16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
kültür EDİTÖR: ORHUN ATMIŞ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 11 19 NİSAN 2020 PAZAR Onları hiç böyle seyretmediniz Bale sanatçıları ev halleriyle Romeo Jüliyet Balesi’ni birleştirdi. Paris Opera ve Balesi’nin sanatçıları moral olması için bu kez evlerinde dans etti Artık herkesin evi sahne Yazgülü Aldoğan Bütün dünyanın içinden geçtiği, asrımızın en büyük felaketi pandemi günlerinde herkes kendi açısından sıkıntı yaşıyor. Sağlık çalışanları insanları kurtarmak için var güçleriyle çalışırken kendileri de virüs kapıyor, ailelerinden uzak kalıyor, ölesiye yoruluyor ve hastaların bir kısmını kurtaramamanın acısını yaşıyor. Geçtiğimiz günlerde BBC Türkçe servisinin özel izinle Cerrahpaşa Tıp Fakültesi yoğun bakımında çektiği görüntülerle orada neler olup bittiği gerçeğiyle ilk kez yüz yüze geldik. Biraz önce ilgilendikleri bir hastanın mor muşambalar içinde fermuarının çekildiği gerçeği. Verilen bilgiye göre maalesef yoğun bakıma giren hastaların üçte biri çı kamıyor! Bu krizi en zor yaşayanların, sağlıkçıların durumu. Ama tekrar edelim, herkes kendi açısından zorlanıyor. Hayatları sahnede alkışlarla dans etmek olan sanatçılar evlerinde kapanmış otururken çıkamadıkları sahneyi özlüyor ama en çok da çalışamamaktan, kaslarının gevşemesinden şikâyetçi. Bir yandan da izleyicilerine ulaşmak istiyor. Müzikle uğraşan sanatçıların çoğu bu günleri daha kolay atlatıyor, evlerinden yaptıkları canlı yayınlarla müziklerini, şarkılarını herkese ulaştırıyor. Her biri farklı mizansende Paris Opera ve Balesi sanatçıları da her koşulda dans ederiz diyerek evlerinden, balkonlarından, mutfaklarından, hatta banyo larından Sergei Prokofiev’in “Romeo Jüliyet Balesi”nin müziğiyle dans ettikleri görüntüleri kurgulayarak oluşturdukları “Korona Günleri Balesi”ni seyircilerine yolluyor! Paylaşılır paylaşılmaz binlerce tık alan videoda dünyanın en ünlü balerinlerini, baletlerini tütüleri, taçları, bale ayakkabılarıyla değil, çıplak ayakları, bornozları, eşofmanlarıyla ama her şeye rağmen muhteşem figürleriyle izleyebiliyorsunuz. Videonun sonunda ise Romeo Jüliyet’in hikâyesinde olduğu gibi ölüm değil, kucaklaşma var! Artık hadi inşallah, birbirimize sarılacağımız günler yakın olsun diyerek gözyaşlarıyla seyretmesi sizden. (Bağlantı adresi: https:// www.instagram.com/tv/B CRB0SHmqP) Dansçılar da evde! İnternetten yarışacaklar Rock müziğin efsanelerinden Seyhan Karabay, 74 yaşında hayatını kaybetti Çapkın ve tatlı serserinin vedası Koronavirüs salgını nedeniyle evinde dans etmeye devam edenler için sosyal medya üzerinden Red Bull BC One Breaking Records yarışması düzenleniyor. Katılımcılar deneyime dahil olmak için breakdans dünyasından iki imza hareketi, maksimum sayıda yapmaya çalışacakları bir videoya kaydedecek. Ardından videoyu Instagram üzerinden “@redbullbcone” ve “@redbulltr” hesaplarını etiketleyerek ve “#redbullbreakingrecords” etiketini kullanarak paylaşacak. Dünya çapında bu figürleri en fazla sayıda olacak şekilde sergileyen katılımcılar ise Red Bull BC One Dünya Finali’ni yerinde izleme şansına sahip olacak. Katılım tarihi 30 Nisan’a kadar. Detaylı bilgi: https://www.redbull.com/ trtr/redbullbconeinstagramyarismasi. Aga B soruyor: Biz kime layık değiliz? Babamın delikanlılığı için Ayhan Işık’ın bıyıkları neyi temsil ediyorsa benim ergenlik günlerimde de Seyhan Karabay’ın bıyıkları onu ifade ediyordu. Sadece zamanın yüzlerdeki en canti gençlik sembolü olarak bıyıklar mı? Memleketin rock müzik tarihinin hem en güzel bıyıklı murat hem de en yakışıklı, en gübeşer zel gülen abilerinden biriydi Seyhan Karabay. Üstelik müzik dünyasıyla sınırlı olmayan bu figür, o yılların genç kızlarının da yüreklerini hoplatıyordu, oynadığı fotoroman ve filmlerde. Çapkın ve tatlı serseri rollerin adamıydı. Sinemaya fotoromandan geçmiş, 17 fotoroman, 11 filmde rol almıştı. Birkaç sanat dalında varlık göstermiş, yanı sıra sayısız işi profesyonellik mertebesinde icra etmiş az sayıdaki yetenekli insandan biriydi. 21 Şubat 1946 tarihinde Adana’da doğmuş, Uğur Dikmen ve Cahit Berkay ile altmışlı yılların başında amatör bir topluluk kurmuş, 196870 arasında Cem Karaca ile Apaşlar topluluğunda bas çalmıştı. Apaşlar’a Faruk Şereftuğ’un yerine dahil olmuştu, “Resimdeki Gözyaşları” rüzgârları esiyordu, ancak Karaca, Karabay’a fotoromanlarda oynaması, bir de Ersen’in “Kozan Dağı” 45’liğinde çalması münasebetiyle içerlemişti. Süreç, bazı eleman değişiklikleri ile farklı şekilde ilerleyince yollar ayrılmıştı. Ersen ve Kardaşlar ile 1975 yılına kadar çalışmış, 197475 arasında da Seyhan Karabay ve Kardaşlar olarak devam etmiş, Seyhan Karabay, gençlik yıllarında 17 fotoroman, 11 filmde rol almıştı. burada çaldığı ıklığ ile Anadolu pop mirasına ciddi bir katkıda bulunmuştu. Bodrum’un simgesi... 1974 yılında Perihan Savaş’ın oynadığı “Gerçek” filminin müziklerinden oluşan “Nem Kaldı?” 45’liğini çıkarmış, aynı yıl Selda Bağcan’lı kadroyla “Anayasso”yu kaydetmişlerdi. 1973 yılında sinema oyuncusu Arzu Okay ile nişanlanmış, 1977 yılında Seyyal Taner ve Sedat Avcı’yla 25. Saat adlı topluluğu kurmuştu. Animals’ın “House of the Rising Sun” şarkısını “Serseri” ismiyle seslendirmişti. “Kara Sevda” ile “Hasan Kalesi”nin bestecisiydi. Galatasaraylı spor spikeri Ümit Aktan’ın, centilmen bir Fenerbahçeli olarak amcasıydı. Seksenlere kadar sevdiği sanatları mutluluk içinde sürdürüyordu Karabay. Ancak askeri darbe sonrasın da tüm hayatımız yozlaşınca Karabay da kabuğuna çekilmiş, bilhassa müzik dünyasından uzaklaşmıştı. Rüzgâr sörfü öğretmenliği yapmıştı. Deniz âşığı olduğundan 1983 yılında Bodrum Bitez’e yerleşen Karabay, tekne kiralama, emlakçılık ve profesyonel yat kaptanlığı yapmaktaydı. Aktif ve hayat dolu tarzıyla Zeki Müren’e nazire yaparcasına Bodrum’un simge insanı haline gelmişti. İzmir’de sarılık ve safrakesesi rahatsızlığıyla hayata veda etti Seyhan Karabay, 17 Nisan tarihinde. Fani vücudu göçtü ama başta bıyıklarının üzerindeki sembol duygular olmak üzere arkasında bıraktığı güzel anılar kaldı. Şimdi o duru sesi her gün akşam üzeri uğrayıp çay içtiği, neşeli, sohbetleriyle insanları mutlu ettiği o Bodrum kafesinin duvarlarında çınlıyor. ([email protected]) Rap müziğin temsilcilerinden Aga B, yeni teklisi “Bis”i dinleyiciyle buluştu. Farklı türleri sentezlemeyi seven sanatçının, trap altyapıyı kendi üslubuyla birleştirdiği yeni teklisinin sözü Aga B, bestesi Pangea Beatz ve NNOZ, düzenlemesi ise Pangea Beatz imzası taşıyor. Basemode Records etiketiyle tüm dijital platformlarda yerini alan şarkının, Yiğit Karaca yönetmenliğinde çekilen klibi de Basemode Records YouTube kanalında yayında. FESTİVAL ERTELENMİŞTİ ‘30 Yılın Öyküsü’ 31. Ankara Uluslararası Film Festivali tanıtım toplantısında gösterilmesi planlanan fakat salgın dolayısıyla ertelenen festivalin 30 yılını anlatan “30 Yılın Öyküsü” belgeseli çevrimiçi erişime açıldı. YouTube üzerinden, web sitesinden ve sosyal medya hesaplarından belgesele ulaşılabiliyor. ‘Sivas 93’ oyunu YouTube’da Genco Erkal, geçen hafta YouTube’a yüklediği “Marx’ın Dönüşü”nün ardından bu hafta da “Sivas 93”ü sanal ortamda izleyiciyle buluşturuyor. Erkal, “Sivas 93”ün YouTuba üzerinden erişime açıldığını perşembe akşamı yaptığı bir canlı yayınla duyurdu. Ardından Twitter üzerinden şunları yazdı: “Bu gün (17 Nisan Cuma) 17.00’de “Sivas 93” YouTube’da yayına giriyor. 2007 yılında sahnelenen belgesel oyun, 1993 yılında Sivas’taki Madımak Oteli’nde yaşanan katliamı anlatıyor. Genco Erkal’ın yazıp yönettiği oyunun müziği Fazıl Say’a ait. On yıl önce kaydedilen film ilk kez bugün gösterime giriyor.” Dodan ‘Zaman’ (Kalan) [email protected] Zeyn’el ‘Düştüm Yollarına’ (Sounderland) Televizyon izleyen kalabalık onu ilk kez 2010 yılında Disko Kralı programında görmüştü. Ancak asıl kamusal alana ayak basması, O Ses Türkiye adlı yarışmaya katılıp 20162017 sezonunda Türkiye birincisi olduğu zamana denk gelmişti. Oysa şarkıcı besteci Dodan’ın (Özer) bunlardan evvel ana akımın dışında kemik bir takipçi tarafından kıymetinin iyi bilindiği bir dönemi vardı. 1978 MuşVarto doğumlu Dodan doksanlı ve iki binli yıllarda Beyoğlu’nun küçük marjinal mekânlarında çalıp söylüyordu. Hatta o yıllarda bir de arkadaşlarıyla Dodan Project olarak “Be Naw” adında bir albüm çıkarmışlardı. Dodan şimdi “Zaman” adını taşıyan ilk solo çalışmasına imza attı. Sağlam Kürtçe yorumlarıyla da sevilen Dodan’ın 11 parçadan oluşan albümünün tamamı Türkçe. Biri kendi bestesi, birkaçı popüler şarkı, diğerleri ise anonim türkülerin yorumları. Arkasındaki orkestra ise oldukça kalabalık ve güçlü. Orijinal, ince ince, iç parçalayan, ama çağlayan kadar güçlü bir sese sahip Dodan. Bu ses yüzyıllardır yankılanan bir geleneğin özeti. Bir halkın, kültürün dünden bugüne gelen, yarınlara uzanacak olan sesi. Modern zamanların dengbeji Dodan; tıpkı Xero Abbas, Nizamettin Ariç, Ciwan Haco, Ahmet Arslan gibi... Mutlaka dinleyin. Hani bazıları vardır, siması kişiliğini ele verir, görür görmez “iyi insan olduğu nasıl da belli” dersiniz. Zeyn’el’i yalnız siması değil, sesi de ele veriyor; duyar duymaz iyi huylarla donatılmış, bir o kadar da sevgi dolu bir karakter olduğunu ele veren bir ses. Bununla sınırlı değil, şarkıcısöz yazarıses mühendisifelsefecimüzikolog bir müzisyen Zeyn’el, aynı zamanda çalışkan ve akıllı bir delikanlı. İstanbullu Zeyn’el ilk olarak “Bulutlar” adında bir tekli çıkarmıştı. Şimdi de ilk albümü “Düştüm Yollarına” geldi. Yapımcılığını kendisinin üstlendiği albüme en yakın müzisyen dostları eşlik ediyor. Basta Özer Ateş, gitarda Merih Aşkın, davulda Burak Taşdemir, perküsyonda Kerem Can Aslan var. Zeyn’el ise şarkıların dışında banço, mızıka, ukulele ve gitar çalıyor. Akıllı sentez: Duygusal ve mantıklı, Anadolu ozanı gibi geleneksel, Batılı müzisyen kadar yenilikçi. Ben kendisini yaklaşık 10 yıl önce tanımış, birlikte büyük bir güven içinde çalışmıştım. Çok okuyor, çok çalışıyordu. O günlerden bu yana hiç yalpala madı Zeyn’el. Bu albüm de onun öteden beri en büyük hayallerinden biriydi. Yokluklar içinde hayallerini düşünce ve ahlakından taviz vermeden gerçekleştirebilen tüm Zeyn’el’lere selam olsun. Orhan Veli’yi anarken 13 Nisan, şiirimizin muhteşem afacan çocuğu, duyarlılığı eleştiriyle, zarafeti yetenekle buluşturan Orhan Veli’nin yaş günüydü. Onu ananlar oldu, özellikle sanal ortamda şiirleri dolaştı durdu... Ama baktım yine ona “ilham periliği” yapan Nahit Hanım’ı anımsayan pek çıkmadı... İş bana düştü... Nahit Hanım’ın Taksim’deki evine ilk gittiğimde onun güvenini kazanacağımı, dost olacağımızı ve günün birinde Orhan Veli’nin ona yazdığı mektupları önüme sereceğini bilmiyordum. 19471950 yılları arasında yazılmış yüzlerce mektubun kimilerini ilk kez 1980’de Sanat Dergisi’nde yayımlamama izin vermişti... Kimdi Nahit Hanım? Nahit Hanım, gençti, güzeldi, hayat doluydu, edebiyat öğretmeniydi. Varlıklı, kültürlü bir aileden geliyordu. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitirmişti. Ankara Kız Lisesi, Edirne Lisesi, Haydarpaşa Erkek Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapmıştı. İlk eşi, Yahya Kemal’in öğrencisi, Güzel Sanatlar Müdürü Halil Vedat Fıratlı’ydı. Çok sonra, ikinci eşi şair Arif Damar... Rivayet o ki gençken eşsiz bir büyüsü vardı. Dönemin birçok yazarı ve şairi ona âşıktı... Tüm öğrencilerini edebiyata âşık ederdi... Edebiyat tarihimize “Orhan Veli’nin sevdiği insan, onun esin kaynağı” diye geçecekti... Nahit Hanım, bir sonbahar sabahı, güzel havalarda, Boğaziçi vapurunda tanımıştı, eşinin öğrencisi Orhan Veli’yi... Ve işte aradan zaman geçmiş, elinde iki defterle çıkagelen genç şair, o ünlü soruyla çıkagelmişti: “Ölürsem bunları bastırır mısın Nahit Hanım?” Orhan Veli, ölümünden sonra bunları bastırmasını istiyordu ondan. “Elbet bastırırım, sen hiç merak etme, yalnızca yazmana bak!” olmuştu Nahit Hanım’ın tepkisi... Nahit Hanım’ın evinin kapısı hep açıktı. Evi bir edebiyat tapınağı gibiydi. Nurullah Ataç, Sabahattin Ali, Sabahattin Eyüboğlu, Ahmet Muhip Dıranas, Necati Cumalı, Edip Cansever, Cemal Süreya müdavimlerdendi. Samet Ağaoğlu onun için “Rönesans gibi kadın”, Cemal Süreya “Cumhuriyet gibi kadın” demişti... O mektuplar Nahit Hanım bana Orhan Veli’nin defterlerini, mektuplarını gösterirken her biri hakkında küçük yorumlar yapmaktan geri kalmazdı. Birbirimize sarılıp kâh ağlar, kâh gülerdik. Bu mektuplarda en çok özlem, ayrılığın, sevdiğinden uzakta olmanın dayanılmaz acısı vardı... En çok hüzün vardı. Hüznün yoğunluğu vardı... Parasızlıktan yakınma vardı... Birlikte geçirilmiş keyifli anların sevinci, anıların paylaşılması vardı... “Senden yakın hiç kimsem yok!” çığlıkları vardı... Ama hepsinden çok “Nasıl buldun” sorusu vardı. Orhan Veli’nin yazdığı şiirlerin ilk okuru Nahit Hanım’dı. Her şiirden sonra ona koşuyordu: “Nasıl buldun?”... Orhan Veli 1950’de, 36 yaşında öldüğünde, cebinde 28 kuruşu, yüreğinde sevdiği bir kadın vardı. Nahit Hanım, 92 yaşına dek, kendi kişiliğiyle, yeteneğiyle, birikimiyle var oldu ve yaşamını sürdürdü. Nahit Hanım’ı en son, Balıklı Rum Hastanesi’nde ziyaret ettim. Yatağı kocamandı, içinde kendi minicik... Yine oturduk konuştuk... O ziyaretten kısa bir sonra uçtu gitti çok sevdiği şiir dünyasına... 2002 yılının mayıs ayıydı. Dışarıda insana “beni bu güzel havalar mahvetti” dedirtecek bir hava vardı... (Nahit Hanım’la ilgili çok daha geniş bilgiyi ve mektupları Cumhuriyet Yayınları’ndaki “O Güzel İnsanlar” kitabımda bulabilirsiniz.) Bu pazar sizleri koronavirüsten uzaklaştırayım dedim... “Bekliyorum / Öyle bir havada gel ki, / Vazgeçmek mümkün olmasın!” diyen şaire ve esin perisine sonsuz sevgi ve saygıyla... Sepya’dan yeni tekli Sepya grubunun yeni teklisi “Pürtelaş” yayımlandı. Şubat ayında Epic Istanbul etiketiyle “Ne Karanlık Ne Aydınlık” teklisini yayımlayan Sepya, şimdi dreampop türündeki yeni teklisi “Pürtelaş” ile müzik yolculuğuna devam ediyor. Sepya, yeni şarkılarında 70’lerin disko müziği ve indie funk türlerini harmanlıyor. Huner Alemdar, Ozan Kınasakal, Burak Erensoy, Mert Kobaş ve Filip Tokgöz’den oluşan Sepya’nın yeni teklisi, kendini tanımakla tanıyamamak arasında, hayatının dönüm noktasına gelmiş tez canlı bir insanın hikâyesini anlatıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle