17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 27 MART 2020 CUMA EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN HABER AVUKATI, KARARIN KENDİLERİNDEN ÖNCE SABAH GAZETESİNE VERİLMESİNE TEPKİ GÖSTERDİ Pehlivan’a darp soruşturmasında takipsizlik Barış Pehlivan OdaTV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan’ın cezaevine girerken infaz koruma memurları tarafından darp edilmesine ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmada takipsizlik kararı verildi. Pehlivan’ın avukatı Hüseyin Ersöz takipsizlik kararının kendilerinden önce Sabah gazetesine verildiğini belirterek “Soruşturmanın gizliliğini ihlal eden kim bilmem ama hukuksuz şekilde tutuklu olan gazetecilerin durumu karşısında bu karara itibar etmiyoruz ve görüntüleri talep ediyoruz” dedi. Sosyal medya hesabından açıklama yapan Ersöz, kovuşturmaya yer yoktur kararına gerekçe gösterilen “darp olma dığına” dair raporun ise cezaevi içini kapsamadığını belirterek “Cezaevine girişte sağlık raporu alınır. Alan ise cezaevine teslim eden polistir. O zamana kadar şiddet görmediği imza altına alınır. Cezaevinde yaşadıkları ise ayrı bir meseledir. Hakikat bu kadar basit” dedi. Darp soruşturmasının kendilerinin şikâyeti üzerine başladığını aktaran Ersöz şu ifadeleri kullandı: “Görüntüleri ‘biz’ talep ettik. Araştırılmasını ‘biz’ istedik. Adalet Bakanlığı müfettişlerine verilen ifadeyi sunacağımızı söyledik ama alalacele kovuşturmaya yer yoktur kararı verildi. Adalet er ya da geç yerini bulur. Ancak bu kararın bize tebliğinden önce basına ‘servis’ edilmesinin bir açıklaması olamaz! Bu yönteme geçmişten alışığız ve itibarsızlaştırmaya prim vermeyeceğiz. İtiraz ve suç duyurusu haklarımızı kullanacağız.” Müfettişler görevde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yazılı bir açıklama yaparak Pehlivan’ın darp edilmediğini iddia etmiş ancak Adalet Bakanlığı konuya ilişkin ayrı bir idari soruşturma başlatmıştı. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün talimatıyla Ankara’dan İstanbul Silivri Ceza İnfaz Kurumu’na giden müfettişler, Barış Pehlivan’ın da olay anına ilişkin ifadesini almıştı. l İSTANBUL / Cumhuriyet AKP’nin infaz yasası taslağında, cezaevlerine yeni disiplin kuralları getiriliyor Hükümlüye yeni yasaklar Taslakta “habere yasağın” yanı sıra iletişim kısıtlaması, hücreye koyma, sosyal faaliyetlere katılmama, duruşmadaki davranışa göre disiplin cezaları ağırlaştırılıyor. Çocuk hükümlüler için de yeni disiplin kuralları var. AKP’nin muhalefet partilerine sunduğu infaz taslağında, cezaevlerine yeni disiplin kuralları getiriliyor. Buna göre, “kurum disiplinini bozan, hükümlülerin iyileştirilmesi amacına ulaşmayı zorlaştı ran” haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmeyecek. Basın İlan Kurumu aracılığıyla resmi ilan ve reklam yayımlama hakkı emine bulunmayan gazeteler cezaevlekaplan rine alınmayacak. Disiplin hükümleriyle ilgili şu düzenlemeler öngörülüyor: Haber ve gazete yasağı “Kurum disiplinini bozan, hükümlülerin iyileştirilmesi amacına ulaşmayı zorlaştıran” haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan tüm yayınların hükümlüye verilmesi yasak olacak. ISSN ve ISBN numarası olmayan süreli ve süresiz yayınlar ile Basın İlan Kurumu’nun resmi ilan ve reklamlarını yayımlama hakkı bulunmayan gazeteler, cezaevlerine kabul edilmeyecek. Yabancı dildeki gazete ve dergilerin kabul edilmesinde ise Adalet Bakanlığı yetkili olacak. İletişim kısıtlaması İdareye bildirilen telefon numarası aracılığıyla ya da başka bir hatta yönlendirme yapmak suretiyle görüşme hakkı olmayan kişilerle görüşmek, disiplin cezası gerektirecek. Bu suçu işleyenlere, 1 aydan 3 aya kadar mektup, faks, telgraf, TV, radyo ve telefon yasaklanacak. Hücreye koyma Cezaevine alkol sokan, kurumda alkol bulunduran veya kullanana 1 günden 10 güne kadar “hücreye koyma” cezası verilecek. Duruşmadaki davranışa disiplin cezası Açıkcezaevinde “kınama” dışında aldığı disiplin cezası kesinleşmiş olanlar veya disiplin cezası kesinleşmemiş olsa bile eylemi kurum düzeni ya da kişi güvenliği bakımından tehlike oluşturanlar, İdare ve Gözlem Kurulu kararıyla kapalı cezaevlerine gönderilecek. Hükümlünün geçici olarak kurum dışında bulunduğu yerlerdeki davranışları da artık disiplin cezasına konu olacak. Çocuk hükümlüler Çocuk cezaevlerinde, “cezaevi izninin ertelenmesi” cezasını gerektiren fiillere “kapalı ziyaret” cezası da verilebilecek. Kendisine verilmemiş eşyaları, maddi menfaat karşılığı diğer çocuklara kullandıranlara, açık ziyaretlerin 60 güne kadar kapalı şekilde yaptırılması cezası verilebilecek. Aynı ceza idareye ait cihaz ya da sistemleri kasten etkisiz veya çalışamaz hale getiren veya amacı dışında kullanan çocuklara da uygulanabilecek. Cezaların tekrarı halinde çocuk, kapalı ceza infaz kurumlarına bir yıl süreyle iade edilebilecek. Sosyal faaliyetlere katılmama Suç örgütlerine ait yayın, bez afiş, pankart, resim, sembol işaret ve benzeri eşya bulunduran çocuk mahkumlara, 30 güne kadar sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlere katılmama cezası verilecek. Aynı ceza, başkasına ait eşyaya kasten zarar verenlere de uygulanacak. l ANKARA CUMHURİYET KADINLARI DERNEĞİ: tasarı düzeltilsin Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı Tülin Oygur, “Koronavirüs salgını nedeniyle öne çekilen Ceza İnfaz İndirimi Yasa Tasarısı’nın özenle hazırlanmasını, cinsel suçlar, uyuşturucu imali ve ticareti suçunun ceza indirimi kapsamından çıkarılmasını bekliyoruz” dedi. Yazılı açıklama yapan Oygur, “Tasarı içinde, cinsel dokunulmazlığa ilişkin suçların ‘infaz değişikliği’ kapsamına alınarak, 3/4 koşullu salıverilme oranının, 2/3’e düşürülmesi kabul edilemez. Cinsel suçlardaki infaz indirimi tecavüzcüleri, cinsel istismarcıları ve küçük yaşta evlilikleri teşvik etmek demektir” ifadelerini kullandı. l ANKARA/Cumhuriyet TBB ve 78 barodan TBMM’ye çağrı Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu ile İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan’ın arasında bulunduğu 78 baro başkanı, ortak bir açıklama yaptı. “Yıllardır çocuk hakları ihlallerinin önüne geçilmesi için mücadele veren TBB ve Barolar olarak, infaz yasası değişikliği çalışmalarını bu yönüyle endişe ile izledik” denilen açıklamada, şu eleştirilerde bulunuldu: “Çocuğun cinsel istismarı suçları ile üstsoya, altsoya, eşe, kardeşe, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenen kasten yaralama ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçlarının faillerinin cezalarının hapishanedeki infaz sürelerini azaltacak bir değişiklik düşünülüyorsa, bunu doğru bulmuyoruz. Böyle bir değişikliğin toplumun her kesimden büyük tepki alacağını biliyoruz. Bu suçlardan verilen mahkumiyet kararlarında yıllar içinde gözle görülür bir artış var iken, infaz indiriminin kapsamına alınmaları cezaların caydırıcılığına zarar verecektir.” Türkiye’nin virüs salgını ile topyekun mücadele halindeyken bu şekilde bir değişikliği tartışmanın dahi toplumu böleceği uyarısında bulunulan açıklamada, buna neden olacak girişimlerden özenle kaçınılması gerektiği belirtildi. Açıklamada, şöyle denildi: “Biz çocuk ve kadın hakları savunucuları olarak çocuğa ve kadına yönelik şiddet uygulayanların, çocukları ve kadınları cinsel olarak istismar edenlerin fail olarak aramızda dolaşmasını istemiyoruz. Toplumun çok geniş kesimlerinin de bunu istemediğini biliyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.” l ANKARA / Cumhuriyet Yargıtay’da erteleme Yargıtay Başkanlar Kurulu, koronavirüs önlemleri kapsamında müzakereleri 17 Nisan’a, duruşmaları ise 30 Nisan’a kadar erteleme kararı aldı. Mehmet Akarca Yeni Yargıtay Başkanı’ndan ilk mesaj İsmail Rüştü Cirit’in yaş haddinden emekliye ayrılması üzerine yapılan seçimde Yargıtay Başkanlığı’na seçilen Mehmet Akarca, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve evrensel hukuk ilkeleri ışığında hukuk devleti gereklerine uygun olarak adaleti gerçekleştirme hedefinde çalışacağını bildirdi. Görevi onurla üstlendiğini belirten Akarca, şunları kaydetti: “Adli uyuşmazlıkların insan hakları, hukukun üstünlüğü, evrensel hukuk ilkeleri ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası temel ilkeleri ile ulusal mevzuatımız ışığın da, toplumun adalet duygusunu tatmin edecek şekilde tarafsız, bağımsız, güvenilir, insan onuruna uygun bir yaklaşımla makul bir sürede nihai olarak çözümlenmesine ve ülke genelinde uygulama birliğinin gerçekleştirilmesine katkı sağlama misyonu ışığında hukuk devleti gereklerine uygun olarak adaleti gerçekleştirme hedefini daha da ileriye taşımak için üzerimize düşen tüm sorumlulukları yerine getirme azim ve kararlılığı içinde çalışmalarıma devam edeceğimi bir kez daha ifade etmek isterim. Ülke gene linde adaletin sağlanmasını temin etmek için yargılama faaliyetlerinin, hukuk devleti gereklerine uygun biçimde gerçekleşmesine katkı sağlayan ulusal ve uluslararası alanda saygın ve etkin bir Yüksek Mahkeme olarak yer alma vizyonu ile tarafımdan onurla üstlenilmiş olan bu görevin büyük sorumluluğunu içtenlikle hissediyorum.” Akarca ve beraberindeki heyet, önceki gün de Anıtkabir’i ziyaret etti. Akarca’nın mozoleye çelenk bırakmasının ardından saygı duruşunda bulunuldu. l ANKARA/Cumhuriyet Başsavcılık, iddianameye ‘Kimin vurduğu tespit edilemez’ notu düştü Tahir Elçi iddianamesi 5 yıl sonra tamamlandı Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin, 2015 yılında tari nun tespitinin mümkün olmadığının aktarıldığı iddianamede polis hi Dört Ayaklı Minare önünde ba lerin kuvvetli suç şüphesi altında sın açıklaması yaptığı sırada çı oldukları kaydedildi. Ayrıca Elçi’ye kan çatışmada öldürülmesiy 2 PKK’li teröristin silahından çıkan le ilgili yürütülen soruşturma ta mermilerden birinin de isabet et mamlandı. miş olabileceği belirtildi. Diyarbakır Cumhuriyet İddianamede sanık polisler Başsavcılığı’nca 5 yıl süren so M.S., F.T. ile S.T’nin bilinçli tak ruşturma sonucunda tamamla sirle ölüme sebebiyet vermekten nan iddianamede, Elçi’nin haya 2 yıldan 6 yıla kadar hapsi isten tını kaybettiği ve polisler Ahmet di. Terörist U.Y’nin ise 2 polisi şe Çiftaslan ile Cengiz Erdur’un şe hit etmek, ülke birliğini ve bütün hit olduğu olaylar 41 sayfada lüğünü bozmaktan 3 kez ağırlaştı anlatıldı. İddianamede Elçi’nin vuruldu Tahir Elçi rılmış müebbet, Elçi’yi olası kastla öldürmekten 20 yıl, polis memuru ğu ateş hattında, terörist U.Y. S.T’yi öldürmeye teşebbüsten 20 ile U.Y’nin yaraladığı sanık polisler S.T., F.T. yıl, izinsiz silah bulundurmaktan 5 yıl olmak ve M.S’nin olduğu belirtildi. Polislerden han üzere toplam 3 kez ağırlaştırılmış müebbet ve gisinin Elçi’nin ölümünden sorumlu olduğu 45 yıl hapsi istendi. l Haber Merkezi Sanık 3 polisin 2 yıldan 6 yıla kadar hapsinin istendiği iddianamede PKK’li sanık teröristin ise 3 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 45 yıl hapsi istendi. ‘Kriz nasıl yönetilmez 101’ dersi Kriz, felaket, bunalım durumlarının (ironik biçimde) 3 de çok önemli yararı vardır. Bunlardan biri “Ne kadar hazırlıklı olduğumuzu” görmemize yaramasıdır. İkincisi, buna bağlı olarak “İleride benzer bir durumla karşılaştığımızda alınabilecek önlemlere” dair bir ders ve bir rehber niteliği taşımasıdır. Üçüncüsü de “Krizi yönetme ve bizi dalgalı denizlerden fırtınalı havadan sağ salim çıkarma konumunda olan kişi ya da kurumların yetkinliği” ile ilgili tabloyu bütün çıplaklığı ile ortaya sermesidir. Bir ailede baba, bir kurumda müdürşefbaşkan vb. yöneticiler, bir devlet söz konusu olduğunda da seçilmiş, atanmış ya da (demokrasi dışı bir sistemle yönetilen rejimlerde de) “Çöreklenmiş Muktedir Otorite”dir. Ya da muktedir zihniyettir (ideoloji de diyebilirsiniz). Korona Krizi hem dünyada hem de ülkemizde bu testten geçen günlerin tam bir fotoğrafıdır. Geçen birkaç yazımda, krize gezegenin dört bir yanında nasıl “hazırlıksız” yakalandığımızı, kapitalist âlemin önceliklerini hep parayı, rantı büyütecek projelere verdiğini, en üst seviyede ve birinci öncelikli düşünmemiz gereken insan sağlığı ve esenliğini alt sıralara ittiğini nasıl gördüğümüzü anlattım. Tekrarı yararlı olsa da bugün kısaca hatırlatarak geçeceğim. Bugünkü somut manzarayı inceleyerek gitmek daha yararlı. Kapitalist ekonomiler, yine de gerek kamunun gerekse özel sektörün (rantçı anlayış üzerinden de olsa) birikimlerini kaçınılmaz olarak (vicdanın, insanlığın gereği) acilen insanların sağlığı ve esenliği için harcamak gerektiğini kavradılar. Mesela, Kanada hükümeti 82 milyar dolarlık bir yardım paketinin Kanadalılar için kullanılacağını açıkladı. Kimsenin mağdur edilmeyeceğini açıklayan J. Trudeau, çocuklu ailelere verilmekte olan çocuk yardımının da artırılacağını duyurdu. İngiltere hükümeti 330 milyar sterlinlik bir paket açıkladı. Tüm özel sektör çalışanlarına evlerinde kalmaları ve en az 3 ay süresince 2 bin 500 Sterlin’e kadar (ki, bu miktar ülke ortalama kişisel aylık gelirinin üzerinde) ödeme yapılacağını açıkladı. Donald Trump ABD’si bile ücretli hastalık izni, zor durumdaki insanlara gıda yardımı ve koronavirüs testi için mali yardım vaat etti. A. Merkel’in Almanya hükümeti 750 milyar Avro’luk bir yardım paketini ve 156 milyar Avro’luk ek bütçeyi onayladığı belirtildi. Zaten ciddi sigorta sistemi ve sendikal örgütlenmesi olan ülkede özel sektör çalışanlarının haklarının zayi olmaması için güvenceler masada. Fransa’da E. Macron, Fransızlara hiçbir şirketin iflas riski altında kalmayacağını söyledi. Macron, şirketlere devlet garantisi adı altında 300 milyar Avro’luk banka kredisi sözü verdi. Peki, Türkiye’yi yönetenler “Rifat Bey bakıyorum yüzün gülüyor!..”un ötesinde ne yaptı? Bu “diz boyu işsizlik” ortamında, her sabah kalktığında “gidecek bir işi, alacak bir maaşı olduğuna” şükreden milyonlarca insanın muhtaçlık durumunu görmezden gelip onları gözetecek bir önlem düşüneceğine, onca insana bir yandan “Evinde Kal” bir yandan da “Git çalış. Gitmez de işten atılırsan benim yapabileceğim bir şey yok” diyorlar. Dahası, kayıt dışı çalışan milyonlarca emekçinin “ücretsiz izin” kepazeliğine bile sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Daha da açık yazayım: “Kuzunun kurda yem edilmesine” izin veriyorlar. Yani, hem geçmişteki başarısızlığı gözden kaçırmak ve sistemin haksızlık üzerine kurulu önceliklerini yok saymak hem de bugünün enkazının altından sadece Rifat Bey’i, Bendevi Bey’i, hatta ve hatta muhtemeldir ki “Milletin …… Cengiz Bey”i sağ salim çıkarabilmek için önlemler almak seçeneğinin peşinden koşuyorlar. Ama o beyler, en başta da “dünya taahhüt şampiyonu” beyler (Batı’daki bazı muadillerinin yaptığı gibi) ellerini ceplerine atarak “Üç tane hastanenin araç gerek, teçhizat ihtiyacını” gidermek için o muazzam servetlerinden üç beş milyon (onlar için çerez parasıdır) harcamayı akıllarından bile geçirmezken. Bu da, bir gün mutlaka geçecek olan bu kriz döneminin “leş kokulu mirasıdönemsel belgesi” olarak kayıtlara geçti bile. Başka alanlardaki olağanüstü ve akıllara durgunluk verecek hataları ve “foya”ları “defo”ları saymıyorum bile. Israrla insanlardan bilgi saklamak ve tüm şeffalık çağrılarına kulak tıkamak. Pek çok bilim insanlarını, Türk Tabipleri Birliği gibi “Durumla doğrudan alakalı en güçlü meslek örgütünü” süreçten dışlamayı da kabul edemiyorum. Eleştirenleri hemen “bozguncu, hain, terörist” diye yaftalamanın çabası içinde olmak. Ortamı fırsat bilip oraya buraya “kayyım atama” fırsatçılıklarını, insan hakları ihlallerinin diz boyu ölçüsünde sürmesini, hiçbir şey yokmuş gibi “Kanal İstanbul” ihalesi peşinde koşmaları filan da tarih not almakta. İnsanların en çok morale ihtiyacı olduğu bir dönemde, laik (olduğu varsayılan) bir ülkenin camilerinden her akşam “yatsı”da (adeta ölüm döşeğindeki hastanın başında Kuran okutur gibi) Salavatı Şerife getirilmesini de anlamak mümkün değil. İnsanların inançlarını, bundan kaynaklanan “Yaradana ve dini değerlere sığınma pratiklerini” kendi yüreklerinde ve vicdanlarında yaşaması daha doğru olmaz mı beyler? Hepimize adeta “GidiciyizGidicisiniz” izlenimi vermenin ne âlemi var?Zaten ölüm oranı diğer ölümcül grip türlerinden daha fazla olmayan bu hastalıkla böyle mi mücadele edeceğiz? Bilim, akıl ve vicdanın yolundan bu kadar mı sapılır? Bu kadar mı?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle