24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
dizi TASARIM: İLKNUR FİLİZ 913 AĞUSTOS 2019 SALI Çakıl taşı vermedikKAZ DAĞLARI’NDAKİ ALTIN MADENİNE KARŞI ÇIKAN KÖYLÜLER: altınları verdik Kaz Dağları’nın uzantısı olan Kirazlı orman sahasındaki eylem alanına giderken pek çok köyden Osman, Şakir ve Hasan Kayalıdağ kardeşler ormanın köylüsü. Hayvancılıkla geçiniyorlar. Yanı başlarında ormandan 150 bin ağaç kesilmesine isyan ediyorlar. geçtik. Hepsi de orman içinde birkaç yaşlıdan başka kimsenin kalmadığı kü çücük köyler. Yol sormak için bir köy de arabadan indiğimizde diğerlerine göre daha bakımlı bir köy evinin bah çesinde ektikleri sebzeleriyle uğraşan bir çiftle sohbet ettik. Emekli bir ast subay Halil İbrahim Avcı ve eşi Adalet Avcı, altın madeni için ormanda on bin lerce ağacın kesilmesinin yanında, altı nı ayrıştırmada kullanılacak siyanürün hemen olmasa da uzun vadede hem do ğaya hem de canlılara zarar vereceği için tepkiliydiler. Adalet Avcı, bahçede ki sebzelerinin yakındaki termik sant ral nedeniyle zarar gördüğünü, geçen yıl domateslerinin dalında çürüdüğü nü, bu yıl ise biberlerinin hiç olmadığı nı örnek vererek “Bizim toprağımız ve rimlidir. Ne ekersen olur. Burası doma tesi ile ünlü bir bölge. Termik santral dan önce sebze ve meyvelerde iyi ürün alırdık. Ama artık dalında çü rüyor. Bunun bir nedeni olmalı. Su ve hava kirliliği buna yol açar. Ya ğan yağmur nedeniyle termik sant ralın çıkardığı kimyasallar bizim topraklarımıza düşüyor. Şimdi de altın ayrıştırmada siyanür kullanıl masının zararının olmadığı yalanını söylüyorlar. Açık havuzlarda hava ya, suya karışmayacağının garanti si yok ki” diyor. Halil İbrahim Avcı ise Amerika’da uzun görev yaptığını belirterek şu saptamayı yapıyor: “Bu yabancı ma den şirketleri kendi ülkelerinde ni ye bu kadar ağaç kesemiyor ve si yanür kullanamıyor? Çünkü çev reye duyarlı bir halk ve sivil top lum kuruluşları büyük tepki göste riyor. O yüzden bizim gibi ülkelere geliyorlar. Devlete verecekleri kü çük paylar karşılığında yerüstündeki zenginliklerimizi yeraltında kü Adalet Avcı ve Halil İbrahim Avcı çücük bir miktara talan etmelerine izin veriyoruz da ondan.” Bahçelerinde yetişen kiraz, şeftali ve üzümleri ikram ederek eylem sahasındaki çevrecilere selamlarını iletmemizi sıkı sıkıya tembih ediyorlar. Atatürk ve Pehlevi çacak ve devletten iş isteyecek. Ekilecek arazimiz vardı, ama Orman İdaresi ona da el koydu. Eskiden devlet, ormanı biz köylülerden koruyordu. Yani kendi halkından. Haklıydı da yoksa bu orman kalır mıydı böyle. Kadere bak ki, şimdi de biz ormanı devletimizden ko Yol tarifini aldıktan sonra eylem çadırlarının kurulduğu yamaca ulaşıyoruz. Çadırlar, Balaban köyünün yamacına kurulmuş. Balaban köyü Atatürk’ün 1934’te İran Şahı Rıza Pehlevi ile bir çınarın altında oturup kahve içtiği köy olarak tarihe geçmiş. O ağaç ku ruyoruz. Eskiden dedemiz, babamız bu arazilerde boş kalan yerleri sürdü. Orman İdaresi dedi ki, ‘yok arkadaş, burası benim, süremezsin.’ Hatta tapusu ailemize ait arazileri orman kapladığı için elimizden aldılar. Ormanı korumak için kendi arazimizi terk etmek rumuş yerine başka bir ağaç dikilmiş. zorunda kaldık. Hayvancılığı da bı Yeni ağacın üzerine Atatürk ve Rıza raktık. Benim hayvanım o tel örgünün Pehlevi’nin kahve içtiği anı görüntüle ötesine geçtiğinde ben suçluyum. Ma yen bir pano asılmış. “Bir dağın başın denci girdiği zaman ses yok. Ruhsatı da Atatürk ve Rıza Pehlevi’nin ne işi var diye serbest.” varmış, sadece kahve içmek için mi bu dağın başına gelmişler” diye merak edenler olabilir. Elbette kahve bahane. Asıl amaç, Çanakkale’den bu orman köylerine ulaşan yolu göstermek olduğu için Rıza Pehlevi’ye bu bölgede kahve ikram etmek istemiş. O yol öyle iş makineleriyle değil, köylünün çapa ile kol gücünü kullanarak yapılmış. Kahve içtikleri o ağacın olduğu alanı da çok güzel bir kır kahvesine dönüştürmüşler. Biz de eylem çadırlarına uğramadan önce burada bir yorgunluk kahvesi içmek için mola verdik. Yan masada üç köylünün de madeni ve orman yağmasını konuştuklarını duyunca önce masadan masaya konuştuk. Sonra masaları birleştirdik. Gözlerinin içi gülen, nüktedan üç yaşlı dayı. Birbirlerine benzerliklerini görünce akraba olup olmadıklarını sorduk. Üçü de kardeşmiş meğer. Osman, Şakir ve Hasan Kayalıdağ kardeşler ormanın köylüsü. Hayvancılıkla geçiniyorlar. Yanı başlarındaki ormandan 150 bin ağaç kesilmesinden dolayı serzenişte bulunuyorlar. Bize ceza yazıyorlar Çıkarılmasın demiyoruz Sözü bu kez ortanca kardeş Hasan Kayalıdağ alıyor. Madenin hem köylere hem de Çanakkale halkının içme suyuna da zarar vereceğine dikkat çekiyor: “Bu köylerin hatta şehrin bütün suları bu tepenin altındaki derelerden gidiyor. Köyün hayvanları bu sulardan içiyor. Sadece doğa bozulmuyor, insan, hayvan bütün canlıların doğası da bozuluyor. Hayvancılık yapıyoruz. Ağırlıklı olarak çevre köylerin hepsi hayvancılıkla uğraşıyor. Arazide otlayanlar bunlar. Bunun sadece etinden faydalanıyoruz. Köyümüz 45 haneli bir köy. Arazi ormanla kaplı olduğu için tarım yapacak alan yok. Burası Altınoluk’la birlikte oksijeni en bol yer. Aşağıda bir termik santral yapıldı. Bize çok zararı yok ama aşağı köylüler zarar gördü. Yetkililer denetlemeyi ihmal ettiğinde filtreyi devre dışı bırakıyor. Tam devre dışı olmazsa o gaz salınır mı? Filtre pahalı geliyor. Sıkıntı o zaman başlıyor. Biz madenler çıkartılmasın, termik santral kurulmasın demiyoruz. Ama doğaya da zarar vermeyin.” Dedeleri Çanakkale gazisiymiş. De Büyük kardeş Osman Kayalıdağ, bir neyimli asker olduğu için ön cephede kaç yıl önce keçileri orman yetiştirme savaşmış. Bir İngiliz subayının yaklaş alanına kaçtığı için ceza almış. Hayvan tığını görünce elbisesini ve postalları larının bir daha ormana girip zarar ver nı almak için çekip vurmuş. İngiliz su memesi için arazisinin etrafı çitlerle baydan aldığı elbise ve postalları, köyü çevrilmiş. Gülünce gözleri tek çizgi ha ne döndüğünde 1520 yıl giydiğini söy lini alan Hasan Kayalıdağ, kendi başına lüyor torunları. En küçük torun Şakir gelenle, şu an madencilerin verdiği za Kayalıdağ, “Çanakkale’yi düşman geçe rarı şöyle kıyaslıyor: medi ama o ülkelerin şirketleri elini ko “Biz ormana zarar verirsek birincide lunu sallayarak geçtiler. Devlet büyük uyarı ikincide ceza var. Benim keçile lerimiz hep söylüyorlar ya ‘Biz bu ülke rim orman dikim alanına girmiş. Yetiş nin bir çakıl taşını vermeyiz’ diye. Ça me sahasına girdiği için ceza aldım. Or kıl taşını vermiyoruz elbet, çakıl taşı yi man köylerinde tarım zaten yok, hay ne bizde de, altınını, kromunu, borunu vancılık da sınırlanınca köylü şehre ka veriyoruz” diyor. Vedat ArIK l YABANCI MADENCİNİN UYGULAMA EYLEM PLANI Dokuz aşamada maden sömürüsü Efemçukuru’nda Kanadalı Tüprag şirketiyle alt 8Yasaları uygulamakta direnen mahkeme taşeron olarak çalışan ve hâkimi ve başkanlarını, ba davalık olan Doğşen Şirke kanlıktaki ilişkileri sayesin ti Yönetim Kurulu Başka de tayin, sürgün gibi yaptı nı Mehmet Doğan, yaban rımlara tabi tutarlar. Bilir cı maden şirketlerinin bir kişileri kendilerinin çıkar ülkenin siyasetçi, bürok larını koruyacak kişilerden rat, basın mensubu, sivil oluşmasını sağlarlar. Özel toplum örgütü ve yerel iş likle bilirkişiler üzerinde çok birlikçileri ile madenlerin özenle çalışırlar. Üniversite hangi aşamalardan geçe hocaları başta olmak üzere rek sömürüldüğünü anlattı. Şirketlerin, madenden Mehmet Doğan ciddi bedeller öderler. Davalarına yardımcı olacak özel devlete verilen paydan, raporlar hazırlatırlar. Bu ra kesilen ağaca kadar yaptığı her açıkla porların bedeli de oldukça uçuk rakam 9manın yalan olduğunu belirten Doğan, lardır. “Yerli işbirlikçiler olmasa bu sömürü Devlet kurum ve kuruluşlarına ya düzeni kurulmaz” diyor ve yabancı şir nıltıcı bilgi ve belgeler sunarlar. Ne ketlerin operasyonlarını sekiz aşama yazık ki bu aşamalarda bürokratları çok 1da şöyle sıralıyor: Öncelikle çalışma yapacakları ülkelerde, tabii Türkiye’de de Ma iyi kullanırlar. Tüprag özelinde bakanlıklara ve kamuoyuna bildirdikleri kesilen ağaç sayısı, gerçek kesilen ağaç sa den Tetkik Araştırma Daireleri’ndeki yısının yüzde 25’i kadardır. Ayrıca yer maden saha bilgilerine sahip saha mü altındaki cevher madeninin toplam re hendisleriyle ilişkiye girerler. Nerede, zervinin yüzde 35’i kayıtlara geçmiş ve ne tür maden var ise haritalarıyla bir devlet bu oranlar üzerinden bedel tahsil likte bütün bilgilere ulaşırlar. Tabii ki etmektedir. Özellikle yeraltı, kapalı sis aldıkları bu hizmetlerin bir bedeli olu tem olması nedeniyle ölçümü çok zor yor. Tüprag özelinde, Maden Tetkik dur. Zaten maden sahalarına kimse gi Araştırma da hizmet aldıkları kişinin rememektedir. Yani devletin kaybı yal oğlunu işin başına, halkla ilişkiler mü nızca yüzde oranlarıyla değil, saklı tutu dürü olarak görevlendirmişlerdi. Şim lan oranlarda da ayrıca kayıpları vardır. dilerde bu kişi Mehmet Yılmaz, Tüp 2rag Genel Müdürlüğü görevindedir. İlgili bakanla (geçmişte Enerji Bakanlığı idi) ilişkiye girerek çalış Katliama karşı çıkınca... Devletin ve halkın bu kayıplarının yanında bir de doğanın tahribi söz konu mak istedikleri maden sahalarını kapa sudur. Doğada ağaç kesme, bağları tah tıp ruhsatlandırırlar. Tepki çekmemek rip etme konusunda alt yüklenici firma 3için yerli ortaklar bulurlar. Bölgede itibarlı kişilerin ihtiyaç ve zaaflarına göre, köylülerin talep lar itiraz ettiklerinde hemen dayatmalarına itiraz etmeyecek başka müteahhitler bulurlar. Bizimle ilişkisi de öyle ol lerine uygun öneri paketleri, projeleri du. Biz Doğşen firması olarak uygulama hazırlarlar. Böylelikle madenden olum nın birçok aşamasında yetişmiş orman suz etkilenen çevreleri nötralize ederler. ağaçları kesilmek istendiğinde bunun Çoğu zaman da bu çevrelere verdikleri doğru olmayacağını ve bu ağaç kesme, 4sözleri tutmazlar. Sivil toplum kuruluşlarını ikna eder, bu kurumların içinden in üzüm bağlarını tahrip etme işlemlerini yerine getiremeyeceğimizi belirtmemiz üzerine Tüprag yönetimiyle problem 5sanlar devşirirler. Yerel bürokrasi, valilik, kaymakamlık, jandarma komutanlığı, ve çatışmalar yaşadık. Sonuçta Tüprag Uşak Eşme’de birlikte çalıştığı müteahhidi bir emrivakiyle Efemçukuru şanti orman bölge ve şube müdürleri ve DSİ yesine sokmuştu. Bizim uğradığımız hak 6ile ilişki kurarlar. Yerelde belediye başkanları, meclis üyeleri, parlamentoda hem ik mahrumiyeti karşılığı bir bedel üzerinden karşılıklı anlaşarak protokol yapıldı ve Doğşen aşamalı olarak şantiye ala tidar hem de muhalefet milletvekilleri nından çekildi. Ancak aradan uzunca za ile yakın ilişki kurarlar. Tüprag’ın o dö man geçmesine rağmen, tazminat be nemde yakın ilişki kurdukları milletvekil delinin bir bölümünü ödeyip önemli bir leri Hamdi Türkmen, Hakan Tartan, Bü bölümünü ödememeleri üzerine Anka lent Zarif ve birkaç kişi daha vardı. Mil ra 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne da letvekillerine olabildiğince projede iş va açtık. Bu dava sürecinde çeşitli entri olanakları sağlarlar. Onlara yakın müte kalar çevirdiler. Örneğin bilirkişiler üze ahhitlere de malzeme tedariki, hizmet rinde etkili oldular. Yine dosyaya bakan alımı gibi işler verirler. Basın mensupla bir hukukçu bilirkişi dosyadan çekildi. rına ise aylık ödenekler, bağışlar ve ga Bütün sözleşme, hakedişler, geçici ka zete ilanları şeklinde ödemeler olur. Mil bul tutanakları, kesin hesap hakedişleri letvekili ve basın mensuplarını gerekirse ve iş deneyim belgeleri; Tüprag antet tek tek isimlendirerek hangi işlerde hiz li ve Tüprag bilgisayarından kendi for 7met aldıklarını belirtebiliriz. matlarına göre çıkmış olmasına rağmen Lehlerinde yasa çıkartırlar. Artık alacağımız tazminat tutarını ödememek iktidar ve muhalefette birçok kanal te ve bilirkişileri, ikna edebilmektedirler. açtıkları için (buna Adalet Bakanlığı da Bu anlattığım her aşamanın çeşitli bel hil) bir biçimde kendi çıkarlarını koruyu geleri mevcuttur. cu yasaları da Meclis’ten geçirtirler. SÜRECEK ‘Kanadalı şirket’ Kanadalı  değil, bir ÇUŞ’tur! Kaz Dağları’nı enkaz dağlarına çevirmek için AKP iktidarından her türlü açıkkapalı yetkiyi almış olan Alamos Gold şirketinin “Kanadalı” kimliği öne çıkınca aklımıza bir anı geldi... Yıllar önce çokuluslu şirketler (ÇUŞ) üzerine kaleme aldığımız bir yazıdan sonra Libya’da çalışmış, Kaddafi dönemine tanıklık etmiş bir mühendis aradı...  Kaddafi’nin Kral İdris’i devirmesinin ardından ABD ile ciddi sorunlar yaşandı. Lockerbie faciası en ciddi gerilimdi. Kaddafi, ABD şirketlerinin ve yurttaşlarının ülkeyi terk etmesini istedi. Verilen süre çok kısıtlıydı. Amerikalılar Libya petrollerini bırakamazdı. Kaddafi’nin çevresinden dini de iktidara alet etmiş çıkarcı bir grupla temas kurdular. Kaddafi’nin derdi Amerikalılarla idi. Örneğin Kanadalılarla sorunu yoktu. Temas sonuç verdi! Ertesi gün şirket Kanada şirketi oldu. Tüm Amerikalılar Kanada vatandaşlığına geçti. Düzen büyük ölçüde aynen devam etti.  HHH Ne zaman bir ÇUŞ, herhangi bir ülkeye mal edilse aklıma ilk bu gerçek gelir.  Kaz Dağları’nda her gram altın için onlarca ağacı kesen şirketin hangi ülkeden olduğu önemli değil. Asıl olan Türkiye’de yaptıkları... Ancak “Kanadalı şirket” tanımı bize tepkiyi azaltma yönünde bir durum gibi geldi. Bir an düşünelim; “Amerikalı şirket” Kaz Dağları’nda ağaçkırım yapıyor olsaydı; bunu AKP tabanına bile anlatamayacaklardı. Denecekti ki: “Amerika’nın Suriye’de aleyhimize çalıştığını söylüyorsunuz... Bize karşı terör örgütlerini koruduğunu söylüyorsunuz... Rusya’dan S400 almamıza karşı çıkan Amerika’ya meydan okuduğunuzu söylüyorsunuz... Sonra da Kaz Dağları’nı heriflere veriyorsunuz... Bu ne kafa tutma bu ne çanak tutma?” Ancak şirketin Kanadalı kimliği öne çıkınca, Kanada Başbakanı Justin Trudeau’nun sempatik görünümünden bile vicdan aramak gündeme gelebiliyor. Alamos, vahşi kapitalizmin, sömürgeciliğin, emperyalizmin 21. yüzyıldaki adıdır. Küreselleşmenin, kürede selleşmeye dönüşmesinin fotoğrafıdır.  Vahşi kapitalizmi en iyi tarif eden sözlerden biri şu değil mi?: Kapitalizm, gölgesini satamayacağı ağacı keser! HHH Amazon Ormanları’nı gezerken altın arayıcılarının talanını yerinde görmüştüm. Ormanın doğal zenginliğini şöyle anlatabilirim: Ağaç yapraklarından birini alıp şemsiye olarak kullanabilirsiniz!  İşte bu ormanda dakikada 250 metrekare temizleniyor, bütün ağaçlar kesiliyordu. Yanlış okumadınız; dakikada! Amazonlarda yerlilerin nasıl soykırıma uğradığı, nasıl sürgün edildiği apayrı bir dramdır...  Altının gramı karşısında, insanın dramının ne önemi var! Bir insanın gözünü maden bürüdü mü, yüreği taşlaşıyor, ziftleşiyor... Vicdanın yerini cüzdan alıyor. Kaz Dağları’nı nasıl anlatırsak anlatalım, geri adım atmaları çok zor. İki büyük güçleri var; uluslararası sermaye ve işbirlikçi iktidar... Bu gidişe karşı toplumsal refleks yetmez! Neden? Refleksin sözlük anlamı şudur: Dıştan gelen bir etkiye karşı oluşan devinim... Yani etkiye tepki göstermekten daha öte bir yol haritası gerekiyor. Bu dayatmaya mahkum değiliz; dünyadan başka yaşayacağımız bir gezegen yok, ama başka bir dünya kurabiliriz!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle