20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 7 NİSAN 2019 PAZAR TASARIM: SERPİL ÜNAY HABER/Yorum Kibir kötülükleri saklayan bir pelerindir! Herkes bilir ki, kibir insanın gözlerini kör eder, bu nedenden tüm din öğretileri, tüm ahlak öğretileri kibri reddeder. AKP’liler “neden biz böyle bir yenilgi aldık?” diye çok fazla düşünmesinler, bizzat Tayyip Erdoğan ve hemen hemen tüm yüksek mevkideki AKP’liler kibir pelerinine öyle bir sarıldılar ki, gerçeklik duygusunu yitirdiler. Ve kendi aralarında da kibir yarışına başladılar. Görmediler, çünkü onlara göre kibir kendi yaptıklarını saklayan bir pelerindi, çocukları din kisvesi altında hacı hocanın tecavüzüne uğrayan anaların, babaların, kardeşlerin acısını hissetmediler. Hatta onlar yoktular. Öyle bir an geldi ki, Türkiye’nin en çok para yiyen kurumu Diyanet fetvalarının kendilerini, dürüst olmaya çalışan, aklı hiçbir dalavereye basmayan halka karşı koruyacağını zannettiler. Halk onlar için güdülmesi gereken, ağzına vur lokmasını al cinsinden bir insan kalabalığıydı, öyle ki işte üç kuruşluk bir bez torba içinde, üç kuruşluk çayı tükürür gibi önlerine atarsın, hop oylar cebinde! Hele de o kadınlar, evinde oturması, sadece kuluçka makinesi olması istenen o kadınlara ne oluyordu? Nerede bir kadın öldürülmüş, çat onlar orada, nerede bir çocuk tecavüze uğramış çat onlar orada! Ey siz kimsiniz lan! Eksik etekler! Görmediler o eksik eteklerin çocuklarına sahip çıktıkları, hemcinslerine sahip çıktıkları gibi bu ülkenin sularına, topraklarına, tohumuna sahip çıktıklarını görmediler, kibir gözlerini kör etmişti çünkü, tüm dayanışmalar onlara kadın aklının bir fantezisi gibi geldi. Jandarmadan cop yiyen, sokaklarda saçlarından tutulup sürüklenen kadınların fotoğraflarına bakıp bastılar kahkahayı! Metreslerine o gün bir yüzük daha aldılar, onlar en erkek, en güçlü, en iş bitirenlerdi! Hayat onlara güzeldi, atanamadığı için intihar eden gençler için, “sizde hiç akıl yokmuş” dediler, “bulsaydınız bir torpil atansaydınız!”, “bak biz kendi bacılarımızı, kendi kızlarımızı önemli yerlere yerleştiriyoruz. Eh onlar bunu hak ediyorlar, çünkü onun babası benim, ben güçlüyüm!” Bir kadın yakacak odun parası olmadığı için küçük çocuklarının yanı başlarına çalışır halde bir fön makinesini koydu, sonra öbür odaya geçip kendini astı. Ve hiçbirinizin içinde bir dal kırılmadı. Şöyle düşünmüşleriniz de vardır, “kendini asacağına E5’e çıkıp kamyoncuları bekleseydi”. Binlerce, onbinlerce çalışanı bir gecede bir kararnameyle işsiz ve geleceksiz bıraktınız. Ve kendi gücünüze hayran kaldınız. “Sürünün bakalım!” İnsanlar öylece kaldılar, gittikleri her işyerinde sizden korkan işverenler onları kapının önüne koydu. İşverenler sadece onları kapının önüne koymadılar, gelip size yalvardılar “patron ne olur benim vergi borcumu sil”, “patron ne olur güç durumdayım bana bir ihale!” Onlar yalvarırken mest oldunuz, işte patron kısmı ayağınıza gelmişti. “Hadi senin vergi borcunu sildim, hadi sana şu ihaleyi verdim” diyerek gücünüzden deliler gibi hoşnut oldunuz, herkes elinizdeydi. Siz en büyüktünüz! İşte kibir öyle bir şeydir, tarih kibir yüzünden batan imparatorluklar, krallıklar ve devletlerle doludur. Çünkü kibir gözü kör etse de, bir zaman için yapılan kötülükleri örtse de hayat bildiği biçimde akıp gider. Sizin vicdanınızı bir toz kadar etkilemeyen pek çok olay, o küçümsediğiniz (dürüst insanlar) insanlar tarafından unutulmaz. Tam tersi usul usul birikir. Kendimden misal vereyim, Tayyip Erdoğan’ın Antep’teki mitingine görevli olarak gitmiştim. Orada konuşurken kendisine bir pop yıldızına duyulan hayranlık gibi hayran olan kadın seçmenlerine Berkin Elvan’ın annesini yuhalatmıştı. Bunu hiç unutmam. Koskoca kadınlar ergen kızlar gibi kendilerini parçalarcasına yuhalıyorlardı. O kadın kalabalığının çığlıkları kibirden başı dönen iktidar mensuplarına ballı börek gibi gelmiştir ama kimilerinin de yüreğinde derin bir sızı olarak bugünlere kadar yaşamıştır, her zaman da yaşayacak. Şaşırdınız değil mi, pelerin yırtıldı mı? Artık ayyuka çıkan yolsuzluklarınız, adam kayırmalarınız, kocaman bir dağ oldu ve bu dağ her yerden görülüyor ve ülkesini, çocuklarını, komşularını seven insanlar, ülke bu dağın altında kalmasın diye size bir fırsat veriyor, kabul edin artık çırılçıplak gözümüzün önündesiniz! Yıl 2019. 15 yıldır ilk kez gücünüzden şüphe etmeye başladınız, o nedenle parti içi hizipler artık birbirlerini acımasızca parçalayacaklar. Öyle olur, birileri birilerine kazık atarak daha güçlü olduğunu göstermek ister; bu bir doğa yasası. Ve ansızın kömünist başkan bir kenti yönetmeye başlar, sürekli terörist diyerek yok etmeye çalıştığınızı birileri, dışarı kısacık bir mesaj gösterir, dalavere yapmak için harekete geçtiğinizde hiç de geri adım atmayan bir topluluk görürsünüz. Kibir yapacağını yapmış, yüreğinizi kemirmiş ve gülümseyerek yoluna devam etmiştir, yeni kurbanlar bulmak için. 7 NİSAN 2019 SAYI: 34150 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça Sorumlu Müdür Ozan Alper Yurtoğlu Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l İzmir Temsilcisi: Hakan Dirik Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05:03 04:50 05:17 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06:32 13:11 16:49 06:17 12:56 16:33 06:41 13:19 16:55 Akşam 19:41 19:25 19:46 Yatsı 21:04 20:46 21:05 Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo, 31 Mart gecesi resmi Twitter hesabından Türkiye’deki makamdaşlarına zarif bir kutlama mesajı gönderdi. Hem Fransızca, hem de Türkçe paylaştığı çifte mesajda: “Türkiye’nin ve özellikle Ankara, İstanbul ve İzmir’in çoğulcu demokrasiye, adalete ve temel hak ve özgürlüklere inanan yeni belediye başkanlarını kutluyoruz. Paris’in dostluğundan şüpheniz olmasın” diyordu. İzmir’in yeni Belediye Başkanı Tunç Soyer de makamdaşı Anne Hidalgo’ya nezaket kurallarının gerektirdiği gibi hem Türkçe, hem Fransızca yanıt verdi: “Arkadaşlık ve dayanışma dolu sıcak mesajınız için çok teşekkür ederim. Sizi çok yakında İzmir’de ağırlamayı dört gözle bekliyoruz.” Soyer’in Fransızca mesajı, tıpkı Hidalgo’nun Türkçe mesajı gibi kusursuzdu. Her iki paylaşım da sosyal medyada çokça beğeni topladı. Ama aynı mecrada, başkanların hoş yazışmasına dair ne totaliter, ne otoriter, zaten ne de demokrat başka hiçbir ülkede görülmeyecek hoyratlık ve terbiyesizlikte mesajlar da atıldı. HHH Anne Hidalgo’ya erkeklik organını göstermek isteyenlerden Fransa’dan vize isteyenlere... Ne kadar Parisli varsa a....na koyanlar Bu toplum ne za man, hangi koşullarda üretti bunca edepsizi ve kindarı? İyi eğitimli olmak tan neredeyse özür dileyecek hale nasıl Vasatlığın iktidarı geldik? Türkiye’nin demokrasi ölçüsü, artık şirretlik vasatlık ve şirretlik. Liyakatle gelen başarı ise utanç kaynağı. dan, kadın başkanı Ermeni dölü ilan Herkes her konuda, edenlere... Sarı Yelekliler’i hatırlatıp her şeyi biliyor. Bilmediğini bildiği “kendi bokunu temizle” diyenlerden ne dair bile fikir belirtiyor! Urfa’nın Adana’nın işgalinden so Bilmiyorsun demek, ayrımcılık. rumlu tutanlara... Türkiye’nin cinsel Döşeme kumaşından elbise giyeni açlık çeken ve kendisine benzeme şaşkınlıkla süzmek, ötekileştirmek. yene karşı kin dolu yüzünü ortaya Şıklığı ve güzelliği övmek, şekilcilik. koyan mesajlar gönderildi. Bir aileyi düzgün diye nitelemek, Dünyada, tanımadığı birine “Sizin vay sen benim ailemi hakir gördün dostunuz olacak belediye başka kavgası... nı istifa etsin” diyebilecek kadar Dangul dungul konuşmayı eleştir hem yabancıya, hem de yurttaşına mek ne mümkün? Konuşan bakan, düşman üreten başka bir ülke var “ğ” yazamayan başbakan! mıdır, bilmiyorum. Bilal Erdoğan’ın sınıf arkadaş Tunç Soyer ise önce yazdığı lığı Anadolu Ajansı’nın, TRT’nin, cevabın Fransızcası “kusursuz” ol THY’nin genel müdürü vb. olmaya duğu gerekçesiyle, ardından Fran yetiyor; mezun oldukları Kartal İHL sızca biliyor diye “seçkinci” olmakla sanki Türkiye’nin Oxford’u! eleştirilirken; onun kültür ve neza Geldiğimiz noktada vasat mü ketinden gurur duyduğunu açıkla kemmel, kabalık espri, zevksizlik yan Twitter takipçileri emperyalist saygın, görgüsüzlük şart, cehalet uşaklığı, yabancı ezikliği, şekilcilik liyakat ölçüsü. Eh, böyle olunca ha ve sanatçı Berna Laçin’e olduğu karet de nezaket yerine geçiyor ve gibi ağır küfürlerle taltif edildiler. TDK, genel gidişata uyarak zerafeti HHH “zarafet” olarak düzeltiyor! HHH Geniş taramak da mümkün, ama hepimizin tanık olduğu bir süreci örnek vereceğim: Kentsoyluluğun kadim kültürü, mimari dokusu kimler tarafından yok edildi? Kent kültürü bugün bizlere seçkinci, ayrımcı, şekilci diye saldıran sözde halkçılar; mimari doku hiçbir eğitimi olmadan müteahhitliğe soyunan cahil ve görgüsüz fırsatçılar tarafından bitirilmedi mi? Oysa şekilcilik (formalizm) olmadan ne matematik yapabilirsiniz, ne de bilgisayar programı. Seçkinci olmadan, bırakın mükemmele ulaşmayı; Japon aşçı bile olamazsınız. Ayrımcı olmadan, elbette iyi kötüyle, çirkin güzelle karışır, hatta karıştırılan mantar türüyse zehirleyip öldürür! İnsanların zevkini, zekâsını, bilgisini ve görgüsünü daha ileriye taşıyabilecek iki araç vardır: Örnek ve eleştiri. Herkesi ve her şeyi eşitlemek adına üstün örnekler ve eleştiri mekanizması yok edildiği içindir ki... İktidar bile olabilen vasatlık, bugün demokrasiyi de yok sayıyor ve hak etmediği her şeyi edinmeye alıştırıldığı gibi, kazanmadığı seçimlerden de galip çıkmayı amaçlıyor! Her şerde, bir değil bin hayır. Binali’si de bonus! Siyasetimizin esprisi kalmamıştı. Tek adam eline diline düşmüş siyasette ruh mu kalır? Halkımız duruma el koydu. Siyasetin ve Tayyip Bey’in en büyük eksiğini tamamlamaya yöneldi: “Madem oylar sayılıyor, oylananlar da sayılmalı!” “Ne malum? Belki de bin değil, 999 alidir!” Halkın iradesi zaten tramvay. İster Binali’ye bin git; ister Bahçeli’ye. Ama inmek kaçınılmaz. Dönüp dönüp saymanın arkasında dileyelim çeyrek asırdır nelerin olup bittiği, nelerin yittiği belirsiz İstanbul ve Ankara belediye duvarlarının arkasındaki parmak izlerini silmek olmasın! HHH Elbette ve çok şükür, Erdoğan’ın eline su dökemez. Ama Stalin ne demişti ? “Önemli olan kimin kime oy verdiği değil, oyları kimin saydığıdır!” Oy sayan kurulun ne kadar “saygın” olduğunu geçen defa, mühürsüz oyları geçerli sayması ile gördü bu millet. Yıllar önce Cem Karaca bu hallerin türküsünü de söylemişti. “Alavere dalavere, kim ala da kim vere, / köşeleri möşeleri dön baba dönelim / hacılara gelelim” On yedi yıldır aynı yerde döndük durduk. Sonunda hacıları geçtik Yavaş yavaş, İmamoğlu’na geldik. HHH “Topal Ördek” demesi ise “Bütçe bende, her yetki bende; ayağından vururum!” tehdidi. O lafı da kim öğretti ise yanlış öğretmiş. Asıl “topal” kendisi. Yıllarca koalisyonlara lanet okuyup durdu.  Sonra da “Aile nedir bilmez. Zürriyetsiz!” diye, kendince hakaret ettiği Bahçeli’yi koltuk değneği yaptı. Ama, hilesiz hurdasız ve dünya efendisi Bülent Ecevit’i bile seçimlere iki yıl kala ortada bırakan Bahçeli’nin, “Daha 4.5 yılım var!” diye dolanan Erdoğan’a ise nere Ama endişeye yer yok. O 31 Mart gerici bir ayaklanma idi. Bu ise zinhar, ne gerici lik, ne de ayaklanma. Hal kımız öfkelense de her şe yin sandıkta çözüleceğine Baldan tatlı da olsa inanmış iman etmiş durumda. Yoksa Avrupa’ya bile par de ne yapacağını ne FETÖ bilir ne mak ısırtan yüzde 84 katılım de CIA. nasıl gerçekleşirdi?! Ama seçim arifesinde “Cumhur HHH  başkanlığı ile Genel Başkanlık çiz gisinin” ayrılması gereğinden söz edip ilk sinyali verdi bile. HHH Baş başa resimleri ve ağızları na en yakışmayacak “aşk” sözcü ğü ile ağaçları, direkleri hatta denk gelirse minareleri bile donattılar. İstanbul’da erguvan, mimoza ve aşk zamanı. Ama siyasette “Ya benimsin ya da kara toprağın” türü aşklara yer yok. Amerikan sisteminin “topal ör dek” kavramından, birileri belli ki onu yarım yamalak haberdar etmiş. Keşke ABD’de genellikle çok geçerli bir seçmen davranışından da söz etselermiş: “Seçim sonucunu,  genellik le belli adayı destekleyenler değil, belli adaya karşı olanların oyları be lirler!” (Franklin P. Adams Nods and Becks) Muhalefetin başarısının nedeni, “Bu beka seçimidir!” diye tutturan başbelediye başkan adayına olan GAZETE TARİH OLMADAN: İngiliz siyasetçisi Churchill’e göre “Beyin de yorulur. Ama bu yorgun milletin öfkesindendir. luk  kolun bacağın yorulması gibi HHH değildir. Dinlenmekle geçmez. Si “Öfke hitabet sanatıdır!” demişti. İktidar olduğundan beri giderek artan biçimde “şiddet, hiddet ve celallenerek” öfke siyasetini sürdürüyor.  “Öfkenin gücünü” bu kez belli ki halkımız denemeye yöneldi. Kızgınlığını şimdilik, kısmen sandıklara yansıttı. Seçim için 31 Mart’ın saptandığı günlerde “İkinci bir 31 Mart Vakası olabilir” diye yazmıştık (27.10.2018, Cumhuriyet). zi yoran etkinlik ne ise ancak o işler dışında işler yaparsanız beyniniz dinlenir”. Beyin cerrahı Prof. Dr. Toygun Orbay da fazla yorduğundan olmalı, beynini dinlendirmeyi biraz abartmış. Godot’ya parmak ısırtan bekleyişlerden, güneşli kaldırım kafelerinden, rengârenk enstantaneler resmediyor. Sergiler açıyor. Yurtdışında New York’ta, Ankara Devlet Tiyatrosu ve Anadolu’da Takdiri İlahi’den sual olunmaz. sahnelenen tiyatro oyunları yazı 31 Mart Vakası’nı izleyen dö yor. Gazetenin  yerini “cep telefo remde (1909) 2. Abdülhamid taht nu okuma”nın alacağı endişesi ile tan indirilmişti. Seçim öncesi, haftalarca “Be ka!.. Beka!” diye tutturması belki bu yüzdendi. “Gazete Okuru Heykelcikleri” yaparak tarihe not düşüyor. Resimde heykelciğiyle Toygun Orbay. (Foto: A. Tan) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Defne Joy Foster AYM’den Foster’ın annesine ret kararı Kerem Altan’a ait Caddebostan’daki evde 2 Şubat 2011’de Defne Joy Foster’ın hayatını kaybetmesiyle ilgili açılan davalarda, mahkemelerin kararını yetersiz bulan Foster’in annesi Hatice Foster, Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu. Kızının şüpheli ölüm olayında ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yaptığı bireysel başvuru, Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilemez bulundu. Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, soruşturma makamlarının soruşturma olayından haberdar olur olmaz resen harekete geçmesi, soruşturma sürecinin kamu denetimine ve gerektiği ölçüde ölenin yakınlarına açık olması ve soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi konularında başvurucunun herhangi bir şikâyetinin bulunmadığı belirtildi. l AA Üniversiteli Atakan’dan iyi haber İzmir’de, lösemiyle mücadele eden, hastalığın merkezi sinir sistemini de etkilemesi nedeniyle konuşma ve duyma yetilerinin yanısıra, hafızasını da kaybeden üniversite öğrencisi Atakan Gür (22) için sevindirici haber geldi. Doktorların, kök hücre nakli olmaması durumunda kısa bir süre daha hayatta kalabileceğini söylediği Gür’e, uygun donör bulundu. Atakan’a, kemoterapi tedavisinin tamamlanmasının ardından İzmir’deki özel bir hastanede kök hücre nakli yapılacak. l DHA Dilek’in ölümünde iyi hal indirimi Bursa’da arkadaşlarıyla gezmeye çıktıkları otomobilde silah pazarlığı yaparken tabancanın ateş alması sonucu vurulan Dilek Bozal’ın (26) ölümüne neden oldukları iddiasıyla 4 sanığın tutuksuz yargılandığı davada karar çıktı. Bursa 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “adam öldürmek” suçundan açılan davada, mahkeme heyeti sanıklardan Bozal’ın sevgilisi Muhammed Ertaş’a (29) iyi hal indirimi uygulanarak 5 yıl, Resul Eren’e (25) 2 yıl 6 ay, Oğuz Ton’a (25) ise 1 yıl 3 ay hapis cezası verdi. Yasin K. (31) ise beraat etti. l DHA Tezkere aldılar, kazada can verdiler Manisa’nın Şehzadeler ilçesinde, Akhisar’dan İzmir yönüne giden Enis Karadağ yönetimindeki otomobil, yolun sağ tarafında park halinde bulunan kamyona arkadan çarptı. Otomobilin hurdaya döndüğü kazada, sürücü Karadağ, yanında bulunan Furkan Baykan, İbrahim Tüfekli ve Gamze Telcan araçta sıkıştı. Sağlık ekiplerinin yaptığı kontrolde, Baykan ile Tüfekli’nin öldüğü belirlendi. Diğer yaralılar ise hastaneye kaldırıldı. Bedelli askerlikten faydalanarak vatani görevini yapmak için İstanbul’dan Manisa’ya geldiği öğrenilen Furkan Baykan ve Enis Karadağ’ın cenazeleri, yakınları tarafından morgdan alınarak, memleketlerine gönderildi. l DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle