19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Siyahi RomeoPaYB‘uYöolunlLlleaai’tivsmneirbestenyanşçIlacıiyrfiitaosirntrin 1326 TEMMUZ 2019 CUMA Birkaç hafta önce seyrettiğimiz, Tatar asıllı ünlü dansçı ve koreograf Rudolf Nureyev’i konu edinen “Beyaz Karga”ın ardından, bale dünyasının bir başka büyük yıldız dansçısı olan Kübalı Carlos Acosta’nın yaşamını anlatan “Yuli” bugün başlıyor. Ken Loach’un değişmez senaristi, “Özgürlük Rüzgârı”, “Meleklerin Payı”, “Ben Daniel Blake” gibi filmlerin yazarı, İskoç Paul Laverty’nin senaryosunu imzaladığı, yönetmenliğini de “Gözlerimi de Al”(2003), “Yağmuru Bile” (2010) gibi akıllarda yer etmiş filmleriyle tanıdığımız, Laverty’nin İspanyol eşi, Iciar Bollain’in üstlendiği “Yuli”, sıradan biyografik filmlerden farklı, iyi yazılmış, oynanmış ve çekilmiş, görmeye değer bir “Biopic”, baştan belirtmek gerekirse. Küçük yaşlarda oğlundaki dans yeteneklerini görüp onu klasik bale eğitimi alması için Küba ulusal dans okuluna yazdırıp yıllar yılı disiplinli bir çalışma hayatı yaşamaya zorlamış, uzak görüşlü babası, kamyon sürücüsü Pedro Acosta’nın (koreograf Santiago Alfonso, oğlunun geleceği adına onu hep zorlayan, ısrarcı, kararlı baba rolünde çok iyi) Afrikalı atalarının tanrısı Ogun’un oğlunun adını (Yuli) verdiği Carlos, katı disiplin gerektiren bale eğitimini mecburen, gönülsüzce kabullenmiş, çocukluğunda sokaklarda özgürce koşuşturup oynamasını engelleyen baleye saydırıp arkadaşlarının taytlı alaylarına muhatap olmayı da sineye çekerek. Aslında Küba’daki bedava ve eşitlikçi eğitim koşulları olmasaydı ola ğanüstü dans yetenekleri zaten hiç keşfedilmeyecek olan (dedesinin köle olduğu) Carlos’un, babasıyla çatışmalı ilişkisi ekseninde gelişiyor film. Dansa adım adım... Başlangıçta dansa pek de hevesli olmasa da sokaklarda yaptığı break dans tutkusunu ve merakını paylaşmaya hazır, içinden geleni dinleyerek, ailesinden, sevdiklerinden, sıcak Havana’dan uzak kalma ve hep yağmurlu, kapalı Londra havasında yaşamak pahasına uğraş edindiği dansta adım adım yükseliyor, Yuli takma isimli Carlos Acosta. Giderek davet aldığı Londra Kra liyet Balesi gibi çok saygın bir kurumda dans eden ilk siyahi balet olarak tarihe geçiyor. Kendisini bizzat canlandıran Carlos Acosta’nın yanı sıra gençliğini oynayan Keyvin Martinez’in de başarılı performansıyla sürüklediği film, onca zorluğu göğüsleyen Carlos’un melodramatik öğeler de barındıran, ilham verici mücadelesini perdeye taşıyor, akıcı, canlı dans sekansları eşliğinde. Geçen yıl San Sebastian Festivali’nde en iyi senaryo ödülünü kazanmış “Yuli”de, Carlos’un sanat, dans, fedakârlık, cesaret, azim aile kökenleri üstüne gelişen yaşam öyküsünü bildik “Biopic” klişelerine pek takılmadan anlatmanın üstesinden geliyor yönetmen Iciar Bollain ve seyirciyi ister istemez bir Küba güzellemesi havasına sokuyor yaklaşık 100 dakikalık film boyunca. Kuşkusuz erkek egemenliğindeki sinemada “Gözlerimi de Al” ve “Yağmuru Bile”yle bir yer edinebilmiş kadın yönetmen Bollain’in işlek, akıcı anlatımı, mükemmel dans sahneleri ve özellikle ısrarcı babayı oynayan Santiago Alfonso’yla Yuli’nin gençliğini oynayan Keyvin Martinez’in harika yorumları sonuçta “Yuli”yi haftanın görülesi filmi yapıyor. ‘Ritüel’ Benim göremediğim ama korku sinemasına itibarını geri kazandırdığı ileri sürülen ilk filmi “HereditaryAyin”le dikkati çekip şimdiden bir hayran kitlesi edinmiş yönetmen Ari Aster’in senaryosunu da yazarak çektiği, giderek, korkugerilim türünün bir yan alttürü olagelen tarikat temasını ele alan ikinci filmi “MidsommarRitüel” de bugün gösterime giriyor. Cennetten farksız bir İsveç köyündeki, 90 yılda bir, yaz ortasında, açık havada ve gün ışığında yapılan özel bir geleneksel festivale konuk olmalarıyla başlıyor, ilişkileri çıkmaza girmenin eşiğindeki Amerikalı genç bir çiftle (Florence Pugh, Jack Raynor) iki arkadaşlarının (Will Poulter, William Jackson Harper) ve İsveçli karşılayıcılarının (Vilhelm Blomgren) kahramanlarını oluşturduğu “Ritüel”. Bu tuhaf “yaz ortası şenliği”, giderek pagan kültürünün eseri olan, seks, şiddet, komutaetki altına alınma, tapınma, gerginlik, vb. gibi birtakım şiddet, dehşet dolu, kanlı, garip olaylara evriliyor. Baştan sona pastoral bir cennette geçen ama rahatsız edici ve sinir bozucu nitelikteki olayları istismar edici bir yaklaşımla hikâye eden bu “Ritüel”, zaman içinde bir korkugerilim kült filmine dönüşebilir. Çağdaş Türk ve Fransız bestecilerin yapıtları Sylvanès Müzik Festivali’nde Uluslararası Sylvanès Müzik Festivali’nde, Çağdaş Türk ve rin benzer eserlerini, Ankara Çoksesli Devlet Korosu’ndan sanatçı Fransız bestecilerin yapıtları, 4 lar ile Fransız şarkıcılar birlikte yo Ağustos’ta yapılacak konserde din rumlayacaklar. Konsere Güray Ba leyiciyle buluşacak. sol aynı bestecilerin piyano eser Müzikolog ve soprano Çimen leri ile katılacak. Enternasyonal İz Seymen’in sanatsal tasarımını yap mir Festivali’nde kreasyonu ger tığı konserde, U. Cemal Erkin ve A. çekleştirilen müzik diyaloğu, bu Adnan Saygun’un halk şarkıları üze kez Fransa’da Türkiye Cumhuriye rine besteledikleri polifonik baş ti Paris Büyükelçiliği ve Türk Ha yapıtlar ile Francis Poulenc ve Ma va Yolları’nın desteğiyle hayata ge urice Ravel gibi Fransız bestecile çecek. BFAİLYŞMLEANLYEİARN... Bu hafta 2’si film vizyona yerli 9 girecek ‘KÜÇÜK KAHRAMAN’ Jason J. Lewis’in yönettiği ABD ve Endonezya ortak yapımı “Küçük Kahraman” adlı animasyon filmi de bugün gösterime giriyor. bir tavsiyedir Julien Leclercq’in yönettiği; başrollerinde JeanClaude Van Damme, Sami Bouajila, Sveva Alviti ve Kevin Janssens’in oynadığı “Koruyucu” izleyici ile buluşacak. Senaryosu Jeremie Guez’e ait olan gerilim türündeki film; gece kulüplerinde çalışarak sekiz yaşındaki kızına bakmaya çalışan bir adamın, kendisini bir anda kızının hayatını da tehdit eden olaylar içerisinde bulmasını konu ediniyor. Dünya prömiyeri, 43. Toronto Film Festivali’nde yapılan “Kod Adı: Hummingbird” filminde Jesse Eisenberg, Alexander Skarsgard ve Salma Hayek, başrolleri paylaşıyor. Kim Nguyen’in senaryosunu yazıp yönetmenliğini üstlendiği film; New Yorklu iki kuzenin, borsa başta olmak üzere bitcoin, kripto para ve tüm bankacılık sistemlerini ele geçirebilecek yüksek frekans ticaretinden yararlanıp milyarder olmaya çalışmalarını konu alıyor. Louisa Warren’in yönettiği; Kate Lister, Louisa Warren ve Cassandra French’in rol aldığı korku filmi “Korkuluk”; ebeveynlerinin ve kardeşinin intiharının sır perdesini aralamak isteyen bir gencin hikâyesini odağına alıyor. Battal Karslıoğlu’nun yönetmenliğini yaptığı yerli korku filmi “Cin: Aşk Büyüsü”; bir adamın, kız arkadaşının sevgisini kazanmak için yaptırdığı aşk büyüsünün felakete yol açan sonuçlarını irdeliyor. Senaryosu da Karslıoğlu’na ait filmde Soner Türker, Derya İpek, Ali Ertem, Murat Deniz, Ebru Şahin ve Zeynep Yılmaz rol aldı. Aziz Özuysal, Müslüm Samancı, Ayça Çeçen, Mustafa Atalı, Berkan Erdoğan ile Emel Sertel’in oynadığı ve Vecihi Ener’in yönettiği “Gaip” de haftanın bir diğer yerli korku filmi. James Snider’ın yönetmenliğini üstlendiği animasyon yapım “Tüylü Arkadaşlar”; kasabanın revaçta olan tüy kulübüne kabul edilen yavru kuşlar Mooky ile Kooky’nin serüvenlerini anlatıyor. Tuncer Cücenoğlu 1960 başlarında edebiyat derslerine girdiğim Çorum Lisesi son sınıfındaki öğrenciler arasında Tuncer Cücenoğlu, öğretmen ilgisini yansıtan puslu esmer gözleriyle öbürlerinden ayrılıyordu. Tuncer’den önce babasını tanımıştım. Gün ışığı aydınlığı yüzünde ayrı bir anlam taşıyan, yerel sözcüklerle daha da akışkanlaşan anlatımı içe işliyordu. Yaratılışından gelen bu sıcaklık oğluna da yansımıştı. Öyküleri, denemeleri o günlerin en önemli edebiyat dergisi Varlık’ta yayımlanan öğretmenine yönelttiği sorularıyla içtenlik kaynağıydı Tuncer. Okul ortamı Üzerinden yıllar geçtikçe, 27 Mayıs’ın öğrenciler arasında yarattığı coşku, yerini ne olduğu kavranamayan sağsol gibi düşünsel ayrışmalara yol açmıştı. Çorum’da memur olan babasının yanına gelip avukatlık stajı yapan bir kişi, bu karmaşık ortamda, o güne değin boş geçen felsefe derslerine yedek öğretmen olmuştu. Varlık’ta yazmanın yarattığı sorumlulukla, okuma alanım daha da genişlemişti. Shakespeare, Dostoyevski, Yaşar Kemal, Hemingway başucu yazarlarımdı. Edebiyatla felsefe birbiriyle örtüştüğünden, felsefe derslerinde “milli marşlar” söyleten yedek öğretmeni bir an önce tanımak istiyordum. Bir ders arasında erdim o mutluluğa! Neler okuduğumu sorunca ağzımdan Dostoyevski çıkıvermişti. Yüzünde dalgalanmalar oldu, “O meczuptur!” dedi. Nutuk atar gibi konuşmasını yumuşatma amacıyla sözü Yaşar Kemal’e getirince, yargısı daha kesindi “Solcunun tekidir o!” Bir anda, tanışma isteğimin yerini, ondan bir an önce uzaklaşma duygusu almıştı. Komplo Felsefe derslerinde sınıftan dışarıya taşan marşlarını söyleteduran yedek öğretmenin önyargıları, o yazarlara inancımı daha da pekiştirmişti. Halit Ziya Uşaklıgil, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sait Faik, Oktay Akbal, Haldun Taner, Cemal Süreya gibi çağdaş yazarları gündemde tutarak işliyordum derslerimi. Öğrenciler, gerçek yaşamı konu edinen yazarlarla karşılaşınca derse ayrı bir ilgi duyuyorlardı. Bir gün, arka sıralardan bir tespih sesi duymuştum. Dersleri güler yüzle işler, öğrencilerde de aynı gülüşün yansımalarını görürdüm. Tespih çekenleri de aynı gülüşle uyardım. Sınıftan çıkarken, birinin diklenip, ağzında “Bize eski edebiyattan söz et!” diye gevelediğini duysam da duymazdan geldim. Sınıftan çıkarken, Tuncer arkamdan yetişti, “Hocam, bunlar bir grup, tespihleriyle size komplo hazırlıyorlar” diye beni uyardı. Öğretmenlik sabır ister; ertesi gün derse başlarken, “Bu dersimizde, arkadaşlarınızın dileklerini yerine getirip eski edebiyatımızdan örnekler vereceğim” deyip, Ziya Paşa’dan bir ikilik okudum: “Bedasla necâbet mi verir hiç üniforma / Zerduz pâlân ursan eşek yine eşektir” Arkada bir kıpırdanma oldu. “Kim açıklayacak bunu? Siz mi? Elinde tespih olan...” Oyun yazarı Tuncer Öğrencisinin ölümünü duymaktan ağır acı olur mu? O duyguyla sarsıldım. Gazetemiz Cumhuriyet geniş haberlerle duyurdu olayı. Neşe Doster, “Düşüncelerini sağlıklı, anlaşılır bir dil kullanarak ortaya koyan usta yazarın; dilinin akıcılığını, çok okunan ve çok oynanan eserlerinin 32 dile çevrilmesini, yaban ellerde sahnelenmesini” vurguladı yazısında. Ayşe Emel Mesci, “Tuncer Cücenoğlu, son anına kadar oyunlarıyla, tiyatroyla, daha aydınlık bir Türkiye’de yaşama meselesiyle uğraştı” diye andı onu. Aydınlanma düşüncesinin temel taşı bir sanatçı daha sonsuzluğa erdi... Aydınlıkçı düşüncelerin ışığıyla donan, sevgili öğrencim Tuncer Cücenoğlu! ÇOLPAN İLHAN’SIZ 5. YIL... ‘Kamelyalı Kadın’ anıldı... 25Temmuz 2014 gecesi aramızdan ayrılan Türk Sineması’nın “Kamelyalı Kadını” usta sanatçı ve modacı Çolpan İlhan, ailesi, dostları, sevenleri, öğrencileri ve meslektaşlarının da katılımıyla kabri başında anıldı. Deniz Uğur, Şakir Gürzumar, Yasemin Bora, Gamze Uçar, Merve Erdoğan, Yaşar İçli gibi isimlerin de katıldığı anmada Kerem Alışık, “Çolpan İlhan’da tıpkı Sadri Alışık ve diğer büyük sanatçıla rımız gibi hayatın ve sanatın ortasına güller bıraktı. Ne mutlu bana ki anne kokan çiçeklerim var. Biz ona sarıldığımızda içimiz hep yuva gibi koktu. Çolpan İlhan ailemizin onurudur, ailemizin kahramanıdır. Şimdi belki onunla yaşayamıyoruz ama onu yaşıyoruz her zaman. Onsuz aldığımız nefes, bizim boğazımızdan hiç geçmedi. Onun bıraktığı sevgiyle özlüyoruz onu... Ona duyduğumuz özlemle seviyoruz onu” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle