17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR 12 MART 2020 PERŞEMBE [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Hukuku Strasbourg’da aramak zorunda mıyız? AV. HÜSEYIN ERSÖZ BARIŞ TERKOĞLU BARIŞ PEHLIVAN’IN AVUKATI Hukuk bir neden sonuç ilişkisidir. Toplum düzenini korumayı ve düzenlemeyi amaçlayan yasama bunu kanunlar eliyle yapar. Ancak yasa koyucu da bu yetkisini sınırsız kullanmaz. O da Kurucu İktidarın ortaya koyduğu prensiplerle bağlıdır. Bunun da ötesinde evrensel hukuk ilkeleri vardır. Kurumların, uluslararası sözleşmelerle bağlayıcılık kazanan bu ilkelere aykırı hareket etme yetkisi bulunmaz. En başta da hukuk adamlarının yani yargı mercilerinin. Unutulmamalıdır ki, kanunlar kamuyu düzenlemek için olduğu kadar bireyi de devlete karşı korumak için vardır. Bu da hukuk devletlerinde, devlet otoritesini temsil edenlerin hukuk güvenliği ilkesine gösterdiği saygı ve Kanunların uygulanmasına gösterdikleri özenle mümkün olur. Denge unsuru Demokratik toplumlarda basın özgürlüğü ve ifade hürriyeti tüm bu işleyişin güvencesi olarak karşımıza çıkar. Zira kamu otoritesinin yaptığı icraatları halka duyurma görevi üstlenen gazeteciler, demokrasi ve hukuk devletinin emniyet kemeridirler. Denge unsuru olarak bireylerin hukuk güvenliğinin de güvencesini sağlarlar. Bunun adı hak arama sürecinin başlangıcını oluşturan haber Alma hakkıdır. Ne zaman ki bu alan kısıtlanır, özgürlükler azalır, devlet otoriterleşir ve bireysel haklar devlet karşısında geriler. Demokratik toplumlarda özgür basın, özgürleşen toplumla koşuttur. Bu sebepledir ki Barış’ların tutuklanması toplumun soluk borusunun kesilmesi, özgürlük alanının daralması anlamına gelir. Neden bahsettiğimi anlamışsınızdır. Gazeteci dostlarımız Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’nun odatv. com’da yayınlanan bir “haber”den dolayı tutuklanmalarını kastediyorum. Olay, MİT mensubu bir şehidimizin cenaze haberinin Manisa’daki yerel gazeteci Hülya Kılınç tarafından haberleştirilmesi ve odatv.com’da yayımlanması. Savcılığın iddiası bu yayının MİT Kanunun’un 27/3. maddesini ihlal ettiği yönünde. Bu iddiaya cevap ise haberde yer alan bilgilerin daha önce TBMM’de açıklandığı, Cumhurbaşkanı tarafından şehit haberinin verildiği ve milyon takipçi sayısına ulaşan sosyal medya hesapla Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay 16. Ceza edildiğini gösterecek bir Dairesi tarafından verilen kararlarda “aleni bilgi de bulunmamaktadır. yet” kazanmış bilgilerin haberleştirilmesinin suç oluşturmayacağı ifade edilmiştir. Bu Bu noktada savcılığın yorumuna dikkat çekmek gerekmektedir. Savcılık, tu görüşe AİHM de iştirak etmektedir. tuklamaya sevk yazısında daha önce şehitle ilgili bil gilerin bir milletvekili ta rafından açık açık payla şılmış olmasının söz konu su habere hukuka uygun luk kazandırmayacağı ka naatindedir. Oysa ki Ana yasa Mahkemesi ve Yar gıtay 16. Ceza Dairesi ta rafından verilen kararlar da ise “aleniyet” kazanmış bilgilerin haberleştirilme sinin suç oluşturmayacağı ifade edilmiştir. Bu görü şe AİHM de iştirak etmek tedir. (Observer ve Guardi an/İngiltere) Anayasanın 90. madde si bu noktada açıktır. Bu maddeye göre AİHM ka rarlarının kanunların üs tünde olduğu tartışılamaz. rında fotoğraflar da dahil haber içeriğinin Bu durum yazının başın yayımlandığı şeklinde. Bu yorumları bir da değindiğimiz evrensel hukuk ilkele kenara bırakırsak evrensel hukukun ne ri ile demokratik toplum düzenin de bir dediğinin cevabını ise bize AİHM veriyor. gereğidir. Ancak ne yazık ki ülkemiz son AİHM: Özgürlük ihlali dönemde Anayasa Mahkemesi ve AİHM Kararlarının uygulanmadığı bir ülke gö AİHM’in Türkiye’de terörle mücade rüntüsü vermektedir. Bu durumun hu le eden kişilerin bilgilerinin yayımlan kuk güvenliği ilkesi ve hukuk devleti masıyla ilgili birçok kararı var (Görmüş prensibini zedelediği ise açıktır. ve Diğerleri/Türkiye. Saygılı ve Karataş/ Türkiye). Bu kararlardaki ortak nokta Ayrıcalık değil adalet ise okuyucuya objektif bilgi verme ga Savcılığın yaptığı değerlendirmede so yesi ile hareket eden gazetecilerin da run teşkil eden yaklaşımın bir başka so ha önce kamuoyuna mal olmuş bilgiler nucu ise daha önce yayımlanmış olsa da gerekçe gösterilerek yargılanmasının hi 2014 senesindeki değişiklikten son “ifade hürriyeti”ni ihlal ettiğinin tes ra MİT mensupları ve faaliyetleri ile ilgi pit edilmesi. Barış’lar hakkında devam li yeni baskı yapacak onlarca kitabın da eden soruşturma süreci ile hakların hi suç konusu yapılabileceği gerçeğidir. da tutuklama kararı verilmesi, bu ka Bu durumun yaratacağı sansürün ve fi rarlarda ortaya konulan birçok tespitle kir hayatında doğuracağı olumsuz etki benzerlik taşıyor. nin ise hiçbir telafisi olamayacaktır. Hedef gösterici bilgi yok Özetle, hiç kimsenin yargılanmaktan bağışık tutulması gerektiği iddiasında Öncelikle odatv.com’da yayımlanan ha olamayız. Odatv.com özelinde de bugüne ber içeriğinde şehidin ismi gizlenmiş, kadar böyle bir durum söz konusu olma yayımlanan tek kare fotoğrafta kişilerin mıştır. Ancak tartışmalı bir suçtan, geç yüzleri flulaştırılmış ve yapılan haber mişteki karanlık dönemin uygulamaları le, şehit düşen bir kamu görevlisinin ce nı çağrıştıracak şekilde gazetecilerin sa naze törenin ona yakışacak şekilde ya baha karşı gözaltına alınmasını, haber pılması gerektiğine dikkat çekilmiştir. cilik saikıyla yapılmış bir haberin tu Bunun yanında söz konusu yayında he tuklama gerekçesi oluşturmasını ve ay def gösterme ya da ifşa amacıyla hareket da 10 milyon okuyucuya ulaşan odatv. com’un, İçişleri Bakanlığı’nın talebiy le “idari tedbir” neticesinde BTK tara fından yasaklanmasının hukuki açıkla ması yoktur, olamaz da. Bunu kendimi ze anlatamayacağımız gibi hiç kimse ye de izah edemeyiz. Ne kendi vatanda şımıza ne de uluslararası kamuoyuna izah etme gereği duyduğumuz noktada ise otoriter devlet görüntüsünden kur tulamayacağımız bir gerçektir. Paragöz ve hain bir mutant Metroda, 12 Mart 1971 faşist darbesini düşünerek gazeteye gidiyordum ki, yanımdan bir ses duydum: “Size hayranım hocam, size sarılmak, sizi öpmek istiyorum!” Müthiş güzel, başının etrafında, Hıristiyan azizlerinin resimlerinde gördüğümüz türden, göz kamaştıran hale* olan bir androjen*! Kendisine hayretle baktığımı görünce: “İsterseniz kadın, isterseniz erkek olurum” dedi ve mısır püskülü gibi olan sapsarı uzun saçlarını savurarak “Saçlarımın rengini beğenmediyseniz, onları da değiştirebilirim” diyerek devam etti ve bir anda simsiyah saçlı oldu. Üzerinde vücudunun bütün hatlarını gösteren, 19 numaralı dar, lasteks bir forma vardı. Şaşkınlıkla, “Siz kimsiniz?” dedim. “Amaan hocam, tanımadınız mı? Ben Covid19. Herkes benden bahsediyor ama çok tehlikeli olduğum için sizin ülkede varlığımı bir türlü kabul edemediler” dedi. “Peki, şimdi neden buradasınız” diye sordum. “Benim için, IMF 50 milyar dolar, Dünya Bankası 12 milyar dolar para ayırmış. Bu paraları duyunca İstanbul’da bir görüneyim dedim” dedi. “Bu kadar paragöz olmak ayıp değil mi” diye azarladım, ama sonra aklım başıma geldi ve sordum: “Yahu siz bir virüs değil misiniz, nasıl böyle insan kılığına büründünüz, mikroskop altında bile sizi görmek zordur?” Şuh bir kahkaha atarak yanıt verdi: “Ayol hocam çok âlemsiniz, XMen filmlerini de mi izlemediniz? Hani mutantların başrollerde olduğu filmler. İşte ben de sürekli mutasyon geçiriyor ve kılıktan kılığa giriyorum. Doğayı o denli tahrip ettiniz, genetikle o denli oynadınız ki ben de insana dönüştüm. O nedenle benimle baş etmek biraz zordur. Zaten de çok masraflı biriyim. İtalya 10 milyar Avro, Japonya 6.6 milyar dolar veriyor. Daha şimdiden dünya ihracatında 50 milyar dolara mal oldum.” HHH Şaşkınlığım geçtikten sonra, hemen röportaja başladım: “Ülkemizi nasıl buldunuz?” “Lokuma, şiş kebaba ve göbek dansına bayıldım. Özellikle sığınmacı kamplarını, sınır boylarındaki yaşam koşullarını, kanalizasyon şebekesi olmayan tatil yörelerini ve sizin gecekondu dediğiniz bazı varoş bölgelerini çok sevdim.” “Sizin katil olduğunuzu, sevdiğiniz insanın içine girip onu öldürdüğünüzü söylüyorlar?” “Siz hiç korkmayın hocam. Bakın Cumhurbaşkanınız ne demiş: ‘Hiçbir virüs bizim tedbirlerimizden daha güçlü değildir’. Zaten biliyorum siz, başınızda bu iktidar varken, depremden, AIDS’ten, su baskınlarından filan da korkmazsınız.” “Bizim çok değerli politikacılarımız ve doktorlarımız var. Sizin ‘dud bekmezi’nden ve ‘kelle paça’dan hoşlanmadığınızı, bunları yiyip içenlerin yanına pek gelmediğinizi söylüyorlar?” “Yok hocam, yok, tamamen yalan. Bilakis ben bunları yiyip içenleri pek severim. Derhal koyunlarına girer onlarla bütünleşirim.” “Peki, beni nereden tanıyorsunuz? Hayranım olduğunuzu söylediniz de!” “Hocam bende beni sevmeyenlere karşı hayranlık duymak gibi bir hastalık var. Sizin doğayı korumaktan, temizlikten yana olduğunuzu, küresel ısınmaya karşı çıktığınızı, yani benim yaşam koşullarımı tahrip etmeye çalıştığınızı biliyorum. O nedenle size sarılmayı, sizi öpmeyi istiyorum; hani belki bütünleşiriz de sizi de kendi dünyama taşıyıveririm.” “Bana bakın Covid19 hanımefendi/beyefendi, siz galiba beni aldatmaya çalışıyorsunuz. Ben aldatanlardan ve aldatılanlardan çok çektim. Cumhurbaşkanımız ne dediydi: ‘Hiçbir virüs bizim tedbirlerimizden daha güçlü değildir’. Siz Cumhurbaşkanımızdan daha mı güçlü olduğunuzu iddia ediyorsunuz? Şimdi ihbar ederim, savcılar sizi derhal Cumhurbaşkanına hakaretten Silivri’ye, zindana atıverirler. Lütfen kendinize gelin ve benim yakamı bırakın!” HHH Söyleşinin tam bu noktasında hem çok korkmuştum hem de metro zaten ineceğim durağa gelmişti... Hemen kendimi dışarı attım ve beni bekleyen Orthomiyxoviridae ailesi ve Beta Hemolitik Streptokok, Mycobacterium Tuberculosis, Yersinia Pestis gibi dostlarımın kollarında güvene kavuştum. * Hale: Korona, Corona, Gökcisimlerinin çevresinde görülen ışık halkası. Hıristiyanlıkta dini resimlerde kutsal kabul edilen azizlerin başlarının etrafına nurlu olduklarını belirtmek için çizilen ışık halkası. ** Androjen: Kadın ve erkeğin, her iki cinsin de olumlu özelliklerine sahip bir insan türü. KDV vahşeti ve zammın harcı PROF. DR. MUSTAFA ALTINTAŞ 1. Yaşamsal malların fiyatlaması Kentleşme, yaşamsal/zorunlu malların çeşitlenmesine neden olmaktadır. Kırsal kesimde doğadan, ilkel yöntemlerle karşılanan ısınma, aydınlanma ve içme suyu, kentleşme ile, piyasadan karşılanır zorunlu/olmazsa olmaz mallar arasına girmektedir. Bu mallar için kesilen elektrik, su ve doğalgaz faturaları, gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderek yoğunlaştığı yığınlar açısından dayanılamaz, katlanılamaz boyutlara varmış bulunmaktadır. Asgari ücretin yüzde 15, memur ve emeklilerinin maaşlarının yüzde 5.49, SSK ve Bağkur emeklilerinin maaşlarının yüzde 6.49 artırıldığı bir dönemde, kentselyaşamsal mal fiyatlarındaki artışlar, anılan faturaları ödenemez, geniş yığınları isyan eder duruma getirmiştir. Yaşamsal mallardan elektrik ve doğalgaz dağıtımı özelleştirilmiştir. İmzalanan sözleşme hükümlerini bilmemekle birlikte taraf olan şirketlerin “özel kayırmaya” konu kılınmış oldukları, tüketicilerin fiyatlama konusunda (kaçak kullanımın dürüst tüketiciye faturaya eklenmesi, sayaç okuma vb.) yaptıkları itirazların ve bu alanda alınan kimi kararların, yasal düzenlemelerle “geçersiz sayılması”ndan anlaşılmakta. Doğalgazda ise kartlı abonelerden, tüketilmemiş miktarı üzerinden yapılan zammın “ha racı” ek fatura düzenlenerek alınmaktadır. En çok kayrılan konumuna yükseltilmiş bu şirketler ise bunun bedelini, siyasal destekle ve son Kızılay’ın aracılık ettiği rezalette de tanıklık ettiğimiz gibi, parasal olarak da ödemekteler. Yaşamsal mallardan suyun dağıtımı ve fiyatlandırılması ise, yerel yönetimler eliyle yapılmaktadır. Burada, fiyatlamada tam bir Deli Dumrulluk sergilenmektedir. Örneğin Muğla’da (MUSKİ) su faturasına, var olan içme suyu bedeli, atık su bedeli, KDV, Çevre Temizlik Vergisi yanı sıra, “İlçe Belediyesi Katı Atık ToplamaTaşıma Bedeli” ve “Büyükşehir Katı Atık Bertaraf Bedeli” kalemleri eklenmektedir. Ankara’da (ASKİ) ise, su faturasında katı atık toplamataşıma ve bertaraf bedeli yer almamaktadır. Asıl önemlisi ise, MUSKİ faturasındaki salmanın akıldışılık taşımasıdır. 1 m3 su kullanan bir tüketici, bunun için 115.10 TL öderken, 13 m3 tüketen ise, toplamda 199.31 TL, m3 başına ise 15.4 TL ödemektedir. Yani tüketim miktarı arttıkça, fiyat düşmektedir. Bu tam bir Deli Dumrulluk”tur, akıl ve vicdan dışıdır ve kendini sosyal demokrat olarak tanımlayan belediyeye yakışmamaktadır. 2. KDV ve öteki yükler vahşeti Mal ve hizmetlere uygulanacak KDV oranlarına ilişkin 2007/13033 sayılı BK kararına göre üç liste bulunmaktadır. Bu karara göre; (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetlerden yüzde 1; (II) sayılı listede yer alan mal teslim ve hizmetlerden yüzde 8; bu iki liste dışında kalan mal teslimi ve hizmetlerden yüzde 18 KDV alınmakta ve belirlenmiş bazı mallarda ise KDV muafiyeti uygulanmaktadır. Yaşamsal mal olarak tanımladığımız su tüketiminden yüzde 8; elektrik ve doğalgaz tüketiminden ise yüzde 18 olan en yüksek oranda KDV alınmaktadır. Bunlarla da yetinilmemektedir. Tüketilen suyun yüzde 50’si, “atık su bedeli”, içme suyu ve atıksu bedelleri toplamının yüzde 5 i de “Çevre Temizlik Vergisi” olarak fatura edilmekte ve böylece ödeme, kullanılan su bedelinin yüzde 76’dan fazla olmaktadır. Elektrik tüketim bedeline eklenen “Enerji Fonu+TRT Payı+Elektrik ve Havagazı Tüketim Vergisi” toplamı üzerinden yüzde 18 oranında KDV uygulanmaktadır. Tüketilen elektrik bedeli içine yedirilen dağıtım ücretine eklenen vergi ve fon yükü yüzde 24’e erişmektedir. 3. Sonuç ve öneriler Bu vahşet ve iki kanallı soygunun sonlanması için özelleştirilmiş olan elektrik ve doğalgazın, kamulaştırılarak yeniden genel ya da yerel yönetimler ile bağlantılarının sağlanması, tüketim bedeli üzerindeki KDV oranının sıfırlanması ya da yüzde 1’lik (I) sayılı listeye alınması, bu üç mal üzerindeki ek yüklerin kaldırılması, vicdana ve akla uygun en uygun çözümdür.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle