26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 2 EYLÜL 2019 PAZARTESİ HABER/YORUM 30 Ağustos ve genel manzara 19 Mayıs 1919, emperyalist ülkelerin işgaline ve hegemonya kurma çabalarına karşı Kurtuluş Savaşı’nın başladığı tarihtir. 30 Ağustos 1922, bu savaşın zaferle sonuçlandığı tarihtir. Bu mücadelenin öncüsü ve lideri, Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk, vatanı işgal kuvvetlerinden kurtardıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kişidir. 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutlamaktan kaçanlar veya zorla kutlayanlar veya bu kutlama sırasında Atatürk’ü yok sayanlar, vatana ihanet edenlerdir. 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim gibi vatanın var oluş sürecini belirleyen temel tarihi günleri ve o tarihi yazan Atatürk’ü yok saymak, vatan hainliğinden başka bir şey değildir. Bunlar vatanın da vatandaşlığın da ne olduğunu bilmezler. Bunlar için vatan sadece, ümmetçi ve dinci bir zihniyetle işgal edilip talan edilmesi gereken bir coğrafya parçasıdır. Emperyalizmin ülke içindeki uzantıları olan bu odaklar, vatanı vatan yapan tüm unsurları ortadan kaldırmayı kendilerine misyon edinmişlerdir. Bunun ilk adımı, önce siyasetin yetki organlarına, daha sonra da devlet kadrolarına, ağırlıklı olarak dinci vatan hainlerini yerleştirmek olmuştur. Böylece siyaset ve bürokrasi, halka ve ulusa hizmet aracı olmaktan çıkıp emperyalizme hizmet eden teokratik bir otorite aygıtına dönüşmüştür. Sonraki adım, anayasal düzeni ortadan kaldırmak olmuştur. Bu çerçevede, laiklik; yasama, yürütme, yargı arasında güçler ayrılığı; yargı bağımsızlığı; düşünce, ifade, basın, yayın, örgütlenme özgürlüğü ve serbest seçimler ile ilgili anayasada yer alan maddeler fiilen ortadan kaldırılmıştır, anayasadaki 2., 6., 7., 8., 9., 11., 14., 24., 25., 26., 28., 34., 67., 68., 69., 138. ve 148. maddeler, kâğıt üzerinde kalmıştır. Buna paralel atılan adımlardan birisi de, halkı cehalete sürüklemek olmuştur. İmam hatip okulu, Kuran kursu, ilahiyat fakültesi enflasyonu ve “4+4+4” eğitim sistemi, eğitimin dinselleşmesinin, bilimsel ve laik eğitim sisteminden uzaklaşılmasının, halkın cahil bırakılmasının yolunu açmıştır. Bunlarla birlikte atılan adımlardan birisi de, iç ve dış güçlere karşı bir ülkenin güvenliğinin sağlanmasında birinci derecede önemli olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ele geçirilip parçalanması olmuştur. Vatanın, milletin ve devletin ordusu yerine, hükümetin, belli bir siyasi partinin ve belli bir siyasi görüşün ordusu kurularak, ülke genelindeki kurumlara dayatılan kutuplaşma, parçalanma ve bölünme, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde de uygulanmıştır. Bu uygulama 15 Temmuz darbe girişiminden önce Fethullah Gülen’e bağlı çeteler üzerinden gerçekleşmiştir, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra da, farklı aktörler üzerinden devam etmiştir. 15 Temmuz 2016’dan sonra, harp okullarının “Milli Savunma Üniversitesi”ne bağlanması ve askerin eğitiminde kara, deniz ve hava komutanlıklarının büyük ölçüde devre dışı bırakılması; Genelkurmay Başkanı’nın bazı yetkilerinin Milli Savunma Bakanı’na devredilmesi; imam hatip mezunlarına da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kapılarının açılması; askeri şuralarda, liyakate, yeteneğe ve beceriye göre değil, AKP’ye ve Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsına bağlılığa göre, feodal ölçütler üzerinden, terfi ve emeklilik işlemlerinin gerçekleşmesi, TSK’yi bölüp parçalama operasyonunun bir parçasıdır. Ülkenin kurtarıcısıyla ve kurucusuyla kavgalı olan bir şahsın ve siyasi partinin iktidarda olduğu bir ülkeyi, emperyalizmin bölüp parçalaması dünyanın en kolay işidir. Bunun için dış güçlerin özel olarak fazla bir şey yapmasına gerek yoktur. Dışarıdan işgal edilemeyen bir ülkeyi içeriden işgal etmek, modern emperyalizmin yöntemlerinden birisidir. CIA ve Pentagon destekli Fethullah Gülen çetesi 15 Temmuz 2016’da darbeyi gerçekleştirebilmiş olsaydı Türkiye’de yaşanacak olanlar, iç politika bağlamında, ana hatlarıyla, zaten yaşanmaktadır. Askeri darbenin yapamadığını, sivil darbeciler adım adım uygulamaktadır. 2 EYLÜL 2019 SAYI: 34298 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04:54 0442 05:08 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06:24 13:09 16:49 06:10 12:54 16:33 06:34 13:16 16:55 Akşam 19:44 19:27 19:49 Yatsı 21:08 20:50 21:09 Tehlike kapıdaİYİ PARTİLİ ÇIRAY VE ÖZDAĞ, SINIRDAKİ GELİŞMELERİ DEĞERLENDİRDİ AKP iktidarının başından beri Suriye politikasını doğru yönetmediğini belir ten İYİ Parti milletvekilleri Aytun Çıray ve Ümit Özdağ, Suriyelile rin Türkiye sınırında düzenledi ği protesto eylemlerinin daha da artmaması için Türkiye’nin önle yici tavrını bir an ön ce devreye sokma sı gerektiğini söyle di. Çıray, “Öncelik leyla kılıç le yapılması gereken, Türkiye’ye geçişleri durdurmak, askeri yetkililerin belirleyece ği sınır bölgesinde güvenli böl ge inşa etmektir. Suriye’nin meş ru hükümeti ile de bir an önce te masa geçilmelidir” dedi. Ümit Öz dağ ise “Selefi gruplar ve ÖSO, Erdoğan’ın Moskova ziyaretin den sonra Rusya ve dolaylı olarak Suriye ile anlaştığını, kendilerini sattığını düşündükleri için protes to ediyorlar. Soçi Mutabakatı çök tü. Kısa süre sonra büyük olaylar başlayabilir” diye konuştu. Şam yönetiminin İdlib çevre sindeki askeri operasyonları ar tırmasının ardından Türkiye’nin sınır kapılarına yakın bölgele re göç eden Suriyeliler, “Suri ye ordusunun İdlib’deki operas yonlarının durdurulmasını” ta lep ederek geçen günlerde pro testo gösterisi düzenledi. Arala rında cihatçı grupların olduğu da iddia edilen çok sayıda Suriyeli nin Türkiye’yi protesto etmesi nin ardından Cilvegözü Sınır Ka pısı kapatıldı. 1 Ekim’e kadar ta tilde olan TBMM’nin olağanüstü toplanması gerektiğini yineleyen Çıray İdlib’den doğması olası göç dalgasına engel olunamayacağını söyledi. Çıray, şöyle devam etti: “Suriye’deki IŞİD’cilerin son ka lesi konumundaki İdlib’den ya Aytun Çıray Ümit Özdağ şanacak bir göç, Türkiye’de terör olaylarını ciddi ölçüde tırmandırır. Suriye rejim güçlerinden kaçan ÖSO militanları hududumuza kadar gelmişler ve kıskacın kapanmasından dolayı sınır bölgemizde ciddi bir hareketlilik yaratmaktadırlar. Bundan sonraki süreç hassas olduğu kadar tehdit ve tehlike içermektedir. Suriyeli ve cihatçı yapıların gösterecekleri tavırlara karşı ciddi hamleler yapılamaması, Türkiye’nin egemenliğini zedeleyeceği gibi yarın öbür gün milli sınırlarımızda önlenemeyecek eylemlere sürüklenmesi olasıdır. Öncelikle yapılması gereken, Türkiye’ye geçişleri durdurmak, askeri yetkililerin belirleyeceği sınır bölgesinde güvenli bölge inşa etmektir. Suriye’nin meşru hükümeti ile bir an önce temasa geçilmelidir. Aksi takdirde ülkemiz çok daha büyük problemlerle karşı karşıya kalacaktır.” ‘Erdoğan’a tepki yüksek’ Ümit Özdağ ise protestocuların içinde birçok kesimin yer aldığını kaydederek, “İdlib’de halen sürmekte olan gösteriler içinde her türlü selefi, cihatçı, örgüt propagandistlerinden, ÖSO mensuplarına ve paniğe kapılmış halka ka dar değişik grupların olduğunu düşünüyorum. Hepsinin protesto gerekçesi farklı. Halk paniğe kapıldığı ve Suriye ordusunun onları cezalandıracağını düşündüğü için Türkiye’ye kaçmak istiyor. Selefi gruplar ve ÖSO ise Erdoğan’ın Moskova ziyaretinden sonra Rusya ve dolaylı olarak Suriye ile anlaştığını, kendilerini sattığını düşündükleri için protesto ediyorlar” dedi. Soçi Mutabakatı’nın çöktüğünü söyleyen Özdağ, “Yanlış umutlar uyandıran Erdoğan’a tepkinin yüksek olduğu anlaşılıyor. Selefiler ve özellikle ÖSO’cular, Türkiye’nin İdlib için savaşacağına inanmışlar. Sonuç olarak olayların gelişmesinin bize gösterdiği husus 17 Eylül  2018’de imzalanan Soçi Mutabakatı çöktü. Türkiye mutabakat ile üstlendiği Selefilerin ılımlılaştırılması ve silahtan arındırılması taahhütlerini gerçekleştiremedi. Rusya’nın desteklediği Suriye ordusu İdlib’i işgale başladı. Mevcut gözlem noktalarında kalmak mümkün görünmüyor” diye konuştu. ‘Olaylar başlayabilir’ Bu sürecin Türkiye tarafından temkinli ve doğru bir şekilde yürütülmesi gerektiğine vurgu yapan Özdağ, “Eğer, bu süreç yönetilemez ve Hatay üzerinden Türkiye’ye tekrar milyonlarca insanın girmesi söz konusu olursa kısa süre sonra büyük olaylar başlayabilir. Yapılması gereken Suriye rejimi ile doğrudan görüşmelere başlamaktır. Bu görüşmelerin temel amacı Suriye’nin toprak bütünlüğüne destek vermek ve Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönüş sürecini başlatmak olmalıdır” ifadelerin kullandı. l İSTANBUL    BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Boş film şeridi. 2/ Afyonkarahisar ilinde bir göl... Aziz Nesin’in bir tiyatro oyunu. 3/ Yağda kavrulmuş unun üzerine pekmez, bal ya da şeker dökülerek yapılan bir tür helva... Küçük körfez. 4/ Bir şeyin herkesin gözü önünde yapılıyor olması. 5/ Şöhret... Çikolatanın krema ve kakaoyağıyla karışmış durumu. 6/ Zihin ve bedence ortaya konan çaba... Bir soru sözü. 7/ Bir düşünceyi, bir konuyu bir kişi ya da nedene dayandırma... “Dosta el değmedik bulamadım” (Pir Sultan Abdal). 8/ Afrika’da yaşayan bir antilop... Antalya ve Fethiye körfezleri arasında yer alan yarımadanın adı. 9/ Küçük üzüm salkımı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bilgisini başkalarını sıkacak şekilde gösterişle sunan kişiler için kullanılan sözcük. 2/ Afrika kö 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 D İ SLEKS İ EKE F AUNA MORMON L A R 1 2 4 5 AN AR ULA NAAŞ L İ N 3 6 S PAT İ NA J 4 7 8 POL İ M İ M M İ RA BALA 5 9 ANT POL EN 6 kenli öldürücü bir virüs... 7 Yasalara aykırı davranış. 3/ Yas havalarına uygu 8 lanan bir halk ezgisi. 4/ Asya’da bir ülke... Sporda 9 kuraldışı hareket. 5/ Erkek ve dişi gametin birleşmesiyle oluşan döllenmiş hücre. 6/ “Bir ga rip ölmüş diyeler / günden sonra duyalar” (Yunus Emre)... Uçurum... Boru sesi. 7/ Kaşındırıcı bir deri hastalığı... Havadaki su buharı. 8/ Üzerinde ikiden fazla fındık bulunan dal. 9/ Elektrik ampulünün takıldığı yivli yer... İspanya’da üretilen ünlü bir şarap. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Siyasal dincilikle mücadelenin esasları FETÖ’yle mücadelenin iktidar tarafından iyi götürülememesinin tek nedeni uzun bir döneme dayanan AKPFETÖ ortaklığı ve FETÖ’nün siyasi ayağının AKP içinde olması değildir elbette... Daha temelde, AKP ile FETÖ’nün aynı “siyasal dincilik” kültür zeminine sahip olması nedeni vardır. O kültürel zemin nedeniyle, iktidarın FETÖ’yle mücadelesi, Fethullahçıları atıp yerlerine başta Menzilciler olmak üzere diğer tarikatları devlete doldurması şeklinde yürüyor. Bu yöntemle Fethullahçılıkla kısmen mücadele edilmiş ama temel sorunla mücadeleden kaçınılmış oluyor. Elbette AKP’den daha fazlasını beklemek, belirttiğimiz ortak “siyasal dincilik” kültür zemini nedeniyle mümkün değil! Kuşkusuz bu iktidardan her gün manşetlere çıkan tarikatlardaki çocuk istismarlarıyla doğru mücadele etmesini beklemek de aynı nedenle mümkün değil! Keza bu iktidardan kadın cinayetlerine karşı esaslı bir politika oluşturabilmesini beklemek de aynı nedenle mümkün değil! Tarikatlar koalisyonu AKP, bir tarikatlar koalisyonu olarak kuruldu. İlk kabinedeki “şu bakan şu tarikatın temsilcisi” haberine sadece bir bakandan itiraz gelmişti! O anlayış, AKP’nin sonraki hükümetlerinde de sürdü. Elbette Demirel’ler, Özal’lar döneminde de iktidar katında tarikatlar vardı. Dahası Refah Partisi iktidarı dönemi de yaşandı. Ancak ilk defa AKP döneminde tarikatlar devlet oldu! Önceki dönemlerden farklı olarak AKP döneminde mesele bir hükümetin oy desteği için bir tarikatı desteklemesi olmaktan çıktı; tarikatların devletleşme süreci ile ülkenin sınıfsal sermaye yapılarında da değişiklikler başladı. Tarikatlar devletleştikçe, büyük sermaye transferleri oluştu. Tarikatlar büyük ekonomik gruplara dönüştü. Son 20 yılın “en büyük şirket/grup” listelerine bu yönden bir inceleme yapılırsa, eski sermaye grubu ile yeni sermaye grubu arasındaki makasın yıllar içinde kapandığı ve neredeyse yer değiştirdiği görülecektir. “Siyasal dinciliğin” bu ekonomipolitiği, üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. Siyasal dincilikle mücadele kitapları Anlatmaya çalıştığım konuyla ilgili çok önemli kitapların editörlüğünü yaptım son bir yıldır; örneğin gazetemizin genel yayın yönetmeni Aykut Küçükkaya’nın The Ortak kitabı, örneğin yazarımız Barış Terkoğlu’nun Barış Pehlivan’la birlikte hazırladığı Metastaz, örneğin gazeteci Toygun Atilla’nın İşfa adlı kitabı, örneğin gazeteci Timur Soykan’ın Badeci Şeyh’in Sır Odası... Kuşkusuz Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan bu kitapların dışında da bu alanda çok önemli kitaplar yayımlandı. Örneğin gazeteci Mustafa Hoş’un Çığlık adlı kitabından, gazeteci İsmail Saymaz’ın Şehvetiye Tarikatı adlı kitabına kadar pek çok kitap var... Bu kitaplardan çıkan iki temel sonuç var: Laiklik ve Türkçe ibadetin yaşamsal önemi! Laikliğin devrimci tanımı Laiklik, FETÖ ve benzeri yapıların panzehridir. Demirel’ler, cemaat ve tarikatlarla girdikleri işbirliğinin gereği olarak laikliğin tanımını sulandırdılar önce. “Laiklik, din ve devlet işlerinin ayrılmasıdır” dediler... Oysa Atatürk’ün laiklik tanımı Demirel’lerin sulandırdığı tanımdan temelde farklıydı: “Din ile devlet ve dünya işlerinin ayrılması” diye tanımlıyordu Cumhuriyetimizin kurucuları laikliği... Arada çok önemli fark vardı: Demirel’ler özetle “din devlet kurumlarına girmesin ama dünya işlerimizin tamamının merkezinde yer alsın” demiş oluyorlardı sonuçta. (Kuşkusuz, bu zamanla dinin devlet kurumlarına da adım adım girebilmesi demekti ve nitekim girdi.) Atatürk ise “din ile devlet ve dünya işlerini” ayırarak cemaat ve tarikatlara yaşam hakkı tanımamayı devrimci Cumhuriyetin önüne görev koyuyordu. Dahası “din vicdan işidir” diyerek, Allah ile kul arasına giren üçüncü kişileri (tarikat, şeyh vs.) devreden çıkarmak istiyordu.  Türkçe ibadetin önemi “Siyasal dincilerin” Atatürk’ün Türkçe ibadet anlayışına karşı çıkma nedenleri de aynıdır. Somut bir örnekle anlatalım: Şeyhinin cinsel organından gelen sıvıyı ibadet diye içen müritleri, mahkemede bunun dayanağının Kuran’ın bir ayeti olduğunu söylüyorlar ağız birliği etmişçesine! (Badeci Şeyh’in Sır Odası’nda yer alan mahkeme tutanakları.) Çünkü o ayette gerçekte ne yazdığını bilmiyorlar! Şeyh, ayette ne yazdığını bilmeyen müritlerini her türlü ahlaksızlığına inandırabiliyor ve onları hem cinsel yönden hem de tarikatının giderlerini karşılamaları için maddi yönden sömürebiliyor. Çocuklarımızı ve geleceğimizi bu anlayıştan kurtarmak göreviyle karşı karşıyayız. Bu ise öncelikle bir politik mücadeledir, iktidar olma sorunudur!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle