18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 10 EKİM 2020 CUMARTESİ [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER UNUTMAYACAĞIZ! 10 EKİM ANKARA GARI KATLİAMININ BEŞİNCİ YILI ‘DURMADAN DÜŞÜNÜYORUM, NE KADAR ÇOK ÖLDÜK YAŞAMAK IÇIN...’ ONAT KUTLAR OKAN TOYGAR Ankara’nın en güzel mevsimi olan sonbaharın güneşli ve coşkulu bir sabahına, Türkiye’nin dört bir yanından binlerce ak güvercin uçtu o gün. Sınıfsız, sömürüsüz bir ülkede kardeşçe yaşamak isteyen, farklı etnik köken ve inançtan binlerce emekçi, öğrenci, sendikalı... Her şeyden habersizdiler... Tarsus’un Diyarbakırlı Leyla’sı, hayatını emek mücadelesine adamış olan sendikacı Ali Kitapçı; Atatürk ve Fenerbahçe tutkunu, CHP üyesi gencecik Gözde Aslan, güçlü adalet duygusu ile hep ezilenden yana olan Antep’in güler yüzlü çocuğu Ali Deniz Uzatmaz; elinden bırakmadığı Kuran’ı, seccadesi ve birkaç parça kıyafeti dışında hiçbir şeyi olmayan, mitingin belki de en yaşlısı Silvanlı Hacı Şah Esin; Maçka Parkı’nda gece bekçiliği yapan HDP üyesi Abdülbari Şenci; son paylaşımında, “Gözyaşlarımızın rengi aynıdır, 10 Ekim’de Ankara’dayız” diyen İdil Güneyi ve daha nice barış ve demokrasi gönüllüsü. “Her biri vazgeçilmez cihan parçası”. Hepsi insan, hepsi can binlerce yurttaş, Saray’ın savaşına karşı barış türküleri yakmak için demokrasi, özgürlük ve insanca bir yaşam için 10 Ekim 2015 sabahı Ankara Garı’nın önünde bir araya geldi. Toplanma alanında rengârenk flamalar, pankartlar vardı. Gülen yüzleriyle türkü söyleyip halaya duran gençler, zılgıt çeken kadınlar ve alandaki araçlardan duyulan “Çav Bella” ile tam bir sevgi, kardeşlik ve şenlik havası hâkimdi ortama. Sanki demokrasi de barış da gelmişti. Kortej yeni yeni oluşuyordu. Kalabalıkla birlikte coşku da artıyordu. Adana’dan gelen Günay, kendi elleriyle boyadığı pankartı ile sevinç içerisindeydi. Sabırsızlıkla yürüyüşün başlamasını beklerken arkadaşları Dilan ve Şebnem ile bir Ankara simidini bölüşmüş yiyorlardı. Dikkat çeken polis detayı Aslında her şey Ankara Garı’nın yıllardır alışık olduğu bir sahneydi. Önceki yıllardan farklı olan tek şey, alanda resmi ya da sivil hiç polisin olmamasıydı. Ankara’ya gelirken otobüsler hiç durdurulmamıştı. Halbuki daha üç hafta önce yapılan ve hükümetin desteklediği “Teröre Karşı Kardeşlik Mitingi”nde, toplanma alanında olağanüstü güvenlik tedbirleri alınmış, Ankara’nın beş giriş noktasında kontrol yapılmıştı. Ancak şimdi bu önlemlerin hiçbirinin alınmadığı görülüyordu. Üstelik Emniyet Genel Müdürlüğü’ndeki resmi bilgilerde, mitinge yönelik canlı bomba saldırısı olabileceği, hatta kim tarafından yapılacağı dahi öngörülmüştü. (1) 9 Ekim gecesi Türkiye’nin hemen her yerinden Ankara’ya doğru yola koyulanlar umut içerisindeydi. “Emek, Barış, Demokrasi Mitingi” vardı ertesi gün. Otobüslerde neşe ile türküler söyleniyor, molalarda halaylar çekiliyor, barış ve kardeşlik sloganları atılıyordu. Yol boyunca Neşet Ertaş ve Musa Eroğlu türküleri söyleyen eski Malatya BTS (2) Başkanı Kasım Otur da onlardan biriydi. Arkadaşları ile birlikte sendikada kahvaltı yaptıktan sonra alana çıktı. Eşini aradı, kendisini merak etmemesini söyledi. “Sen beni arama, telefonu duymam, ben seni ararım” dedi. Saat 9.30 gibi garın sağön tarafında farklı illerden gelen arkadaşlarıyla toplanmış, özlem gideriyorlardı. Sendikadan İbrahim Atılgan, dokuz yaşındaki oğlu Veysel ile gelmişti mitinge. Onları seyrederken aklına oğlu Birkan ve Alzheimer hastası babası geldi. Dün ne iyi yapmıştı annesi ile babasının yanına uğrayarak. Babasına banyo yaptırmış, tırnaklarını kesmiş, annesinin ihtiyaçlarını almıştı dışarıdan. Oğlunu gece yoldan aramış, Birkan otobüsten gelen müzik seslerini duyunca “Baba, hadi iyisin” demiş, gülüşmüşlerdi. Acı ve kanlı tesadüf Saat 10.00’a yaklaşıyordu. Aşağı yukarı tüm örgütler kortejde yerini almıştı. Sıhhiye’ye doğru yürüyüş başlamak üzereydi. BTS Genel Sekreteri İshak Kocabıyık, sendikanın bir toplantısı için gittiği Brüksel’den gece geç vakit dönmüş olan Ali Kitapçı’nın göbeğini okşayarak ona takılıyor, “Oğlum doldurmuşsun Brüksel’de güzel Belçika biralarını” diyerek gülüyordu. Meydandaki havuzun önünde, Ruhi Su’nun “Kanlı Pazar” sonrası yazdığı, sözleri mücadele ve umut dolu olan “Ellerinde Pankartlar” türküsü eşliğinde halaya duranlar vardı. Tam “bu meydan kanlı meydan” dizesini söylüyorlardı ki bir anda kulakları sağır eden bir patlama sesi duyuldu. Garın solön tarafında, kalabalığın en coşkulu olduğu yerde göğe bir alev topu yükseldi. Saat tam 10.04 idi. Üç saniye sonra bu kez garın sağön tarafında, süs havuzunun bulunduğu bölgede bir patlama daha oldu. 9 Ekim gecesi Gaziantep’ten arabayla yola çıkan ve yol boyunca hiçbir engelle karşılaşmadan başkentin gar meydanına kadar gelen iki IŞİD militanı, bedenlerine sardıkları bombanın pimini çekerek masum insanları vahşice katletmişti. Ankara Garı katliamının üzerinden beş yıl geçmesine rağmen acısı hâlâ taze. Katliamda yüz üç insan hayatını kaybetti, beş yüzün üzerinde kişi yaralandı. Geride kalanlar hâlâ yaralarını sarmaya çalışıyor. Hiçbirisi için hayat artık eskisi gibi değil. Ömür boyu engelli kalan onlarca yaralı ve yüreğinde onulmaz yaralar taşıyan yüzlerce insan var. Vicdan unutturmaz... Siyasi görüşü ne olursa olsun, bu ülkenin vicdan sahibi insanları; hastanelerin hemen yanı başında olan alana ilk ambulansın ancak kırk dakika sonra girebildiğini, katliamın ertesi günü hayatını kaybedenler için Sıhhiye’de yapılan uğurlama törenine polisin müdahale etmesini ve ilerleyen aylarda yaşamını yitirenleri anmak için meydana karanfil bırakmak isteyen ailelerin gaz bombaları ve portakal gazı ile engellenmeye çalışılmasını unutmayacak. Sanki acılara alışılabilirmiş gibi katliamın olduğu gün televizyona çıkıp “Unutmayalım, Ortadoğuluyuz” diyerek bize bu tip katliamlara alışmamız gerektiğini öğütleyenleri ve katliam sonrasında anket yaptırıp AKP oylarında bir yükselme eğilimi olduğunu müjdeleyenleri de unutmayacağı gibi. Bu ülkenin emekçileri, aydınlık insanları 10 Ekim Ankara Garı katliamını asla unutmayacaklar ama vazgeçmeyecekler de. Çünkü onlar, biliyorlar ki “güzel günler gelmez, güzel günlere yürümedikçe.” Bu ülkede onurlu ve kalıcı bir barışın olması için canlarını her gün kaybetseler de yine sokaklarda, alanlarda, her yerde inadına barış, inadına emek, inadına özgürlük demeye devam edecekler. (1) Duymak Zorundasınız, 10 Ekim Katliamı Davası, Kor Kitap, Ekim 2019, Ek1 ve Ek2, sayfa 315316. (2) BTS: Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle