17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 22 MART 2020 PAZAR PAZAR YAZILARI Tiyatrosu valizinde... Bazı insanlar vardır, topluma önemlikatkılar yapar, bazı ilklere imza atarlar. Sonra da gürültülü hayatımızın sessiz derinliklerine gömülürler. “Ben, ben” diye ortalarda dolaşıp “sanatın sadece kendi yaptığından, sanatçının da sadece kendinden ibaret olduğunu” sananlar gibi fazla yaygara yapmadıkları için de kimse onların farkına varmaz. Kısıtlı imkânlarla sanatın halka ulaşması için kendini adayanlar, toplumun derinliklerinde saklı, inci, zümrüt ve elmas dolu hazineleridir. Sanat korsanları günübirlik ganimetleriyle uğraşırken bu hazineleri umursamazlar bile. 54 yıl önce bir ilk... Belçika’da, Belçikalı Türkler tarafından kurulan ilk tiyatronun 15 Mayıs 1966 tarihinde Mustafa Zıngır öncülüğünde nefes almaya başladığını ve 25 Haziran 1966’da da Cahit Atay’ın Karaların Memetleri ve Pusuda adlı oyunları ile Brüksel’de ilk kez sahneye çıkarak Belçikalı Türkleri anadillerinde tiyatroyla buluşturduğunu bilmeyiz çoğumuz. Mustafa Zıngır dışında Belçika’da onlarca kişiden “ilk Türkçe tiyatroyu biz kurduk” diye duyarız da Zıngır’ın sesi çıkmaz. Zıngır, Belçika’nın ilk Türkçe tiyatrosu olan “Türk İşçi Tiyatrosu”nun kurucusudur. Bursa Halk Tiyatrosu bünyesinde çalışmalarını yürüten Oda Tiyatrosu’nda oynadığı neredeyse tüm oyunları Belçika’ya ithal eden, bu oyunları sahneye koyan ve oynayan bir kahramandır aslında. Bir tiyatro aşığıdır o! 1965 yılında geldiği Belçika’da 15 Ma ERDİNÇ UTKU yıs 1966’da ilk Türkçe tiyatro çalışmalarını başlatan 78’lik delikanlı Mustafa Zıngır, 1970 yılında tiyatroyu bıraktıktan 45 yıl sonra 2015 yılından itibaren yönetmenliğini yaptığım Binfikir Tiyatrosu aracılığıyla tekrar gençlere deneyimlerini aktarmaya başladı, oyunculuk dersleri verdi, ders verdikleri gençlerle oyun sahneledi ve hatta sahneye çıktı birkaç kez. 1970 yılında tiyatroyu bırakınca resim yapmaya başlayan Zıngır, “Bir tiyatro eserini okuyunca kendimi sahnede hissediyorum. O oyunu oynuyorum” diye söze başlıyor. Çok uzun, içine 2 göç ve yüzlerce macera sığdıran bir yaşamöyküsü var... 1942 yılında eski Yugoslavya’da Gilan şehrinde doğan ama nüfusa 1943 doğumlu olarak kaydedilen Zıngır, Tito’nun açtığı Türk okuluna ilk kaydolan çocuktur. 13 yaşında ilk göçü yaşar ve Bursa’ya yerleşir. 19601965 arasında Bursa Halkevi’nde tiyatro yapmaya başlar. Devlet tiyatrosu sanatçılarından mimik ve oyunculuk dersleri alır. Oda tiyatrosunda Karaların Memetleri, Ay Doğarken, Kapılar, Sırça Kümes gibi oyunlarda oynar. 1965’te okumak üzere Belçika’ya gelir. Dil kurslarına gider ama okumaya fırsat bulamadan hemen Anvers’te çalışmaya baş Mustafa Zıngır lar. 1966 yılında da enerji sektöründeki meşhur Fabricom’a geçer. Belçika’ya gelirken tiyatro kitaplarını yanında getiren Zıngır’ın tiyatro aşkı depreşir. Cengiz Sipahi ve daha sonra da Muammer Derinöz’ün desteği ile yakın arkadaş çevresi ile birlikte 15 Mayıs 1966’da Türk İşçi Tiyatrosu’nu kurar. Zıngır askerdeyken Muammer Derinöz’ün yazdığı 24 Eylül 1968 tarihli mektupta “Ne mutlu sana ki bizlere tiyatro sevgisini aşıladın” cümlesi 19661968 yılları arasında Zıngır’ın yaptıklarını özetler niteliktedir. 19681970 arasında askere gider. Orada da tiyatro yapar, oyunlar sahneler. 1965 yılının ortalarında tanıştığı Wulff Frederique ile 1971 yılında evlenir. Çok sevdiği 48 yıllık değerli hayat arkadaşı, eşi Wulff Frédérique’i 2016’da kaybeden Mustafa Zıngır Hocamız kısa süre sonra bir hastalığa yakalandı. Onunla da dirençle mücadele ediyor. Josaphat Parkı’nda yürürken rastladığım Zıngır hoca ile kilolar üzerine sohbet ediyoruz, “kalori muhabbetleri” yapıyoruz. “Al sana tiyatro oyunu fikri!” diye Facebook’ta paylaşıyoruz. “Benimki humor işi TİYET ve kafama göre ta kılıyorum. Stres, kalori hesabı yok. Gül eğlen zayıfla. Her şeyi devletten bekleme, kendi TİYET’ini kendin yarat :)” diye yazıyorum. Ağaçlara teşekkür Zıngır Hocam yaptığı kas kuvvetlendirme egzersizlerini gösteriyor. Ben de yapmaya çalışıyorum. Zıngır Hoca’nın bir ritüeli dikkatimi çekiyor. Parktaki heybetli ağaçlara sarılıp teşekkür ediyor. Diğerlerine ayıp olmasın diye yan yana bulunan 3 ağacı kucaklıyor sırayla. Ağaca sarılıyor, gözlerini kapatıp yoğunlaşıyor. Tabiat anaya ağaçları yarattığı için teşekkür ediyor. “Bu ağaçlar olmazsa biz olamayız. Bize oksijen veriyor. Oksijen olmasa yaşayamayız. Ormanları katlediyorlar, yakıyorlar. Katiller” diye konuşuyor ağaca sarılı vaziyette. Dünya Tiyatrolar Günü kutlamalarında ne yapıp edip bir yolunu bulup sahneye çıkardığımız, Belçika’daki Türkçe tiyatroya katkılarını anlattığım Zıngır Hocamızı koronavirüs yüzünden iptal edilen kutlamalar nedeniyle bu yıl yazıma konuk etmekle yetindim. Ben hayatımda “tiyatro” sözcüğünü duyunca bu kadar heyecanlanan ve gözleri sahne ışıklarıyla dolan ikinci bir kişi görmedim. 54 yıl önce ekilen tiyatro tohumları yeşeriyor. Geleceğin sanatçısı miniklerin ve gençlerin gözlerindeki ışıltıyı sahne ışıklarıyla buluşturan amatör tiyatrolar Belçika’da sahnede ses bayrağımızı, Türkçemizi gururla dalgalandırıyorlar. [email protected] Yeraltında şehir turu Le Monde diplomatique gazetesinde ekip olarak bir geleneğimiz var. Her ay gazete matbaaya git tikten sonra peynir, şarap eşliğinde yorguluk atılır, sohbet edilir. Yine o günlerden birini yaşıyoruz. Ha va karardı saat 19.00’u gösteriyor. Paris’in yeral tı tünellerini iyi bilen yazıişlerinden arkadaşımız Vin cent, bizleri Paris’in altındaki derinlikleri gezmeye davet ediyor. Paris’in otuz metre altına inerek şeh rin yeraltı tünellerini dolaşmak oldukça heyecanlı ve bir o kadar ürkütücü. Ayaklarınızda çizme, başınız da kask, elimizde fener ile Danfert Rochereau giri şinden su kuyusuna iner gibi demir merdivenlerden ilerleyip gezimize başlıyoruz. Tünelin içinde 6 milyon kişinin kalıntılarının bulunduğu ünlü mezarlık da var. İkinci Dünya Savaşı sırasında Paris tehdit altın dayken ordu, hava saldırıları sırasında demiryolu trafiğinin sürekliliğini sağlamak için Gare de l’Est altında bir düzenleyici istasyon inşa etmeye karar veriyor. Paris tamamen Alman işgali altındayken 1941’de büyük gizlilikle bitirilen 120 metrekarelik bir sığınak da buraya yapılmış. Paris Operası’nın altındaki tünellere doğru ilerli yoruz. Tüneldeki göl, Opera Garnier’in bodrumu de nince akla ilk gelen o ünlü “Operadaki Hayalet” eseri olsa gerek... Paris’in yeraltını dolaştıkça sak lı bir tarihe tanık oluyoruz. Tünellerin uzunluğunun toplamda 30 kilometreyi bulduğu söyleniyor, hepsini bu akşam gez memiz zor. Ama duraklarımız arasında Portedes Lilas met ro istasyonu da var. Paris’in yeraltı geçitleri aynı zamanda terk edilmiş 18 metro istasyonunu barındırıyor. Bun Süleyman Tosunoglu lar arasındaki Porte des Li las, film sahnelerine de yansıyan yerlerden. 300 bin ziyaretçi Şimdi sırada ürkütücü görünen dünyanın en büyük yeraltı mezarlığı var. 1179 yılında Paris’in merkezinde bulunan mezarlık, asırlar sonra başkentin en büyük mezarlığı haline gelir. Ardından Paris’in en gözde yerindeki bu mezarlığın etrafı inşaatlarla çevrilmeye başlanır. 1842’den 1860’a kadar süren çalışmalar sonucu buradaki naaşlardan geriye kalanlar yeraltı mezarlığına taşınır. Mezarlığın duvarı bile ölülerin kafatasları ile örülmüş... Yeraltı mezarları her yıl 300 bin turist tarafından ziyaret ediliyor. Yerin 30 metre altındaki bu tüneller savaş zamanı bombardıman altında kalan birçok Parisli için önemli bir sığınak olmuş. Şimdi ise Fransa’nın birçok yerinde olduğu gibi başkentte de korku büyük. Bu kez endişe koronavirüs salgını tehdidi. Virüsün ilk başladığı günlerde kendimizce küçük önlemler almaya başlamıştık. El sıkmadan, fiziki temasta bulunmadan selamlaşıyor, akşamları restoranlara gitmemeye özen gösteriyorduk. Ancak önlemler yeterli olmadı, aradan geçen haftalarla birlikte virüs yayıldı. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Fransa’da hayat adeta durdu. Hayalet şehir görüntüsüne bürünen Paris’in ünlü Şanzelize caddesindeki ışıltılı mağazalar, kafeler kapalı. Tanıdıklarla telefonla haberleşmeye dönen sohbetlerde “Paris’te artık aşk yok virüs var, şarap ile peynirlerimizi bol aldık ve evlerimize çekildik” sözleri hâkim... Şimdi dünyayı kasıp kavuran bu virüs vahşi kapitalizmin çarklarını, yol açtığı hasarları, sistemin böyle bir krizle baş edemeyecek olduğunu gözler önüne seriyor... Zengin, yoksul demeden herkese aynı gemide olunduğunu hatırlatıyor. Virüsten kurtulmak zor bir savaşla olacak... Dünyanın bütün ülke halklarının birlikte vermiş olduğu bu mücadeleyle birlikte sorulardan biri de şu; savaş, çatışma, yoksulluk döngüsündeki ülkelerde yaşanan zorluklara, salgın hastalıklarla yaşanan kayıpları karşı diğer ülkeler artık gözlerini, kulaklarını kapalı tutmayı sürdürücek mi... Yaşanan bu süreç gelişmiş ülkeleredeki halkların artık daha duyarlı olmalarını sağlayacak mı... Hep beraber göreceğiz... [email protected] KAMPLARDA ALARM... Savaş, yoksulluk nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan sığınmacı, göçmenlerin içinde bulunduğu kötü yaşam koşulları, koronavirüs salgınıyla katlanmış durumda. Yunanistan yönetimi, kapasitesinin üzerinde dolu olduğu haberleri gelen adalardaki kamplardan ana karaya transferleri sürdürüyor. Midilli Adası’ndan gemilere bindirilerek kuzey Yunanistan’da oluşturulan kamplara taşındı. Hükümet sözcüsü hem sığınmacı, göçmen akını hem de koronavirüs salgını nedeniyle durumu “sağlık bombası”na benzetmişti. Alışveriş listesi, Pandora’nın kutusu ve Makis Herşey, hızla yayılan bir virüs ve de ödeyemediği için, sosyal sigorta kısa bir alışveriş listesiyle baş kapsamından çıkmıştı. Kendisi gibi ladı....Aslında Pandora’nın kutusu işsizler ordusuna katılan, ya da iki çoktan açılmış, içinden salgın has yakayı bir araya getirmek için aynı talıkla birlikte, keder, yas, acı ve anda farklı işlerde çalışan pek çok her türlü kötülük çıkmıştı. “Bu bir insan gibi, geçici ve kısa dönemli pandemi, anladık, ölenler var, an kontratlarla yürütülen işlerle yaşa ladık, ama sanki dünyada başka mını sürdürmeye çalışıyordu. trajediler yok, çocuklar ölüyor her gün” diyordu biri. “Peki savaştan Klor kokusu... kaçan mülteciler ne olacak?” di Çalışmak için, saatlerce başında ye soruyordu bazıları. “Bizler, ‘do oturduğu bilgisayar ekranından ar ğa mahvoldu, ekolojik sistem al tık bunalmıştı. Balkona çıkıp nefes tüst oldu’ derken sizler neredey almaya çalıştı ama burnuna yoğun diniz?!” diye haykırıyordu başkala bir klor kokusu geldi. Başını çevi rı. Pek çok kurum gibi içi boşaltıl rip yan balkona baktığında, komşu mış, güvenilirliğini yitirmiş medya sunun haldır haldır, elindeki dezen ile biraz da narkotik etkisi yapan fektan ile yemek masasını sildiği sosyal medya artık bu tür yorum ni gördü. Karşı balkonda gördüğü larla doluydu. Bu yaşananlar bir manzara ise tam fotoğraflıktı, için kâbus muydu yoksa kâbustan uya de 12 rulo tuvalet kâğıdı bulunan nış mıydı? Panik ve çare paketlerden en az 5 ta sizlikle tetiklenen, bilgi nesinin, tek kullanımlık ye ulaşma çabaları, za lateks eldiven kutuları ten var olan kutuplaş ve makarna paketleriy manın yarattığı kakafo Ayşe Ferliel le birlikte yan yana di niyle birlikte, bir an önce dezenfekte edilme Barounos zildiğini fark etti. Birden, evde deter si gereken bir kirliliğe jan kalmadığını anımsa dönüşmüştü! Hatta insanlar, yan dı, hâlâ dışarı çıkma şansı varken lış anlaşılmalar ama en çok da ile süpermarketin yolunu tuttu. “Sos tişimsizlik yüzünden aileleriyle, ar yal mesafe”nin korunması amacıy kadaşlarıyla, meslektaşlarıyla tar la, sırayla içeri alınan müşterilerin tışmaya başlamışlardı. bir kısmıyla, görevlilerin hemen hep İçinde bulunduğu gerçek ötesi si, maskeli ve eldivenliydi. İçini sa durumun şokunu henüz atlatama ran panik duygusu ile deterjan dı mıştı, uykusuzdu, yorgundu. Ama şında, belki de gereğinden biraz faz bir yandan da günler hızla geçiyor la ekmek ve birkaç yemek malzeme du. Bir şeyler yapmalıydı, bir an ön si aldı. Kasaya geldiğinde kulakları ce yeni koşullara uyum sağlamalıy na inanamadı. Bankamatik kartı geri dı. Dışarıda hızla yayılan bir virüs çevrilince, aklına, sermaye kontrol vardı. Harfiyen uyduğu (gönüllü) ka lerinin yaşandığı günler geldi. Neyse rantina uygulaması, sokağa çıkma ki yanında biraz nakit vardı, tam he yasağına dönüşmeden, bir an ön sabı öderken, az ilerisinde bulunan ce hava almalıydı, çünkü dört du kasadaki mülteci anne ve çocuğuna, var arasına sıkışmış gibi hissediyor “Artık kuponla alışveriş yapamaz du. Çalıştığı uluslararası gazete, ya sınız, sadece para” diyordu görev şadığı ülkenin hâlâ yaralarını sa li. Arkalarından koşup, aldığı yemek ramadığı ekonomik kriz dönemin malzemelerini ve ekmekleri vermek de kapatılmıştı. Emeklilik primlerini istedi ama içeri girişçıkışlar kont rollü olduğu için yetişemedi. Kendilerine başka bir ülkede ye ni bir yaşam kurmayı hayal eden o insanlar, belki de bu defa, koronanın tetiklediği başka bir tür savaşın kurbanı olmuştu. İçini kaplayan derin hüzünle, kısa bir yürüme mesafesindeki evinin yolunu tuttu. Yaşı nedeniyle “korona risk grubunda” yer alan bir adam, kendisine yaklaşıp, “elinizdeki paketlerden bir sıvı akıyor, birileri bu yüzden kayıp düşecek” diyerek hafifçe çıkıştığında, alışveriş çantasındaki deterjanın yerlere dökülerek arkasında kaygan bir sıvı birikintisi ve karşı kaldırıma kadar uzanan upuzun bir iz bıraktığını gördü. Özellikle yaşlı birinin kayıp düşerek, hastaneye gitmek zorunda kalmasının, belki de onun sonunu hazırlayacağını düşünerek dehşete kapıldı. Kendisini uyaran adamın çağırdığı, sonradan adının Makis olduğunu öğrendiği belediye görevlisi, yanında yerleri temizlemeye uygun malzeme olmadığını söyleyince, hemen eve koştu. Su ve saplı yer silme beziyle, etrafa saçılmış deterjanı birlikte temizlemeye çalışırken, bir yandan da sohbet ettiler. Makis, İstanbul’da ziyaret ettiği yerleri anlattı, çocuklarından söz etti. Bir tanesini de evlat edinmişti, üstelik ciddi bir böbrek hastalığı vardı, ameliyat da olması gerekiyordu ama aşırı acil bir durum olmadığı için ailecek, beklemeye karar vermişlerdi. Makis’in telefonunun ardından belediyeden gelen bir başka görevli, kaygan zemine kum dökünce hepsinin içi rahatladı. Süpermarkette ve sonrasında yaşanan olaylar zinciri, pek çok duygu ve düşünce uyandırdı içinde. Emeğe ve insana saygı, dayanışma, yardımlaşma, sevgi, annebaba şefkati. Ve Pandora’nın kutusunda kalan umut... [email protected] Wuhan’dan Körfez’e Covid19 Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), koronavirüsün (Covid19) Ortadoğu’da bulaştığı ilk ülke ol Remzi Gökdağ du. Çin’in Wuhan kentinden 16 Ocak’ta gelen 73 yaşında bir kadın 29 Ocak’ta grip şüphesiyle hastaneye başvurdu ve virüs tespit edildi. O günlerde Emirates Havayolları, uçuş planlarında herhangi bir değişiklik olmadığını ve Çin uçuşlarına devam edeceklerini bildiriyordu. Dünya henüz salgının tehlikesini kavramamıştı. İki gün içinde hasta sayısı beşe yükselince ciddi önlemler alındı. Çin uçak seferlerine kısıtlama geldi, havaalanlarına termal kameralar yerleştirildi ve testlere başlandı. Bugün ülkede 140 vaka bulunuyor. Önceki gün iki kişinin yaşamını yitirdiği, 31 kişinin iyileşme gösterdiği açıklandı. Koronavirüs salgınında erken teşhisin öneminden bahsediliyor, bu konuda ilk ciddi önlemleri alan ülkelerin arasında BAE geliyor. Yaygın ve etkin bir sağlık sistemi bulunan ülkede ilk tedbir, halkı kalabalık alanlardan uzaklaştırmak oldu. Hemen ardından okullarda eğitime ara verildi ve bahar tatili erkene alındı. Zorunlu olmayan çalışanların ofislere gitmemeleri istendi ve evden çalışma dönemine geçildi. Kalp ve akciğer ameliyatları da dahil olmak üzere acil olmayan tüm cerrahi işlemler iptal edildi, “Her Vatandaş için Bir Doktor” projesiyle isteyen herkese tıbbi danışmanlık hizmeti sunuldu. BAE aynı zamanda koronavirüs testlerini en yaygın uygulayan ülkelerden biri. Virüsün tespit edildiği 29 Ocak’tan bugüne 127 bin kişide test uygulandı. Koronavirüs şüphesiyle sağlık kurumlarına başvuran herkes rahatlıkla teste tabi tutuluyor ve sonuçlar kısa sürede açıklanıyor. Bu önlem salgının kontrol altına alınmasında etkili oldu. Virüsün Wuhan’dan BAE’ye sıçraması ve Ortadoğu ülkeleri içinde salgının ilk görüldüğü yer olması aslında tesadüf değil. BAE, Çin’i Avrupa ve Afrika kıtalarına bağlayan uçuşların aktarma istasyonu. Deniz, kara ve hava giriş noktasına yerleştirilen termal kameralar ve şüpheli yolcuya test uygulaması da salgının kontrolünde etkili oldu. Bu önlemler geçen haftaya kadar sürdü ve sonunda pek çok ülke gibi BAE’de ülkeye giriş ve çıkışları tamamen kapattı. Camiler için önlem BAE, aynı zamanda Müslüman ülkeler arasında camide namaz kılmayı kısıtlayan ilk ülkelerden. Bu önlemi almadan önce yaklaşık bir hafta boyunca ezan sonunda cemaatin cami yerine namazı evlerinde kılmaları konusunda uyarılar yapıldı ve toplu kılınan namazlar salgının yayılmasına önlem amacıyla 10 Mart’tan itibaren askıya alındı. Halkın bilgilendirilmesi tek bir merkezden yapıldı. Sosyal medyada bilgi kirliliği yaratabilecek mesajlara cezalar uygulandı. Marketlere yığılma olmadı. Alışveriş merkezlerinin yiyecek reyonlarında kimi ülkelerdeki gibi boş raflara rastlanmadı. Bugün tüm dünyada uygulanan “evde kalın” uyarıları yaklaşık üç hafta önce BAE’de başlamıştı. Bütün turistik yerler, tema parklar ve kültürel alanlar halen kapalı ve ikinci bir uyarıya kadar kapalı kalacak. Yılda 12 milyon turist ağırlayan Dubai aynı zamanda salgının ekonomik boyutlarından en çok etkilenen şehirlerden biri. 120 bin yatak kapasiteli şehirde bazı oteller tamamen kapandı, bazıları da birkaç gün içinde kapanacak. Alışveriş merkezlerinde görünen yoğun kalabalık artık neredeyse yok. Yetkililer ekim ayında başlaması planlanan Dubai 2020 fuarı için altyapı çalışmalarını aralıksız olarak sürdürüyor. Sadece bu fuar için Dubai’ye 25 milyon turist gelmesi bekleniyordu. 60 bin çalışanı bulunan Emirates, salgından en çok etkilenen havayolu şirketlerinden biri. Koronavirüsün turizme etkisine, petrol fiyatlarındaki ani düşüş de eklendiğinde BAE’yi nasıl bir geleceğin beklediğini kestirmek güç. Ancak yetkililer işi şansa bırakmıyor. Sağlam kaynaklarıyla ekonomik durgunluğun üstesinden geleceklerine inanıyorlar. Bunun ilk uygulaması geçen günlerde hayata geçirildi. Koronavirüsle mücadele kapsamında ulusal ekonomiyi desteklemek, tüketici ve şirketleri korumak amacıyla Merkez Bankası, 27 milyar dolar değerinde ekonomik destek planını uygulamaya başladı. Plana göre bankalar, özel sektöre ve bireysel müşterilerine 6 ay geçici muafiyet veriyor sıfır maliyetli finansman sağlayarak olası bir ekonomik durgunluğu aşmayı hedefliyor. Ülkenin nüfusu 9.2 milyon olduğu düşünülürse bu destek planı şimdilik yeterli gibi görünüyor. Ancak nüfusun 7.8 milyonunu ülkede çalışan yabancılar oluşturuyor, olası bir ekonomik durgunlukta ilk etkilenecek kesim de bu yabancı nüfus olacak. İran’a yardım Dünyayı derinden etkileyen virüs salgınının en büyük tesellisi Körfezde uzun yıllar devam eden siyasi çekişmelerin sonu oldu. BAE, koronavirüsle mücadele kapsamında 32 tondan fazla tıbbi malzeme içeren iki yardım uçağını İran’a gönderdi. İran’ın zor günlerinde yapılan bu tıbbi yardım iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceği açısından umut veriyor. BAE ayrıca salgının başlangıcında Çin’deki Wuhan’a ve Afganistan’a tıbbi malzeme tedarik etmişti. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle