13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 2 OCAK 2020 PERŞEMBE HABER/YORUM Kanal Çanakkale: Karadeniz’e NATO yolu 16 Aralık’ta bu köşede yazdık: “Kanal İstanbul: Karadeniz’e NATO yolu”dur! Özetle, ABD’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi nedeniyle Karadeniz’e istediği gibi giremediğini, geride kalan yıllar içinden bu sözleşmeyi devre dışı bırakmaya yönelik kimi hamleler yaptığını, Kanal İstanbul’un ABD’ye Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni (Bulgaristan ve Romanya üzerinden) delme fırsatı yaratacağını belirttik. Ve yine özetle ABD’nin, Karadeniz’in batısındaki Bulgaristan ve Romanya’yı NATO ve AB’ye üye yaparak, Karadeniz’in doğusundaki Gürcistan’da “turuncu darbe” yaparak ve Karadeniz’in kuzeyinde Ukrayna’yı NATO’ya üye yapmaya çalışarak, geçmiş yıllarda bu denizi kuşatmaya çalıştığını fakat başaramadığını belirttik. İkili hukuk sistemi doğurur Kanal İstanbul’u destekleyenlerin bu konudaki temel argümanı ise şu oldu: Montrö Boğazlar Sözleşmesi bir bütündür, Marmara Denizi ile İstanbul ve Çanakkale boğazlarını kapsar. Bir gemi, Çanakkale Boğazı’ndan geçtiği için, sonrasında İstanbul Boğazı yerine Kanal İstanbul’u kullansa bile, o bütünlük nedeniyle Montrö Sözleşmesi’ne tabi olacaktır. Ancak mesele şu ki, Kanal İstanbul ile o bütünlük bozulacak ve “ikili bir hukuk sistemi” oluşacaktır. Bu da Montrö’yü delmek isteyenlere, sözleşmeyi feshedip yeni sözleşme yapma fırsatı doğuracaktır. Yeniden bir konferans toplandığında da, Deniz Hukuku Sözleşmesi artık meselenin zemini olacağından, Türkiye’nin egemenlik hakkı zayıflayacak ve ABD’ninkiler dahil her gemiye “transit geçiş hakkı” doğacaktır. ÇED Raporu’ndaki ‘Çanakkale Kanalı’ önerisi Bu arada ÇED Raporu’nu inceledikçe daha vahim konularla karşılaşıyoruz. ÇED Raporu, Kanal İstanbul dışında bir de “Kanal Çanakkale” açılmasını “öneriyor”! Evet, yanlış okumadınız; ÇED Raporu’nun 1426. sayfasında (6. bölümünün 155. sayfasında) “ZincirbozanGelibolu mevkiinden Saros Körfezi’ne bir kanal açılması” öneriliyor! Yani Ege’den Marmara Denizi’ne girecek bir geminin Çanakkale Boğazı’nı kullanması yerine, boğazı devre dışı bırakarak Ege DeniziSaros KörfeziMarmara Denizi yolunu izlemesi isteniyor! Yani Ege’den Karadeniz’e geçecek bir askeri gemiye İstanbul Boğazı dışında Çanakkale Boğazı’nı da kullanmama olanağı sağlanmış oluyor! Karadeniz, NATO’nun ‘mücadele alanı’ Montrö Sözleşmesi’nin Kanal İstanbul’la delinmeyeceğini, çünkü Çanakkale Boğazı’nın da Montrö’ye tabi olduğunu söyleyenler ne der şimdi bu duruma? Bir askeri gemi Ege Denizi’nden Çanakkale Boğazı yerine Kanal Çanakkale’yi kullanarak Marmara Denizi’ne girerse, oradan da İstanbul Boğazı yerine Kanal İstanbul’u kullanarak Karadeniz’e girerse, Montrö Boğazlar Sözleşmesi iyice tehlikeye girmiş olmaz mı? Olur, hem de iki kat olur! “Kanal Çanakkale, ÇED Raporu’nda yer alan bir öneriden ibarettir” denilemez, zira gerçekte toplam bir planlamaya işaret etmektedir. Daha önce de belirttiğimiz üzere, Erdoğan’ın 2016’da NATO’yu Karadeniz’e çağırmasından bu yana ittifak her toplantısında adım adım Karadeniz’e ilgisini artırmış, en sonunda da Karadeniz’i NATO için “mücadele alanı” olarak belirlemiştir! ABD’nin Doğu Avrupa ve Kafkasya üzerinden Rusya’ya karşı “işe yarayan” bir basınç oluşturabilmesi için Karadeniz’i kullanabilmesi kritik önemdedir. ABD bu amaçla Karadeniz’e Montrö’ye takılmadan sınırsız girmek, deniz üssü kurarak Rus filosuna karşı bir filo konuşlandırmak istemektedir. Kanal İstanbul ulusal güvenliğe tehdittir Dolayısıyla Kanal İstanbul, ulusal güvenliğimize ve Karadeniz’i bir barış denizi olarak koruyabilmemize karşı açık bir tehdittir! Türkiye’yi Ege’de, Doğu Akdeniz’de “fiilen” kuşatmış olan ABD’ye bir de kuzeyimizde “kuşatma” olanağı vermek, büyük gaflet olacaktır! Ulusal ekonomiyi çökerterek, kamu kurumlarını satarak elde avuçta bir şey bırakmayanlar, şimdi iktidarlarını sürdürebilmek için toprak satmaya başlamıştır! ÇED Raporu’nda da görüleceği üzere Kanal İstanbul AKP için öncelikle bir “gayrimenkul projesi”dir! Fakat iktidarını sürdürebilmek adına para bulma öncelikli hazırlanmış bu proje, ABD ve NATO’ya Karadeniz yolu açmaktadır! O nedenle bu proje kesinlikle kabul edilemez ve hayata geçirilemez! 2 OCAK 2020 SAYI: 34420 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:50 06:33 06:54 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:22 13:13 15:32 08:03 12:57 15:20 08:22 13:20 15:47 Akşam 17:53 17:41 18:08 Yatsı 19:20 19:06 19:31 Öncelikle yeni yılınızı kutlar, adı güzel 2020’nin (Yirmi Yirmi’nin) ailenize, sevdiklerinize ve size sağlık, başarı, keyif, ülkemize de barış, adalet, demokrasi getirmesini ümit ederim. Ama ne yazık ki bu sözleri uzatmaya fırsat bırakmıyorlar! Gündemin raydan çıkma hızı korkunç! Birkaç haftadır Kanal İstanbul dayatması ve tartışmaları ile boğuşuyoruz. Adamlar gözümüzün içine bakarak “Kanalın, Montreux Anlaşması’yla hiçbir ilgisi yok” diyebiliyorlar. Kanal’ın İstanbul’a, Trakya’ya, Türkiye’ye ekonomik, ekolojik, askeri, diplomatik açılardan vereceği zarar dev boyutlarda. İşin kötüsü, ciddi eksperlerle kamuoyu önünde hiçbir tartışma henüz yapılmamışken, çoktan bitirilmiş. Yandaşlar, Araplar, Katarlılar arsaları kapatmışlar. Yani iş sekteye uğrasa hepsi isyan edecek, “Ne demek? Bizlere naylon arsalar mı satıldı?” diye! Türkiye hayati bir konuda oldubittiye getiriliyor. Geriye dönüşü olmayan bir yola zorla sokularak, doğal jeografik yapısı adeta tecavüze uğratılmak isteniyor. Bizler de durdurmaya çalışıyoruz. Hani duyarlı yurttaşlarımızın, çevre ve şehircilik il müdürlüklerinde uzun kuyruklara girerek imzaladığı itiraz dilekçeleri var ya? İşte herkes bilsin ki, o itirazların adedi kaç olursa olsun, diyecekleri şu: “Gördünüz mü 16 milyonluk İstanbul’da topu topuna şu kadar kişi itiraz dilekçesi verdi”. Oysa bunun hiç önemi yok! Konu rakam değil. İsterse tek bir kişi itiraz etsin, onu zaten halk adına yapıyor. Olayı bu şekilde çığırından çıkarmaya kalkanlara verilecek tek cevap var: “Referanduma gitmeye cesaretiniz var mı?” İnsanı deli edecek bu Kanal İstanbul oldubittisi ile boğuşurken karşımıza bir de Sözcü davasını sürdüler. “Hiç Emin Çölaşan veya Necati Doğru’dan FETÖ’cü çıkar mı? Bunlar deli saçması iddialar” filan mı dememi bekliyorsunuz? Bunları yanıtlamak bile, bu zavallı hayali senaryolara güç vermek olur. Söylenecek başka laflar var: “Bu sefer kim kandırdı sizi?” veya “Yarın bu hâkim de diğerleri gibi kaçarsa, onun hakkında o gün neler diyeceksiniz?”, “Bu davaların da savcısı mısınız? Yoksa bizlere ‘bağımsız yargı karar verdi, n’apabiliriz ki?’ mi diyorsunuz?” Bu iktidar, dehşet salma merakına, olur olmaz sebeplerle o meşhur “Korku İmparatorluğu” havasını ısıtıp ısıtıp sunmaya doyamadı gitti!.. Allah’tan bu sefer baltayı öyle bir taşa vurdular ki, kendi yandaşları bile isyan ettiler. Yani Akif Beki’ler, Nagehan Alçı’lar, hepsi “yeter artık” diyebildiler yüksek sesle! Aralarında kişisel sataşma, kavga, gürültü gibi onca polemik yaşanmışken, Ertuğrul Özkök ve Fatih Altaylı bile Kanal İstanbul faciasından Sözcü davasına merkez medyadan “insaf artık!” diyenler arasında. Yüzü kızarmadan, hiç kimse bu kararın arkasında duramaz, kefil olamaz. Türkiye’yi belki de bunlar kurtaracak bu iktidardan: Gözlerinin tamamen kararmış olması ve kendi kendilerine verdikleri zararların bile ayırdında olamamaları... Hem de fark ile gelen İstanbul hezimetinden ders almadan, belediyelerin gidişatı hakkında yapılan anket sonuçlarına göz atmadan... ‘Cep Herkülü’ bildiğimizden de büyükmüş! Naim filmine geçen hafta sonu, çoğu insan gördükten sonra gittim. Ama iyi ki sinemada kaçırmadım. Gerçekten muhteşemdi. Mustafa Uslu, müthiş filmlere imza atmayı bilen bir yapımcı. Daha önce “Ayla” ve “Müslüm” de onun prodüksiyonuydu. Bu filmlerin ortak noktaları: Gerçek yaşanmış hikâyelerden yola çıkmaları, inanılmaz başarılı yönetmenler ve aktörlerin elinden çıkmış olmaları, son derece mükemmeliyetçi sanat yönetmenlerine sahip olmaları, seyirciyi bazen mutluluktan, bazen milliyetçi duygulardan, bazen nostaljik frekans yüklemesinden, bazen ise üzüntüden ağlatmayı başarmaları... Bu filmleri ve üstün başarılarını seyrettikten sonra, neredeyse şunu diyeceğim geliyor: Gerçek hayatta yaşanmış önemli bir olay, bir serüven, dramatik bir yaşam dilimi, ancak bu seviyede filmi yapıldığı zaman izleyen halkın gözünde uçuşan taşlar yerine oturabiliyor! Bu filmlerden en az ikisini görenler, neden haklı olduğumu çok iyi biliyorlar. “Çiçero” ve “Türk İşi Dondurma”, belki bu diğer üç filmin başarı zeminini yakalayamadılar, ama onlar da büyük bir özen, emek ve araştırma sonucu doğmuş çalışmalardı. Onlara da şapka! Nasıl biz ressamların da her resmi aynı başarı seviyesini yakalayamazsa, halkın veya Uslu’nun da bu yapıtlar arasında tercihleri kaçınılmaz şekilde vardır. Ama bir konu dikkatimi çekiyor: Nasıl 80’lerle beraber Yeşilçam, daha çok “Yönetmen Sineması” moduna geçtiyse, sanki şimdi Uslu ile bir “Prodüktör Sineması” sayfası açılıyor. Gelelim Naim’e: O yılları içinden yaşadık. Ama bizler bile işin içyüzünün birçok virajını tam olarak algılayamamışız. O yıllar, bizlerin Turgut Özal’a karşı büyük bir muhalefet yürüttüğümüz dönem. Muhalefet, doğal olarak Özal’ın her hamlesini yerden yere vuruyordu. İşte o günlerde, Özal’ın Süleymanoğlu vakasını nasıl yerinde, haklı ve doğru bir şekilde kararlı bir operasyonla tamamladığını, satranç diliyle bir hamleyle dört taş alarak şahmat yaptığını film çok güzel bir şekilde yansıtıyor. Ardından dünya çapında tarihi bir başarıya dönüşen bu hikâye, gözlerimizi yaşartmakla kalmadı, sayısız Dünya, Olimpiyat ve Avrupa şampiyonluğu ve rekoruna dönüştü. Ülkemiz o başarılara o kadar açtı ki... Ülke, Naim ağırlıkları kaldırırken, onunla nefesini tutar, onunla haykırır, onunla sokağa dökülürdü. Dünya “Cep Herkülü”nün başarılarını imrenerek izledi! Naim’in sportif başarı olarak kıyaslanabileceği isimler var: Jean Claude Killy, Eddy Merckx, Peter Phelps ya da Roger Federer... Ama aslında bu diğer devler değil, tek bir isim onun yanına gelebilir: Muhammed Ali. 1968 kuşağının simgelerinden Ali, Vietnam Savaşı’nın kirliliğini nasıl bu uğurda hapse girmeyi göze alarak dünyaya anlatabildiyse, nasıl siyah Amerikalıların yaşadığı ırkçılığı durduran hamleleri yapabildiyse, nasıl bu mücadeleleri verirken dev başarılara imza attıysa, Naim Süleymanoğlu da, Bulgaristan’da Türk azınlığın yaşadığı korkunç muameleleri dünyaya taşıyan, sesini uluslararası arenada duyurup onları kurtaran isim oldu. İşte bu nedenlerle onu bugün tarihin en ünlü ve en çok iz bırakmış sporcusunun, Muhammed Ali’nin yanına layık görebiliyoruz. Sola özeleştiri: O günlerde, kendimden söz etmiyorum Özal’ın örtülü ödenekten Naim için Bulgaristan’a 1 milyon dolar verebilmiş olması, ciddi bir eleştiri konusu olmuştu. Ama o konuda tarih ve zaman Özal’ı haklı çıkardı. Bu tabii diğer hatalarını örtmez ama alkış gerektirir! Dünyanın çöpü bizde!Hükümet, plastik poşeti yasaklarken dışarıdan yarım milyon ton plastik atık ithal etti Ücretli hale getirilen plastik poşet kullanımı yüzde 77 oranın MUSTAFA da azalırken ithal ÇAKIR edilen plastik çöp 526 bin tonu buldu. Hükümet, ücretli hale getirdiği plastik poşet kullanımının yüzde 77 oranında azaldığını belirtirken diğer ülkeler tarafından yasaklanan 526 bin ton plastik çöpü ithal etti. Sivil toplum örgütlerinin zararlı çöp ithalinin azaltılması talebi de karşılık bulmadı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 30 Aralık’ta yayımlandığı genelgede yine bildiğini okudu. Dünyanın yasakladığı atık plastik çöpler Türkiye’ye gelmeye devam edecek. Bakanlığın “atık ithalatı” konulu genelgesinde, “atık ithalatçısı kayıt belgesi” ve “kota formuna” ilişkin esaslar düzenlendi. Sokak Atık Toplayıcıları Derneği, genelge öncesinde gerek Ticaret Bakanlığı gerekse de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile görüşmeler yapmış, zararlı çöp ithalatına sınırlama istemişti. Genelgeyi değerlendiren Sokak Atık Toplayıcıları Derneği Başkanı Recep Karaman, “Genelge fos çıktı. Kısmen değişiklik ol sa da eski düzen devam ediyor” dedi. Karaman, atık tesislerinin önceliği yerli atıklara vererek, “yüzde 60 yerli, yüzde 40 ithal atık” işlemesini savunduklarını ancak düzenleme ile tesislerin “yüzde 20 yerli, yüzde 80 ithal atık” işlemesine izin verildiğini söyledi. Taleplerinin dikkate alınmadığını belirten Karaman, “Karışık malzemenin yasaklanmasını istiyorduk. Çünkü bütün çöpler karışık kodla getiriliyor. Bunun içine bakma durumu yok. Yani ‘tehlikeli atık’ dediğimiz ithali yasak atıklar bunlar. Çin, Hindistan, Endonezya, Malezya, Avrupa’dan gelen karışık çöp malzemesini yasakladı. Ancak bizde uygun görüldü. Türkiye’ye karışık atık getirilebilecek” dedi. Irak üzerinden geliyor Karaman, eleştirilerine şöyle devam etti: “İç piyasa zaten ölü. Hem toplayıcılar zor durumda, hem de bizden bu malzemeyi alan firmalar birer birer kapanıyor. Dışarıdan ithal çöp geldiği için biz satamıyoruz. Tarihte ilk kez kâğıt alım tesisleri bizden malzeme alımını birer ay 3 kez durdurdu. Dışarıdan o kadar çok atık geliyor ki bütün fabrikalarda stok var.” Türkiye’nin dünyada en çok plastik çöp getiren ülke haline geldiğine işaret eden Karaman, “Ücretli poşet uygulaması ile kullanımı en az yüzde 77 azalttık diyoruz ama diğer yandan 526 bin ton plastik çöp ithal ediyoruz” diye konuştu. En çok atığın İngiltere ve Irak’tan geldiğine işaret eden Karaman, “Burada bir oyun var. Aslında bu Irak’ın atığı değil. Tehlikeli atıklar üçüncü bir ülke üzerinden getiriliyor. Şimdi bazı denetimler getiriliyor, eskisi gibi rahat olamayacaklar ama önlemler yetersiz” dedi. l ANKARA KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] 2 milyon insan zorda Karaman, ithal atığı azaltmak için ton başına vergi alınmasını istediklerini ancak kabul edilmediğini söyledi. Atık toplayıcılarının aileleriyle birlikte 2 milyona ulaştığını dile getiren Karaman, “İthalat işlerini yürüten 10 kişi. Bu 10 kişi rahat etsin diye bu işle geçimini sağlayan 2 milyon insan açlıkla karşı karşıya bırakılıyor. Çocuklarını okutamıyor” dedi. Karaman, eskiden atığın tonunu 350 liraya sattıklarını, şu anda ise 150 liraya satabildiklerini belirterek “İtiraz ettiğimiz rakamın bile altına düştük. Çünkü ithalat nedeniyle tesislerin bize ihtiyacı kalmadı” dedi. BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Genç kadın 1 ların duygusal 2 ve toplumsal duyumsuzluğunu, düş gücüne sığınma eğilimini belirtmek için kullanılan terim. 3 4 5 6 7 8 9 B AND I RMA ÜYE REAYA Z I RVA ÇAL G GEKO İ P ÜM İ T Z E R LUS İ TAN İ A ÜN RA L NZ İ LET İ Ş İM ASA UTU A 2/ Hawaii’ye özgü bir tür küçük gitar. 3/ İdare lambası. 4/ Siirt’in Şirvan ilçesinde bir kale... Gediz Irmağı’nın deltasında yüzlerce kuş türünü barındıran lagün. 5/ Adın durum eklerin den biri... Yeraltı suyunu taşıyan geçirimli katman. 6/ Eskiden haberleşme işlerinde kullanılan hızlı ve hafif gemi.. Önü hendekli siper. 7/ Sodyum elementinin simgesi... “Çavuşkuşu, hüthüt” gibi adlar verilen bir kuş. 8/ İyi, hoş, güzel... Yapraklar durumun da ayrılabilen parlak bir mineral. 9/ Duvar içinde bırakılmış girinti.. Eski Mısır’da gü neş tanrısı... Bir zaman birimi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Önüne konan yulaf ve su arasında seçim yapamadığı için açlıktan ölen eşek öyküsüy le tanınan Fransız düşünür. 2/ Yayla fırla tılan ucu sivri çubuk... Yumurta ve irmikle yapılan bir tatlı. 3/ Çin kökenli bir dövüş sporu... Meslek. 4/ Közlenmiş patlıcan, kıyma ve yoğurtla yapılan bir kebap. 5/ Evcil bir geyik türü. Afrika’da yaşayan bir antilop. 6/ Tekke edebiyatı şiir türlerinden biri... Üstü kapalı olarak anlatma. 7/ Yaban cılardan korkma ve nefret etme. 8/ Franz Kafka’nın bir romanı. 9/ Bir aygıtın gereken işi yapabilmesi durumu... Yaz yağmuru.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle