28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 7 NİSAN 2019 PAZAR TASARIM: BAHADIR AKTAŞ PAZAR YAZILARI Kutuplarda kar beyazı ayı halleri Şimdiki zamanlarda kapı menteşesi yağsız kalıp gıcırdasa, musluklar akmayıp tıslasa, eksi 40 derecede aracın aküsü donup haliyle şarjı basmasa, şu yahut bu olup bitse, işte bunların kabahati iklim değişiminde aranır. Ekolojik hasarın bedelini kimin ödeyeceği tartışmaları kapitalistler arasında pazarlık mevzuu gibi süredursun, hakikat şu ki, iklim değişimi bütün canlıları yerinden yurdundan ediyor. Buna dair apaçık bir örnek, kanıtlarıyla birlikte Kanada’nın kuzeyinde gözlenmektedir. Kanada’nın kuzey kutbunu çevreleyen Nunavut, Yukon ve Kuzeybatı Toprakları adıyla yönetsel olarak ayrılmış 3 özerk bölgesi bulunuyor. Üçü birden yaklaşık olarak 7 tane Türkiye kadar km. kare eden bu ıssız, buzul, tundralarla kaplı alanda, buranın halkı olan Eskimolar ve öteki yerliler için, şimdi her şey eskisinden çok farklıdır. Her ne kadar bu coğrafyanın altında paha biçilmez değerde maden yatakları, petrol ve ayrıca içilebilir yeterli miktarda su kaynakları bulunsa da, şimdilik yaşam pek zordur; hatta yerküredeki çoğunluk için neredeyse imkânsızdır. Yaşamın zorluğuna Eskimoların yanı sıra kutup ayıları da ayak uydurur. Ancak iklim değişikliğinin apaçık gözlemlendiği bu coğ rafyada, artık bazen kışlar dayanıl dır. Ayıların geleceği için maz oluyor, yaz diye bilinen göre av yasağı girişimleri, ce yumuşamış hava bazen tuhaf çevreci kampanyalar laşıp Eskimo’ya kısa kollu tişört da sürüyor. Fakat bile giydiriyor. bir sorun var: Es Beslenme peşinde... Mahmut ŞENOL kimo ve Inuit halkının geleneksel İklim değişikliği kutup ayıları inançları. Kutup nın davranışlarını da değiştirmiş yerlisinin ayı avla tir. Ayılar genellikle meraklı hayvanlar yıp etiyle kış ayları boyunca beslenme dır, burunlarını her şeye sokmaya ba sinin yanı sıra, ayının ruhunu iglio adı yılır; böyle bilinir. Tehlikeli olmaları da verilen evlerine davet etmesi önemli; bir parça bu yüzden. İnsan topluluk ayının ruhu o evi koruyor inancındalar. larına yaklaşmakta tereddüt etmez Eskimo için kutsal bir iş ayı avlamak! ler. Bu bilinen gerçeğin ötesinde davranış göstermeye başlayan kar beya 10 yılda buz tabakası zındaki kutup ayıları, bilim insanlarının yüzde 14 azaldı da ilgisini çekti. Şu sıralarda Kanadalı akademisyenlerden hayvanbilim dalında çalışanlar gelişmeleri izliyor, kutup ayılarını gözlem altında tutuyor. Kutup ayılarının kimse yokken Eskimo barakalarına girip yemek aşırdıkları, bir şey bulamayınca hırçınlık edip ortalığı kırıp dağıttıkları, insanları ürkütüp besin kaynaklarının olduğu yerlerden kaçmalarına neden oldukları anlatılan şeylerin başında geliyor. Kanada yasaları avcılara belli miktarda kutup ayısı avı izni veriyor. Yılda 600 kadar kutup ayısı da avlanıyor. Ne ki, kutup ayısı, soyları hayati tehlike sınırında olan canlı türü sayılmakta Coğrafyadoğa dergisi The National Geographic’in birçok kez değindiği bu konu, geçen şubat ayı sayısında bir kez daha ele alındı: İklim değişikliği kutup ayılarını aç bırakıyor, ayılar yerleşim yerlerine dadanıyor. Bunları doyurması da kolay değil: Bir kutup ayısının günlük 15 bin kaloriye ihtiyacı var. Çoğunlukla deniz ayılarını avlayarak besleniyorlar, ancak buzullar çekilince deniz ayısını yakalaması zorlaşıyor. On yılda yüzde 14 miktarında azalmış buz tabakası nedeniyle, o buz gibi sularda yüzerek bir buzuldan ötekine geçmek zorunda olan ku tup ayısının harcadığı enerjiyi de dikkate almak gerekiyor. Dergideki yazı okunurken, tam da o sırada Rusya’nın kutup bölgesinde bir kasabayı basan kutup ayıları haberi gündeme düştü; askeri birliklerin çabasıyla kovalanmışlar. Bu kar beyazı canlıların sevimliliğine aldanmamalı elbette! Aç kalınca fenalaşıyorlar. Ancak Eskimoların masallarını da süslüyor kutup ayıları. Bir Eskimo kızını kutup ayısının erkeği kaçırmış, evlenip dünya evine girmişler. Kızın babası, ailesi peşine düşmüş hırsız damadın. Sonunda bulmuşlar, ayıyı öldürüp kızı kurtarmışlar. Fakat kız iki gözü iki çeşme, dövünüyormuş kocamı öldürdünüz diye... Bunun Eskimo dilinde bir tekerlemesi var; aralarında söyler dururlar. Bir de kutup ayısı fıkrası ekledik mi, Kanada’nın kuzeyini güvenli bir şekilde gezip tamamlamış oluruz: Eskimonun biri cebindeki İncil’i düşürmüş ava çıktığı sıra; eve dönünce fark etmiş. Aradan aylar geçmiş, bir kutup ayısı uzaktan geliyor, elinde İncil! Eskimoya uzatmış kutsal kitabı... Eskimo hemen haç çıkarıp “Bu bir mucize, Tanrı’nın işi!” demiş. Kutup ayısı, “Yok, öyle değil!” demiş, “İncilin ilk sayfasında adınız soyadınız yazıyordu da...” senolasenola@gmail.com Karmakarışık bir dükkân Okul defterleri, kalay lı kurşundan süra hiler, TV dergileri, oyuncak bebek ler, pirinç şişler, üzerlerinde “Su AHMET ARPAD sayan Erkekle re” yazan bira kadehi altlıkları, karışık mey ve şarabı, hepsi bir arada. Az ötede sandık larda bir sürü dergi, çizgi romanlar, elişini seven kadınlara rengârenk kumaş parçaları, iğneiplikler, şekerlemeler, bonbonlar... Karşı rafta değişik İtalyan likörleri, hemen yanında deste deste tahta mandal, renk li bantlar, kumaştan ve kâğıttan, balonlar, karnaval maskeleri, piknik tabakları. Her şey yan yana, iç içe, alt alta, üst üste. Tam bir karmaşa, insan bir şey ararken yorulu yor. Buraya bir düzen vernek olanak dışı. 16 bin çeşit... Dükkân sahibi Dieter Lanz. 62 yaşında. “Yanılmıyorsam burada yaklaşık 16 bin çeşit var!” diyor ve nazikçe gülümsüyor. Stuttgart’ın canlı bir mahallesi olan Feuerbach’ın ana caddesindeki dükkânı birkaç yıl önce keşfetmiştim. Geçenlerde dosya kağıdı almaya, Herr Lanz’la biraz çene çalmaya uğradım. Günlerden cumartesi, içerisi oldukça kalabalık. Raflar, dolaplar, çekmeceler, sandıklar, sepetler arasında yürümek mümkün değil. Herkes bir şeyler arıyor. Dışarda, kaldırımda da sayısız ıvır zıvır duruyor, dükkânın girişi dar. Aradığını bulamayan veya buraya ilk kez gelen Herr Lanz’a ne istediğini söylüyor. Bu karmaşanın içinde neyin nerede olduğunu tek bilen o. Hemen kasadan ayrılıp istenen şeyi eliyle koymuş gibi anında alıp getiriyor! Hep güleç yüzlü. 1983’te açmış bu dükkânı; ilk yıllarda yaşlı babası da ona destek olmuş. “Tanıtım yapmaya hiç gerek olmadı”, diye anlatıyor. Bu arada benim gibi sık sık uğrayan, başka semtlerden, hatta resmi dairelerden gelen müşterileri var. Tabii yakındaki iki okulun öğrencileri de “devamlılar” arasında! “Bu arada 1980’li, 1990’lı yıllarda gelen öğrencilerin çocuklarının da ayakları buraya alıştı,” diye devam ediyor Lanz. Özgürlük... Dükkânın konumu o kadar iyi ki! Az ötedeki küçük Kelter Meydanı’nda cumartesi günleri pazar kuruluyor. Oradan da gelen müşterileri var. “Pazara inmişken bana da uğruyorlar,” diyor. “Kimi eski tanış alışverişten sonra sadece çene çalmaya geliyor...” Söylediğine göre dükkâna gelenlerin dörte üçü devamlı müşteri. İçlerinde 30 yıldır gelenler var. Benim tanıdığım Herr Lanz eminim yaşamında hiç kızmamış, içi rahat biri. Böyle olmasa 16 bin çeşit malın ortasında hiç telaşlanmadan, bu kadar rahat bir yaşamı nasıl sürdürür, sabahın saat altı buçuğundan akşamın yirmi ikisine kadar “dünyasında” gerilimsiz nasıl yaşardı! Son 25 yılda ne bir gün hasta olmuş, ne de bir gün tatile çıkmış! “Gelecek yıl sonunda kendimi emekliye ayıracağım!” diyor. “Bütün yıllarımı bir şirkette geçirseydim belki yaşamım da, kazancım da düzenli olurdu, fakat özgürlüğümü yitirirdim!” Susuyor. Dudaklarında yine bir gülümseme. Nazik ve çekingen. Herr Lanz’a veda edip pazara doğru yürüyorum. Buraya gelmişken biraz meyve almalı. Dün canım ayva tatlısı çekmişti..! mail@ahmetarpad.de Sygıüenkrıirsldeimka Yunanistan’da önceki gün Avrupa sınırlarının açıldığı yönündeki haberlerin ardından patlak veren göçmen protestoları dün de devam etti. Selanik’te bulunan Divata’daki Anagnostopulu Kampı’nda aralarında kadın ve çocukların da olduğu 500 kadar göçmenin Kuzey Makedonya sınırına hareket etmek istemesi üze rine polis müdahalede bulunmuştu. Dün ise bir kısım göçmenin otobüslerle Yunanistan’ın kuzeyindeki başka kamplara götürüldüğü, kampta kalan 800 civarındaki göçmenin yine polisle çatıştığı, taş atan eylemcilere göz yaşartıcı gaz ile müdahale edildiği belirtildi. Üsküp’ten ise sınırda güvenliğin artırıldığı açıklaması geldi. ‘Yaşam bir rüyadır’ En son pazar yazım “Huzurun olduğu yer” gazetede yayım ilke imza atmış, Endonezyalı yazar Guy Sorman’ın kitabını çevirerek landığı akşam bir eposta aldım. Türkçeye kazandırmıştı. Cumhuriyet’in zarif okurlarından Söyleşiyi yapan akademisyen Es geri bildirim almaktan her seferin ra LaGro’nun Endonezya’da ilk izle de onur duydum, mutlu oldum, min nimi sorusuna Tacar’ın verdiği ya nettarım. nıt çok tanıdıktı: İnsanın yüzüne Bu sefer gelen mektup bana bü vuran fırın sıcağı ve rutubet! Halen yük sürpriz oldu. Mektup yıllar ön hizmet verilen, defalarca ziyaret ce Endonezya büyükelçimiz olan, ettiğimiz Jalan Rasuna Said’deki çeşitli önemli görevlerde bulun büyükelçilik binasının 1980’lerde muş değerli devlet adamı Pulat kendisi tarafından yaptırıldığının Tacar’dan geliyordu. Endonezya ya hikâyesini öğrenmek de ilginçti. İlk zılarımı ilgiyle takip ettiklerini ve ya gittiklerinde devlet tarafından kira zıda anlattığım Baduy bölgesine gö lanmış bakımsız, akan, mobilyala revi sırasında gitmek istediğini ama rının çoğu eski, kırık bir evde kal kısmet olmadığını yazıyordu. 1981 mışlar. İlk işi eski Cumhurbaşka 1984 yılları arasında kaldığı Endo nı Sukarno tarafından hediye edi nezya en sevdiği görev ye len arsayı görmek olmuş ri olmuştu. Bir sonraki ve arkasından hemen in görevi olan AB Daimi şaat başlamış: “Sade Temsilciliği’ne atan ce bir dönümü huku dığından biraz erken ayrılmıştı. Mektubunda Endonezya anıları Gülseren Tozkoparan Jordan ken bize ait olan bir arsa karşılığında dört dönüm büyüklükte bir ar nın da yer aldığı “Ya sa, iki memur villası ve şam bir rüyadır” nehir kançılarya yapımını dev söyleşi kitabından da bahsediyor letimize sıfır maliyetle sağladım. du. İnternette yaptığım taramayla Yapıma 1982’de başlandı ve bize bir sitede buldum ve sipariş ettim, 15 Eylül 1983’te teslim edildi, 26 kitap iki gün sonra elimdeydi. Kitabı Eylül’de de taşındık.” heyecanla karıştırırken içinden bir Ne yazık ki aynı gün eşi kendisi uçuş kartı çıkmasın mı! Ankaraİs ne acı bir haber verir. 75 yaşındaki tanbul uçuşunu gösteren kart tesa babası vefat etmiştir. Yirmi gün ön düf bir gazeteciye, Nur Batur’a aitti. ce gördüğü babasının cenazesine Nereden nereye deyip kitabın say yetişemez! “Rezidans binasının her faları içine gömüldüm. taşında, her odasında ve bahçesin Elçilik binası inşası de emeğimiz vardır. Seramik panolar Yıldız Sarayı porselenlerinin tıp Bir kitabı okumaya ortadan baş kı yapımıdır.” lamam ama bu kez durum farklıydı. Çok ilginç anılarla dolu kitaba Atatürk’e hayranlık 143. sayfadan, Endonezya anıla Büyükelçilik binası bugün hâlâ rından başladım. Büyükelçi Tacar, aynı yerinde Cakarta’nın merkezin Cakarta’da kaldığı üç yılda ülkeyi de hizmet vermeye devam ediyor. çok iyi tanıyıp, analiz etmiş, bir çok Ancak ne emeklerle yapılan bu re zidans ne yazık ki artık büyükelçilik konutu olarak kullanılmıyor. Belki bir onarım ve tadilat ile yeniden yaşanabilir hale getirilebilinir... Pulat Tacar kendisine Endonezya’da gösterilen yakınlığın ardındaki temel nedenin Atatürk’ün düşüncesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını izleyen devrimler olduğu görüşünü vurgularken aynı sebeple halkın da Türkiye’ye özel bir sempati duyduğunu belirtiyor. Tesadüf o ki büyükelçilik binasını yapan mimarın adı Kemal, kardeşininki ise İsmet’miş. Babalarının Atatürk’e duyduğu hayranlık oğullarının isimlerini belirlemiş. Bugün de aynı sempatinin devam ettiğini söylemek mümkün. Eşi Endonezyalı olan rahmetli Hollandalı arkadaşım Iris de aynı sebeple oğluna Kemal adını koyduklarını ve Atatürk hayranlığını hep anlatırdı. Adı Kemal olan taksi şoförleri de tanıdık. Tacar, Endonezya’nın kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Sukarno’nun anılarının Atatürk ile ilgili bölümlerinin çevirisini yaptırıp Atatürk Kurumu’na bir örneğini yolladığından da söz etmekte. Sadık bir Cumhuriyet okuru olan Pulat Tacar yurtdışı görevlerinde hep aboneliğini sürdürmüş. Aynı zamanda kendisine Cumhuriyet Gazetesi Jürisi tarafından Yunus Nadi Sosyal Bilimler Araştırması Ödülü verilmiş. Emeklilik hayatını eşi Selda Sylvia ile Bodrum da geçirmeyi tercih etmiş ve orada yaşıyor. Kendisini tanımak büyük bir şans. Endonezya anılarından çıkardığım sonuç Cakarta’da dış görünüş değişse de aslında 35 yılda değişen fazla bir şey yok! Yaşam bir rüyadır. gjtozkoparan@hotmail.com Göçmen karşıtı siyasi partiden Norveç Adalet Bakanı Tor Mikkel Wara, geçen ay eşinin adının karıştığı skandal sonrası istifa etti. Eşinin bakanlığını yedi Geçen ay, Norveç OSMAN İKİZ Adalet Baka nı Tor Mikkel Wara’nın eşi polise telefon ederek tehdit edildiklerini bildirdi ve ken dilerini hedef gösteren tiyatro grubun dan şikâyetçi oldu. Ancak şikâyete rağ men oyun devam ediyordu. Polisin şikâyet üzerine pasif kaldığını düşünen Bayan Wa ra polise telefonlarını sıklaştırmaya baş ladı. Bakanın eşine göre tiyatro grubunun sahnelediği ırkçılık ve yabancı düşmanlığı nı konu alan oyunun bir sahnesinde görü len adalet bakanının evinin fotoğrafı, kasıt lı olarak hedef göstermek için seçilmişti. Kadın kendine göre haklıydı. Eşi ve kendi si yabancı karşıtı, kimilerine göre ırkçı ola rak nitelenen İlerleme Partisi’nin önde ge len isimleriydi. Üstelik eşi de bakandı. He def gösterildikleri için göçmenlerin saldırı sına uğrayabilirlerdi. Gelen tehdit telefon ları da saldırıya uğrayacaklarının ilk işaret leriydi. Polis tiyatro grubu hakkında yasal işlem başlatmalıydı. Polise şikâyet telefon ları sürerken bir gece bakanın otomobi li evinin önünde yakıldı. Tabii ki ertesi gün kadının feryatları gazetelere manşet ol du. Polisin aldırmazlığından yakınıyor, gö zü dönmüş yabancıların otomobillerini ya kacak kadar işi azıttıklarını dile getiriyor du. Polis ise suçlunun yakalanacağını açık lamakla yetiniyordu. Gerçekten de polis sonunda otomobili yakan saldırganı yaka ladı. Arabayı yakan bakanın eşiydi. Kadının yabancı düşmanlığı, körüklemek amacıyla olayı tezgâhladığı ortaya çıktığından hak kında yasal süreç başlatıldı. Bakanın da is tifa etmekten başka çaresi kalmadı. Eski bakan şimdi evde sinirleri bozulmuş olan eşini teskin etmeye çalışıyor. Çokbilmiş kadın hem kendisini yaktı hem eşini. IŞİD belası... Nedir bu çokbilmişlerden çektiğimiz. Hayatı kendi çıkarlarına gore kurgulayabileceklerini zanneden, her türlü kurnazlığı meşru gören çokbilmişlerin son kertede herkese zararı dokunuyor. Hele bunlar iktidar sahibiyse yol açtıkları zararlar çok daha yıkıcı oluyor. Irak’ta, Suriye’de terör estiren IŞİD’cilerin binlercesinin Avrupa ülkelerinden giderek bu örgüte katıldıkları biliniyor. Bu fanatiklerin Ortadoğu’ya gitmeden önce bulundukları ülkelerde uslu çocuklar gibi yaşamadıkları da. İstihbarat servisleri bunları adım adım izliyordu. Somali’deki terör örgütü Eşşebab’ın Stockholm’de hangi mahallede örgütlendiği, kaç kişinin Afrika’ya giderek terör eylemlerine katıldığı herkesin dilindeydi. Şimdi, IŞİD’ciler vatandaşı oldukları ülkelere dönmeye başlayınca paçalar tutuştu. İsveç Başbakanı, teröristlerin uluslararası bir mahkemede yargılanması gerektiğini savundu. Sosyal hizmetler servisi vatandaşlara sahip çıkmalıyız diyerek yardıma koştu. Alman bakan teröristlerin vatandaşlıktan atılması gerektiği yolunda konuşmaya başladı. Oysa bunların ne haltlar karıştırdıkları yıllardır bilinmekteydi. Avrupa ülkelerinin teröristlerin uzun vadede başlarına bela olabileceklerini göremediğini iddia etmek pek akıllıca bir açıklama olmasa gerek. Acaba başka ülkelere verecekleri zararlar kendilerini ilgilendirmediği için mi göz yumuldu. Yoksa politikayı belirleyen insani yaklaşım mıydı. Farklı görüşler ileri sürülebilir ama işin rengi değişmeye başladı. Terör örgütüne üyelik İsveç Adalet Bakanlığı teröristlerin uzun vadede sorun yaratabileceklerini düşünmüş olmalı ki bu konuda bir yasa önerisi hazırladı. Silahlı terör örgütüne üye olmayı suç olarak gören taslak her yasa taslağı gibi önce hukuk kuruluna gönderildi. Hukukçulardan oluşan kurul incelemesinde taslağın anayasaya aykırı olduğunu değerlendirdi. Taslak böylelikle parlamentoya gelmeden rafa kaldırıldı. Yasa taslağının rafa kaldırılması konunun unutulacağı anlamına gelmemeli. Avrupalılar önünde sonunda bu konuyu tartışmak ve tavır almak zorunda kalacaklar. Çokbilmişliklerinden bugüne kadar sorunları hasır altı ettiler. Bu süreç yerli ırkçıların palazlanmasına yol açtı. Irkçı partilerin bütün Avrupa’da nasıl güçlendikleri biliniyor. İsveç’teki İsveç Demokratları adlı parti şu anda ikinci büyük parti olarak sahnede. Gelecek ay yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinden ırkçı partilerin daha da güçlenerek çıkacağı anlaşılıyor. İsveç’teki kamuoyu araştırmalarına göre güçlenen iki parti sağ kanatta İsveç Demokratları ile sol kanatta Sol Parti. Seçmen merkez sağ ve merkez sol partilerden bıktı. Radikal çözümler üretebilecek partilere yöneliyor. Gelişme sol için bir şans ama onlar da yaratıcı bir model sunmaktan çok uzakta. Bildik retorikle yerlerinde patinaj yapıyorlar. osman.ikiz@gmail.com C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle