17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 15 17 NİSAN 2020 CUMA İki sanatçı: Biri ressam, biri oyuncu. Korona günlerinde önce depresyon, sonra içe dönme ve sanatla mücadele ettiler Yaşamı sanatla güçlendirdiler Ressam Nermin Alpar, yaşadığımız sürecin resimlerinde görüleceğini ama bunun hemen fark edilen bir değişiklikle olmayacağını söylüyor ve ekliyor, “Kadınların bakışlarında yaşadıkları hisleri resmetmeye çalışıyorum. Dolayısıyla dönemin etkisi, resimlerimin hissettirdiği duygularda görülecek.” Oyuncu Pervin Bağdat, iyi ki sanatın var olduğunu söylüyor. Oyuncu, “Hepimiz zaman kavramıyla yüzleşirken ruhumuzu besleyebiliyoruz bu süreçte. İyi ki müzik, resim, sinema, edebiyat var. Ben şimdilerde üretmek yerine kendimi genişletmek üzerine emek harcıyorum” diyor. ‘İLK HAFTA HIÇ RESIM YAPAMADIM, ŞIMDI GECE YARISINA KADAR ÇALIŞIYORUM’ Depresyondan resim yaparak çıktım Nermin Alpar, hüzünlü bakan kadınların ressamı. Son birkaç yıldır dönem YAZGÜLÜ kadınlarını konu alan reALDOĞAN simleriyle tanınan Alpar, korona günlerindeki çalışmalarını anlattı. n Korona günlerini sanat etkinliğiniz açısından nasıl üretime dönüştürüyorsunuz? Ressam olduğunuza göre atölyenize mi gidiyorsunuz yoksa dışarı çıkmamak için başka bir yol mu buldunuz? Atölyeme kış aylarında zaten fazla gitmiyorum. Evimde bir odayı atölye yaptım ve kış başından bu yana evimde çalışıyordum. Sabah başlıyorum, gece yarısına kadar çalışabiliyorum. Korona başlayınca düzenimin fazla bozulmamasına rağmen ilk bir hafta hiç resim yapmak istemedim. Sadece yakınlarımla telefonla görüştüm, gündemi takip ettim ve evde kaldım. Ama bütün dünyadan ve özellikle İtalya’dan gelen negatif haberlerin verdiği depresyon havasından tekrar resim yapmaya başlayarak çıktım. Son 15 gün dür sadece resim yapıyorum ve çok güzel odaklandığım için içime sinen eserler üretebildim. n Kaç gündür kapalı kaldınız, ne kadar resim ürettiniz? 1215 Mart tarihlerinde Ankara’da düzenlenen ARTANKARA sanat fuarına katıldım. İlk korona vakası Türkiye’de 11 Mart’ta görüldü. Ülkedeki bütün sergi, fuar organizasyonları 16 Mart’tan itibaren iptal edildi ama ARTANKARA iptal edilmedi. Doğal olarak bu sene ziyaretçisi çok az olan, insanların birbirine fazla yaklaşmadığı, tedirgin bir fuar gerçekleşti. Fuarın bittiği 16 Marttan beri evdeyim. Bu süreçte 56 adet resim üretebildim. n Resimlerinizde yaşadığınız sürecin etkisi görülecek mi? Elbette görülecek fakat bu hemen fark edilen bir değişiklikle olmayacak. Instagramda insanların benim bir resmimi paylaşıp “Korona sonrası biz” yazarak arkadaşlarını etiketlediğini gördüm ve bu çok hoşuma gitti. Ben kadınların bakışlarında yaşadıkları hisleri resmetmeye çalışıyorum. Dolayısıyla dönemin etkisi, resimlerimin hissettirdiği duygularda görülecek. n Bu izolasyon dönemi bittikten sonra sevenlerinizi nasıl bir sergi bekliyor? Sizi İstanbul’da görebilecek miyiz? Mayıs ayında Kuzguncuk’da Mona Art Gallery’de sergim olacaktı. Şu anda hiçbir şey net olmadığı için yeni bir tarih belirleyemedik. Tarih netleştiğinde Instagram sayfamdan duyuracağım. Nermin Alpar Korona huzursuzluğu kadınların gözlerinden okunacak. Pervin Bağdat İyi ki müzik, resim, sinema var... ORHUN ATMIŞ Oyuncu olan Pervin Bağdat, yine sanata sığındı: iyi ki müzik, resim, sinema, edebiyat var n Karantina günlerinde yaratıcılığınızı nasıl kullanıyorsunuz? Gün içinde neler yapıyorsunuz? Salgının yarattığı korku, panik ortamı haricinde benzer izole zamanları hep yaratmışımdır kendime. Biraz dinlenmek, okumak, resim yapmak iyi geliyor normalde böyle zamanlarda. Ama bazen durmak, yaratıcılığın artması için en iyi birikme yöntemi olabiliyor. Bu dönemde ekstra bir baskı hissediyorum üstümde bir şeyler üretmeliyim diye. İlla bir şey ler yapmak zorunda da değiliz diyorum sonra kendimi sakinleştirip. Sadece durup kendini, içini, duygularını gözlemlemek bile başlı başına bir yaratım oluyor ileriye dönük bir yatırım gibi. İyi ki sanat var da hepimiz zaman kavramıyla yüzleşirken ruhumuzu besleyebiliyoruz bu süreçte. İyi ki müzik, resim, sinema, edebiyat var. Ben şimdilerde üretmek yerine kendimi genişletmek üzerine emek harcıyorum. n Bugünler geçtikten sonra ne yapacaksınız? Bu süreçte bir projeniz olduysa onu nasıl hayata geçireceksiniz? Şundan eminim ki hepimiz farklı insanlar olarak çıkacağız bu süreçten, zihinsel ve felsefi olarak... Ama daya nışma içinde bencillikten uzak olanlar, kendini değil sadece, başkaları için de çabalayanlar daha güçlü çıkacak diye düşünüyorum. Sahne içinse tecritle ilgili performansa dayalı bir projem vardı; bugünler fazlaca katkıda bulundu bu çalışmama. Ancak benim bugünler geçtikten sonra kendimden bazı beklentilerim olacak, gelecekteki Pervin’e sesleniyorum: Başka yeteneklerini keşfet, başka hangi özelliklerini parlatabilirsin bunu düşün. Oyuncu olarak kişisel tatminin yanı sıra insanlara başka nasıl fayda sağlayabilirsin? Yaşamı sanatla nasıl güçlendirirsin bunun için mücadele etmeye devam et. CHP LIDERI KILIÇDAROĞLU: Sanatçılar ortak ses vermeli CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Dünya Sanat Günü dolayısıyla farklı sendika ve meslek örgütlerini temsil eden sanatçılar ile video konferans toplantısı yaptı. Kılıçdaroğlu, koronavirüs nedeniyle zor günler geçiren sanat dünyası için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda oluşturulan fonun sanatçılar için kullanılmadığına işaret ederek “Sanat dünyasının bu konuda ortak tepki vermesi lazım” diye konuştu. Candan Erçetin, Demet Akbağ, Esen Aslandoğan, Mustafa Aksoy, Kenan Kocatürk, İlbay Kahraman, Ceniz Hakkı Zariç, İraz Yöntem, Mert Fırat, Emre Kınay, Sezai Aydın, Hayko Cepkin, Sercan Gidişoğlu, Levent Üzümcü, Burhan Şeşen, Metin Karataş, Bülent Forta, Orhan Alkaya ve Tuba Ataç’ın katıldığı toplantıya İstanbul, Ankara ve İzmir Büyükşehir belediye başkanları da eşlik etti. Kılıçdaroğlu, sanatçıların sorunlarını dinledikten sonra özetle şunları dile getirdi: l Salonlar ücretsiz olabilir: Salonların ücretsiz tahsis edilmesi doğru. Hele hele bu süreçte veya bu süreçten sonra salonlar açıldığında en azından belli bir süre salonların ücretsiz tahsis edilmesi olabilir. l Pakette sanatçı yok: Kültür Bakanlığı’nın yardım paralarının objektif dağıtılmadığı belirtildi. Krizlerde fatura ağırlıklı olarak salonlarda gösteri yapan veya çektiği filmleri salonlarda izleten sanatçılara çıkıyor. l ANKARA / Cumhuriyet Doğaçlama Seyyar Satıcısı MURAT BEŞER Yazının başlığındaki ifade, Şikago’lu efsanevi alto saksofoncu Lee Konitz’in kendine taktığı sıfat. 1927 doğumlu Konitz, 15 Nisan günü 9 yaşındayken Covid19 ile ilgili zatürree nedeniyle hayata veda etti. Ben büyük ustayı ilk kez 2007 yılında Ortaköy’deki İstanbul Jazz Center’da dinlemiştim. Ülkemize bir sonraki ziyareti bundan dokuz yıl sonra, 26 Şubat 2016 akşamı CRR’de gerçekleşmişti. O akşam oğlum dediği piyanist Walter Lang eşlik etmişti kendisine. Tamamı doğaçlama performanstan oluşan konsere başlarken “Uzun yoldan geldik. Bu akşam burada biraz ses çıkaracağız. Ne olduklarını bilmiyoruz ama umarım iyi şeyler olur” demiş, 80 dakikalık konserin ardından da kulis kapısının arkasında plaklarımızı imzalamıştı. Sekiz yaşında klarnetle başlamış müziğe Konitz, ardından tenor sonra da saksofona geçmişti. 19 yaşında hayatını değiştirecek bir hoca ile, piyanist Lonnie Tristano ile tanışmış; onun okulundan yetişmişti. Konitz Tristano’nun mürekke bini yalamıştı ama ya nı sıra Charlie Parker, John Coltrane ve Miles Davis’i de iyi özümse miş; buna rağmen ken di gibi kalmayı başar mıştı. Zira zeki ve ana litik kafalı bir sanatçıy dı, özeleştiri konusun da bilinen en cömert müzisyenlerin başında geliyordu. Miles’ın “Birth of the Cool” albümündeki “Is rael” adlı parçanın Ko nitz yorumu, ders kitaplarında okutulacak Lee Konitz kadar önemliydi. Bun dan sonra artık caz camiasının parlayan yıl dızlarında bir olmuş, siyah müzisyenler ara sında yükselen nadir karakterlerden bir ha line gelmişti. Ellili yıllarda sahip olduğu so yut, parlak çizgiler cazdaki en iyi doğaçla macılardan biri olarak kabul görmesine ka pı açmıştı. Altosunu vibratosuz çalıyor, zarif bir sound çıkarıyor, histen ziyade mantığa dayalı doğaçlamalar üretiyordu. Avangard müzik ile de flört halindeydi Konitz. Yetmişli yıllarda son derece orijinal dokuzlu topluluklar kurmuş, ayrıca ikili dinletilerde de harikalar yaratmıştı. Sadece saksofoncuları değil, sahip olduğu müzik felsefesiyle farklı türlerde çalan enstrümantalistleri de etkisi altına almıştı. Uzun kariyerinde iki yüzün üzerinde plakta çalmıştı Konitz. Sadece büyük ustalarla değil, gençlerle de epey mesai yapıyordu ve hayatının son dilimine kadar aktifti. Lee Konitz’den geriye caz tarihine çok büyük bir miras, bana da (izlediğim konserden) imzalı plakları kaldı geriye. Murat Beşer ([email protected]) Çeviri dünyasının büyük kaybı James Joyce’un “Ulysses”i başta olmak üzere pek çok değerli metni dilimize ka 1983’te psikanaliz, erotoloji, anlambilim, Geştalt Yaklaşımı, eski Meksika şaman zandıran Nevzat Erkmen, 89 yaşında ha larının sonuncusu Don Juan’ın öğretile yata veda etti. Erkmen, çevirmenliğinin ri, zen, yoga ve taoculuk birikimlerini pay yanı sıra Türk Beyin Takımı’nın da kaptan laşmak amacıyla Söz Yayın Oyunajans’ı lığını üstlenerek Dünya Zekâ Oyunları şa Nevzat Erkmen (www.sozyayin.com) kurdu. Öykülerini miyonalarına katılıyordu. Çevirmen ve ya topladığı “Apartman Aşkları”nı ve başta zar, aynı zamanda 1980’li yıllarda gazetemizde Carlos Castaneda’dan yaptıkları olmak üzere pek Zekâ Oyunları köşesini yönetti. Nevzat Erkmen, çok çevirisini bu yayınevinden çıkardı. Meclis Süreci 17 Nisan... Köy Enstitülerinin kuruluşu üzerinden 80, her yeniliğe karşı olunduğu gibi, daha dört yıllıkken, dinideolojimilliyetçilik perdesine bürünenlerin suçlamasıyla kapatılışının üzerinden 66 yıl geçti. Türkiye’nin çağdaş eğitiminde önemli bir atılım olan Köy Enstitüleri romanlarlaaraştırmalarlaincelemelerle hiçbir zaman gündemden düşmemiştir. Yalnızca son birkaç ay içinde yayımlanan şu kitaplar bunun kanıtı sayılmalı: l Öner Yağcı, Büyük Oğul Efsanesi/ Tonguç’un Romanı, Bilgi Yayınevi, Ankara 2019. l Mustafa Gazalcı, Köy Enstitülerinin Meclis Süreci, Bilgi Yayınevi, Ankara 2019. l Muzaffer Gündoğar, Bir Köy Enstitülü Ali Çetintürk, Besmat Yayınları, 2019. l Mehmet Saydur, Köy Enstitülerinin Düşün Babası İsmail Mahir Efendi, Kaynak Yayınları, İstanbul 2019. l Mehmet Saydur, Göl 1938/Bir Eğitmen Kursunun Kuruluş Destanı, Öğretmen Dünyası Yayınları, Ankara 2020. Kuruluş Mustafa Gazalcı, Köy Enstitülerinin Meclis Süreci adlı kitabında, TBMM tutanaklarından yararlanarak, her dönemde karşı çıkanların önyargılı, savunanların inançlı görüşleriyle Köy Enstitülerinin kuruluşyıkılış sürecini kanıtlayan belgeleri gözler önüne seriyor. Yazının oylumundan dolayı Köy Enstitülerini sokak ağzıyla karalamaya kalkanların, her çağdaş gelişmeye yönelttikleri sözlerinin üzerinde durmayacağım. İlkel düşünceli o geçici kahramanların adı sanı bile anılmıyor artık günümüzde. Enstitülerin kapatılışından sonra, bir ara kısa bir rahatlama yaşanan 19781980 yıllarında Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen Necdet Uğur’un görüşleri, eğitim tarihimize aydınlanma ışığını tutmuştur. Necdet Uğur “Okullarımızda hep akademik bilgi, soyut bilgi verilir. (...) Verilen bilgi ayrı, toplumun koşulları ayrı. Oysa enstitülü öğretmen, gittiğinde çevrenin üretimine katkıda bulunsun denildi. İkinci sanayi devriminden sonra Avrupa’da yalnız üretime dönük insan yetiştirilmesi yeterli sayılmaz oluyor. Çünkü sanayinin ve ileri teknolojinin şartlarına göre çok iyi teknokrat yetiştirilmiş. Makineyi biliyor, bilgisayarı biliyor, hesap biliyor, yöneticilik bilimlerinin hepsini biliyor. Ama bu bir yerden sonra robotluk. Bunun üzerine bir insancılık lazım; bir insan sıcaklığı, insan sevgisi lazım. Köy Enstitüleri bunu koymak istedi, o zaman kıyamet koptu! Şimdi bana diyeceksiniz ki: ‘Siz, Köy Enstitülerini tekrar kurar mısın?’Aslında Türkiye’de bir enstitü kurmak lazımdır ama bu Köy Enstitüsü müdür eski biçimi ile, yoksa bir kent enstitüsü müdür?” Uğur’un görüşünü, kırk bir yıl sonra, yaşama geçirmeyi, İBB Ekrem İmamoğlu tasarlıyor bugün: “İstanbul’da çeşitli bölgelerde, 5 adet Köy Enstitüsü kuracağız. Her bir enstitü, en az 100 dönümlük alanda olacaktır. Her yaştan insan burada eğitim alarak bir senede mezun olacaktır” (21.11.2019). Emek ürünü bir araştırma Mustafa Gazalcı, kökü Köy Enstitüsüne dayanan Gönen Öğretmen Okulu’ndan sonra, Necatibey Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü bitirmiş, uzun süre öğretmenlik yapmıştır. Onun, 1977 ve 2002’de iki kez CHP’den Denizli milletvekili seçilmesi, yalnızca kendisinin değil, öğrenim gördüğü okulların da başarısıdır. “Üzerinde bugün bile tartışmaları bitmeyen, açık kaldığı süre boyunca Türkiye’nin yüzünü ağartan aydınları yetiştiren Köy Enstitülerinin gün yüzüne yeterince çıkmamış Meclis sürecini yansıtan” kitabı bu dönemin ürünüdür. Aksu Köy Enstitüsü’nden sonra Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nün Yüksek bölümünü de bitiren Pakize Türkoğlu, kitaba yazdığı “Sunu”yla aydınlatıcı görevini yerine getiriyor. Andrea Bocelli, YouTube’da rekor kırdı İtalyan tenor Andrea Bocelli’nin 12 Nisan’da YouTube üzerinden verdiği canlı konser rekor kırdı. Ünlü ismin Paskalya Bayramı’nda verdiği konser, koronavirüs salgını nedeniyle evlerinde kalan insanların da katılımıyla YouTube’da en çok izlenen canlı klasik müzik konseri oldu. İtalya’nın Milan şehrindeki Duomo Katedrali’nde tek başına ve seyircisiz izleyicinin karşısına çıkan Bocelli’nin “Umut İçin Müzik” isimli konseri, yayımlandığı esnada 2.8 milyon izleyiciye ulaştı. 25 dakikalık konser ilk 24 saatte 28 milyon izlenirken düne kadar bu sayı 36 milyona yükseldi. Bocelli’nin konseri aynı zamanda YouTube üzerinde canlı olarak en çok izlenen müzik konserleri arasında da yerini aldı. Konser, takip eden iki gün ABD, İngiltere, İtalya, İspanya ve Latin Amerika ülkelerinde YouTube’un “trend listelerinde” bir numaraya ulaştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle