24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 16 AĞUSTOS 2019 CUMA gorus@cumhuriyet.com.tr olaylar ve görüşler İstanbul Havalimanı’nın ‘yeri kötü mü?’ M. Ata Aksoy Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Sayın Cahit Turhan, ‘İstanbul’un yeni havalimanı ve yakın çevresinde özellikle ilkbahar ve sonbahar gibi mevsim geçişlerinde kötü hava şartları meydana geldiğini’ belirterek “Oluşan kötü hava şartları nedeniyle trafik akışında uzun süreli beklemeler, pas geçme ve devamında yaşanan divertler (uçuşların yedek meydana yönlendirilmesi) gibi olumsuzlukların yaşanacağını açıklamış... Açıklama değil itiraf Her şeyden önce vurgulayalım ki, bu bir açıklama değil, geç kalmış itiraf ve yaptıkları fahiş yanlışın kabulüdür!.. Elbette İstanbul Havalimanı’nın, yanlışları sayın Bakan’ın belirttikleri ile sınırlı değildir. Tam da bu hususta, bundan 20 yıl önce İstanbul’un 5 yıllık planının altına imza atan Vali Yardımcısı olarak (bırakınız AKP iktidarını, partinin kendisi bile yokken), o tarihte basında “İstanbul’a üçüncü bir havalimanının çok gerekli olduğu” özellikle Karadeniz kökenli müteahhitler tarafından ifade ediliyordu. Bu çok değerli müteahhitlerin(!), İstanbul’a üçüncü bir havalimanı’nı çok arzu etmelerinin altında yatan sebebi ben anlayabiliyordum! O tarihte hazırlamakta olduğumuz plana bu hususu araştırıp, doğrusunu yazmayı kendime görev kabul ettim. Öncelikle İstanbul’a üçüncü bir havalimanı gerekli miydi? Araştırmaya başladım: 1Mevcut kapasitede yetersizlik var mıydı? 2 Halen işleyen sisteme, yapılacak ilavelerle işin halledilmesi mümkün müydü? İşte bu iki soruya cevap aramak için Atatürk Havalimanı ve Sabiha Gökçen Havalimanı’nı yerinde inceledim. Yetkililerden, onlara bir şey hissettirmeden bilgiler aldım. O tarihte (19992000) her iki havalimanı da kapasitelerini dolduramıyorlardı. Peki ama yakın, orta ve uzun zamanda mev Adı İstanbul konulan bu havalimanı, uzun zaman “İstanbul’un üçüncü havalimanı” diye kamuoyuna takdim edildi. Ama gördüğümüz gibi İstanbul’un üçüncü havalimanı olmadı! Olamaz da! cut kapasite yetecek miydi? Yetkililerden aldığım bilgilere göre, uzun zamanda oluşacak kapasite ihtiyacı için şimdiden çalışmalara başlanmasında yarar olacağı kanaati ben de oluştu. Atatürk Havalimanı’nında görevlilere şu soruyu sordum: “Buraya bir pist yapılması mümkün müdür? Mümkünse kapasiteyi ne kadar artırır ve kaç yıllık ihtiyacı karşılar.” Çözüm basitti Atatürk Havalimanı’nındaki yetkililer, “Hava Harp Okulu’nun bahçesinden alınacak araziye ilave olarak birkaç apartman kamulaştırmasıyla bu işin çok ucuza yapılabileceğini, terminal binalarının ise, kolayca halledilebileceğini” iyi yüreklilikle ve uzman pozisyonlarıyla anlattılar. O tarihte kaba bir hesapla bu iş, bir milyar TL’ye çözülebilecek ve ortalama 50 yıl sorun olmayacaktı! Sabiha Gökçen Havalimanı’nı da aynı yöntemle inceledim. O havalimanının da kapasiteyi nasıl dolduracakları konuşuluyordu! İstanbul’un havalimanlarını ve gelecekte muhtemel ihtiyaçları göz önünde bulundurarak, beş yıllık planının bu kısımlarını, bizzat ben yazdım. Neden yazdığımı da kimseye açıklamadım. Zira valinin engel olmasından çekiniyordum. Atatürk Havalimanı için, yukarıdaki gibi bir pist ve terminal yapımı ile kapasitenin yüzde yü ze yakın artacağını belirttim. Sabiha Gökçen için ise, ilerde oluşabilecek ek kapasite ihtiyaçlarını karşılamak için, havalimanı çevresindeki kamu arazilerini titizlikle korumak gerektiğini, ilaveten her iki yönde, özel mülkiyete tabi arazileri de şimdiden ve makul fiyatla kamulaştırmanın doğru olacağını ayrıca yazdım. (Maalesef havalimanının etrafı felaket durumda!) 20 yıl önce uyardık Bu arada da “üçüncü havalimanı” yapılması iştahla teklif edilen (şimdiki İstanbul Havalimanı arazisini) yerinde iyice araştırdım. Burası, eski kömür madeni işletmelerinden geriye terk edilmiş, kocaman birer patates tarlası görünümünde, hiçbir işe yaramaz diyeceğimiz ve sahipsiz hissi veren bir coğrafyaydı. Yani zemin, tahminde zorluk çekilmeyecek derecede elverişsizdi. Çünkü çok fazla doldurma gerektirecekti. Ayrıca bu bölge, İstanbul’da kuzey rüzgârlarına en açık olan ve bu sebepten hiç iyi olmayan bir yerdi. Bir sorun daha vardı. Bunu da ben avcılığım dolayısıyla biliyordum: Burası kuşların göç yolu üzerindeydi. Zaten denize yakınlığı sebebiyle martıların bölgesiydi. Üstüme vazife değildi ama dayanamadım ve şöyle yazdım: “Burası İstanbul’da havalimanı yapılmaya en elverişsiz bir yerdir. Raporun bu kısmını, dediğim gibi o tarihte ba zı müteahhitlerin, basına intikal eden istekleri üzerine, “durumdan vazife çıkararak” yazmıştım. Yıl, 2000 belki de 1999 olabilir. Bu raporumuzun bir örneği Ankara’ya gönderildi, bir örneği de İstanbul Valiliği’ndedir. Gizliliği olmadığı için, kendi arşivimde de bir örneği olabilir. Şimdi adı (isabetle) İstanbul konulan bu havalimanı, uzun zaman “İstanbul’un üçüncü havalimanı” diye kamuoyuna takdim edildi. Ama gördüğümüz gibi İstanbul’un üçüncü havalimanı olmadı! Olamaz da! Çünkü, İstanbul Havalimanı çok garip bir yöntemle güya” yapişletdevret” yöntemiyle yapılmıştır. Yapan müteahhit konsorsiyumuna yolcu sayısı garanti edildiği için, Atatürk Havalimanı geleneksel işini yapamaz hale getirilmiştir. Dünyada en özenilen (içinden metroya binilen, önünden E5 geçen) şehrin içindeki muhteşem havalimanı yurtiçi ve yurtdışı uçuşlara kapatılmıştır. Geleceğinin ne olacağı belli değildir. Arazisi üzerinde, bazılarının, iştah kabartan hesapları olduğunu tahmin etmek ise zor değildir. Atatürk Havalimanı’nın sağladığı ulaşım kolaylığını, İstanbul Havalimanı’nda bulamayan ve saatlerce sürünen vatandaşlar olarak artık havayolu ulaşımını terk edip, 40 yıl öncesi gibi otobüsü tercih eder hale geldik. İstanbul Havalimanı’nın; yer seçimi, yapılma ve işletilme metodu, raylı sistemle ulaşım sağlanamadan hizmete alınması (veya ikisinin aynı anda bitirilememesi) nedeniyle yaşanan sıkıntıları, sahi biz neden çekiyoruz?. Bazıları Atatürk Havalimanı’na o kadar allerjili ki, divert denilen mecburi durumları bile Atatürk Havalimanı’na değil de Çorlu Havalimanı’na yönlendiriyorlar! Neden acaba? Yoksa Atatürk Havalimanı, çok acı bir şekilde bu millete atılan kazığı mı hatırlatıyor?.. İpek Yolu girişiminin fırsatları Cumhurbaşkanı’nın üslubu (dili) “Kılıcın bedenlerde açtığı yara merhem kabul eder de, dilin gönüllerde açtığı yara merhem kabul etmez.” Hz. Ali GANİ AŞIK E. Müftü ve CHP Kayseri Milletvekili Devlet organlarının ve toplumsal mekanizmaların, halkın iş ve aş derdine, eşitlik ve adalet ihtiyacına, zulme uğramışlık duygusuna cevap veremediği durumlarda, devletin başını çaresizlerin çare kapısı olarak görmek, Türk ulusunun kadim bir geleneğidir. Bu geleneğin özünde ve devlet başkanının şahsında milli birliğin korunması özlemi ile kederde ve sevinçte birliktelik refleksi saklıdır. Bu sosyolojik olgu, devletin tepesindeki kişinin, eğer öyle bir niyeti varsa, halkı birlik ve beraberlik içinde tutabilmesi açısından büyük şanstır. O nedenle de Cumhurbaşkanı’nın hitabet biçimi, dili ve üslubu toplumun tümünü kapsayan sevgi, şefkat, letafet, zarafet duyguları temelinde gelişmelidir. Yani; ecmel, ekmel ve ahsen... İsra 38, “...Onlara bir şey veremeyeceksen, hiç olmazsa güzel sözler söyleyerek gönüllerini al”, “Ananı da al git” deme.  Kasıtlı gerginlik AKP’nin hedefleri ile Cumhuriyetin değerleri; kurtla kuzunun ve tavukla tilkinin bir arada yaşamasının imkânsızlığı kadar kavga ve restleşme halinde olduğu için, Sayın Erdoğan da hesaplarıyla uyumlu olarak “sürekli gerginliği” bir siyaset tarzı olarak benimsemiştir. Bu sadece iç politikada değil, kendine özgü üslup ve nezaket kuralları olan dış politikada da böyledir. Irak devletinin kendi talebiyle kurulan Askeri Eğitim Kampı’nın boşaltılmasını isteyen Başbakan İbadi’ye, 2016 yılında, aslında çok da haklı olarak karşı çıkarken kullandığı dil, hepimizi mahcup etmiştir: “Sen benim muhatabım değilsin, seviyemde değilsin, kıratım da değilsin, kalitemde değilsin...” gibi.  ‘Bay Kemal, edepsiz Meral’ Seçim süreçlerinde CHP’nin kurumsal kimliğine ve Sayın Genel Başkanı’na, Millet İttifakı’nın diğer ortağı İYİ Parti’nin Sayın Genel Başkanı’na yönelik aşağılama ve tehditleri, iki sayın liderin sadece iradelerini çelikleştirdi. §Laik bir devletin cumhurbaşkanı değil de, şeriatla yönetilen ülkenin başmüftüsü havasında, Sayın Kılıçdaroğlu’na “Şehit nedir bilir misin, İslamı tanır mısın?” biçimindeki sataşma ve haykırışlarının meydanlarda, ağzından öfkeli şelaleler gibi boşalması da, Cumhurbaşkanı’nın taşıdığı sıfat ve oturduğu koltukla bağdaşmadı.  Kendisi, “demokrasinin kendileri için sadece hedeflerine taşıyacak bir tramvay” olduğunu açık yüreklilikle söylediği için, uğursuz istasyona doğru ilerleyen şeriat tramvayının hızına ve rotasına engel gördüğü herkese bağırıp çağırmayı hatta hakareti bir hak olarak görüyor. Peki, bu karanlık tramvay, AKP’nin hayalindeki istasyona engelsiz ulaşabilir, mutlu sonla noktalanabilir mi? Devlete, topluma ve ülke zenginliklerine verdikleri sınırsız zararlara ve elde ettikleri kimi mevzilere rağmen, iktidarın “son istasyon” hayali asla gerçekleşmeyecek ve bu olup bitenlerden dolayı kendilerini sıygaya çeken Molla Kasım, halkın sandıklara yansıyan temiz iradesi olarak gelecektir. Türk milleti, Cumhuriyeti sokakta bulmadı. Onun temelinde ve inşasında, yüce Allah’ın milletimize benzersiz bir armağanı, mucize insan Atatürk’ün dehası ve yoksul on binlerce Anadolu insanının alın teri ve şehadet öyküsü vardır. CHP’nin harcında Milli Mücadele’nin mübarek kanı olmasına karşılık, kendi partisinin Amerikan menşeli emperyal bir proje olduğuna ilişkin sayısız kitap yazıldı. Kişilerin, özellikle de devlet adamlarının kıratının iki ölçütü vardır; sarı altın (yeşil dolar) ve beyaz topukla sınavlarıdır.  Hakan Dilman Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı Xi Jinping, 2013 yılında Nazarbayev Üniversitesi’nde verdiği konferansta, Avrasya bölgesindeki bütün ülkeler arasındaki ekonomik bağlantıları daha da yoğunlaştıracak, karşılıklı işbirliğini daha da derinleştirecek ve gelişme için daha geniş bir ufuk açmak için yaratıcı bir ruhla yeni bir işbirliği modelini mümkün kılacak “İpek Yolu Ekonomik Kuşağı”nın ortaklaşa olarak oluşturulabileceği vizyonunu paylaşır. Bu vizyonu hayata geçirmek için yapılabilecekler arasında değindiği bir husus da, “halkların karşılıklı anlayışının geliştirilmesi, halklar arasındaki dostça temasların yoğunlaştırılması, karşılıklı anlayış ve geleneksel dostluğun pekiştirilmesi”dir. İpek Yolu Ekonomik Kuşağı’nın gerçek biçimi olan “Bir Kuşak, Bir Yol”, Çin Halk Cumhuriyeti tarafından planlanan bir kalkınma girişimidir. Bu girişimin, 2049 yılında hayata geçirilmesi hedeflenmektedir. “Bir Kuşak, Bir Yol”, bir yandan eski İpek Yolu’nu yeniden canlandırmayı amaçlarken diğer yandan geliştirilen kara ve deniz İpek Yolları ile Pasifik’i Atlantik’e bağlayacak ve hatta Afrika’ya da bağlantıları olacak bir girişimdir aynı zamanda. “Bir Kuşak, Bir Yol” güzergâhında 65’ten fazla ülkenin yer alacağı değerlendirilmektedir. Bu güzergâh üzerinde dünya nüfusunun yüzde 60’ı yaşıyor ve girişim kapsamında yer alması düşünülen ülkelerin Gayri Safi Yurtiçi Hasılaları küresel ekonominin üçte birini oluşturmaktadır. “Bir Kuşak, Bir Yol” güzergâhı her ne kadar Çin Halk Cumhuriyeti’nin bir kalkınma ve yatırım girişimi olarak hayata geçirilecek olsa da Türkiye içinde ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel fırsatları ve elbette riskleri de beraberinde gündeme getirmektedir. Ancak, girişimin İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Marshall Planı’nın yarattığı zenginleştirici dönüşümün bir benzerini yaratacağı da çeşitli platformlarda konuşulmaktadır. Kalkınma girişimi Kimi uluslararası ilişkiler uzmanları Çin’in geliştirdiği “Bir Kuşak Bir Yol” girişimini, Avrasya olarak nitelenen bölgenin yanı sıra Afrika’da karanlıkta yaşayanların aydınlığa kavuşturulmasını sağlayacak bir kalkınma girişimi olarak da değerlendirmektedirler. Dolayısıyla bu girişimin yaratabileceği riskleri de göz ardı etmeden hemen her sektörde yaratacağı fırsatlar üzerinden projeksiyonlar geliştirmek uygun olacaktır. “Bir Kuşak, Bir Yol” girişiminin Türkiye bağlamında yaratacağı eğitim fırsatlarını iki başlık altında toplamak mümkündür. Bu başlıklardan bir tanesi Türkiye Türkçesinin yabancı dil olarak öğretilmesi, diğeri ise Türkiye’nin eğitim kurumlarının uluslararası niteliğinin geliştirilerek küresel bir hüviyet kazanmasıdır. Girişimin güzergâhında yer alan 65 ülkenin hemen hepsi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin diplomatik ilişkileri bulunmaktadır. Bu ülkelerin birçoğu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik, siyasi, askeri, kültürel ilişkileri söz konusudur ve en önemlisi de bir kısmı ile tarihsel bir geçmiş paylaşılmaktadır. Bu ülkelerde, var olan dış tem silcilikler aracılığı ile tesis edilecek ya da halen faaliyetlerini sürdüren Yunus Emre Enstitüleri vasıtası ile Türkiye Türkçesinin yabancı dil olarak öğretilmesine ivme kazandırılabilir. Bu enstitü bünyesinde var olan kitaplıklar zenginleştirilerek ev sahibi ülkelerin vatandaşlarının araştırmalarına ve kullanımlarına sunulabilir. Yine bu kapsamda Türkiye’nin Sesi Radyosu’nun bu coğrafyalara yapmakta olduğu yayınların içeriği ve niteliği gözden geçirilerek Türkiye Türkçesinin öğrenilmesi teşvik edilebilir. Kültür Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın ortak çalışmaları ile “Bir Kuşak Bir Yol” girişimi güzergâhındaki pek çok ülke insanının Türk televizyon dizilerinden kaynaklanan Türk kültürü, yaşam biçimi ile olan aşinalıkları Türk edebiyatı ve Türk sinemasını daha yakından tanımaları sağlanarak ilişkiler daha da sağlam temeller üzerinde pekiştirilebilir. Eğitim bağlamında bir diğer önemli husus da ortaöğretim kurumları dahil olmak üzere Türkiye’deki lisans ve lisansüstü programlarının uluslararası niteliğinin geliştirilmesidir. Bu bağlamda ortaöğretim kurumlarına uluslararası kabul gören diploma verir bir hüviyet kazandırılması teşvik edilerek, ortaöğretim kurumlarımızın uluslararası tanınırlığı ve kabulü geliştirilebilir. Lisans ve lisansüstü programlarımız yapılacak düzenlemeler ile öncelikle “Bir Kuşak Bir Yol” girişimi coğrafyasından gelecek öğrenciler için bir cazibe merkezi haline getirilebilir. Özellikle lisansüstü programlara bu coğrafyadan Türkçe öğrenmiş olarak gelecek öğrencilere sağlanacak burslar vasıtası ile Türkiye Cumhuriyeti’nin anılan coğrafyadaki etki alanı genişletilebilir ve kuvvetlendirilebilir. Yapılması gerekenler Bu kapsamda yapılması gerekenlerden bir tanesi de Türkiye Türkçesinin yabancı dil olarak öğretilebilmesi için bu alanda dil öğretmenlerinin yetiştirileceği lisans ve lisansüstü programların sayısının ve niteliğinin artırılmasıdır. Diğer yandan üniversitelerimizin uluslararası niteliğinin geliştirilebilmesi için bahse konu coğrafyada yer alan ülkelerin yükseköğretim kurumları ile üniversitelerimiz arasında ortak araştırma, makale yazımı, ders verme gibi bilimsel işbirliği imkânlarının geliştirilmesine çalışılmalıdır. Ayrıca uluslararası geçerliliği olan diplomalar ile öğrencilerini mezun edecek okullar için uygun öğretmenlerin hemen her branşta yetiştirilmesini mümkün kılacak yeni bir öğretmen yetiştirme sistematiğinin de oluşturulmasına çalışılmalıdır. “Bir Kuşak, Bir Yol” girişimi, ülkemizin 21. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren bulunduğu coğrafyada jeopolitik ve jeostratejik önemine yeni bir boyut kazandıracak, mevcut insan kalitesini daha da yukarı çıkaracak, dönüştürücü bir enerji olarak değerlendirerek eğitim süreçlerimizi yeniden kurgulamamız için bir fırsat olarak da değerlendirebiliriz. Kaynak: Xi Jinping, 2017. Çin’in Yönetimi, Kaynak Yayınları, Foreign Languages Press, Ankara
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle