02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 12 ARALIK 2020 CUMARTESİ KÜLTÜR Altyazı’nın yeni sayısında Fincher ile söyleşi Altyazı Sinema Dergisi 202. sayısında kapağına David Fincher’ı taşıyor. Altyazı’ya konuşan usta yönetmenin tüm işleri kapsamlı bir dosyayla ele alınıyor. Öte yandan Altyazı’nın yenilenme süreci de tüm hızıyla devam ediyor. Sinemada ifade özgürlüğüne odaklanan Altyazı Fasikül: Özgür Sinema’nın yenilenmiş web sitesi okuyucuların beğenisine sunuldu. Çevrimiçi ortama taşınan Altyazı sinema seminerlerinin aralık programında ise iki seminer yer alıyor. Altyazı’yla söyleşi yapan Fincher, senarist ve yazar Uygar Şirin’in sorularını yanıtladı. Üzerine yapışıp kalan etiketlerden sıkıldığını ve süper kahraman filmlerine değil stüdyoların orta bütçeli filmlerden riskli diye uzak kalmasına itirazını tekrarlayan Fincher şunları söyledi: “Yana yakıla anlatmaya çalıştığım şey şu: Eskiden stüdyolar kütüphane oluşturmaya yatırım yaparlardı. Irwin Allen’ın büyük bütçeli filmleri vardı, Alan Pakula’nın küçük bütçeli filmleri vardı, bir de aradakiler vardı. İşte o ara bölge kalmadı artık, yok oldu. Ya gişe garantili büyük filmlere ya da çok kazandırmaması sorun yaratmayacak küçük filmlere yöneldi herkes. Orta bütçelilerden riskli diye uzak duruluyor.” ‘Yeni Metin Festivali’ tamamen çevrimiçi Yeni oyun yazarları keşfetmeyi ve çağdaş oyun yazımına alan açmayı hedefleyen “Yeni Metin Projesi” bu sene dokuzuncu kez seyirciyle buluşacak. GalataPerform’un oyun yazarlığı alanında düzenlediği ve alanında tek olan festival bu sene de yeni yazarlara, yönetmenlere alan açacak. Mart 2020’de çevrimiçi olarak devam eden “Yeni Metin” atölyelerinde bu yıl “Gelecek” teması altında yazılan oyunlar, 15 24 Aralık tarihleri arasında seyirciyle buluşacak. Yedi yeni oyun yazarının oyunlarının okumasının yanı sıra paneller, söyleşiler, atölyeler ve projeler düzenlenecek. “Yeni Metin” atölyeleri kapsamında Halil Yağız Şanal’ın yazdığı “Bir Yaz Gecesi Çöküşü” oyunu senenin oyunu seçildi. Oyun, İKSV işbirliğiyle Yeni Metin Festivali 9’un açılış oyunu olacak. Oyun okumasının ardından bu ödüle layık görülen oyun yazarı Halil Yağız Şanal’a ödülü sunulacak. Festival, 15 Aralık tarihinde açılacak olan “yeniperform.com” adlı internet sitesinden takip edilebilecek. Biletler de aynı siteden satın alınabilecek. Sakhisona ‘Zamansız Masallar’ dijitalde ve ücretsiz Beykoz Kundura’nın Kundura Sinema gösterimleri çevrimiçi devam ediyor. Kundura Sinema’nın Kinescope ile ortaklaşa hazırladığı “Zamansız Masallar” seçkisi, deneysel belgeselleriyle Berlin, Rotterdam gibi büyük festivallerin keşif yönetmenlerinden birine dönüşen Hindistanlı sinemacı Prantik Narayan Basu’nun ödüllü 3 kısa filmini (“Makara”, “Sakhisona” ve “Renklerin Sarayı”) bir araya getiriyor. Basu’nun Şamanizm, Hint felsefesi, feminizm gibi birçok alana referanslar taşıyan filmleri halk hikâyelerinden ve mitlerden yola çıkarak doğa ve insan arasındaki kırılgan ilişki üzerine lirik meditasyonlar yaratıyor. “Zamansız Masallar” seçkisi, 1 Şubat 2021 tarihine kadar kultur.beykoz kundura. com’da Türkçe altyazı seçeneğiyle ücretsiz izlenebilir. Bizi izlemeye SON KISITLAMALARI KAYIT STÜDYOSU YARATARAK devam ediniz AŞANCEM MANSUR’UN TEK DILEĞI VAR: GÜLÇİN GÜLAN Cemal Reşit Rey Konser Salonu (CRR), son kısıtlamalar dolayısıyla sahnede birkaç saat önce çekip aynı gün 20.00’de YouTube’dan verdiği konserlerin kalitesini korumak için salonda kayıt stüdyosu kurdu. Çevrimiçi konserlerin görsel ve müzikal kalitesi için bütün birikimini ve imkânları seferber eden CRR Genel Sanat Yönetmeni Cem Mansur’un tek dileği var: Bizi izlemeye devam ediniz. Her birini projeye yıllarca Albert Long Hall programına alarak destek veren Evin İlyasoğlu sayesinde ilk kez dinlemiş olduğum üçlüden 9 Aralık Perşembe günü L .v. Beethoven (17701827), “Trio Op. 1” eserini ve 10 Aralık Cuma günü de A. Dvorák (18411904), “Piyanolu üçlü “Dumky Op. 90” eserini dinlemek çok değerliydi. Müzikal ve teknik seviyelerinin paralel geliştiğini birlikteliklerinin yüksekliğiyle kanıtladılar. İlk konserin öncesinde Cem Mansur, projeyi hayata geçiren Güher ve Süher Pekinel ile DSGM’yi konuştu. İkinci konserden önce de müzikolojiye de ilgi duyan Can Çakmur ile oda müziği ve üçlünün Dvorák yorumu üzerine kapsamlı bir söyleşi yaptı. Bu iki kayıt yayımlandığı tarihten itibaren 1 hafta boyunca YouTube kanalından izlenebilecek. (https://www.youtube.com/ channel/UCcB4QimHcOKEvmQawHLGQ/featured) DSGM için büyük mutluluk Kayıt sonrasında Güher Pekinel’den görüşlerini aldık. Güher Pekinel, “CRR, pandemi dönemi kısıtlamalarında, seyircili konserlerin iptal olmasına rağmen takdiri hak eden bir şekilde müzikseverlerle buluşmaya devam ediyor. Bu konserlerin Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler (DSGM) sistemimiz ile bir parçası olmak, bizler için büyük bir mutluluk” diyerek yarattığı imkânlar için Cem Mansur’u kutladı. Pekinel, DSGM sistemini ve bu kaydın sanatçılar için önemini şu Viyolonist Veriko Tchumburidze, piyanist Can Çakmur ve çellist Dorukhan Doruk, ekran başındaki dinleyicilere oda müziği programı sundu. (Üçlü, Pekinel kardeşlerle birlikte) sözlerle anlattı: “Müzisyenlerin iki gün arka arkaya gerçekleştirdiği konserler, ülkemizde uzun yıllar eksikliği yaşanan oda müziğinin de önemini bir kez daha vurguladı. Beethoven’ın 250. doğum yılının klasik müzik camiasında kutlandığı bu sene, DSGM müzisyenleri de ilk gün Beethoven, ‘Piyanolu Trio Op.1’i seslendirerek dinleyicilerle buluştu. Konserden hemen önce, ülkemizde klasik müzik alanında kaybedilen jenerasyonların telafisini hızla gerçekleştirmeye devam eden ve 12 yıldır ülkemize 17 birincilik kazandıran müzisyenlerin, yaşam bursu ve 17.18. yüzyıl enstrümanları ile desteklendiği sistemimizi, Cem Mansur ile detaylı konuşarak izleyicilere aktardık. DSGM’nin üzerinde durduğu en önemli noktalardan biri, en başarılı solistlerin, müzikal deneyim ve birikimlerini diğer müzisyenlerle yeni vizyon ve ayrıcalıklı yorumlar yaratarak bir araya getirebildiği oda müziği konserleri. Bu açıdan CRR’de gerçekleşen iki konser, hem bizler hem DSGM müzisyenleri ve umuyoruz ki izleyiciler için keyifli ve özel bir deneyim oldu. Henüz 15 yaşındayken Cenevre, ‘Tchaikovsky International Violin Competition’ ve 2016 yılında ‘Polonya, 15. International Wieniawski Violin Competition’da en genç solist olarak birincilik kazanan viyolonist Veriko Tchumburidze, ikinci albümü ile müzikseverlerle buluşan 2017 yılında İskoçya’da ‘Scottish International Piano Competition’da ve Kasım 2018’de Japonya’da ‘10. Hamamatsu International Piano Competition’da birincilik ödüllerini kazanan piyanist Can Çakmur ve ‘X. Witold Lutoslawski Uluslararası Viyolonsel Yarışması’nın da aralarında bulunduğu birçok uluslararası yarışmada ödüller kazanan çellist Dorukhan Doruk ekran başındaki dinleyicilere doyurucu bir oda müziği programı sundu. Genç müzisyenler için özellikle rekabetin arttığı ve ekonomik şartların zorlaştığı, üstelik pandemi nedeni ile koşulların daha da güçleştiği bu dönemde kayıt imkânı bulmak büyük bir fırsat. Bu açıdan kendini dünya sahnelerinde kanıtlamaya devam eden, sıra dışı yetenekli müzisyenlerin en yüksek seviyede, profesyonel kayıtları için desteklenmesi de DSGM’nin ayrıcalıklarından biridir. Umuyoruz, sistemimiz daha nicelerine ilham olur ve her zaman altını çizdiğimiz şekilde müziğin birleştirici, iyileştirici ve paylaştırıcı gücünü tekrar hatırlatıyoruz.” Çakır’a ‘Toprak’tan bir ödül daha Yönetmen Sevgi Hirschhöuser’ın yazıp yönettiği “Toprak” filmi, ABD’de Sherman Oaks Uluslararası Film Festivali’nde “En İyi Sinematografi Ödülü”ne değer görüldü. Filmin başrol oyuncusu Numan Çakır da aynı festivalde “En İyi Aktör Ödülü”ne ulaştı. Çakır, daha önce yine “Toprak” filmiyle 29. Woods Hole ve 10. Oceanside Uluslararası Film Festivali’nde de “En İyi Erkek Oyuncu” seçilmişti. Numan Çakır Ustalar, evlere misafir oluyor Müzisyenler İlhan Şeşen ve Vedat Sakman’ın geçen günlerde Sony Music etiketiyle yayımlanan “Akustik Hikâyeler” albümünün lansman konseri Sony Music YouTube kanalından izlenebiliyor. Konserde, iki usta albümde yer alan şarkıların (Ankara’da Âşık Olmak, Temenni, Sen Benim Şarkılarımsın, Aşkı Kaçırmayın, Sensiz Olmaz, Anlıyor Olmak Sizi, Sıcaklardandır, Evlilik, Tombalak Tomurcuk, Canım) canlı performanslarını sahneliyor ve sohbet ediyor. Yanı sıra birbirlerinin şarkılarını da ilk kez seslendiriyorlar. ‘Dolunay’ın 2. bölümü yayımlandı Canozan’ın 2018 yılında yayımladığı “Dolunay” albümünde yer alan şarkıların ve yapılan son düetlerin yer aldığı canlı bir çalışma olarak “Dolunay Live” projesinin ikinci bölümü Avrupa Müzik markasıyla yayımlandı. Gitarda Kaan Arslan, trompette Dilan Balkay, konuk sanatçı olarak Deniz Tekin, Damla Eker ve Eda Şenceylik’in bulunduğu projenin yönetmenliğini Tolga Özdemir yaptı. Uğur Yücel’in yeni filmi ‘Motor’ dedi Başrollerini Uğur Yücel, Nurseli İdiz, Murat Akkoyunlu, Mustafa Altındağ ve Gürgen Öz’ün paylaştığı komedi filmi “Zoraki Misafir”in çekimleri başladı. Yapımcılığını MGX Film’in yaptığı filmin yönetmen koltuğunda Bülent İşbilen otururken senaryosu Giray Altınok’un imzasını taşıyor. Gözden düşmeye başlamış bir medya patronunun, satın aldığı format gereği kendisine bir “salak” bulması ve onun gelişi ile işlerin iyice sarpa sarmasını anlatan filmin çekimleri 5 hafta sürecek. Özne olurken: Kırılmak ve şans İnsanlaşırken, yaşamın öznesi olmaya çalışırken bir sevdaya tutulmuştuk 1960’lı yılların şanslı çocukları, gençleri. Dünyanın kültürüyle buluşuyor, coğrafyamızın, tarihimizin dehlizlerinde kulaç atarak coşuyorduk. Lumumba, Ho Amca, Che gibi destan kahramanları doğarken dünyayı ve ülkeyi yönetenler, bizim özlediğimiz geleceği düşlemiyordu. Tarih boyunca insanlığın tepesine çullanan imparatorlukların temsilcisi ABD emperyalizmi, Afrika’dan, Latin Amerika’dan, Güneydoğu Asya’dan yediği tokatlara bir yenisini daha eklemek istemiyordu. Böyle bir gençliğin kendi geleceğine sahip olmasından elbette korkacaktı. Dedik ki: “Korkuyorlar korkacaklar korksunlar!” Emperyalizmin oyunu bitmez “Bunlar Moskof ajanıdır, vatan hainidir, din iman bilmezler, ana bacı demezler, şapka asarlar...” gibi amansızlaştırılan ideolojik saldırıya yanıtımız hazırdı: “Atatürk geliyor! Tam bağımsız Türkiye! Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ...” Soğuk Savaş, Yeşil Kuşak, Barış Gönüllüleri, Marshall Planı, NATO, üsler, yardımlar, işbirlikçiler yetmemiş olmalı ki yeni projeler, planlar gündeme geldi. Almanya’da Hitler’in SS’leriyle gerçekleştirmiş olduğu bir plan sokuldu devreye. Hep işbirliği yaptıkları ırkçı ve dinci bağnazlık harekete geçirildi. Kurslarda, kamplarda yetiştirilen saldırgan milisler can evimizden vurdu bizi. Marşlar söyledik: “...Bağımsızlık uğruna/ Al kanlara bulandık...” 12 Mart Yetmedi: Ardı ardına, kırılmalar getiren darbelerle tanıştık. Bilinen böl ve yönet! planını 12 Mart darbesiyle hayata geçirdiler. Bölündük, siyasal iktidarı hayal bile edemeyen küçük gruplarımızda sürdürdük savaşımımızı. 12 Mart’ın hasarlarını onarmaya çalıştık. Deniz gibi bir destan kahramanı eklenmişti yaşamımıza. Öncenin mirasını devralmayı, sesimizi daha büyük çığlıklara dönüştürmeyi başarmıştık, üstesinden gelebilirdik saldırıların. Ama darmadağınık olmuştuk, bölünmüştük, zayıflamıştık ve ortalık toz dumandı. Özne olma kavgasında kırıldık. Tevfik Fikret yetişti umutlarımızı çoğaltmaya: “Kıran da olsa kırıl/ fakat bükülme sakın!” Bükülmedik, çünkü biriktirdik Bölündük, kırıldık ama müthiş bir birikimimiz vardı artık. Düşündüklerimizin, düşlediklerimizin, yaşadıklarımızın ülkemizle, dünya ile buluşması armağan olmuştu bize. Yurdumuzdaki aydınlanma arayışının tarihteki bir dilimiydi bu. Şanslı bir kuşaktık, serpilen tohumların çiçek açtığı, ürüne döndüğü, aydınlanma birikiminin doruğunun çocuklarıydık. Anadolu’daki insanlaşma arayışı, XIX. yüzyıldaki öncüleri Jön Türklerden 1908 Devrimi’ne, ardından Mustafa Kemal Atatürk’le, Kuvayi Milliye ve Ulusal Kurtuluş Savaşı ile Cumhuriyete evrilmişti. Devrimler özgürleşme, aydınlanma, insanlaşma savaşımının direnen insanını çoğaltmıştı: HasanÂli, Tonguç, Nâzım, Sabahattin Ali, Şevket Süreyya, Aybar, Berkes, Boratav, Boran, Günyol, Ceyhun Atuf, Avcıoğlu, Bahri Savcı, Muammer Aksoy, Mümtaz Soysal, Aziz Nesin, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, İlhan Selçuk, Fakir, Mumcu, Akbal, Erdost... Daha birçok aydınıyla devrimleri savunan kuşakları yetiştirmişti Cumhuriyet. Onların çocukları olan 68 kuşağının bu görkemli birikimin aktarıldığı bir kuşak olması şans değil de neydi? HHH Özne olma savaşımında, kırılmamız, umudumuz, şansımız devam ediyor: Sağlık emekçilerimizin insan için verdikleri canlarda, attığı çığlıklarda, hukuk, adalet, emek, eşitlik özgürlük arayışında, Cumhuriyet gazetemizle dayanışma ilanlarında...    [email protected] Eylül Biçer ‘Byblos’ (Simu Records) Kaan Çelen ‘Nazile’ (Lin Records) Siz onun 15 yıl zarfında albüm yapmamış olmasına dayanarak fikir yürütmeyin, gitarcı ve besteci Eylül Biçer müzik camiasının en çalışkan simalarından biri. Yenilikçi, yaratıcı ve projeci bir müzisyen o. Çok sayfalı hüviyetindeki eğitmenlik satırı bir yana, birbirinden farklı isimlerle yıllar boyu sahnelerin tozunu yutarken bile ihmal etmediği şeylerin başında hep altına imzasını atacağı besteler yer almış. İlk solo albümü “Byblos”ta yer alan parçaların en eskisi 10 yıl önce yazılmış. Albüm adını Beyrut’a yakın antik bir sahil kentinden almış, ki Eylül burada çalmış zamanında. Albümü kaydederken burasıyla ilgili bir rüya görünce bu isimde karar kılmış. Sıradan bir caz albümü değil “Byblos”. Öncelikle buradaki trio’nun çalgısal konfigürasyonu farklı, Eylül klasik bir caz orkestrası yerine daha orijinal bir ekip kurmuş. Örneğin bas yerine piyanist Can Çankaya’nın tuşlu çalgılarından elde edilen synthebas sesler kullanmış. Davulcu Berke Özgümüş’ün serbest tarzıyla da modern bir sound elde edilmiş. Hülasa, powertrio mantığı caz dünyasına yansıtılmış. Belirlenmiş partisyonları memur gibi çalmak yerine ensemble ruhunu öne çıkarmışlar. Siz onun ilk albüm oluşuna aldanmayın, “Byblos” büyük bir tecrübe ürünü. İnanç, sabır ve azmin bir diğer adı Kaan Çelen. Sol kolunu doğum sonrasındaki yanlış bir müdahale sonucu neredeyse hiç kullanamıyor Kaan, ama ta başından beri bir çalgıyı çalabileceğine dair umudunu hiç yitirmemiş. Ona bu konuda inanan bir tek annesi olmuş, o yüzden de davulcu besteci Kaan’ın ilk albümü adını annesinden alıyor: “Nazile”. Önce doğup büyüdüğü Bolu’da, ardından İstanbul’da Ediz Hafızoğlu, Ferit Odman, Cem Aksel ve Tony Moreno’dan kısa süreli dersler almış; ardından Yunanistan dahil sayısız konsere çıkmıştı. Ancak Kaan’ın sıradaki en büyük hedefi bir solo albümdü. Bu albümde Kaan’a eşlik eden birinci sınıf müzisyenler: Saksofonda Tamer Temel, trompette Tolga Bilgin, piyanoda Ercüment Orkut, kontrbasta Volkan Topakoğlu. Altı parçalık albümde Kaan’ın özgün bestelerinin yanı sıra Peter Bernstein, Volkan Topakoğlu ve Tamer Temel imzalı eserler de var. “Nazile” tıpkı Kaan’ın ruhu gibi zarif bir yapıya sahip. Özellikle bestecilik ve yorumculuk kısmında kendine has bir duyarlığa sahip. Her dokunuşunda farklı bir samimiyet var. Belki engeli açısından Def Leppard’ın tek kollu davulcusu Rick Allen örnek gösterilebilir ama solo albüm konusunda engelin engel olamadığı “Nazile” ile bir ilke imza atıyor Kaan.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle