19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 27 EKİM 2020 SALI [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Allah’ın ipi ve altının küpü GANİ AŞIK ESKİ CHP KAYSERİ MİLLETVEKİLİ/MÜFTÜ Cumhurbaşkanı, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ele geçirdiği her fırsatta ve ortamda Osmanlı Şeyhülislamı havasında vaazlar vermekten ve gerektiğinde de başına takke geçirip Kuran okumaktan kendisini bir türlü alıkoyamıyor. Siyasi hitabet yeteneğini din temaları ile harmanladığında, inandırıcı olmasa da çarpıcı bir söylem ortaya koyabilmesine karşılık, Kuran tilavetinde aynı başarıdan söz edilemez. Arap edebiyatının en parlak dönemini yaşadığı 7’nci yüzyılın başlarında, icaz’ı, fesahat ve belagati ile edebiyat panayırlarında ödül almış şiirlerin papucunu dama atan Kuran, seslendirilirken diğer ses türlerinde rastlanmayan muhteşem bir musiki ortaya koyar. Fonetik açıdan kentli üslubundaki yumuşaklıkla, bedevilerdeki ifade sertliğinin gizemli uyumu ile ortaya çıkan ses armonisi, inanan gönüllere ilahi şelaleler gibi akar ve mümini dini doyumun büyülü âlemine sürükler. Sayın Cumhurbaşkanı, tecvit kurallarını biliyor olsa bile hem yüksek frekanslı baskın hitabet biçimini Kuran tilavetinde de sergilemesi hem de tilavetin siyasi bir amaca yönelik olabileceği açılarından, deruni bir vecd hali taşımasa da “hafızlık” gösterisinin umulana uygun bir sonucu (oy getirisi) mutlaka olacaktır. Manevi zenginliğimiz olan yüce İslamın, Cumhuriyetin ve sadece adı kalmış demokrasimizin devasız derdi tam da burada, dinin, laik devletin başkanı tarafından oya ciro edilmesindedir. Siyasi hayatının her aşamasında ve işgal ettiği her mevkide dini siyasette kullanmayı değişmez bir yöntem olarak seçen ama uygulamayı konjonktür, denge ve iç dinamiklerin el verdiği ölçüde zamana yayan sayın Erdoğan’dan güç alarak yüreklenen İstiklal Savaşı kaçkınlarının torunları zıvanadan çıktılar. Mesleklerinin başına özellikle eklenen “Cumhuriyet” sözcüğüne rağmen, kimi savcılar, baskı ortamı ile uyumlu bir sessizlik içinde, suskunlar. Hukukun susması, hakkın susması anlamında oldukça kaygı vericidir. Nuh’a rahmet okuttular Nuh Tufanı’na rahmet okutan yolsuzlukları Kuran’ı hâkimin ve dini değerlerin gölgesinde gizleyerek ulaşılmak istenen hedef, halkın açlığa sabır göstermesi, işsizliği kader sayması ve kolektif yağmalamaya sessiz kalmasıdır. Sn. Cumhurbaşkanı, Sarayı’ndaki Camiler ve Din Görevlileri Haftası etkinliği çerçevesinde yaptığı konuşmada “müminin görevi varlıkta şımarmamak” uyarısında bulundu. Varlıkta “ne oldum delisi olmamak” kişinin medeniyet düzeyi ile doğrudan ilişkilidir. Çelişki şurada ki SaNuh Tufanı’na rahmet okutan yolsuzlukları Kuran’ı hâkimin ve dini değerlerin gölgesinde gizleyerek ulaşılmak istenen hedef, halkın açlığa sabır göstermesi, işsizliği kader sayması ve kolektif yağmalamaya sessiz kalmasıdır. yın Erdoğan “dindar ve kindar nesiller yetiştireceğiz” demekle, teşkilatına, siyasi ve idari bürokrasisine, kibrin kara kapısını bizzat kendisi araladı, İslamda din ile kinin bir arada olamayacağını göz ardı ederek. Ama ne var ki siyasi İslamın karanlık dehlizlerinde sevginin de nefretin de kuralını ideolojik değerler belirler. Siyasi serüvenini “ümmet” temelinde kurgulayan Sayın Erdoğan, bilmiyor olamaz ki İslamın büyük Peygamberi’nin gönül bahçesinde kin, garaz (örtülü düşmanlık) ve sevgisizlik hiç filizlenmemiştir. Sn. Cumhurbaşkanı’nın Saray’daki bir başka öğüdü de “yoklukta sabretmek”, çünkü sabrın karşılığı cennettir de yoksul kalıp, buna şikâyetsiz katlanarak cennete gitmek varken, kimi insanların küpünü doldurmakta bu kadar doyumsuz olmasının nedeni çok açık: İkiyüzlülük (riya)... Demokratik hayatımızda ikiyüzlülüğün bir başka örneği de şehitlik sömürüsüdür. AKP önde gelenleri, şehitlerin buram buram yoksulluk kokan evlerinde ve ahiretin ilk basamağı olan musalla taşlarının önünde şehit/şüheda kavramı üzerinde duygu yüklü konuşmalar yaparlar. Kuran ne diyor? Fakat CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener dışındaki parti genel başkanlarının çocukları askerlik yapmadılar. Dahası da var, AKP kurmaylarının, holding patronlarının, oda başkanlarının, generallerin çocukları parayı bastırıp 1 aylık imtiyazlı misafirliği gerçek askerliğe tercih ederek belki de şehit olup cennete gitme fırsatını geri tepiyorlar... Fakir fukara çocuklarının cennet özlemini adeta kara sevdaya dönüştürmek için vatan ve din temelli coşkulu nutuklar atanlar, perişan ettikleri halk yığınlarına vaat ettikleri veresiye cenneti, bu dünyada peşin yaşayanlardır. Cennet ve cehennemin gerçekliği İslam akidesinin temelini oluşturur. İslamdan geçinenler bilmeliler ki ikiyüzlülük (riya) ve insanları din ile aldatmak, dinden çıkma değil ama din dışılıktır. Saff suresi ayet: 23, “Ey müminler, yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? (yerine getirmeyeceğiniz şeyleri niçin vaat ediyorsunuz). (Bilin ki) yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında çok büyük bir nefretle karşılanır.” (Kuranıkerim Meali, Prof.Dr. Mustafa Öztürk) 2’nci ayeti kerimedeki “yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz” şeklindeki ilahi emri, kimi ulemanın “kendiniz yapmadığınızı niçin başkasına tavsiye ediyorsunuz” anlamında yorumladığı da olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanı: “Hepiniz Allah’ın size uzattığı kurtuluş ipine (Kuran’a) sımsıkı tutunun. Sakın ayrılığa düşmeyin.” (Al’i İmran 103. a.g.e.). ayetini de sıkça dillendiriyor. “Sakın ayrılığa düşmeyin” şeklindeki ilahi buyruk, toplumun tümünün anlamlı bir bütünlük içinde olmasını amaçladığı halde, Sayın Erdoğan “peşimi bırakmayın, bir başka partiye gitmeyin” demek istiyor, başka bir ifade ile kutsal kitabı, işine geldiği gibi anlıyor, herkesin de öyle anlamasını istiyor. Kayseri’nin ünlü âlimlerinden “Cam Göz” lakabı ile bilinen cennetmekân hocam Hacı Yusuf Eken, medresede bir mollanın, “fe kübkibu fihâ hüm velgâvun” (Şu ara Suresi, 94) ayetini, canı kavun çektiği için “cennetin kavunları küp gibi” şeklinde tefsir ettiğini, latife kıvamında anlatırdı. Kuran’ı, işine geldiği gibi veya bilmediği halde biliyormuş gibi yorumlayanların bağışlanmaycağına ilişkin bir hadisi şerifte “Kim Kuran hakkında ilimsiz bir söz söylerse, cehennemdeki yerine hazırlansın” buyurulur. (Tirmizi, Tefsiru’lKuran, 1 c. V, s. 199) On sekiz yılını tamamlayan AKP iktidarı döneminde halkın inanç temelinde aldatılması sonucu manevi dünyalarında sebep olunan onulmaz hasarlar yanında; yurttaşların vergisi ile oluşan devlet kaynakları da bu topraklarda hiçbir iktidar, hatta medeniyet döneminde yaşanmamış ve örneği görülmemiş ağır, organize ve kolektif bir talana uğradı. İslam ile bağdaşmaz Madem iktidar “dindar”, o halde hukuk devleti normlarından değil de İslami yönetim anlayışından bir örnek sunalım: İkinci Raşit Halife Ömer’in, atadığı valiler görev yerlerine gitmeden önce onlardan mal beyanı aldığını, mallarında bir artış olması halinde sebebini araştırdığını, gerek görürse bunlara el koyduğunu (TDV İSL. ANS. Cilt 34, s. 49) göz önüne alarak Kayseri deyimi ile “köşe sekiz, hırsız dokuz” döneminde (devri saadetlerinde) Karun’laşan on binlerin, köşeyi kaç kere ve nasıl döndüğünü açıklayabilirler mi? Yıllar yılı bütün büyük ihalelerin “çete” olarak nitelenen belli firmalara verilmesini, köprüler, tüneller, havaalanları ve şehir hastanelerindeki döviz, hasta ve yolcu garantili ve ihtilaf halinde Türk adaletini devre dışı bırakan, üstelik gizli tutulan sözleşmeleri, “İslamcı” iktidar, İslamla nasıl izah eder? Son söz: Siyasilere özellikle de iktidarı elinde tutanlara Mehmet Akif’ten bir altın öğüt: “Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır. Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.” Atatürk için Bakırköy’ün önemi DR.BÜLENT KERİMOĞLU BAKIRKÖY BELEDIYE BAŞKANI İstanbul’u iki kez işgalcilerden kurtaran Mustafa Kemal Atatürk, bugünkü adıyla Yeşilköy, o günkü adıyla Ayastefenos’a Hareket Ordusu ile gelerek 31 Mart gerici ayaklanmasının bastırılmasında öncü görev üstlenmiş, muhtemel bir iç savaşı yaygınlaşmadan bitirmiş, gerici işgalden kurtarmıştır. Hepimizin bildiği, İstanbul’un ikinci kurtuluşunu ise emperyalist işgalcilere karşı 6 Ekim 1923’te başarmıştır. Atamızın hayatında Bakırköy’ün, geçmişteki adıyla Makriköy’ün önemi çok büyüktür. Siyasi ve askeri alanda zekâ, kararlılık, kurmaylık bilgisi ile ilk kez Ayastefenos’ta tarih sahnesine çıkan Mustafa Kemal Atatürk, hayatının son yazlarını da hep Florya’da geçirmiştir. Bingazi’de İtalyanlara karşı yerli halkı örgütleyerek direnişi başlatmadan, Anafartalar kahramanı olarak adını tarihe yazdırmadan, “Geldikleri gibi giderler” demeden çok önce Bakırköy’de bulunmuştur. 1919’da Samsun’a çıkmadan, 1920 de Ankara’da TBMM’yi, 1923’te Cumhuriyeti kurmadan, saltanatı ve hilafeti kaldırmadan, aydınlanma devrimlerini başlatmadan yıllar önce, 31 Mart gerici ayaklanmasını bastırmak için 1909’da geldiği Bakırköy’de bir daha gitmemek üzere tarih sahnesine çıkmıştır. “Din elden gidiyor, şeriat isteriz” naraları atarak isyan bayrağı açan meşrutiyet, mektepli subaylar ve aydınları hedef alan 31 Mart gerici ayaklanması Taksim Kışlası ve Taşkışla’da başlamıştır (13 Nisan 1909). Halkın dini duygularını istismar eden Derviş Vahdeti gibi İngiliz işbirlikçisi gericiler, Ahrar Partisi, Mizan, Volkan gibi bazı provakatif gazeteler ve askere gitmek istemeyen bazı medrese öğrencileri halkı meşrutiyete karşı kışkırtmış, mektepli subaylara karşı askerleri isyana teşvik etmişlerdir. Meşrutiyetin ilanından hemen sonra, ihtilali gerçekleştiren ittihatçıların bir kısmı Selanik’te, hürriyet kahramanı Enver Bey Almanya’da, maceraperest silahşorlar İran’da, avcı taburlarının seçkin subayları Beyoğlu gecelerinde olunca, Kanuni Esasiye ve İstanbul sahipsiz kalmış, gericiler fırsatı isyana dönüştürmüştür. Hareket ordusuna adını vermiştir Mustafa Kemal Atatürk’ün 31 Mart gerici ayaklanmasının bastırılmasındaki aktif tutumu pek bilinmez. Oysa Hareket Ordusu’nun kurulmasına ön ayak olmuş, sevk ve idaresini yönetmiş, hatta adını vermiştir. Selanik ve Rumeli’nin değişik bölgelerinden gelen gönüllüler ve düzenli ordu birlikleri ile isyanın başında İstanbul’a hareket eden Hüseyin Hilmi Paşa komutasındaki Hareket Ordusu ve Kurmay Başkanı Mustafa Kemal Ayastefenos’a gelmiş, karargâh kurmuş, isyanın bastırılması için gerekli tedbirleri almıştır. Mustafa Kemal isyanın altıncı gününde Ordu Komutanı Hüseyin Hüsnü Paşa adına bir beyanname yayımlayarak Abdülhamit’in tahttan indirileceğini, Meşrutiyet Anayasası’na sahip çıkılacağını ve isyancı asilerin cezalandırılacağını açıkça ifade etmiştir. Bu tutum İstanbul’da kafası karışık olanları Hareket Ordusu lehine çevirmiş, isyanın bastırılmasında etkili olmuştur. Dış destekli gerici ayaklanmalar İsyanın bastırılacağını kesin bir şekilde gören İttihat Terakki, askeri sonuçları kadar siyasi sonuçlarını da hesap ederek, Hareket Ordusu komutasını, isyanın onuncu gününde Mahmut Şevket Paşa’ya, kurmay başkanlığını Binbaşı Enver Bey’e vermiştir. İsyan bastırıldıktan sonra Meclisi Mebusan Ayastefanos’ta toplanmış, II. Abdülhamit tahttan indirilip yerine V.Mehmet Reşat’ın getirilmesine karar verilmiş, asiler en ağır şekilde cezalandırılmıştır. Ne yazık ki (son darbe teşebbüsünde de gördüğümüz gibi) bu tür emperyalist destekli gerici ayaklanmalar tarihimizde ne ilk ne de son olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk, 1909’dan sonra kısa molalar dışında bir daha Bakırköy’e gelmedi. Fakat 1935 Ağustosu’ndan itibaren ömrünün geride kalan 4 yazını Florya Köşkü’nde, geçirdi. Belki de en çok dinlendiği, huzur bulduğu, yüzdüğü, manevi kızı Ülkü Adatepe ile vakit geçirdiği yer Florya idi. Florya Köşkü’nde her zaman olduğu gibi bol bol kitap okudu, düşünme fırsatı buldu, notlar tuttu. Eksik kalanları bizler tamamlayacağız Cumhuriyetimizin 15. yılında, Ankara Hipodromu’nda son kez de olsa halkıyla buluşma arzusu vardı. Notların bir kısmını Florya’da tutmuştu. Başardıklarını büyük bir gururla anlatacak, başaramadıkları için gençlere, aydınlara, devrimcilere eksik kalanların tamamlanması için uyarılarda bulunacaktı. Kadın erkek eşitliği konusunda attığı adımları, Milli egemenliğin halka ait olduğunu, kuldan yurttaş, ümmetten özgür bir ulus yarattığını, hilafeti ve saltanatı kaldırıldığını, sanayileşme ve ulaştırma alanındaki önemli başarılarını anlatacaktı. Fakat halkı sömüren şeyh, şıh, ağa gibi ortaçağ kalıntısı feodal kurumları kökten tasfiye edemediğini, yaygın, akılcı, bilimsel eğitimde arzuladığı hedeflere henüz ulaşamadığını, toprak reformunu gerçekleştiremediğini, “kimsesizlerin kimsesi” olma iddiasını tam anlamı ile hayata geçiremediğini anlatacak ve eksik kalanların tamamlanması vasiyetini gençlere bırakacaktı. 97. yılını büyük bir gururla kutladığımız Cumhuriyetimizin yıldönümünde, ebediyete uğurladığımız 82. ölüm yıldönümünün hemen öncesinde Atamızı, ilk kez tarih sahnesine çıktığı Bakırköy’den ve 2 kez işgalden kurtardığı İstanbul’dan bir kez daha saygı, minnet ve özlemle anıyoruz. Mao, Che, Fidel Castro gibi tüm antiemperyalist milli kahramanlar Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek almışlardır. Sömürgeciliğe başkaldıran 20. yüzyılın ve günümüzün tüm devrimci önderleri Atatürk’ün tam bağımsızlık, milli egemenlik, çağdaşlık, dünya halkları için barış idealini kendileri için ilham kaynağı görmüşlerdir. Bizler de antiemperyalist devrimciler olarak, Atamızın vasiyet ettiği hedefleri gerçekleştirmek için inanç ve kararlılıkla çalışacağımızın sözünü veriyoruz. Erken seçim işaretleri İktidar erken seçime gider mi, bilemiyorum: Siyasal mantık açısından bakıldığında ülkenin gidişi o kadar kötü ve gelecek de o kadar umutsuz ki durum çok daha kötüleşmeden Erdoğan’ın bir erken hatta baskın seçime gitmesi kendi lehine görünüyor. Öte yandan bugün de hemen seçime gidilse, Erdoğan/AKP/ MHP ittifakının bu seçimi kaybedeceğine ilişkin sonuç gösteren kamuoyu yoklamaları var. Dolayısıyla erken seçim, normal seçime kadar iktidarda geçirilecek birkaç yılı bile kaybetme olasılığını taşıyor. Bu durumda Erdoğan’ın ne karar vereceğini kestirmek zor! Ama eylem ve söylemleri sanki bir erken hatta baskın seçime hazırlanıyor izlenimi veriyor! HHH Erken seçime doğru gidiş izlenimi veren birinci olgu, Erdoğan’ın bizzat sahalara inmiş olması: Örneğin, bir seçim klasiği olarak, Karadeniz’de doğalgaz müjdesi veriliyor... Örneğin, Şırnak’tan başlanan ülke turu Kayseri ve Malatya ile sürdürülüyor... Örneğin, yıllardır üretim yapan tesislerin de dahil edildiği çok açılışlı törenler yapılıyor... Örneğin, 18 yılda yapılanların gelecekte yapılacaklar için bir başlangıç olduğu belirtiliyor... Örneğin, başta Fransa ve Almanya olmak kaydıyla Batı’nın Türkiye’ye karşı saldırıya geçtiği söyleniyor, “dış düşmanlara” vurgu artıyor... Örneğin, “Kutlu Yürüyüş” sloganı yeniden sık sık kullanılmaya başlanıyor ve düşmanların bu yürüyüşü durduramayacakları belirtiliyor... Erken seçime hazırlık izlenimi veren ikinci olgu, muhalefet partilerine karşı yürütülen operasyonlar: HDP doğrudan hedef alınmış durumda... Bütün seçilmiş belediye başkanları görevden alındı, yerlerine valiler ve kaymakamlar Kayyım atandı... Sürekli olarak terör örgütü PKK ile ilişkili olduğu iddiası tekrarlanıyor. İkinci hedef İYİ Parti... AKP/MHP Cumhur İttifakı adına hem Erdoğan’dan hem de Bahçeli’den Parti içine yönelik olarak sıcak mesajlar veriliyor... Öte yandan, parti içindeki tartışmalar ve çekişmeler köpürtülüyor. Elbette CHP de bu operasyonlardan payını alıyor... Hem sürekli olarak PKK ve HDP ile ilişkili olduğu iddia ediliyor... Hem de parti içindeki çekişmeler köpürtülüyor. Erken seçim için üçüncü bir ipucu, meslek örgütlerine yapılan baskılarda görülüyor: Barolar bölündü... Türk Tabipleri Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği hedefte. Dördüncü bir hazırlık izlenimi, yargı kararlarının iyice iktidarın etkisine girmiş görülmesinde: Yerel mahkemelerin Anayasa Mahkemesi’ne direnmesi... CHP’nin AKP ile FETÖ arasındaki ilişkileri anlatan kitabının toplatılması... Haberlerin, internet sitelerinin yasaklanması... Cumhurbaşkanına hakaret suçlamalarının yaygınlaştırılması. Beşinci bir ipucu, tarikat ve cemaatlerin devlete ortak edilmesinin hızlandırılması: Birçok bakanlıkta, özellikle de Milli Eğitim Bakanlığı’nda tarikat ve cemaatlerle işbirliğinin hızlandırıldığı ve yaygınlaştırıldığı görülüyor. Altıncı bir ipucu, yapılan maddi yardımlar: Yapılan yardımların kapsamı ve miktarı artırılıyor. Yedinci bir ipucu, Meclis’e getirilen torba yasalarla ve bazı uygulamalarla hızlı ve sürekli olarak baskı ve yağma olanaklarının artırılması: O kadar çok yasanın o kadar çok maddesi kendi lehlerine değiştiriliyor ve uygulamalarla o kadar bilginin kamuoyuna yansıması engelleniyor ki artık kamunun harcamalarını bırakın denetlemeyi, izlemek bile olanaksızlaşıyor. Sekizinci ve belki de son bir ipucu: “Sen Kimsin” klibi. Çok acemice hazırlanmış olan bir propaganda videosunun devreye sokulması... Tam bir seçim dönemi hazırlığı olan videoda, gençlerin geçmişteki ünlülerle ve sonunda da Erdoğan’la özdeşleştirilmesi. HHH Aslında erken ya da baskın seçim için daha pek çok belirti de var ama ben sadece belli başlılarını özetlemekle yetindim. Muhalefet partileri de rehavetlerinden kurtulup erken seçime hazırlanmaya başlasalar iyi olur! 25 TL 15 TL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle