18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 7 ŞUBAT 2020 CUMA Editör: ÇAĞDAŞ BAyraktar TASARIM: ilknur filiz olaylar ve görüşler [email protected] Planlama, inşaat ve ekonomi Kentlerde ciddi planlama örgütleri kurulmadığı, kurulanlar da yok edildiği için, kazanca yönelik plan değişiklikleriyle kentsel dönüşüm rantsal dönüşüme dönüştü. Doğan Hasol, Dr.Y.Müh. (Mimar) Bir süreden beri ülkemiz ekonomisi için büyüme motoru olarak seçilmiş olan “inşaat yoluyla büyüme” modeli başarısızlığa uğradı. Seçilen modelin yanlış olduğunu ekonomistler daha başta belirtmişlerdi. Ne var ki söylemleri etkisiz kalmıştı. Ülke böyle bir durumla, 1958 yılında da karşılaşmıştı. Nedeni, Başbakan Adnan Menderes’in “İstanbul’un imarı” tutkusuydu. O tutku Türkiye’ye pahalıya mal olmuş, parasal kaynakların tükenmesi, hükümeti dış borç arayışlarına ve 1958 devalüasyonuna zorlamıştı. Resmî devalüasyon kararıyla dolar kuru 2.83’ten 9.02 TL’ye yükselivermişti. 27 Mayıs 1960’tan sonra Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kurulmuş ve yatırımlar planlı ekonomiye göre düzenlenmişti. Planlamak, geleceği tasarlamaktır. Sık sık karşılaştığımız ciddi sorunlar genelde, plansız gidişin doğurduğu sonuçlardır. Öncelikle ekonomik, sosyal ve fiziksel alanda stratejik planlara gereksinim var. Nüfusun ve ekonomik üretimin ülke çapında dağılımının bir plan sistemine uygun olarak belirlenmesi gerekir. Aksi halde gidiş, liberalizmin “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” formülüne ayak uydurur. İşte bugün yaşadığımız sorunlar da plansızlığın sonuçlarıdır. Plansız kentleşme Bölge planlaması, kentsel planlama ve kentsel tasarımın ülke yönetimince göz ardı edilmesiyle karşımıza şu sorunlar çıktı: Plansız başıboş kentleşme, kentlileşememe, Büyük kentlerde nüfus patlaması, Kentlerin yağ lekesi gibi büyümesi. Kentlerde bütüncül planlama yerine parçacıl planlarla yoğun ve yüksek yapılaşma, Arsa sahibine özel plan değişiklikleri, Arsanın imarla artan değerinin kente değil de arsa sahibine bırakılmasıyla arsa yağması, Arsası uğruna, mimari değerine bakılmaksızın değerli yapıların yıkılması, Yeşilin hatta deprem sığınma alanlarının yok edilmesi, Plansız kent içi ulaşım yüzünden zaman, para, emek kaybı, hava ve çevre kirliliği. “Dünyada üretilemeyen tek şey topraktır” denir. Bizde, yapılan plan değişiklikleriyle elde edilen yeni imar hakları ve artırı lan inşaat alanlarıyla bir bakıma toprak da üretilmiş olmaktadır. Sonucu, halk dilindeki “çarpık kentleşme” ve kentin yaşanabilir olmaktan uzaklaşmasıdır. Kentsel dönüşüm Kentsel dönüşümün amacı, depreme dayanıklı olmayan binaların belirlenip sağlıklı hale getirilmesi şeklindeydi. Bu işin de bir plan disiplini içinde yapılması gerekirdi, olmadı. Kentlerde ciddi planlama örgütleri kurulmadığı, kurulanlar da İstanbul Metropoliten Planlama Bürosu (İMP) örneğindeki gibi yok edildiği için, spekülatif kazanca yönelik plan değişiklikleriyle kentsel dönüşüm rantsal dönüşüme dönüştü. Ne var ki sonuçta, konut arzı, talebi çok aşınca, biriken stoklar girişimcileri, müteahhitleri zora soktu. Konutlarını bekleyen hak sahipleri de mağdur durumda. Öte yandan, kaçak yapıların bedel karşılığında affedilmesi için çıkarılan imar barışıyla da süreç sulandırıldı. Planlamada yetki kargaşası Plan ya da plan değişikliği yapma yetkisi konusunda ülke çapında bir kargaşa var. Belediyelerin yanı sıra bazı bakanlıklar, TOKİ, ÖİB, Milli Emlak vb. pek çok kurum resen plan ve plan değişikliği yapma konusunda yetki sahibidir. 2009 yılında Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın düzenlediği geniş katılımlı Kentleşme Şurası sonucunda, KENTGES adlı bir yol haritası hazırlanmıştı. KENTGES de bu yetki kargaşasının önlenmesini hedefliyordu. Ne var ki, kargaşa hâlâ sürüyor. Sonucu, kent kimliğine ve ölçeğine aykırı, tutarsız uygulamalar... Mega projeler Özellikle büyük kentler için, iktidarın çok iddialı, ancak, çoğu plan dışı, doğruluğu tartışılır yol, köprü, tünel, kanal (örn. Kanal İstanbul), havalimanı ve şehir hastaneleri gibi mega (!) projeleri sürekli olarak gündemde. Bu süreçte kimi yatırımların yanlış projeler ve tutarsız finansman modelleriyle ekonomiyi çıkmaza sürüklediği de yaşanan örneklerle görülmekte. Bunlara, İstanbul AKM örneğinde olduğu gibi, mevcut değerli yapıları yıkıp yeniden yapma kararlarını da ekleyebiliriz. Son söz: Önce planlama ve plan... Ancak, dayatmacı planlama değil, bilimsel ve paylaşımcı, uzlaşmacı planlama. Çağın Bunalımı: Yalnızlık ve yabancılaşma Kendisini çevresine, içerisinde yaşadığı dünyaya, içerisine doğduğu doğaya ait hissetmeyen bireyin en ciddi bunalımı ise yaşama sevincini yitirmesiyle ortaya çıkar. Prof. Dr. Nazife Güngör Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi İnsanlık kendi tıkanışını, kendi sıkışmışlığını yaşıyor galiba. Gün geçmiyor ki birileri vahşi bir cinayete kurban gitmesin. Özellikle de kadınların kurban edildiği hunharca işlenen nedensiz cinayetler. Ve inanılmaz tekniklerle gerçekleştirilen intiharlar. İnsanlar kendi kendilerinden ne istiyorlar? Onları ölmekten ve öldürmekten zevk alır hale getiren şey nedir? Kendilerinden vazgeçerken ya da başkalarının yaşamını bitirmeye yeltenirken neyin hesaplaşması içerisindedirler, kimden, neyin intikamını alıyorlar? Yok olmayı, var kalmaya yeğlemenin verdiği haz nedir acaba? Her bir cinayetin, her bir intiharın hiç kuşkusuz birtakım özgül nedenleri vardır, ancak asıl neden insanlığın çeşitli açılardan içerisine girmiş olduğu tıkanmışlık ve sıkışmışlık. Güvensizlik ve aidiyetsizlik duygusu Ünlü Psikolog Abraham Maslow bireyin, açlık, susuzluk gibi temel biyolojik gereksinimlerinden sonraki en önemli gereksiniminin kendisini güvende hissetmek olduğunu söyler. Oysa günümüzün büyük kent ortamında insanlar feci bir yalnızlık içerisinde bulunuyorlar. Modernleşme ve metropol kentleşmeyle birlikte geleneksel topluma ait geniş ailenin yerini çekirdek aile aldı. Annebabaçocuk üçgeni içerisinde birtakım sorunlar yaşanıyor. İşte tam burada Maslow’un aidiyet duygusu ve güven gereksinimi tezi üzerinde biraz daha ayrıntılı düşünmek gerekiyor. Kentte yaşamak, çalışan anne babanın çocuğu olmak, bebeklikten itibaren profesyonel bakıcılarla ya da kreşlerde yetişmek. Sevgiye aç, belki de hep endişeli, güven siz ortamlar. Ve ardından okul yılları. Her çocuk bir projedir Her çocuk bir projedir anne baba için. Hedef büyük konulur, çocuğun ne istediği, neyi ne kadar yapabildiği, arzuları, duyguları önüne konulan hedefin altında ezilse de çocuk, anne babanın koyduğu o hedefe düşe kalka da olsa koşmaya çalışır. Anne babanın koyduğu hedefi kendi hedefi gibi gördüğü sürece sorun yok. Ancak günün birinde kalkıp da önlerine konulmuş olan o hedefi sorgulamaya başlarlarsa durum vahim demektir. Bir başlarsa ardı arkası kesilmez soruların. Ne yapmaya çalışıyorum, neden yapıyorum, nereye koşuyorum, ne yapmak istiyorum, bu hayatı nasıl yaşarsam mutlu olurum, ben kimim, nereye gidiyorum... vb. çoğu yanıtsız kalmaya mahkum bu sorular kişinin kendisiyle ve çevresiyle hesaplaşma çabasıdır. Zamanında kendilerine teslim edilmeyen hayatlarının hesabını sormaya başlamaları demektir. Doğadan kopuş ve yabancılaşma Öte yandan insan her şeyden önce bir biyolojik organizmadır ve bütün diğer organizmalar (bitkiler, hayvanlar) gibi doğanın içerisinde, onun bir parçası gibi yaşama gereksinimi duyar. Oysa günümüz insanı, teknolojik gelişmelerin de etkisiyle doğadan giderek uzaklaştı, hatta neredeyse tümüyle koptu, üstüne üstlük bir de doğaya meydan okur hale geldi. Bu doğadan kopuş hali günümüz insanının bugün içerisinde bulunduğu tıkanmışlığın temel nedenlerinden biri olarak değerlendirilmelidir. Doğa, içerisinde doğup büyüyen bütün canlılarla birlikte bütünsel bir sistem, bir yapıdır ve bu yapının içerisindeki tüm parçalar eşgüdüm halinde işlerse sistem aksamadan devam eder. Oysa doğanın parçalarından biri, belki de en değerli parçası güç kazandıkça içerisinde yer aldığı sisteme meydan okumakta, başkaldırmakta ve ona hükmetmeye yeltenmektedir. Böylece o sistemin içerisinde yaşam bulan tüm varlıkların dengesinin bozulmasına, işlevinin aksamasına yol açmaktadır. Ekolojik dengenin bozulması, insanın doğayla arasına mesafe koyması, ona yabancılaşması aynı zamanda kendisine yabancılaşması sürecini beraberinde getirmiştir. Ultra lüks plazalarda kimsesiz ve yalnız insanlar, kentin ışıltılı caddelerinde akan insan seli içerisinde her biri diğerine yabancı öylesine akıp gidiyorlar bir hedefsizliğe doğru. Çözüm bilinçli insan Günümüz modern kent yaşamında insanın içerisinde bulunduğu bu yalnızlaşma ve yabancılaşma durumu insanın yaşama tutunma direncini hızla zayıfla tıyor. Kendisini çevresine, içerisinde yaşadığı dünyaya, içerisine doğduğu doğaya ait hissetmeyen bireyin en ciddi bunalımı ise yaşama sevincini yitirmesiyle ortaya çıkar. Son zamanlarda artma gösteren intihar ve de cinayet olaylarının arkasında böyle bir gerekçe aramak hiç de yanlış olmaz. Günümüzde bir kaos dönemi yaşanmaktadır ve bunu görmezden gelemeyiz. Dünyada hissedilen savaş iklimi, bozulan ekolojik ve jeolojik denge, gelecek kaygısı, içerisinde yaşadığı ülkede kendisini güvende hissetmeme, adalete olan inancın zayıflaması vb. sosyal, küresel ve doğaya ilişkin değişim ve dönüşümler insanlığı yeni bir bunalım çağına sürüklemektedir. Bu yeni bunalım çağını en az hasarla atlatmanın yolu ise insanların bilinçlenmesini sağlamaktan geçer. Ama yalnızca bu da yetmez. Ailelerin her şeyden önce sağlıklı bireyler yetiştirmek için çaba göstermeleri gerekir. Çocuklara kendi hedeflerimizi yükleyerek, ömür boyu o hedeflerin peşinden gitmelerini istemek yerine, kendi ideallerini geliştirerek, kendilerini gerçekleştirmeleri yönünde onlara destek vermek daha doğru olur. Burada tek sorumlu aileler de değil elbet. Sistemin insan yetiştirmekle sorumlu tüm birimlerinin başarılı insandan önce iyi insan yetiştirmek ilkesinden hareket etmeleri gerekiyor. Kaynak: www.healthline.com Zeki politikacı, kurnaz politikacı Zekâ ile kurnazlık genellikle birbirine karıştırılan iki özelliktir: Dolayısıyla zeki insanla kurnaz insan da birbirine karıştırılır. Politikacılar üzerinden yapılacak bir ayrım listesi, belki aralarındaki farkı daha iyi anlamamıza yardımcı olur diye düşündüm. HHH Zeki politikacı ahlaklı ve dürüsttür. Kurnaz politikacı ahlaksız ve yalancıdır. HHH Zeki politikacı ülkesine hizmet için politikaya girmiştir. Kurnaz politikacı kendisine ve ailesine hizmet için politikaya girmiştir. HHH Zeki politikacı seçmenlerinin, müttefiklerinin ve rakiplerinin de en az kendisi kadar zeki olduğunu düşünür ve ona göre hareket eder. Kurnaz politikacı seçmenlerini, müttefiklerini ve rakiplerini aptal yerine koyar, onları her zaman aldatacağını düşünür ve ona göre hareket eder. HHH Zeki politikacı seçmenin ve müttefiklerinin aklına ve duygularına aynı anda hitap eder. Kurnaz politikacı seçmenin ve müttefiklerinin sadece duygularına hitap eder HHH Zeki politikacı güvene ve saygıya dayalı bir yönetim kurar. Kurnaz politikacı korkuya ve baskıya dayalı bir yönetim kurar. HHH Zeki politikacı toplum çıkarlarını gözetir. Kurnaz politikacı kendisinin ve ailesinin çıkarlarını gözetir. HHH Zeki politikacı birinci sınıf yardımcılar ve danışmanlar kullanır. Kurnaz politikacı üçüncü sınıf yardımcılar ve danışmanlar kullanır. HHH Zeki politikacı toplumu güvenliğe ve refaha götürür. Kurnaz politikacı kendisini ve ailesini güvenliğe ve refaha götürür, toplumu yoksullaştırır. HHH Zeki politikacı sadece kendisine oy verenlerin değil, tüm toplumun çıkarlarını gözetir. Kurnaz politikacı sadece kendisine oy verenlerin çıkarlarını gözetiyor görünür. (“Görünür” diyorum, çünkü aslında onları da aldatır, kendisinin ve ailesinin çıkarlarından başkasını düşünmez.) HHH Zeki politikacı toplumu birleştirir ve bütünleştirir. Kurnaz politikacı toplumu böler ve insanları birbirlerine düşmanlaştırır. HHH Zeki politikacı özgürlükleri genişletir. Kurnaz politikacı özgürlükleri daraltır. HHH Zeki politikacı adaleti bağımsızlaştırır ve geliştirir. Kurnaz politikacı adaleti kendine bağlar ve yozlaştırır. HHH Zeki politikacı şeffaftır. Kurnaz politikacının yaptıkları, ettikleri, saklıdır, gizlidir. HHH Zeki politikacı doğayı koruyarak ve geliştirerek toplumu zenginleştirir. Kurnaz politikacı doğayı sömürüp tahrip ederek kendisini ve ailesini zenginleştirir, toplumu yoksullaştırır. HHH Zeki politikacı terbiyelidir, naziktir. Kurnaz politikacı terbiyesizdir, kabadır. HHH Zeki politikacı kendisinin ve toplumun geleceğini güvenceye alır. Kurnaz politikacı sadece gününü düşünür ve hem kendisinin hem de toplumun geleceğini tehlikeye atar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle