin belirsiz olduğunu söyleyen Öztürk, “Artık iş kaçta biterse... Sendikanın olmadığı, örgütsüz işyerlerinde işçilerin ücretleri de ya asgari ücret düzeyinde ya da asgari ücretten 50 lira, 100 lira fazla. Ancak işçilerin büyük bölümü asgari ücretli” dedi. Bu dönemde iş yoğunluğunun arttığını dile getiren Öztürk, “İnsanlar aklına gelen her şeyi internetten alıyor. Kargo işçileri bunları kapıya kadar taşımak zorunda. Sokağa çıkma yasağında bile çalışıyorlar. İşçiler sürekli ‘biz neden kapsama alınmıyoruz’ diye soruyorlar. Ne yazık ki sendikanın bunu çözme durumu yok. Bizim ‘hayır çalışmayacaksınız’ deme durumumuz yok” diye konuştu. Öztürk, kargo işçileri arasında da vaka tespit edildiğini belirterek örgütlü oldukları yerlerde diret müdahale ettiklerini, maske temin etme, teste gönderme noktasında sorunları kısmi de olsa çözdüklerini dile getirdi. Öztürk, “Ancak örgütsüz olan yerlerde itiraz edenlere kapıyı gösteriyorlar. ‘Çalışın yoksa defolun gidin’ diyorlar. İşçiler bizi arıyor ancak müdahale edemiyoruz” dedi. l ANKARA Halk sağlığı uzmanı Prof. Tuğrul Erbaydar, ‘birinci basamak’ kuruluşlardaki sorunlara dikkat çekti Aile hekimleri yönetimden dışlandı SOLUNUM CİHAZI DA ÜRETİLECEK MKE Genel Müdürü Akdere, maske vea solunum cihazı çalışmalarına ilişkin bilgi verdi. MSB’den 10 milyon maske Koronavirüs salgını sona erene kadar maske satışının yasaklanmasının ardından maske temininde yaşanan sıkıntılar sürerken Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı fabrikalar ve dikimevlerinde haftalık maske üretiminin 10 milyon adede çıktığı açıklandı. Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE) Genel Müdü rü Yasin Akdere, gazetecilere yaptığı açıklamada “Askeri dikimevlerimizle birlikte Milli Savunma Bakanlığımızın haftalık bez maske üretimi 10 milyon adede ulaştı. Kapasiteyi daha da artırabilecek imkâna sahibiz” dedi. Akdere, ürettikleri cerrahi maskelerin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yanı sıra halkın ih tiyaçlarını da karşılayacak nitelikte olduğunu belirtti. MKE’nin prototipini ürettiği yerli mekanik solunum cihazı hakkında da bilgi veren Akdere, “Solunum cihazımızın seri üretimine gelecek ayın içinde geçmeyi planlıyoruz. Haftalık 500 adet üretebilecek altyapıyı sağladık” ifadelerini kullandı. l ANKARA/Cumhriyet OKULLARDA ÇALIŞANLAR HASTANEDE GÖREVLENDİRİLDİ Eğitim verilmeden riskli görev ‘NE YAPTIK DA BAŞIMIZA BU GELDİ?’ Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, koronavirüsün in sanların yaptığı hatalar yü zünden meydana geldiği ni belirterek “‘Ne yaptık da Rabbimiz insanlığa bu musi beti verdi?’ diyoruz. Başınıza her ne musibet gelirse ken di yaptıklarınız yüzünden dir” dedi. Ali Erbaş Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Er baş, ramazanın ilk sahurunda Diyanet TV’ye ko nuk oldu. Koronavirüs salgınına ilişkin yorum larda bulunan Erbaş, yaşanan sorunlardan “ib ret” alınıp ders çıkarılması gerektiğini söyleye rek “Bunda da bir hikmet vardır. ‘Ne yaptık da Rabbimiz insanlığa bu musibeti verdi?’ diyoruz. Bu açıdan yeryüzünde yaşayan tüm insanların, kendisiyle yüzleşmesi gerekiyor” dedi. Din gö revlilerinin sadece görev yaptıkları camilerde değil, başka alanlarda da çalıştığını belirten Er baş, “61 bin hocamız resmi olarak şu anda vali liklerin rehberliğinde Vefa Sosyal Destek grup larında çalışıyorlar” dedi. l ANKARA/ Cumhuriyet MEHMET KIZMAZ Koronavirüse karşı mücadele kapsamında İŞKUR üzerinden okullarda çalışan personel, hastanelerde görevlendirildi. Çalışanlar ise doğrudan risk teşkil eden bir göreve bilgilendirilme yapılmadan ve eğitim verilmeden çalıştırıldıkları için şikâyette bulunur kimileri de bu durumdan dolayı istifa etti. Samsun İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde görevli İŞKUR personeli il sağlık müdürlüğünde geçici olarak görevlendirildi. A.O. ve A.A. da Canik ilçesinde bir okulda Ekim 2019’dan beri çalışırken salgınla birlikte Gazi Devlet Hastanesi’nde görevlendirilenler arasında. Herhangi bir eğitim verilmeden ve tedbir alınmadan çalışmaya başladıklarını belirten A.O., “Kendimi nasıl koruyacağımı bile bilmiyorum. Hastane tecrübem yok. Okulda çalışan için hastane handi kabımız. Acilin girişine vereceklerdi. Hastane fobim olduğu için bahçıvan olarak görevlendirdiler. Arkadaşlarımız koronavirüse yakalanan yurttaşların tedavi gördüğü katlarda görev yapıyor” dedi. ‘Düşüp bayılacaktım’ Hastanede bir gün çalıştıktan sonra istifa eden 39 yaşındaki A.A., ise “Hemşire, sadece 30 dakika, çamaşır suyunu nasıl kullanacağımızı anlattı. Gözlerimde aşırı derecede enfeksiyon var. İlaç kullanıyorum. Bunu söyledim. İlk önce 10. katta ardından 2. katta daha sonra ise acilin girişinde görevlendirildim. Az daha düşüp bayılacaktım. Sinirlerim bozuldu. Sadece bir gün çalıştım. Bir sonraki gün, bu tehlikeye değmez diyerek istifa ettim. Okuldan sağlık sektörüne, özellikle de bu süreçte personel getirmek gibi yanlış bir sistem yok” diye konuştu. SENA YAŞAR Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tuğrul Erbaydar, “Aile hekimleri, yönetim süreçlerinden tamamen dışlanmış durumda” dedi. Prof. Dr. Erbaydar, koronavirüs salgını nedeniyle birinci basamak aile hizmetlerinde görev alan hekimler arasında enfekte sayısının arttığına ve koronavirüs nedeniyle yaşamını yitiren hekimler arasında aile hekimlerinin sayısının fazla olduğuna dikkat çekti. Bunun nedenleri arasında yalnızca “fiziki korunma” olmadığını dile getiren Erbaydar, bu merkezlerdeki sorunla Tuğrul Erbaydar ra dikkat çekerek salgın ile sağlık sisteminin yapısal sorunlarının açığa çıktığına dikkat çekti. Birinci basamak sağlık örgütlenmesinin ilçe sağlık müdürlükleri (İSM) ve aile sağlığı merkezleri (ASM) üzerine kurulu olduğunu anımsatan Erbaydar, şunları kaydetti: “Hedeflenen, bireye yönelik sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi, özelleştirilemeyen kamusal işlevlerin ise en aza indirilmesi ve devletin rolünün düzenleyicilik ile sınırlandırılmasıydı. Sözde, ‘müşteri’ memnuniyetini sağlamak aile hekimlerinin hizmet kalitesini artıracak, bireylere yönelik hizmetlerin iş yükünden kurtulan ilçe sağlık yönetimi ise ‘asıl’ işlerini daha iyi yapacaktı.” ‘Yetkileri bulunmuyor’ İSM ve ASM ayrışmasının, bugün birinci basamak sağlık örgütlenmesinin en zayıf yönünü oluşturduğunu dile getiren Erbaydar, “Aile hekimleri yönetim süreçlerinden tamamen dışlanmış durumda. Topluma yönelik sağlık müdahaleleri yapma yetileri bulunmuyor ve tüm enerjilerini sözleşmelerinde tanımlı işlevlerin altından kalkmaya, hastalarını memnun etmeye harcıyorlar” dedi. İSM’lerin ise doğrudan hizmet sürecinden kopuk kurumlara dönüştürüldüğüne dikkat çeken Erbaydar, “Önemli bir sorun olmadığında iyi işleyebilen bu sistem, yeni gereksinimler, sorunlar ve krizler karşısında ise yanıt üretemez hale geldi” dedi. Sistemin yeniden entegre bir yapıya kavuşturulmasının çözüme katkı sunacağını dile getiren Erbaydar, “Bunun için, ASM’ler mutlaka kamu kurumları haline getirilmeli, çalışanlarının özlük hakları korunarak İSM’lere kurumsal olarak bağlı hizmet birimlerine dönüştürülmelidir” dedi. l ANKARA 5 bin yurttaş daha getirildi Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, önceki gün 17 ülkeden 25 sefer ile 5 bin 284 Türk vatandaşının daha Türkiye’ye getirildiğini açıkladı. Yurtdışında bulunup Türkiye’ye dönmek isteyen yurttaşlar, bulundukları ülkelerdeki Türk diplomatik temsilciliklerine başvurmaları şartıyla THY’nin düzenlediği özel seferlerle yurda dönebiliyor. Bu kapsamda yurttaşlar, son 24 saatte Özbekistan, Tayland, Avusturya, İsveç, Norveç, Finlandiya ve Fransa’dan THY’nin düzenlediği seferlerle yurttaşlar Türkiye’ye getirildi. Özel seferlerle Türkiye’ye dönen yurttaşlar, önceden belirlenen şehirlerdeki yurtlarda 14 gün karantinaya alınıyor. l ANKARA/Cumhuriyet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle