18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 7 NİSAN 2019 PAZAR [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY OLAYLAR VE GÖRÜŞLER İnsan faktörümüz bu! MÜMTAZ PEKER Eğitim, aile ve din kurumları, sosyal sisteme sunacakları insanı değişik yönlerden donanımlı kılmak için büyük çaba gösterirler. Bu kurumlardan öğrendikleri ile üretici sistemde herhangi bir işte çalışmaya başlayan insan, ayakları üzerinde durmaya çalışır. Ayağının altından çekilmek istenen halının kimler tarafından yapıldığını sezinler, düşmemek için gerekli önlemleri alır. Sosyolojinin bu bulgusu doğrultusunda, İstanbul yerel seçim uygulamalarını temel alarak insan faktörümüz üzerinde kaba bir değerlendirme yapabiliriz. Seçimin değişik aşamalarında çalışacak insan faktörüne, yerel yönetimdeki deneyimlerine dayanarak Sayın Erdoğan büyük önem atfettiğini son zamanlarda her gittiği yerde gözümüzün içine sokarak gösterdi. Öyle ki sandık kurullarında görevli olan parti üyelerini, yüz binlerle yaptığı toplantı sırasında cep telefonuyla aradı. Topluma, bu görevin çok önemli olduğunu, bu göreve seçilenlerin uyanık olması gerektiğini deneyle gösterdi. AKP’lilerin sorumlulukları Benzer uygulamanın sandık başkanı olacak kamu görevlileri bağlamında yapıldığını varsayıyorum. Cumhurbaşkanı’nın imzası ile il düzeyinde yapılan atamalarla, İstanbul’da kimlerin sandık kurulu başkanı olacağı belirlendi. Başka bir anlatımla il düzeyinde atanmış sorumlular, sandık kurulu başkanlarını kendi dünya görüşleri doğrultusunda seçmekte özgür davrandı. Bu gözlem ve varsayıma dayanarak, İstanbul’da yapılan maddi hatalar konusunda AKP ve kamu yöneticilerinin sorumlulukları açıkça belirginleşiyor. Bunları basına verilen iki belgeyle tartışabiliriz. Bunlardan ilki, adayların aldıkları oyların birleştirme tutanağına kaydırılarak yazılması oluyor. AKP il başkanı basın açıklamasında bu tür olayın tekil örnek olmadığı, sıkça tekrarlanmış olduğunu açıkça belirtti. Buna göre sandık kurulu başkanları ve parti temsilcisinin yaptıkları bu sistematik hata, insan faktörümüzün niteliğini ortaya koyuyor. Yerel seçim süreci, sosyal sisteme sunduğumuz insan faktörünü her yönü ile açıklıyor. Sandık kurulu üyesinden, televizyon akademisyenine kadar niteliklerinin ne olduğunu onların tutum ve davranışlarında görebiliyoruz. İkinci örnek adayların aldıkları oy yazımının toplamasının yanlış yapılması, Sayın Yıldırım’ın oylarının eksik yazılması oluyor. İkiüç haneli altı verinin toplamasını yanlış yapan bir sandık başkanına ne diyebilirsiniz? Başkana elindeki telefonun hesap makinesini kullanarak, yaptığı toplamanın sağlamasını yapması neden öğretilmemiş? Anlamak mümkün değil. Bu ve benzeri hataları temel alarak hak aramaya çıkma, aklımızla alay etme olmuyor mu? Ege’de “ayvanın büyüğü heybenin dibinde” söylemi sıkça kullanılır. Hatanın büyüğü seçim gecesi ve sonrasında Sayın Yıldırım’ın tutum ve davranışlarında görüldü. Aynı verilerin tüm partilerin erişimine açık olduğu bir sistemde, kesin sonuç alınmadan “Seçimi kazandık!” konuşmasına ne demeli? Dahası 1 Nisan sabahı İstanbullulara yaptıkları nisan şakası mı gerçek mi bilinmiyor! Sayın Yıldırım, kendilerine bu açıklamayı yaptıran, İstanbul reklam panolarına teşekkür yazısını yerleştiren AKP il yöneticilerine toz kondurmuyor. Aile ve din kurumundan edindiği bilgilerle, bu tutum ve davranışının uyuşmadığını hatırlamak istemiyor. Daha ileri giderek İstanbul’daki sandık sayısı kadar hata olabileceğini, bunların seçim sonucunu değiştirebileceğini ileri sürüyor. Yıldırım’ın kabulü hatalı Ölçme ve değerlendirme tüm bilim dallarının temel uğraşısıdır. Ben mühendis olmadığım için ölçme ve değerlendirmenin mühendislikte nasıl kullanıldığını bilmiyorum. Sosyal bilimlerdeki kullanımı çok açıktır. Ölçmek ve değerlendirmek istediğiniz değişkeni ne bir eksik ne bir fazla olmaksızın niteliğini tam sayacaksınız ya da ölçeceksiniz. Başka bir anlatımla Sayın Yıldırım’ın dediği gibi her sandıkta bir hata olabileceğini kabullenme hakkınız yoktur. Burada temel konu geçersiz oyların çokluğu ve bunda hata yapılabileceği oluyor. Ölçme ve değerlendirmede kurallar baştan belirlenir. Buna göre geçersiz oylar, belirlenen kurallar içeriğinde sandık kurulu üyelerinin tümünün katılımıyla saptanır. İşte bu noktada her sandıkta bir hata olabileceğini bir mühendisten duymak, insanı düşündürüyor, “insan faktörümüz bu” dedirtiyor. Bitmeyen komplolar Sorun burada bitmiyor. Bir nisan akşamı değişik televizyon kanallarında konuşan televizyon akademisyenleri yapılan hatalı işlemlerin AKP’ye karşı bir komplo olduğunu savundu. Bu akademisyenlerin bilim dalındaki yetkinliklerine saygı duyarım. Ne var ki bu konudaki görüşlerinin geçersiz olduğunu söylemek isterim. Nedeni çok açık görülüyor. Seçimler çok adayın katıldığı, çok seçmenin oy kullandığı normal dağılımlı bir araştırmadır. Burada yukarıda hata olarak görülen olaylar sisteme veri olarak girilemez. İkinci örnekten başlayalım: Sayın Yıldırım’a ilişkin yazılmayan ve sonucu tutmayan sandık girişini sistem kabul etmez. Toplamda bir yanlış olduğunu size hatırlatır. Bunun düzeltilmesini ister. AKP il başkanının dediği gibi bu hatalı veri, toplamda yer almamıştır. Mutlaka düzeltilerek girilmiştir. İkinci olay normal dağılım ölçütlerine uymadığı için sistem mutlaka hata verir. Başka bir anlatımla yarışan adaylardan biri (burada Sayın Yıldırım oluyor) kabul edilen sınırlar dışında, sıkça oy alıyorsa, sistem bunun kontrolünün yapılmasını ister. Öte yandan belgede görüldüğü gibi (Hürriyet gazetesi, 2 Nisan 2019) oy kaydırmasının başka bir partide yığılması konusunda uyarısını yapar. Yukarıda yapılanlar, sosyal sisteme sunduğumuz insan faktörünü her yönü ile çok güzel açıklıyor. Sandık kurulu üyesinden, televizyon akademisyenine kadar niteliklerinin ne olduğunu onların tutum ve davranışlarında görebiliyoruz. “Ne günlere kalmışız?” Ekonomik kriz, belediyeler MEHMET ŞAKIR ÖRS Türkiye, ekonomik sorunların ve sıkıntıların had safhaya ulaştığı zor bir dönemde, ilginç bir yerel seçim gerçekleştirdi. 31 Mart’ta kentlerimizin yerel yöneticilerini seçtik. Ancak öyle görünüyor ki, halen tartışmaları süren bu seçim, yaratacağı sonuçlarla yeni siyasal gelişmelere de yol açacak. Seçim sürecinde, iktidarın gündem değiştirme çabalarına ve algı oyunlarına karşın, ekonomik sorunlar ve ekonomik kriz halkın gündeminde önemli bir yer tuttu. Yurttaşın, seçmenin dikkatini ekonomiden uzaklaştırmak üzere, iktidar bloku tarafından suni olarak ortaya atılan “be ka” söylemi ve korku politikaları, seçmende yeterince karşılık bulmadı. Enflasyonu, yoksulluğu, hayat pahalılığını, işsizliği günlük yaşamında bizzat yaşayan insanımız, öncelikli olarak iş ve aş derdiyle uğraştığını seçim sonuçlarında da ortaya koydu. Bu meseleleri öne çıkaran muhalefet partileri ve adayları da doğru bir yaklaşımla, seçim kampanyalarını bu temel konular üzerine kurdu. Üretim ekonomisine yönelmek 17 yıldır yönetimde bulunan siyasal iktidar, elbette ekonomide yaşanan olumsuzlukların temel sorumlusudur. Ülkemiz uzunca bir süredir üretim ekonomisinden uzaklaşmıştır. İtha jack london 10 kitab?yla yordam edebiyat’ta! Usta çevirmen Mete Ergin’in Türkçesiyle... Tamamı 2272 sayfa 10 Kitap, 150 TL. İZM%İ5R0FİUNADRİIR’NİMDALİ YordamEdebiyat • YordamEdebiyat • YordamKitap • www.yordamkitap.com TÜYAP İZMİR KİTAP FUARI’NDA 2. SALON 605A’DAYIZ lat ağırlıklı bir tüketim ekonomisi anlayışı ülkemize egemen olmuştur. Üstelik bu çark dışarıdan alınan borçla döndürülmeye çalışılmıştır. Bunca yıl sonra gelinen noktada artık deniz tükenmiştir. İşte günümüzde yaşanan ekonomik krizin temelinde bu gerçekler vardır. Üstelik sıkıntılar her geçen gün daha da artmaktadır. Elbette bu ekonomik krizin aşılabilmesi için, ekonomide ve siyasette temel politika değişikliklerine ihtiyaç vardır. En başta da, uzun süredir unutulan, ihmal edilen, üretim ve dayanışma ekonomisine yönelmek gerekmektedir. Ancak bu temel gerçeklik, belediyelerde göreve gelen muhalif başkanların, ekonomi alanın da hiçbir şey yapamayacağı anlamına gelmemektedir. Onların da yerel yönetimlerde ortaya koyabilecekleri, kendi yerleşim alanlarında hayatı kolaylaştıracak ve vatandaşı rahatlatacak çözümleri olmalıdır. Ekonomi ile ilgili konuları seçim kampanyalarının başat gündemine oturtmak, muhalefet partilerinin ve adaylarının seçim stratejileri bakımından doğru bir yaklaşım oldu. Ancak bu yetmez. Muhalefet, ekonomik krizle, işsizlik ve hayat pahalılığı ile yerel yönetimler üzerinden nasıl mücadele edilebileceğinin de pratikte çözümlerini üretmeli ve projelerini hayata geçirmelidir. 31 Mart seçiminde, ekonomik ilişkilerin önem kazandığı birçok büyük kentte belediyeleri kazanan muhalif başkanların, halkın yaşamının nasıl kolaylaştırılacağını hayatın içinde göstermeleri gerekiyor. Bu bağlamda, belediyelerde göreve gelen başkanlar ve yönetimler, pahalılığa ve işsizliğe karşı somut bir mücadele programı hazırlayıp hızla hayata geçirmelidirler. Kooperatifçiliği yeniden keşfetmek 17 yıldır ülkeyi yöneten siyasal iktidar, 2019 Türkiye’sinde dar gelirli halkı gıda kuyruklarına mahkum etmiştir. Onlar her ne kadar “varlık kuyruğu” deseler de vatandaş bu kuyrukların ne anlama geldiğini gayet iyi yorumlamış ve seçim sonuçlarıyla da göstermiştir. Bu kuyrukların ortaya çıkmasında maalesef üretimden uzaklaşılması gerçeği vardır. En büyük sıkıntı da kendini tarımsal üretim alanında göstermektedir. Tarım ve üretici kesim uzun zamandır ihmal edilmiştir. Bir zamanlar kendi kendine yetebilen sayılı ülke arasında yer alan ülkemiz, bu özelliğini kaybetmiştir. Artık birçok üründe dışa bağımlı hale gelinmiştir. Ülkemizin yıllar sonra yeniden tarımsal üretimi canlandırmaya ve kooperatifçiliği keşfetmeye ihtiyacı vardır. Bir zamanlar küçümsenen ve örselenen tarımsal kooperatifçilik hareketi yeniden güçlendirilip ayağa kaldırılmalıdır. Dar gelirli insanların yaşadığı semtlerde tüketim kooperatifleri zincirleri oluşturulmalıdır. Bu bağlamda yerel yönetimler, kendi yörelerinde üretim ve tüketim kooperatiflerinin örgütlenmesine öncülük edebilirler. İnanıyoruz ki bütün bu çözümler ve çabalar, uzun erimde halkın katılımcı örgütlenmesinin ve demokratik toplumcu siyasal anlayışlara yönelmesinin de önünü açacaktır. YSK’ya eleştiriler İktidarın İstanbul ve Ankara’yı kaybetmesi üzerine bir türlü açıklanamayan resmi seçim sonuçları üzerine daha çok yazı yazılacak. Bugün YSK’ya yapılan bazı eleştirileri aktaracağım. HHH Yeniden sayım, iktidarın kendi kendini inkâr etmesi ve sandık görevlilerine güvensizlik ilanıdır. Seçimlerden önce, YSK, seçmen listelerinde hata olmadığını, iktidar ise her sandıkta yaklaşık 9 gözlemcisi bulunduğunu ilan etmişti. Oysa şimdi kimi yerlerde sadece “geçersiz oylar” kimi yerlerde ise bütün oylar yeniden sayılıyor. Bu konuda bir mektup aldım: Sayın Kongar ben Ankara ..... lisesinde bir sandıkta memur üyeydim. Seçim çok sakin güzel geçti. Sandıktan Mansur ve Altınok, AKP’ye de mecliste çoğunluk çıktı. Her 3 partinin görevlisi ve etraftaki resmi olmayan çetele tutucular dahi itiraz etmedi ve seçimi mutlu mesut bitirdik. Benim danışmak istediğim konu şu: Ben öğretmenim, seçim kurulu başkanım da öğretmen. Ve 3 partili ile yaptığımız görevi, bizi aşağılayarak, tekrar sayıyorlar, beğenmiyor bir daha sayım istiyorlar. Ben memur üye olarak kendimi çok çok aşağılanmış, onuru zedelenmiş hissediyorum. Ben bununla ilgili nereye başvurabilirim?” HHH YSK yine yasalara aykırı davranıyor: Anayasa Profesörü Süheyl Batum Twitter hesabından bir açıklama yaptı: “Yasanın 112. maddesi çok açık; ‘somut delil’ gerekiyor ve ‘somut delili olmayan itirazlar da’ incelenmiyor. Üstelik ‘delilleriniz, aranızdaki oy farkının tamamını kapsayacak’. Yoksa YSK hep reddediyor. Ama söz konusu iktidar partisi ve İstanbul olunca, tüm bunlar unutuldu. Korkunç.” HHH CHP’den YSK’ya eleştiri bombardımanı: CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, 5 Nisan’da basın toplantısında şunları söyledi: “YSK’nın İstanbul ve Ankara kararları Yüksek Seçim Kurulu’nun geçmiş içtihatlarına, kararlarına aykırıdır. Diğer taraftan Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanlığıyla ilgili İYİ Parti’nin yaptığı itirazların reddi de İstanbul ve Ankara için vermiş olduğu kararların tam tersidir.” “Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı seçimden önce yapmış olduğu açıklamalarda, sadece İstanbul sandıklarında 280 binden fazla kişiyi görevlendirdiklerini de ifade etmiştir. İddia ettikleri gibi bir usulsüzlük varsa, bu kadar insanın gözü önünde bu usulsüzlük nasıl yapılmıştır? Bu usulsüzlüğe bu kadar adamın gözü önünde sandık kurullarındaki parti temsilcileri neden itiraz etmemiştir?” “Sandık başında itiraz edilmemiş, şerh düşülmemiş, geçersiz oyların tekrar sayılmasını istemek hukuken delilsiz itirazdır. Bunu ben değil, YSK’nın 2014 yılında Mansur Yavaş’ın itirazları karşısında almış olduğu 1199 sayılı kararında ifade ediliyor.” “Sayın İmamoğlu İstanbul’un, Sayın Yavaş da Ankara’nın Büyükşehir Belediye Başkanları olarak seçilmişlerdir. Kör itirazlarla, ‘Ben sonucu beğenmedim, yeniden say’, ‘Bunu da beğenmedim bir kere daha say’, ‘Olmadı seçimi iptal et’ demek hukuki süreci milli iradeye darbe aracı haline sokar.” HHH İnsan hakları uzmanları da oyların boşuna yeniden sayılmasına karşı. İnsan hakları uzmanı, akademisyen Kerem Altıparmak Twitter hesabından şu iletiyi paylaştı: “ ‘Hukukçusun, oyların yeniden sayılmasına neden karşısın?’ diyorlar. Tam da hukukçu olduğum için karşıyım. Çünkü hukuk oyların koşulsuz ve ilelebet sayılabilmesini değil, belirli koşullarda sayılabilmesini söyler. Bu koşulların olmadığı yerde hukukçunun görevi talebi reddetmektir.” HHH İktidar seçim kazanınca “Milli İrade” oluyor, seçim kaybedince “Darbe” deniliyor. İktidar borazanı medyaya göre “31 Mart’ta Türkiye’ye, seçimler üzerinden, açık bir darbe yapılmış.” Güya “Bu, çokuluslu müdahale” imiş. “Operasyon FETÖ ve kripto PKK’lılar üzerinden” yürütülmüş. “Arkasındaki akıl, 15 Temmuz aklı” imiş. HHH Kaybettikleri seçimlere karşı direnen iktidarlar daha da çok kaybederler. HHH DİREN DEMOKRASİ: KAZANIYORSUN! C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle