19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DİZİ EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: İLKNUR FİLİZ 913 TEMMUZ 2019 CUMARTESİ Disiplin, çalışmak, saygıHer alanda eğitimin ilk sırada olduğu Japonya’da miladın 1868 yılında Meici dönemi ile başladığı anlatılıyor SUNUŞ Japonya’ya 1990 yılında gitmiştim. İkinci kez 29 yıl sonra geçen günlerde gittim. O günden bu yana hiç değişmeyen şeyler de gördüm, olağanüstü bir değişime de tanık oldum. 2020 olimpiyatlarına ev sahipliği yapmaya hazırlanan Japonya, dünyaya sanki yeni bir şey söylemeye hazırlanıyor. Dünyanın ilk üç ekonomisi arasında yer almak yeterli bir anlatım değil. Robot teknolojisini akla gelmeyecek alanlara kadar yayarken yüzyıllar öncesinden kalan geleneklerini bırakmamaları, bir saat önce üretimi başlamış bir buluşa tanıklık ederken tulumbadan su içmek “zıtlıklar ülkesi” diye tanımlanabilir. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da Japonya deyince ilk akla gelen sözcüklerden biri “mucize” olur. 1945’te İkinci Dünya Savaşı’nın bü Görevliler vagona her girişte ve çıkışta eğilerek yolcuları selamlıyor. yük yıkımından sonra bir kuşak için de, 1964’te olimpiyat düzenleyebile cek konuma gelmek, mucize olmasa bile olağanüstü bir sıçrama. 1964’ten 1980’lere daha büyük adımlar atan Ja ponya, teknoloji başta olmak üzere sa nayi toplumunun hemen tüm ekono mik atılımlarını gerçekleştirdi. Bunu yaparken geleneklerinden de büyük ölçüde vazgeçmedi. Bugünkü Japonya’ya gelişte “milat”, 1868’de başladığı kabul edilen Meici dö nemi. İmparator Meici, “Mademki dışa açılmak şart oldu, ne yapalım” sorusuna Avrupa’ya temsilciler de göndererek ya nıt aradı. Yapılması gerekenlerde birin ci sırayı şu alıyordu: Eğitim... Her alanda eğitim... 2018’de 150. yılı kutlanan “Meici res torasyonu” bugün de temelleri ve sonuç larıyla gündemde olan büyük bir adım. BİR JAPON GÜNDE KAÇ KEZ SELAM VERİR?Evsiz var kitapsız yok! 10 günlük Tokyo, Hiroşima, Osaka, Kyoto gezisi boyunca hiç dilenciye rastlamadık. Ancak köprü altında yaşayanları gördük. Yanlarında küçük bir sırt çantası, çevreyi kirletmeden, arada sigara tüttürerek alternatif bir yaşam sürü Tokyo’dan Hiroşima’ya gidecek tren, biletin üzerinde yazdığı gibi 08.03’te hareket etti. 811 kilometrelik yolu hızlı trenle 4 saatte alacağız. Yol üzerinde Yokohama, Nagoya gibi şehirlerde yolcu indirip Az sonra bir başka görevli geldi; o da bizim vagondan ötekine geçerken klasik Japon selamını verip gitti... Az sonra önünde arabayla çaykahve satan görevli vagona girdi; o da aynı se rumda olan oydu. Tokyo’dan Hiroşima’ya, Osaka’ya ve Kyoto’ya gidişgeliş 6 kez hızlı tren kullandık, tümünde aynı saygı vardı. Yolcuları selamlarken işlerini hangi ciddiyetle yaptıklarını da göstermiş olu yorlardı. Sadece onların fotoğrafını çekerken zorlandım. Pek izin vermek istemediler. Ancak arada poz veren de oldu. Kimi evsizler, gruplar halinde oturuyorlar. Yüz ifadelerine bakılırsa keyifleri yerinde. Yanında gazete bulunduran da var. Dünyada en çok satan ilk 10 gazetenin 7’si Japonya’da yayımlanıyor. Dünya birinciliği Japon Yomiuri Shimbun’da, tirajı 14 milyon. bindirme, Kyoto’da hat değişimi her şey dahil. Tren hareket ettikten hemen sonra bir görevli elindeki listeyle karşılaştırıp yolcu durumunu kontrol etti; vagondan çıkarken geri döndü, başını belinden itibaren hafifçe eğip vagonu selamladı. Aklıma ilk şu geldi: Demek ki, işini çok seven insalcıl bir çalışan, vagonu terk ederken saygıyla geri dönüp selamlıyor. lamla çıktı... Hem vagona girerken hem çıkarken ay nı şekilde selamlıyorlar. İnat ettim, her görevliyi izlemeye al dım. Arada biri selamı yarım verdi, onun dışında ihmal eden olmadı. Türkçede bir deyim vardır: Hürmet, edileni değil edeni yüceltir. Bu sözü anımsadım. Memur, bizi saygıyla selamlıyordu, ama aslında saygın du yorlardı. Japon mucizesinin dördüncü halkası da bize göre tamamlanmış oldu: Saygı. İşe saygı, kendine saygı, karşındaki in sana saygı, ülkene saygı... Japoncaya ilişkin tanımlardan biri de şu: Saygı dili... Japonca “argo” bakımından çok sığ! En ağır sözcük şu: Aptal! 125 milyonluk Japonya’da günde 70 milyon gazete satılıyorsa, evsizlerin de ti. Yollarda rastgele taksi çeviremiyor Tam 07.05’te siyah kravatlı, beyaz nini bozmuyorlar. gazete okuması doğal karşı sunuz; duraklarda ve cadde başlarında gömlekli, siyah takım elbiseli 30 yaşla Japonların 20’nci yüzyılın ikinci yarı lanabilir. Ancak Ame ki ceplerde bekliyorlar. Kaldığımız rında bir genç içeri girdi. Otelin müşte sı boyunca gösterdiği büyük sıçramanın yoko Caddesi’ne otelin resepsiyonuna hemen tak rilerinden biri olduğunu düşündüm. Re altında yatanlar değişik şekillerde sıra giderken ge si isteğimizi söyledik. Görev sepsiyona yöneldi, demek ki rezervas lanabilir. Bizim gözlemlerimiz bu yuka ce vakti, köp li yandaki koltuğu gösterip yonu var, belki bagajı arkadan gelecek. rıda aktardığımız gibiydi. Bütün bunla rü üstünde “oturun, bilgi vereceğim” Otel görevlisi bizi gösterdi. ra bir de bilgi birikimini eklemek gere sokak lam Gelen taksi şoförüymüş. kiyor. Japonlar gibi Almanlar da İkin basının al Burada direksiyon sağda. Taksiye sol ci Dünya Savaşı’ndan ağır yenilgi ve yı tında ki dan binip oturduk. Tam önümüzde tak kımla çıktılar. 1945 sonrası hemen kal tap oku si şoförünün fotoğraflı mesleki kimliği, kınma hamlesi başlattıklarında Alman yan bir ev küçük bir tabela şeklinde duruyor. Bu lara yıkılmışlıklarını anımsatıp sordu siz görünce, disipline yaşamın hemen her alanında lar: “Bu fotoğraf kaçmaz” deyip Tokyo’da evsiz tanık olduk. Japon mucizesinin ikinci halkası da Neyle kalkınacaksınız? Yanıtları şu oldu: düğmeye bas var, kitapsız yok. buydu: Disiplin. “Bizim üniversitelerimiz var...” tım. Japonlar genel olarak yardımsever Japonlar da geçen yüzyıllardan ge Fotoğraf, istatistiklerin insanlar. Sıkıştığınız an, istediğiniz len bilgi birikimlerini anımsatarak, aynasıydı; ülkede bir kişi yılda ortalama soruyu sorabilirsiniz; bir sorumluluğu Hiroşima’ya atılan atom bombasına gön 25 kitap okuyor. yerine getirirken hariç. Örneğin, hızlı derme yapıp şöyle diyorlar: Metroda her üç kişiden birinin kitap tren istasyona yaklaşırken, bir görev “Bilgiye bomba işlemez...” ya da gazete okuduğunu söylemeye ge li en başta bekliyor. Doğrudan bir işi Bir örnek verelim: Yüzölçümü rek yok. Gözlemlerimizi birleştirince Ja yok, ama gözü trenin yanaşmasında, Türkiye’nin yarısı kadar, beşte dör pon mucizesinin birinci halkasını eği kendiliğinden sıraya girmiş biniş yol dü dağ, göl ve benzeri tarıma elveriş tim oluşturuyordu. dedi. Saat 07.00 sırlarıydı. cularının çizgi üzerindeki duruşunda. siz alanlardan oluşan Japonya’da 17’nci Taksi şoförü ile randevu Az sonra çağırdı: O sırada görevliyi iki yakasından tu “Şu plakalı taksi 07.05’te gelecek. Gi tup sarsanız gözünü o hattan ayırmı yüzyıldan kalma Miyazaki Antei’nin derlediği tarım el kitabı on ciltten olu Zamanı iyi kullanmak için Tokyo deceğiniz yerin tutarı şu kadar Yen, yor. Hani, “Annen öldü” deseniz, “Az şuyor! tren istasyonuna taksiyle gitmek gerek yaklaşık şu saatte orada olursunuz...” sonra söyle” diyecek kadar iş disipli Teknoloji bölümünü yarın işleyeceğiz. Tüm şehir dershane olunca Tokyo’nun, içinde 7 müze ve sergi salonu bulunan, ortasındaki büyük meydan ve kiraz ağaçlarıyla ünlü Ueno Parkı’nda, hafta içi gün ortasında üçüncü öğrenci grubuyla karşılaşınca, seferi olmanın da getirdiği cesaretle aralarına daldım. Seslendim: “Sizin bu saatte okulda olmanız gerekmiyor mu? Neden parktasınız?” İlkokul öğrencileriyle İngilizce anlaşmaya çalıştık. Üstü beyaz, altı koyu renk üniformalarıyla etrafımı kuşattılar. Neden okulda olmadıkları sorumu anlamamalarının nedeni şuydu: Zaten okuldaydılar! Gruplar halinde, planlı bir şekilde Tokyo’yu görmek de eğitimin parçasıymış. Hemen hangi ülkeden geldiğimi sordular. “Türkiye”nin İngilizcesini, Türkçesini söyledik; olmadı. Türkiye’yi “Turko” diye öğrenmişler. Biri çantasından harita çıkardı, birkaç kişi onun etrafında kümelendi. Türkiye’nin yerini aradılar, buldular. Ueno Müzesi içindeki Bilim ve Doğa Müzesi’nin 4 katında da üç kez öğrenci grubuyla karşılaştık. Müzede “dokunmayın”dan çok “dokunabilirsiniz” uyarısı var. Pek çok maden ve yakın geçmişin teknolojik aygıtına öğrencilerin dokunmasını, bilgi sahibi olmasını istiyorlar. Her katta da ayrıca uzman var; öğrenci gruplarına bilgi veriyor. Başta saat, mikroskop, fotoğraf makinesi olmak üzere iki asır öncesinden itibaren Japonya’nın nereden nereye geldiği anlatılıyor. Gerek öğrenci grupları ve öğretmenleriyle sohbetlerde gerekse tanıştığım kimi yetkililerle konuşmalarda Japonya’daki eğitim üzerine aldığım notlar, satırbaşlarıyla şöyle: İlkokulu bitiren bir öğrenci yaşadığı şehri, liseyi bitiren öğrenci tüm Japonya’yı bilmek zorunda. Örneğin Tokyo’daki öğrenciler haftanın belli günlerinde gruplar halinde şehri geziyor. İlke şu: önce ülkeni tanı. Okulla tanışma 3 yaşında başlıyor. Çocuğa 7 yaşına kadar da yaşadığı semt öğretiliyor. 10 yaşına kadar sınav yok; öncelikle kendini, kültürünü ve ülkeni tanı yeter. Öğrencilere özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndaki büyük yıkım da öğretiliyor. O günlerden bugünlere nasıl gelindiği anlatılıyor. Okuma yazma oranı yüzde 100. Bu hedefe hemen hemen bir asır önce ulaşılmış. Bugünkü hedef, yüzde 90’ları bulmuş üniversite mezunu oranını yüzde 100’e çıkarmak. 1000’i aşkın üniversiteden akla gelecek her alanda üniversite var. Kadın üniversitesini üçüncü bölümde ayrıca konu edeceğiz. Japonya’da şehirler aynı zamanda okul. Yaşadığın kenti, ülkeyi tanımak eğitimin bir parçası. Ülkede öğrenciler haftanın belli günlerinde şehri geziyor. Kaldırımı toz bezi ile silen temizlik görevlisi. Ne iş yapıyorsan, en iyi şekilde yap. Çalışmak, çalışmak, çalışmak... Tokyo Yoyogi Parkı, içindeki büyük Meici Tapınağı’nın yanı sıra asırlık ağaçlarıyla da ünlü, Japon bahçe sanatının güzel örneklerinden biri. Parka çıkan yollar insana, “Güzel bir yöne doğru gidiyorsunuz” der. Öylesine temiz, geniş kaldırımlarda yürürsünüz. “Dünyada aynı anda karşıdan karşıya en çok insanın geçtiği” Şibuya’daki baş döndürücü kalabalıktan sonra Yoyogi Parkı’na yönelen caddeler güzel bir soluklanmadır. İşte bu caddeler, ev süpürgeleriyle temiz tutulur. Bir ağaç dibindeki küçücük çöpü bile göze batan bir kütük gibi özenle süpürürler. Bu kişiler arasında yaşı 70’i çoktan geçmiş bir nineyi görebilirsiniz. Hem işini öyle bir ciddiyetle yapar ki; sanki evinin içini temizliyor, az sonra misafirleri gelecek. Ne yapıyorsan iyi yap Tokyo’nun 24 saat ayakta kalan, hiç uyumayan bölgelerinden Asakusa’da, Tokyo’yu ortada, ikiye çoğaltan Sumida Irmağı’nı arkamıza alıp yürürken geniş kaldırımda bir görevli dikkatimizi çekti; elinde bir bezle kaldırımda diz çökmüş yer siliyordu. İster istemez durduk. Kaldırımın ortasındaki görme engellilerin yürümesini kolaylaştıran sarı hattın kimi yerlerindeki katılaşmış toz öbeklerini siliyordu. Çalışmanın yaşı yok... İşin iyisikötüsü yok... Her ne yaparlarsa yapsınlar en iyi şekilde yapmaya çalışıyorlar. Bu da şehre “temiz bir çevre olarak” yansıyor. Japon mucizesi Diyelim ki, bir şirkette genel müdürsünüz. Başarılı bir çalışma sürecinden sonra veriminiz düşmeye başladı. O sorumluluğun gerektirdiği tempoda çalışamıyorsunuz. Size şu öneriliyor: “Artık bu makamda daha verimli olamayacaksınız. Üç alt kademedeki şu alanda çalışır mısınız?” Buna çoğunluğun yanıtı “evet” oluyor. Çalışanların şirketleriyle bağı öylesine güçlü ki, adının devamında soyadını söylemek yerine, çalıştığı şirketi söyleme geleneği yaygın. Bir yerde işe başladığınızda, olağanüstü planlamalarınız yoksa, oradan emekli olacaksınız demektir. Japon mucizesinin üçüncü halkasının, “çalışmak, çok çalışmak” olduğunu her yerde görüyorsunuz. Yarın: Teknoloji sanattır... Bugünün samurayları mühendislerdir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle