18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 24 AĞUSTOS 2019 CUMARTESİ Herkese Bilim Teknoloji Dergisi’nin katkılarıyla hazırlanmıştır. Uzayda başka kim var? BİLİM TEKNİK Uzayda başka yaşam formlarını araştırmak amacıyla spiral ışığın kullanıldığı yeni bir uzaktan algılama tekniği oluşturuldu. Şimdi, Güneş Sistemi dışındaki potansiyel olarak yaşanabilir uyduları araştıracak araç tasarlanıyor. Kaptan Kirk’ün Uzay Yolu dizisini bilmeyen yoktur. Onun yönetimindeki Yıldız Gemisi Atılgan’ın mürettebatı yeni bir gezegenin etrafında yörüngeye girdiğinde, yaptığı şeylerden ilki, yaşam formlarını taramaktı. Bilim insanları da uzun zamandır, dış gezegenlerdeki yaşam belirtilerini saptamaya yönelik çalışmalar yapıyor. Peki ama araçları nedir? Tabii ki ışık! Işık, biyolojik moleküllerle etkileşime girdiğinde dairesel olarak polarize olur, yani spiraller oluşturarak hareket eder. Astrobiyologlar, ışık sayesinde bir gün, yabancı dünyalardaki hayatı algılayabilecek “yaşam tarayıcıları” oluşturabileceğimizi düşünüyorlar. Şimdi, ışığın belirli bir yönde spiral oluşturması ve belirgin bir sinyal üretmesine neden olan bir biyokimya fenomenine dayanan yeni bir uzaktan algılama tekniği sayesinde, bu hedefe bir adım daha yaklaşıldı. Astrobiology dergisinde yayımlanan bir makalede açıklanan yöntem, uzay temelli gözlemevlerinde kullanılabilir ve evrende bizim gibi can lılar olup olmadığını öğrenmemize yardımcı olabilir. Uzaktan yaşam tespiti hangi gezegenin hangi tür kimyasalları içerdiğini analiz ederek başka gezegenlere ışık tutuyor. Bu teknik oldukça önemli. Zira araştırmacılar, canlı bir biyosfere bakıp bakmadıklarını kesin olarak gösterecek bazı göstergeler bulmak isterler. Örneğin, bir dış gezegenin atmosferinde aşırı oksijen bulunması, yüzeyinde bir şeylerin “soluduğu”na yönelik iyi bir ipucu olabilir. Yine de yanılma payı var. ArXiv dergisindeki çevrimiçi yayımlanmış önceki çalışmalarında Fransnik ve arkadaşları, laboratuvarlarındaki taze toplanmış İngiliz sarmaşık yapraklarına baktılar ve klorofilin (yeşil pigment) dairesel polarize ışık ürettiklerini gözlemlediler. Yapraklar azaldıkça dairesel polarizasyon sinyali tamamen yok olana kadar zayıflıyordu. Bir sonraki adım sahadaki tekniği test etmekti ve araştırmacılar Leiden Üniversitesi’ndeki binanın çatısına bu tür kutupsallığı tespit eden ve yakındaki bir spor alanını hedefleyen bir araç kullandılar. Snik, buranın yapay çim kullanan Hollanda’daki birkaç spor alanından biri olduğunu fark edene kadar dairesel bir şekilde polarize ışık göremedikleri için şaşkın olduklarını söyledi. Ancak dedektörlerini birkaç mil ötedeki bir ormana yönlendirdiklerinde, dairesel polarize sinyal yüksek ve net bir şekilde ortaya çıkmıştı. Snik ve ekibi şimdi Uluslararası Uzay İstasyonu’na uçabilecek ve benzer bir sinyalin uzaktaki bir gezegenin ışığında nasıl görünebileceğini daha iyi anlamak için Dünya’nın dairesel kutuplanma sinyalini haritalandırabilecek bir araç tasarlıyor. Bu çalışmaya katılmayan Kaliforniya Üniversite’den bir gökbilimci ve astrobiyolog olan Edward Schwieterman, Live Science’a, Güneş Sistemi’nin dışındaki bir gezegenin ışığını yakalamanın zor olduğunu ama gezegen canlıysa, ışığının sadece küçük bir kısmının dairesel polarizasyon sinyalini içereceğini söyledi. Büyük UV Optik Kızılötesi Surveyor (LUVOIR) Gözlemevi gibi büyük uzay tabanlı teleskoplar bu hafif sinyali yakalayabilir. Ancak LUVOIR halen bir konsept; Hubble Uzay Teleskopu’nunkinden altı kat daha geniş bir ayna çapına sahip olacak ve muhtemelen 2030’ların ortalarında çalışacağı tahmin ediliyor. Snik, dairesel polarizasyon tekniğinin, Europa veya Enceladus gibi Güneş Sistemi dışındaki potansiyel olarak yaşanabilir uydulara doğru yönlenen bir araç üzerinde daha da yaklaştırılabileceğini düşünüyor. Bilim insanları, bu donmuş dünyalarda böyle bir detektörle canlıların sinyalini görebilirler. Snik, “Belki de dünya dışı yaşamdaki ilk tespitimiz arka bahçemizde olacak” dedi. https://www.livescience.com/ corkscrewlightrevealsalienlife. html Çin’deki iki adada yok edildiler VE SİVRİSİNEKLER YENİLDİ Artan sayılarıyla geçen yıl Kocaeli’nde gündem olan dünyanın en istilacı sivrisinek türü “Asya kaplan sivrisineği” (Aedes albopictus), Çin’in Guangzhou kentindeki iki adada neredeyse tamamen yok edildi. Sahada ilk kez denenen iki haşere kontrol tekniğinin bir arada kullanıldığı çalışmada, sivrisinek popülasyonu yüzde 94 oranında düşürüldü. Sonuçları Nature’da yayınlanan çalışmada, Wolbachia pipientis bakterisi ile enfekte edilen erkek sinekler doğaya bırakılarak dişi Asya kaplan sivrisinekleri kısırlaştırıldı. Wolbachia pipientis, sivrisineklerin üremelerini; Dang humması ve Zika gibi hastalıklara neden olan virüsleri yaymalarını önlüyor. ABD’deki Georgetown Üniversitesi’nden sivrisinek ekoloğu Peter Armbruster, söz konusu çalışmanın bugüne kadarki en başarılı imha denemelerinden biri olduğunu ve sivrisineklere karşı farklı yöntemlerin bir arada kullanımının ne kadar etkili olabileceği gösterdiğini belirtti. Aedes albopictus nasıl yok edildi? Tıbbi entomolog Zhiyong Xi’nin (Michigan Eyalet Üniversitesi, ABD) liderliğindeki araştırma ekibi ilk olarak, laboratuvar çalışmalarında bir sivrisinek kolonisini Wolbachia pipientis bakterisi ile enfekte etti. Enfekte edilmiş sivrisineklerin kendi aralarında üreyebiliyor oluşu nedeniyle dişilerin doğaya bırakılmaması gerekiyordu. Araştırmacılar, çok zaman ve emek alabilecek mekanik bir ayırma işlemi yerine, koloniyi düşük dozda radyasyona maruz bırakarak dişilerin kısırlaşmasını sağladı. Düşük dozda radyasyon, erkek sivrisineklerin üremesini olumsuz etkilese de ortadan kaldırmıyor. 2016 ve 2017 yıllarında sivrisineklerin üreme dönemleri boyunca, her hafta hektar başına 160.000’den fazla enfekte sivrisinek, Çin’de Dang hummasının en çok görüldüğü Guangzhou kentindeki iki adada doğaya bırakıldı. Enfekte edilmiş erkek sivrisineklerle çiftleşen yabani dişiler ve kısırlaştırılmış dişilerle çiftleşen yabani erkekler yavru üretemediğinden, ortalama yabani dişi sivrisinek sayısı 2016 yılı içinde yüzde 83, 2017’de yüzde 94 oranında azaldı. İnsanları ısıran ve hastalıkları yayanlar dişi sivrisinekler olduğundan araştırmacılar onların sayısındaki değişimi izlemişti. Kentucky Üniversitesi’nden tıbbi entomolog Stephen Dobson, Asya kaplan sivrisinekleriyle mücadelede, böcek ilaçlarına karşı direnç geliştirebilmeleri ve yumurtalarını tespit edilmesi zor bölgelere bırakmaları nedenleriyle, mevcut stratejilerin etkisiz kaldığını, söz konusu çalışmadaki gibi yeni yöntemlere büyük bir ihtiyaç olduğunu ifade ediyor. Öğrenen makinelere 42 milyar dolar Çağımızın en büyük atılımlarından biri olarak nitelendirilen yapay zekâ teknolojisi altın çağını yaşıyor. Bu teknoloji, kendi içinde dallara ayrılıyor ve her dal, yatırım pastasından büyük paylar alıyor. Ancak listenin ilk sırasında makine öğrenimi var. Makine öğrenimi projeleri, bugüne kadar diğer tüm yapay zekâ sistemlerinden daha fazla fon almış durumda. Hem makine öğrenimi uygulamaları hem de platformları destekleyecek şekilde bu otomasyon sistemlerinin geliştirilmesine 42 milyar doların üzerinde para harcandı. Yapay zekâ kullanan diğer tüm projeler; akıllı robotlar, sanal asistanlar ve doğal dil işleme dahil olmak üzere, hepsinin aldığı fonun toplamı ancak 38 milyar dolar. Fon verenler, daha fazla makine öğrenimi fikrini desteklerken alandaki en büyük oyuncuların bazıları, bu sistemlerin sadece teknolojik olarak değil etik olarak da geliştirilmesi için kaynak harcıyor. Çünkü yapay zekâ büyüdükçe, daha fazla fon harcadıkça, bu teknolojilerin sorumlu bir şekilde geliştirilmesinin, gelecekteki uygun kullanımları için esas olduğu biliniyor. Dünya nüfusu 2100’de duraklayacak Pew Araştırma Merkezi’nin son analizlerine göre, yüzyılın sonuna gelindiğinde küresel nüfusta bir duraklama yaşanacak. Şu anda dünya nüfusu 7.7 milyardan fazla; 1950 yılından beri de yüzde1 ile yüzde 2 oranı arasında düzenli olarak artıyor. PEW’e göre 2100 yılına gelindiğinde dünya nüfusu yaklaşık 10.9 milyara çıkacak ve artış her yıl yüzde 0.1’den daha az olacak. Birleşmiş Milletler’in “2019 Dünya Nüfusu Beklentileri” başlıklı raporuna göre bunun sebebi dünya çapında doğan bebek sayısının giderek düşmesi. Birleşmiş Milletler’in raporuna göre küresel doğurganlık oranı, “doğurganlıkta yenileme oranı”nın altında kalacak. Doğurganlıkta yenileme oranı, ölen insanların yerine geçecek yeni doğumların olması ve bu şekilde nüfusun sabit kalması nı sağlayan oran. Şu anki yenileme doğurganlık oranı kadın başına 2.1 doğum. Bu da kadın başına 2.5 doğum olan küresel doğurganlık oranından daha az. 2100 yılına gelindiğinde küresel doğurganlık oranının kadın başına 1.9 oranına düşmesi bekleniyor. Dahası, Birleşmiş Milletler’in raporuna göre, 2100 yılına gelindiğinde küresel medyan yaş (averaj değil) da 31’den 42’ye yükselmiş olacak. 2020 ila 2100 yılları arasında 80 yaş ve üstü insanlar 146 milyondan 881 milyona çıkacak. 2100 yılına gelindiğinde dünyadaki en yaşlı insanlar Latin Amerika ve Karayipler’de yaşıyor olacak. Yüzyılın sonunda en yüksek nüfus artışı Afrika’da bekleniyor. 2020 yılında nüfusu 1.3 milyar olan Afrika’nın 2100 yılında 4.3 milyara ulaşması bekleniyor. Bu sırada Avrupa nüfusunun 2021 yılında en yüksek noktaya ulaşması, 2100 yılında ise Latin Amerika nüfusuyla birlikte düşüşe geçmesi öngörülüyor. Asya nüfusu 2055 yılına kadar artacak, ardından düşüşe geçecek. Birleşmiş Milletler’in raporuna göre, Kuzey Amerika’nın nüfusu ise çoğunlukla bölgeye yapılan göçler sebebiyle artış göstermeye devam edecek. 2100 yılında dünyada yaşamakta olan her 100 kişiden sekizi Afrika veya Asya’da yaşıyor olacak. Bugün Asya’nın dünya nüfusu içindeki payı yüzde 60. 2100 yılında yüzde 40’a inecek. Derleyen: Sevda Deniz Karali https://www.livescience.com/65732 worldpopulationwillstopgrowing. html?utmsource=lshnewsletter&utm medium=email&utm campaign=20190620lsh§ SON 10 YILIN EN BÜYÜK 10 VERİ HIRSIZLIĞI 1) Yahoo, 2013, 3 milyar hesap 2) Marriott, 2018, 500 milyon hesap 3) MySpace, 2016, 360 milyon hesap 4) eBay, 2014, 145 milyon hesap 5) Equifax, 2017, 143 milyon hesap 6) LinkedIn, 2016, 117 milyon hesap 7) Target, 2013, 110 milyon hesap 8) Quora, 2018, 100 milyon hesap 9) Anthem, 2015, 80 milyon hesap 10) Uber, 2016, 57 milyon hesap Kaynak: VisualCapitalist.com Artık 3. kez dişleriniz çıkabilir Hücreler tohuma tohumlar dişe... Köpekbalığı, timsah ve kemirgenlerde diş ler zarar gördüğü zaman yenileri büyüyor, hatta yetişkinlikte bile. Oysa insanın dökülen ya da çekilen dişleri yerine implant veyahut da diş protezi şart oluyor. İnsanda yetişkinlik döneminde dökülen dişlerin yerine yenileri gelmiyor. Fakat ender de olsa, bazı insanlarda yetişkinlik döneminde bile yeni diş veya dişler çıkabiliyor. Bunun nedeni henüz bilinmiyor. Berlin Teknik Üniversitesi’nden Roland Lauster’e göre insan çenesi aslında ömür boyu yeni dişlerin büyümesi için gerekli bilgilere sahip. İkinci dişlerimiz oluştuğunda, çenemizin dış cilt tabakasında belli başlı öncü hücreler birikiyor. Bu hücreler yoğunlaşarak bir tür diş tohumu oluşturuyorlar. Bu diş tohumu uyarı maddeler sayesinde çeneyle etkileşime geçiyor ve diş gelişmeye başlıyor. Bu şekilde oluşan diş tomurcuğuyla, hücre türleri farklılaşarak diş minesi organına, diş kabarcığı ve diş kemerine dönüşür. Bu dokular zaman içinde değişerek tüm bir diş olarak gelişiyorlar. Hangi dişin kesici diş veya azı dişi olacağı bilgisiyse çene dokusundan geliyor. Sütdişlerinin düşmesinden sonra bu diş gelişimi insanda sadece bir kez yaşanıyor. Bilim insanları, insanlarda üçüncü kez diş gelişimi sağlayabilmek için çene üzerinde çalışmalar yaptılar. Bu amaçta çekilen yirmilik dişin içindeki pulpa hücrelerini ayrıştırdılar. Ve özel bir yetiştirme yöntemiyle bu hücreleri, kök hücre evresine geri dönüştürdüler. Bu şekilde bir hidrojel besleyici madde içinde yoğunlaşan öncü hücreler oluştu. Bunlara bir tür diş tohumu denebilir. Bu hücre tohumu yirmi dört saat içinde 200500 mikrometre büyüklüğünde bir diş kümesi olarak büyüdü. Araştırmacılar özel besleyici madde içinde yetiştirilen diş tohumunu test etmek için diş tohumlarını, dişetindeki hücrelerle birlikte yetiştirdiler. Sonuç olarak hücrelerin tıpkı normal diş oluşumunda olduğu gibi çeneyle etkileştiği ve diş gelişimini tetiklediği görüldü. “Yani insan dişi en azından laboratuvarda yeniden büyüyebiliyor” diyor uzmanlar. Tüm bu işlemin çenede de gerçeğe dönüştüğünü diğer araştırma grupları, hayvan deneyleriyle kanıtladılar. Araştırmacılar çeneye aktarılan diş tohumunun gerçekten de tüm bir diş olarak büyüdüğünü söylüyorlar. Ancak diş tohumları embriyonik kök hücreleriyle oluşmuş. Bu hücreler etik açıdan tartışmalı olduğu için Berlinli araştırmacılar diş hücrelerinden yararlanmışlar. Ve tüm invitro deneyleri başarıyla sonuçlandıktan sonra şimdi sırada klinik öncesi deneyler var. Derleyen: Nilgün Özbaşaran Dede Regrowing Teeth, Informationsdienst Wissenschaft, 24.07.2019. Metal savuran gezegen Amerikan futbolu topuna benzeyen gezegende, demir ve magnezyum gibi metaller alt atmosfer tabakalarında buharlaşmak yerine, gaz olarak uzaya savruluyor. WASP121b katalog numarasına sahip ötegezegen, Puppis takımyıldızındaki bir güneşin etrafında dönüyor. 2015 yılında keşfedilen gezegen, dünyamızdan yaklaşık olarak 900 ışık yılı uzaklıkta yer alıyor ve güneş sistemimizin en büyük gezegeni olan Jüpiter’den üçte bir oranında daha fazla kütleye sahip. Ötegezegen merkezi yıldızının etrafında o kadar yakından dönüyor ki kütle çekimi onu uzunlamasına çekerek bir Amerikan futbolu topu gibi görünmesine neden oluyor. Bilinen diğer ötegezegenlerden çok daha sıcak olan gezegende, demir ve magnezyum gibi metaller alt atmosfer tabakalarında buharlaşmak yerine, gaz olarak uzaya savruluyor. WASP121b, bir ötegezegenin bu tür metalleri uzaya fırlatan ilk örneği.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle