19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Haber EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 911 EYLÜL 2019 ÇARŞAMBA Adalet mezarda geldiAYM, cezaevinde intihar eden çocuğun tutuklanmasını hukuka aykırı buldu DEVLET TAZMİNAT ÖDEYECEK Gazeteciye darp için ihtar kararı Anayasa Mahkemesi, önemli başka bir konuda da içtihat niteliğinde ihlal kararlarına imza attı. 2014’te Taksim’de Gezi Parkı direnişinin yıldönümünde düzenlenen eylemi izlerken polis tarafından darp edilen ve yüzüne biber gazı sıkılan Evrensel gazetesi muhabiri Erdal İmrek’in insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile basın ve ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar veren yüksek mahkeme, İmrek’e 27 bin 500 TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti. Kararın gerekçesinde, şu değerlendirmede bulunuldu: “Bu başvuruda önemli olan, sadece işini yapmakta olan başvurucunun bir gazeteci olduğunu açıkça ortaya koymasına rağmen asıl niyetleri gazetecilerin faaliyetlerine müdahale etmek olduğu sonucuna ulaşılan polislerin muamelelerine maruz kalmış olmasıdır. Başvurucuya yapılan müdahalenin anayasanın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan meşru sebeplerden hiçbirine uymadığı, bu nedenle de haklı olmadığı tespit edilmiştir. İdare ve yargı makamları, gazetecilerin görevlerini yapmalarının engellenmesi şeklindeki başvuruya konu müdahalenin yasal olduğuna ya da meşru bir amaç taşıdığına dair güvenilir hiçbir kanıt sunmamıştır. Bununla birlikte mevcut başvuruda böyle bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kabul edilemeyeceği de açıktır.” İŞYERİ DEĞİŞTİRİLMELİYDİ Önce can güvenliği İzmir’de boşandığı eşi tarafın dan darp edilen ve bıçaklanan sınıf öğretmeni K.Ş. adlı kadının, can güvenliği nedeniyle görev yerinin değiştirilmesi talebinin reddedilmesi olayı da Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. AYM İkinci Bölüm, şiddete uğrayan kadın öğretmenin işyerinin değiştirilmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine karar verdi. İhlalin ortadan kaldırılması, yani talebin yerine getirilmesi için yeniden yargılama kararı veren AYM, başvurucuya 10 bin TL manevi tazminata da hükmetti. Kararda şöyle denildi: “Başvurucunun can güvenliğinin tehlikede olduğunu somut temellere dayalı olarak açıklayarak önce çalıştığı kuruma daha sonra da yargı makamlarına iletmiş olmasına karşın, Milli Eğitim Bakanlığı ve İzmir 7. Aile Mahkemesi’nin şiddet mağduru başvurucuyu korumaya yönelik tedbirleri sağlama yönündeki pozitif yükümlülüklerine uygun hareket etmedikleri anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması hakkı kapsamında devlete ait pozitif yükümlülüklerin gereği gibi yerine getirildiğinden söz edilemez.” “Kumbara çaldı” diye 15 yaşında tutuklanan Emirhan Nas, bir ay sonra cezaevinde intihar etti. AYM, 5 yıl sonra Emirhan’ı ölüme götüren tutuklamanın hukuki olmadığına karar verdi. Anayasa Mahkemesi, Trabzon’da bir çay ocağında içinde bozuk paraların bulunduğu kumbarayı çal dığı iddiasıyla 15 yaşında tutuklanan ve bir ay sonra cezaevinde kendisini asa rak intihar eden Emirhan Nas adlı çocuğun tutuklan masını hukuka aykırı buldu. Anneye 27 bin 500 TL ma Alican uludağ nevi tazminat ödenmesine hükmeden mahkeme, “Sulh ceza hâkimi, tutuklama ka rarı verirken çocuk olduğunu dikkate al malıydı. Çocuğun tutuklanması son ça re olmalıydı” dedi. Karar, annebabası boşanan çocuğun dramını ve psikoloji si bozulduğu için tedavi edilmek yerine, cezaevine atılarak nasıl ölüme sürüklen diğini ortaya koydu. AYM kararına göre, 15 yaşındaki Emirhan Nas, bir işhanında bulunan çay ocağından bozuk paraların olduğu iki adet kumbarayı çaldığı gerekçesiy le 8 Ekim 2015 tarihinde gözaltına alın dı ve bir gün sonra tutuklandı. Savcılık, Emirhan Nas ve Ö.B. adlı arkadaşı hak kında hırsızlık, işyeri dokunulmazlığını ihlal etme ve mala zarar verme suçlarından dava açtı. Rapor dikkate alınmadı İddianameyi kabul eden mahkeme, çocuğun başka bir dosyaya giren sosyal inceleme raporunu da dosyaya ek Emirhan Nas ledi. Ancak mahkeme, raporda çocuğun psikolojik durumunu görmezden gelerek tutukluk halinin devamına hükmetti. Raporda, Emirhan Nas ile ilgili şu değerlendirmeler yer aldı: “Emirhan Nas’ın özellikle annesinin evliliğinden sonra tutum ve davranışlarının olumsuz yönde değiştiği, üvey babasının çocuğa ilgi ve sevgi göstermediği, çocuğun da ona karşı tepkili olduğu, Emirhan Nas’ın öz babasını uzun yıllardır tanımadığı, geçen yıl babası ile karşılaştığı, öz babasının da çocukla ilgilenmediği öğrenilmiştir. Çocuğun evlenene kadar annesiyle birlikte yaşadığı, yaklaşık bir yıldır da anneannesiyle kaldığı, zaman zaman evden ayrıldığı, dışarıda kaldığı, çocuktan haber alamadıkları, annesi ve diğer akrabalarıyla çatışma yaşadığı, istekleri karşılanmayınca agresifleştiği, hakaret ve tehdit ettiği, çabuk sinirlenme, öfke patlamaları yaşama, kendine zarar verme, eşyaları kırma, sa bırsız tutumlar sergileme gibi davranışlarının bulunduğu, evden kaçtığı, aile denetimine uymadığı belirlenmiştir.” E.N., 10 Kasım 2015’te Trabzon E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Çocuk Koğuşu’nda saat 20.30 sularında kendini asarak yaşamına son verdi. Bu nedenle mahkeme davayı düşürdü. AYM: Hukuki değildi Anne Semra Omrak, ölüm olayı üzerine Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm, tutuklamanın hukuki olmadığı gerekçesiyle çocuğun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Anneye 27 bin 500 TL manevi tazminat ödenmesine hükmeden yüksek mahkeme, şu değerlendirmelerde bulundu: “Somut olayda tutuklamaya karar verilirken tutuklama kararında başvurucunun oğlunun çocuk olduğunun dikkate alındığına dair herhangi bir değerlendirmeye yer verilmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken uluslararası sözleşme ve belgelerde yer alan ilkelere riayet edildiği, bu bağlamda diğer koruma tedbirlerinin uygulanmasının yetersizliğinden bahsedilirken başvurucunun yaşının dikkate alındığı söylenemeyecektir. Tutuklama kararında sulh ceza hâkimi tarafından ileri sürülen gerekçeler, tutukluluk tedbirinin başvurucunun oğlunun yaşı bakımından özellikle iç hukukun gerektirdiği üzere son çare olarak kullanıldığının düşünülmesine imkân vermemektedir. Ayrıca tutuklama kararı veren hâkimliğin başvurucunun tutuklanmasına karar verirken öncelikle tutuklamadan başka tedbirleri öngördüğü anlaşılmamaktadır. Bu gerekçelerle tutuklamanın ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.” ÖLÜMÜ DE SORUŞTURULMADI Trabzon E Tipi Kapalı Cezaevi’nde 32 gün tutuklu kalan, 10 Kasım 2015’te kantinden aldığı çamaşır ipiyle kendini asan 14 yaşındaki Emirhan Nas’ı ölüme götüren süreç, FETÖ Operasyonunda açığa alan Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Tunçer tarafından karanlığa gömülmüştü. Savcı Tunçer, hukuk tarihine geçecek takipsizlik kararında, “İntihar etmek suç değil. Ölenin intihara yönlendirildiğine dair herhangi bir delil elde edilemedi” demişti. Emirhan’ın annesinin soruşturmanın yeniden açılması isteğiyle yaptığı başvuru ise henüz sonuçlanmadı. Emirhan’ın son anları, güvenlik kameraları tarafından dakika dakika kaydedilmişti. Savcı Tunçer’e göre ise intihar anının görevlilerce görülmesi imkânsızdı. Çünkü, cezaevinde tüm güvenlik kamera görüntülerinin canlı izlendiği 4 adet LCD televizyon ekranı vardı. Ekran 16 eşit parçaya bölünüyordu. 4 ekranda toplam 64 görüntü oluyordu. Bölünen ekranlarda, saat ve güvenlik kamerasının adının yazıyor olması, intiharı kaydeden kameranın görüş açısının uzak bölümünde bazı alanların görüntülenmesini engelliyordu. Gardiyanların ifadelerindeki saatle bilirkişi raporundaki saat çelişkili olarak yer aldı. Savcı, bu çelişkiyi ise hiç irdelemedi. Emirhan, cezaevinde kaldığı süre içinde, annesiyle bir kez açık görüş yapabildi. Muhabirimiz Hilal Köse, Emirhan Nas’ı ölüme götüren süreci ve sonrasını birçok kez haber yaptı. Annesine, cezaevinde kendisine kötü davranıldığını, kilolu, uzun boylu, kaba bir görevlinin her hafta sıra dayağına çektiğini, omuzlarına vurduğunu anlattı. Tuvalet temizlettirdiklerini, bulaşık yıkattıklarını söyledi. Anne Semra Omak, cezaevine bir kez daha gitti. Görüş günü değişti diye kapıdan geri çevrildi. Oğluna getirdiği pantolonu da almadılar. Oğlu hızla kilo kaybetmiş, kıyafetleri bollaşmıştı. Savcı suçu anneye attı Savcı Tunçer, annenin şikâyetini tek kalemde boşa çıkardı. Takipsizlik kararındaki o ifade şöyleydi: “İleri sürülen kötü muamele iddiaları soyut nitelikte kaldı. Ölenin annesinin, kötü muamele iddialarını öğrenir öğrenmez değil de, oğlu öldükten sonra yani delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi için gereken süreden sonra gündeme getirmesi nedeniyle somut herhangi bir delil elde edilemedi.” Emirhan cezaevine girince, psikososyal yardım servisi ile ilk görüşmeyi iki gün sonra yaptı. O gün hazırlanan takip formuna göre Kaşüstü Hastanesi’nde psikolojik ya da psikiyatrik tedavi görmüştü. Geçmişte silahla intihar girişimi olmuştu. Savcının bu duruma dair tespiti ise birkaç cümleden ibaretti: “Kurum psikososyal servisince resen iki görüşme yapılmıştır. Aynı odada kalan arkadaşlarının beyanlarından anlaşılacağı üzere intihar fikrinden kimseye bahsetmemiştir. Ailevi sıkıntıları yüzünden psikolojik rahatsızlıklarının bulunduğu anlaşılmıştır.” l İSTANBUL/Cumhuriyet AHMET ATAKAN ÖLÜMÜNÜN 6. YILDÖNÜMÜNDE ANILDI Hatay’ın Armutlu Mahallesi’nde, 10 Eylül 2013’te Abdullah Cömert yürüyüşü ve OD TÜ direnişine destek eylemi sırasında polisin müdahalesi sonucu katledilen Ahmet Atakan, ölümünün 6’ncı yılında mezarı başında anıldı. Armutlu’da yapılan anmaya Atakan’ın ailesi, ar kadaşları ve birçok siyasi parti ile STK temsilcilsi katıldı. Anmada konuşan Atakan’ın annesi Emsal Anne Emsal Atakan, “Çektiğimiz acının tarifi imkânsız. Tek Atakan, “Bu isteğimiz başka çocuklar öldürülmesin, baş ülkede adalet yerle bir olmuş durumda” dedi. ka anneler ağlamasın. Biz adalet istiyoruz” dedi. Atakan’ın ölümüne ilişkin açılan soruşturma 6 yıldır tamamlanmayıp dava açılmadı ve ölümü halen aydınlatılmadı. l Haber Merkezi Avukat Canpolat hayatını kaybetti DerıvKriomncfVei dİEşeçFriaASsTeyonnduika(DlaİSK) eski hukuk başmüşaviri, İstanbul Barosu’nun eski1975 – 1979 yılları arasında yönetimİstaknbuulrBuarlousuüyesi avukatBaşkan Yardımcılığı ve edebiyatçı Müşür Kaya Can1975 – 1980 , 2002 – 2008, 2010 – 2018 yılları arasında Türkiye Barolar Birliği Delegeliği polat haygaörtevılnerıindkeabyulubnaentti. CanpolaBta,robmuuzgunü4n266İssitcial snaybısınudla’dkaayıtlıtoprağa verilecek. Canpolat’ın vefatına ilişk“iYnAŞAgMaİsBtzaOneYbUtuleOBmaNrUoisRzuÖeDÜaLÜç”ıklamada bulunan Türkiye BarolsaahribBi irliği (TBB) Başkan YAağradbıemyceısmı AekvuçikAleaVrtinHU,üeKszeAilyeTinnleÖrzinb,edka, r“bMeümşüarğ MkdeudrÜleakrŞıinhÜınakRhseızmKlıkaAlvaurYakAavteı,CahneAtmidNesmePsoikOorladLtuikA. ÜuTyl gulamalara karşı durdu. Bizim için ve genç kuşaklar iç1i0n.09ö.2r0n19etkaribhinirdeivnefsataentmdiştıi.r. Büyük bir Aziz Meslektaşımızın cenazesi 11.09.2019 Çarşamba günü hukuk çınarını kaybettik” diye konuştu.saat 14:00’te İstanbul Barosu önünde düzenlenecek törenin ardından, Marmara İlahiyat Camii’nde kılınacak ikindi namazını müteakip, Kalearkası Anadolu Kavağı Mezarlığı’na defnedilecektir. Beraat eden ‘barış bildirisi’ imzacısı akademisyen sayısı 23’e yükseldi 18 akademisyen daha beraat etti “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza attıkları gerekçesiyle haklarında dava açılan akademisyenler, beraat etmeye devam ediyor. Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde görülen duruşmada. aralarında KESK Eşbaşkanı Aysun Gezen’in de bulunduğu 18 barış akademisyeni beraat etti. İzmir’de görülen barış akademisyeni davasında ise mahkeme yetkisizlik kararı verdi. Böylece beraat eden akademisyen sayısı 23’e yükseldi. Beraat kararına ilişkin Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması yapan akademisyenlere KESK, DİSK, TTB ve TMMOB temsilcileri de destek oldu. Üniversitelere dönmeliler Doç. Dr. Tuna Altınel, “Bugün itibarıyla Barış Bildirisi’nin yargı kurumları tarafından kovuşturulmasının üzerinden üç buçuk sene geçti. Barış demenin bedelini aramızda eşitsiz bölüştük. Adalet ancak barış içinde tesis edilebilir. Toplumsal barış ve adalet için dayanışmadan aldığımız güç ile mücadeleye devam edeceğiz. Barış demeye devam edeceğiz. Beraatlar geliyor ama barış mücadelesi bitmedi, devam edi yor” ifadelerini kullandı. KESK adına açıklama yapan eşbaşkan Mehmet Bozgeyik, “Çağlayan Adliyesi 3 yılı aşkın süredir barış isteyen akademisyenlerin haklı taleplerine tanık olmaktadır. AKP’nin gerici politikalarına karşı gelen akademisyenlerin, barış ve adalet talebinde bulunduklarını gördük. Anayasa Mahkemesi’nin ifade özgürlüğü kararıyla da barış istemenin suç olmadığını görmüş olduk. Beraatlar da mağduriyetleri tamamen ortadan kaldırmamaktadır. Arkadaşlarımızın yeniden üniversitelerine iadesini talep ediyoruz” açıklamasında bulundu. l Haber Merkezi Ergenekon hâkimi Özese’ye hapis! Önceki gün akşam saatlerinde art arda telefon ve mesajlar aldık. Ergenekon davasının mahkeme başkanı Hasan Hüseyin Özese, FETÖ üyeliğinden 10 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.  Mesajların çoğu, en hafif anlatımla böyle bir cezanın hak edildiği yönündeydi.  Şöyle bir oturdum, başımı arkaya attım; o yargılamalardaki kabul edilemez hukuksuzluklar peş peşe aklıma geldi. Ancak Özese’nin hüküm giymesi içimde en ufak bir intikam ya da benzer duyguyu canlandırmadı. Zaten öyle bir duygu içinde olmadığımı, Silivri’deki en ağır günlerde bile vurgulamıştım. Bir yargılamada Özese’nin gözlerinin içine bakarak şunu söylediğimi anımsıyorum: “Hücrede tek başıma kalıyorum. Bu yargılama yönteminden hukuk beklemiyorum. Şu anda sizin yerinizde olmayı hiç istemezdim... Biz kendimizi tertemiz hissediyoruz. Ama bu gidiş sanık sandalyesine sizi oturtur...” HHH Özese’nin başkanlığında yapılan yargılamalardan sadece üç örneği paylaşmak isterim. Sanıkların büyük çoğunluğunun ifadesinin alındığı, mahkemenin de iddianameleri birleştirerek davayı içinden çıkılmaz hale getirdiği günler... Ağır ceza davalarında sanık, duruşma salonuna bir tanık getirmişse, yasaya göre onun dinlenmesi gerekir. Suçlamalarla ilgili çok şey söyleyebilecek bir tanık, kapıda. Avukatlar mahkeme başkanı Özese’ye durumu ilettiler. Tanığın dinlenmeyeceğini söyledi. Israr ettiler, bunu şart koşan yasa maddesini anımsattılar. Özese şu yanıtı verdi: “Bu maddeyi biliyoruz, kanunun o maddesini uygulamama kararı aldık!” Değil hukuk, kanun devleti bile olmadığımızın tablosuydu. Gizli tanıklık ilk kez Ergenekon’da uygulandı. Yasaya göre, gizli tanığın bir cümlesi bile yanlış çıkarsa, tanıklığı düşüyor. Tüm sanıklarla ilgili ağır ifadelerde bulunan bir gizli tanık, yarım saat sonra resmen saçmalamaya başladı. Olayları, kişileri karıştırdı. Bir ara, Tuncay’la beni karman çorman etti, “Tuncay Balbay’ı da tanırım” gibi sözler söyledi. Salonda herkes önce gerildi, sonra alaysı gülümsemeler başladı. Bu aşamadan sonra gizli tanıklığın iptal edilmesi yasanın gereği. Özese, duruşmaya kısa bir ara verdi, dönüşte şöyle dedi: “Gizli tanığın hazır olmadığı görüldü... Bir sonraki celsede hazırlanarak dinlenmesine...” Gizli tanığa neler söylemesi gerektiği iyi öğretilmemişti! Davanın sonuna gelindiğini düşünmeye başlamıştık. Son birkaç sanık dinlenecekti. Sanıkların çoğu, herkes dinlendikten sonra özgürlük bekliyordu. O yüzden ifade verenlerin kısa tutmasını istiyorlardı. Uzatana kızıyorlardı. Son bir iki sanık kaldığında Özese duruşmayı şöyle kapadı: “Davanın şu şu iddianamelerle birleştirilmesine...” Birleştirilen iddianameden biri, bir çaycının Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a silah sattığına ilişkindi! Dava bitiyor denirken uzamıştı... Sonraki duruşmada mahkeme başkanı Özese’ye durumu şöyle özetlemiştim: “Ankara’dan İstanbul’a geliyorsunuz... Gaza basıyorsunuz bir tabela, İstanbul 200 km... Gaza basıyorsunuz, iki saat sonra tabela, İstanbul 300 km... İlerledikçe yol uzuyor. Böyle dava mı olur?” HHH Tonlarca örnek var. Dava baştan, içinden çıkılamaması, içine girenlerin akıl sağlığını yitirmesi üzerine kurgulanmıştı. Özese, bunu çok iyi uygulamıştı. Önceki başkan Köksal Şengün, bu kurguyu onaylamadığı için görevden alınıp yerine Özese getirilmişti. Özese’nin FETÖ üyeliğinden hüküm giymesinden sonra söyleyebileceklerimiz şunlar... İçimizde herhangi bir intikam duygusu yok. Özese de adil yargılanmalı... Bu yargılamada haksızlıklar varsa giderilmeli... Türkiye’de intikam duygusunu filizlendirecek hiçbir olay, hiçbir dava olmamalı... Özese’nin ailesine sabır ve dayanma gücü diliyoruz. Özese duruşma sonunda şöyle seslenmiş: “Haksız yere bu cezayı verdiniz. Burada hukuk yok!” Bugün sorumlu olarak kürsüde bulunan hâkimler de geçmişten ders çıkarmalı... Herkes adil yargılanmalı... Hukukun bir gün herkese lazım olacağını unutmamalı...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle