19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 21 TEMMUZ 2019 PAZAR [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Tuncer Cücenoğlu’nun ardından bizlere kalan NEŞE DOSTER Eğitimci Yazar Olmazların olura, değmezlerin değere dönüştürülüp içinin boşaltıldığı ülkemizde, iyi, güzel, doğru işler yapan, ilgiyi ve övgüyü sonuna kadar hak eden üretken bir aydın daha yaşama veda etti. Böylece “Her ölüm erken ölümdür” diyen Cemal Süreya bir kez daha haklı çıktı. Tuncer Cücenoğlu’nun bu zamansız kaybıyla, doğum yeri olan Çorum has bir evladını, Müjdat Gezen Sanat Merkezi, “Dramatik Oyun Yazarlığı” dersleri çok sevilen hocasını yitirdi. Dost ve meslektaşları güzelliğe, sanata adanmış bir yaşamın erken gidişine, ailesi, dağ yüreğin zamansız susuşuna tanıklık etti. Bunca çok yönlülük, ülke içinde ve dışında bunca ün ve ödül geride kalanları çok zorlayan bir başka taraftır kuşkusuz... Ne demeli? Tuncer Hocam’ın kişisel ve kurumsal olarak sanat yaşamının 50. yılını kutlamaya hazırlanırken, yaptığı bu acı şakaya ya da sürprize kızmak mı, üzülmek mi, kırılmak mı, sitem etmek mi gerekir bilmiyorum! Ama tam da burada sanat yaşamının 40. yılında yazdığım yazıdan bir alıntı yapmam gerektiğini biliyorum! “Tuncer Cücenoğlu hepimizin bildiği, tanıdığı bir oyun yazarı. Bu sene 40. sanat yılını kutluyor. Araştırmayla, oyunla, sanatla, ödüllerle geçen koskoca bir 40 yıl. Ne denir bilmem ki? Bu emek karşısında şapka mı çıkarılır? Bu yapıtların yazarı ayakta mı alkışlanır? Aynı okulda yıllardır birlikte çalışmanın coşkusuy Tuncer Hocam’ın kişisel ve kurumsal olarak sanat yaşamının 50. yılını kutlamaya hazırlanırken, yaptığı bu acı şakaya ya da sürprize kızmak mı, üzülmek mi, kırılmak mı, sitem etmek mi gerekir bilmiyorum! la oturup bir yazı mı yazılır? Ben tümü deyip önce şapkamı çıkardım, sonra yazımı yazdım, şimdi de ayakta alkışlamak için ders günümüzü bekleyeceğim...” Şimdi Azerbaycan’ın başkenti Baku’ye gitme zamanıdır Devlet üniversitesinin çağrılısı olarak gittiğim Baku’nün geniş caddelerinde, kökleri bu topraklara dayanan aile büyüklerimi anarak, özleyerek, içimi çeke çeke ve boğazımda koca bir düğümle dolaşırken; karşıma birdenbire çıkan bir afişle kalakaldım. Bu Tuncer Cücenoğlu’nun oralarda çok tutunan ve yıllardır kapalı gişe oynayan “Kadıncıklar” adlı oyununun afişi idi. Ülkemden kilometrelerce ötede, bir Türk yazarın, çok saygı duyduğum bir yazar meslektaşımın, kadın sorunlarına duyarlı bir sa nat insanının bu afişini görmek beni çok mutlu edip gururlandırmıştı. Oyunu izleyen Azerbaycan Türkü, yazar ve sanatçılara dostluğumuzdan gururla söz edince, onlardan da çok güzel şeyler duyup, kendime pay ve payeler çıkarıp, dönüşte de bunu kendisiyle paylaşmıştım. Kuşkusuz tanıyan herkesin yüreğine dokunan bu veda için söyleyecek sözüm çok, ancak söze nereden başlayacağımı bilemiyorum! Kadına yönelik eserlerinde sessiz kurbanların sesi olan, erkek egemen dünyada kadınların düşündürücü, ürkütücü yaşam öykülerine yer veren, acımasız ağızların acınası sözlerine çok gerçekçi yanıtları birinci ağızdan duyurmaya çalışan bir yazarın yapıtlarından mı girsem? Bazen isyan ettiren, bazen öfke, bazen çaresizlik kokan, bazen çığlıklar attıran, kadın olmanın çilesini, kadın bakış açı sını dillendirmenin naifliğini dile getiren anlatım gücüne mi değinsem? Kadın cinayetlerinde yüzde 1400 artışın yaşandığı, günde ortalama 4 kadının öldürüldüğü ülkemizde; ustalık isteyen bir dil ve yorum, usta işi bir anlatım, insanın yüreğini avucunun içine alan duyarlılığını mı dile getirsem? Yoksa kitaplarında (oyunlarında mı demeliydim!) düşüncelerini sağlıklı, anlaşılabilir bir dil kullanarak ortaya koyan usta yazarın; dilinin akıcılığını, çok okunan ve çok oynanan eserlerinin 32 dile çevrilmesini, yaban ellerde sahnelenmesini, tüm bunların yazara pek çok ödül olarak geri dönüşünü mü alkışlasam? Aydınlatmaya devam edecek Yine kitaplarını okurken, ya da oyunlarını izlerken; öğretmenliğinin ve kürsü hâkimiyetinin verdiği rahatlıkla mizahı, felsefeyi, düşündürmeyi, şiirsel bir dille ve roman tadında aktarırken ele aldığı kahramanların çok tanıdık oluşunu, o kimliklerde bazen arkadaşlarımızı, bazen öğrencilerimizi gördüğümüzün sırrını mı merak etsem? Ya da yaşamımızı zenginleştiren, çoğaltan, anlamlı ve çekilebilir kılan gerçek sanatçıların gidişiyle her gün biraz daha eksildiğimize mi üzülsem? Bilemedim. Bildiğim o ki; Tuncer hocamla yıllarca aynı okulda çalışmaktan duyduğum mutluluk, yapıtlarının tiyatromuza katkıları, oyunlarının sahne başarısı sanat dünyamızı aydınlatmaya devam edecek. Işıklar içinde yatsın. Onu hiç unutmayacağım, onu hiç unutmayacağız... Üniversite eğitimi ve meslek seçimi PROF. DR. NAZIFE GÜNGÖR Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Üniversite adayları büyük heyecan ve telaş içerisindeler bugünlerde. Kolay değil elbet. Bundan sonraki tüm yaşamlarını etkileyecek önemli bir karar verecekler. Bu kararı verirken pek çok noktayı dikkate almaları gerekiyor. İnsanın yaşam yolunda karşı karşıya kaldığı birkaç önemli kavşak vardır. O kavşaklara geldiğinde yöneleceği yol onun bütün yaşamını biçimlendirir. Bu kavşaklardan biri de üniversiteye giriş sınavıdır. İşte bu noktada genç bireyin bu kavşağa açılan tüm yolları, hatta patikaları, o yolların olası uzamlarını tüm ayrıntılarıyla analiz etmesi, doğru kararı vermesi için önemlidir. Ama bireyin, bu kavşağa açılan yol, patika ve uzamların analizini en sağlıklı biçimde yapabilmesi için de öncelikle kendi beyninin ve yüreğinin çakışma noktalarını çok iyi analiz etmesi gerekir. Yani birey öncelikle kendisi için nasıl bir yaşam hayal ettiğini, meslek seçimi sürecinde aklının ve duygularının hangi noktalarda çakışıp hangi noktalarda çeliştiğini anlamalıdır. Vizyoner bakabilmek Birey kendisi için hayal ettiği yaşam biçimine uygun meslekleri kafasında sınıflandırdıktan sonra ise kendisinin dışındaki dinamikleri analiz etmelidir. Bu noktada öncelikle içerisinde yaşadığı toplumsal çevrenin, ülkenin kendi içerisinde ve uluslararası düzlemdeki sosyo ekonomik, teknolojik, kültürel vs. koşullarını analiz etmesi gerekir. İçinde yaşadığı toplumun ve ülkenin istihdam olanakları, o anki ve geleceğe dönük işkolları, sektörel ve toplumsal talepler vb. meslek seçimini gerçekçi yapması açısından önemlidir. Burada vizyoner bakabilmek de çok önemlidir. Bazı meslek ler belki bugün için henüz çok cılız düzeyde olabilir, ancak gelecekteki koşullarını da görebilmek gerekir. Bunun için de ülkenin ve dünyanın gidişatını çok iyi izlemeli. Sorumluluk gençlere yüklenmemeli Bütün bu dinamiklerden hareketle baktığımızda dikkati çeken önemli bir nokta dünyanın, bugün insan beyninin uzantısı niteliğindeki teknolojik gelişmelerle geleceği biçimlendirmekte olduğudur. O halde yapay zekâ, genetik mühendisliği, bilişim, yazılım, nörobilim, psikoloji vb. geleceğin çalışma alanları olacağı çok açık. Buna bağlı olarak dijital teknolojik gelişmelerle birlikte iletişim alanının kendi içerisinde çeşitlenerek, önemli açılımlar yaparak geleceğin parlak meslekleri arasında yer alacağı da belli. Öte yandan dünya, giderek artan nüfus ve hızlı teknolojik gelişmeler nedeniyle çevresel ve iklimsel anlamda büyük tehdit altında. Bu da çevre mühendisliği, doğa ve iklim üzerine çalışmaların giderek çok daha önem kazanacağını gösteriyor. Bunların yanında artık klasikleşmiş olan hukuk, po litika, ekonomi, sosyoloji, felsefe gibi alanlar zaten hep revaçta olacaktır. Tıp bilimleri, fen bilimleri, matematik vb. bunlar klasikleşmiş meslekler olup gelişmeler içerisinde kendilerini biçimlendirerek devam ediyor. Diğer yandan teknolojik gelişmelerin ilerlemesine bağlı olarak sektörde iş yapacak ara eleman gereksinimi de hızla artıyor. Örneğin, bilgisayar mühendisliğinin yanında, bilişim teknikerliği de en az onun kadar önemli. Dolayısıyla mesleki teknik eğitimin önemi de giderek artıyor. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken önemli bir nokta bu karar sürecinde bütün sorumluluğun gençlere yıkılmaması konusudur. Ülkenin yönetim ve karar mercilerinin bu noktada kendilerine düşen sorumluluğu yüklenmeleri gerekiyor. Bunun için de dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmelerin izlenmesi, bu gelişmeler doğrultusunda ülkenin yeni iş ve meslek alanlarına açılması, buna göre ülkede yeni eğitim ve istihdam olanaklarının yaratılması gerekmektedir. Bu da ancak kısa, orta ve uzun vadeli doğru politika ve stratejilerin oluşturulmasıyla mümkündür. Burada üniversitelere de büyük iş düşü yor. Yalnızca öğrenci almak üzerine kurulu bölüm açma anlayışından vazgeçip ülkenin ve dünyanın gereksinimlerine, toplumun taleplerine, bilimsel ve teknolojik gelişmelere göre yeni bölüm ve alan planlamaları yapılması hem genç bireylerin gelecek yaşam tasarımlarını gerçekçi biçimde desteklemek, hem de toplumun ve insanlığın gelişimine katkı sunmak açısından büyük önem taşımaktadır. Önemli görev O halde burada herkese önemli görevler düşüyor. Ülkenin yönetim mercileri doğru istihdam politikaları, mesleki açılım ve eğitim politikalarının oluşturulmasına öncülük etmelidir. Üniversiteler ve genel olarak eğitim kurumları ülkenin ve dünyanın bugünkü ve gelecekteki gereksinimleri doğrultusunda bir eğitim öğretim anlayışını benimsemeli ve uygulamalıdırlar. Meslek ve alan seçimi aşamasındaki genç bireyler ise kendi bireysel istek ve yönelimlerinin yanı sıra ülkenin ve dünyanın bugünkü dinamiklerini ve geleceğe ilişkin gidişatını tüm yönleriyle değerlendirerek karar süreçlerini buna göre biçimlendirmelidirler. Cumhuriyet davasında ‘kanunsuzluk’ Cumhuriyet mensuplarına yapılan suçlamaların ve bu suçlamalara ilişkin verilen cezaların haksız ve “kanunsuz” olduğu tescil edildi: Ben demiyorum; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, hazırladığı “tebliğname”de diyor! HHH Suç örgütleri veya silahlı terör örgütlerine yardım suçunun ancak doğrudan kastla işlenebileceği... Kamu makamlarının değerlendirmelerinden ve çoğunluğun görüşünden farklı olan görüşlerin, ifade edenin amacından hareketle bir suça konu edilebilmesi için, bu ifadelerin içeriklerinin dışında da ayrıca somut olgularla ortaya konulması gerekir. Suça konu edilen haber, yazı ve sosyal medya paylaşımları ile diğer delillerin terör örgütlerinin amacı doğrultusunda hareket edildiğine ilişkin kanaat oluşmasını sağlayacak nitelikte olguların varlığını da içermesi zorunludur. Eleştiri ve yorum niteliğinde yapılan haberlerin, yazılan yazıların ve sosyal medyada paylaşılan mesajların sadece bu yönleri terör örgütlerine yardım suçuna vücut vermeyecektir. Sanıklardan Orhan Erinç, Akın Atalay ve Murat Sabuncu’nun Cumhuriyet gazetesinde yönetici olarak görev yaptıkları suça konu edilen gazetede çıkan yazıların sahiplerinin belli olduğu, söz konusu yazılara iştirak ettiklerine dair herhangi bir bilgi, belge ya da delilin dosyada olmadığı gibi bizzat gazetede suça konu edilebilecek herhangi bir yazı yazmadıkları iddia ve kabulün de bu yönde olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla gazetede çıkan yazılar sebebiyle yazı yazanlar dışında herhangi bir sorumlulukları bulunmamaktadır. Hakkında FETÖ soruşturması bulunan veya ByLock kullanıcısı olduğu tespit edilen kişiler veya şüphelilerle HTS kayıtlarının bulunması silahlı terör örgütlerine yardım niteliğindeki delillerden sayılamaz. Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’nun 20102011201320142015 yıllarında yapılan olağan ve olağanüstü seçimlerinin ve bu seçimler sürecinde yapılan müzakere ve yaşanan tartışmaların, Cumhuriyet Vakfı’ndaki görevleri ve sorumlulukları dolayısıyla Cumhuriyet gazetesinin terör örgütlerine yardıma dönüşen yayın politikasındaki değişikliğe çanak tuttukları iddiası olgusal içeriklerden yoksundur. Yazılan yazı içeriklerinin suç unsuru taşıdıklarına ilişkin bir iddia olmaksızın kamuoyunda Abant toplantıları olarak bilinen toplantılara salt katılım sağlanması terör örgü tüne yardım niteliğindeki olgusal delilerden sayılamaz. Terör örgütüne yardım mahiyetinde somut olgulara dayalı bir iddia ve isnat bulunmayan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın tertip ettiği kahvaltıya katılım sağlayarak, FETÖ üyeliği suçundan haklarında yakalama kararı bulunan şüphelilerle fotoğraf çektirilmesi silahlı terör örgütüne yardım suçunun unsurlarından sayılamaz. Haklarında FETÖ terör örgütünden dosya dışı soruşturma bulunan bir kısım şüphelilerin kendi aralarında Abant toplantılarının yapılıp yapılmayacağı ve bu toplantılara kimlerin davet edilip edilmeyeceğine ilişkin organizasyon planlaması dışında terör örgütüne yardıma dair olgu ve içerikler içermeyen ByLock yazışmaları örgüte yardım suçunun unsurlarından sayılamaz. İddianamede farklı soruşturmalara konu edilmiş olayların PKK terör örgütü mensupları ile FETÖ mensuplarının birlikte eylem planlamalarına ilişkin iddialar ve ortaya konan delillerin sanıklarla ilişkisi bulunmamaktadır. İçerikleri itibarıyla yorum ve eleştiri sınırları kapsamında kalan ve suç unsuru taşımayan sosyal medya paylaşımlarının sanıklar aleyhine silahlı terör örgütlerine yardım niteliğinde delil olarak kabul edilemeyeceği tüm dosya kapsamında anlaşılmıştır. Yazıların ve sanıklar aleyhine kabul edilen diğer haberlerin anayasa ve AİHS ile AİHM içtihatlarının öngördüğü ilke, standart ve sınırlılıklar kapsamında demokratik toplum düzeninin gereklerine, kamu düzeninin işleyişine, ölçülülük ve suç işlenmesinin önlenmesi koşullarına aykırı olmayan iddia ve hükme esas alınan delillerin bilgi edinme, yayma, eleştirme ve yorumlama niteliğinde olduğunun kabulü ile beraat kararı yerine yazılı gerekçeyle MAHKÛMİYET KARARI VERİLMESİ KANUNA AYKIRI OLDUĞU, bu nedenlerle hükümlerin bozulması talep olunur. HHH Sanıyorum bu tarihsel “tebliğname” ve o yönde verilecek Yargıtay kararı, “Terör örgütüne üye olmamakla birlikte...” diye başlayan ve hemen hemen her muhalif yazarın, gazetecinin terör örgütüne yardım suçlamasıyla hapsedilmesine yol açan ABUK SABUK CEZA KANUNU MADDESİNİN DE DOĞRU BİÇİMDE YORUMLANMASINA ışık tutacaktır. Ben Türkiye’de hâlâ, hukuka bağlı savcı ve yargıçların da bulunduğu kanımı korumak istiyorum. Dilerim haksız çıkmam!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle