28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 13 NİSAN 2019 CUMARTESİ TASARIM: İLKNUR FİLİZ Herkese Bilim Teknoloji Dergisi’nin katkılarıyla hazırlanmıştır. bilim ve teknoloji Teleskop yardımı ile çekilen ilk fotoğraf galaksinin gizemini araladı Kara delik fotoğrafı neden çok önemli? İçinde bulunduğumuz bu dönemde kara delik fotoğrafları karanlık bir perdeden içeri sızan ışık gibi. Çünkü birbirimizle didişme yerine işbirliği yaparak insanlığın neleri başarabileceğini gösteriyor. Düne kadar kara delikler bilim insanları için kâğıt üzerindeki denklemlerdi. Tarihte teleskop yardımı ile çekilen ilk kara delik fotoğrafı yayımlandı birkaç gün önce. Dünya’nın 3 milyon katı büyüklüğünde ve 500 bin katrilyon kilometre (53 milyon ışık yılı) uzaklıkta. Mesier 87 (M87) galaksinin tam ortasında, etrafı parlak bir gaz halesi ile çevrili devasa bir kütle. Güneş’in 6.5 milyar katı bir kütleye sahip. Bilim insanlarının tanımladığı gibi “bir canavar”. Einstein’in teorisi Peki bu herkesin çok ilgisini çeken fotoğrafın anlamı ne? Galaksimizin gizemini çözmeye bir adım daha yaklaştırıyor olması işin en önemli boyutu. Zaten amaç da kara deliklerin şekline bakmak ve Einstein’ın yerçekimini açıklayan görelilik teorisini test etmek. Stanford Üniversitesi’nden teorik astrofizikçi Roger Blandford’a göre “Böyle bir görüntü, Einstein’ın genel göreliliğinin, çok güçlü olduğunda yerçekimini tanımlamak için doğru teori olduğunu gösterebilir ve bize kara delik çevresinde gerçekte neler olduğunu anlatabilir”. İşbirliğinin rolü Ama işin bir önemli boyutu daha var. O da bilimde küresel işbirliğinin rolü. Uluslararası Olay Ufku Teleskobu (Event Horizon Telescope) projesi kapsamında bir araya ge Hem Stephen Hawking ve daha yüzlerce bilim insanının üzerinde kafa patlattığı kara deliklerin varlığı, doğrudan ispatlanmış oldu. Hem galaksinin gizemini çözmeye bir adım daha yaklaşıldı. Hem de bilimde küresel işbirliği ile insanlığın neler başarabileceğine güzel bir örnek oldu. ADI ‘PowehI’ OLDU Kara deliğe, Hawaii dilinde “Derin, süslü karanlık oluşum” anlamına gelen “Powehi” adı verildi. len bilim adamları, 4 kıtadan ve Hawaii’den toplam 8 radyo gözlemlerinden gelen sinyalleri birleştirdi. Işık bile sızmıyor Kara delikleri görmenin en zor yanı karanlık olmaları. Kara deliklerin içinde ne olduğunu bilmiyoruz ve dışarıya ışık saçmıyorlar. Ayrıca süper kütleli kara delikler bile galaksilerle karşılaştırıldığında o kadar küçük kalıyor ki bunları görmek için Dünya boyunda teleskop gerekiyor. Astronomlar ve mühendisler, interferometre adında bir yöntem geliştirdiler. Bu yöntemde, görece küçük çok sayıda teleskop, koordine bir şekilde çalıştırılarak, sanki çapı daha büyük bir teleskop gibi kullanılıyor. Ve sonunda dünyanın farklı ülkelerinden 200’e yakın bilim insanının ortak çalışması ile bir ilk başarıldı ve ilk kara delik görüntülenebildi. Onların arasında bir Türk bilim insanı da var: Astronomi ve astrofizik profesörü Fer yal Özel. Bilimsel çalışmalarını ABD’de sürdüren, EHT Bilim Konseyi Üyesi ve Arizona Üniversitesi’nde astronomi ve astrofizik profesörü olan Feryal Özel, kara deliğin gölgesinin büyüklüğünü ölçmek ve Albert Einstein’in görelilik teorisinin öngörülerini EHT gözlemleriyle karşılaştırmakla görevlendirilen Modelleme ve Analiz Çalışma Grubu’nu yönetti. 2003 yılında “Büyük Fikirler” adlı 20 kişilik listeye alınan Özel, 20 yıldır bu projede çalıştığını söylüyor. Kadrodaki tek Türk Dünyanın en önemli fizikçilerinden Stephen Hawking ile de çalışan Özel, galaksilerin oluşumu, yıldızların ölümü ve kara delikler alanında yaptığı çalışmalarla NASA’da da görev yaptı. Feryal Özel, NASA tarafından verilen Hubble kadrosuna alınan ilk ve tek Türk olma unvanına da sahip. Bu buluş insanlık için ne anlama geliyor? Geniş ve bilinmeyen bir kozmosta küçücük 29 yaşındaki Katie Bouman Tarihi fotoğrafın arkasındaki bilim kadını Uzay bilimi alanında son yılların en önemli gelişmelerden biri olarak kayda geçen kara delik fotoğrafının ortaya çıkmasın Katie Bouman da 29 yaşındaki bir bilgisayar mühendisi de önemli rol oynadı. Katie Bouman, yakın bir zamana kadar imkânsız olduğu düşünülen fotoğraflama sürecinde yazdığı algoritma ile başroldeki isimlerden biriydi. Bouman, söz konusu algoritmayı 3 yıl önce Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) yüksek lisans öğrencisi iken hazırlamaya başladı. Başında olduğu projede, MIT ve Harvard’dan mühendisler, astrofizikçiler ve gökbilimciler vardı. Kara deliğin fotoğrafını bir tek teleskopla çekmek mümkün değildi. Bu nedenle Bouman’ın yazdığı algoritma ile dünyanın farklı bölgelerindeki sekiz teleskoptan elde edilen veriler bir araya getirildi. bir nokta olsak da varız ve onu anlamanın en başındayız. Tüm yaptıklarımıza rağmen, çok az şey biliyoruz, çok az şey yaptık. İşte bu fotoğraf insanın birlikte hareket ederse neleri başarabileceğini göstermesi açısından da çok önemli. Derleyen: Özlem Yüzak Günümüzdeki tedavi yöntemlerine karşı direnç kazanan Candida auris durdurulamıyor Ölümcül mantar yayılıyor Bilim insanları uyarıyor: Günümüzde kullanılan tedavi yöntemlerine karşı bağışıklığı olan ve nasıl durduracağımızı bilmediğimiz bir mantar türü dünya genelinde yayılıyor. Antimikrobiyal ilaçlara dirençli ölümcül bir mantar enfeksiyonu olarak bilinen Candida auris’ten bahsediyoruz. Ve bu mantarın nereden geldiği de tam bir muamma. Yapılan araştırmalara göre, bu mantar İngiltere, İspanya, Hindistan, Venezüella ve ABD de dahil olmak üzere tüm dünyada ilaca dirençli bir mantar türü olarak ortaya çıktı. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’ne (CDC) göre bu mantar, normalde cilt ve mukoza zarlarında yaşayan zararsız bir mayaydı. Ancak ilaca direnç göstermeye başlamalarıyla birlikte işler tersine döndü. Bu mantar için “siyah lagünün yarattığı bir yaratık” diyen CDC Direktörü Tom Chiller, “artık her yerde” diye uyarıyor. Basitçe söylemek gerekirse, mantarlar, tıpkı bakteriler gibi, modern ilaçlardan kurtulmak için savunma geliştiriyor. Ve bu durum, modern tıbbın karşı karşıya olduğu en büyük problemlerin başında geliyor. Büyüyen tehdit CDC ilk olarak 2016’da ilaca dirençli C. auris hakkında bir uyarı yayımlamıştı ve kurum, bu mantarı bugün “ciddi bir tehdit” olarak nitelendiriyor. Söz konusu uyarıya göre, maya ilk olarak 2009’da Japonya’daki bir hastanın kulak akıntısında ortaya çıktı, ancak eski tıbbi örneklerin kapsamlı bir incelemesi sonucunda enfeksiyonun geçmişinin Güney Kore’de 1996’ya kadar uzandığı ortaya çıktı. CDC’ye göre C.auris türleri, en az bir antifungal ilaç sınıfına karşı dirençli ve türlerin üçte birinden fazlası iki ilaç sınıfına dayanıklı. Bir tür alt kümesi ise mevcut üç antifungal ilaç sınıfının hepsine karşı dirençli. Bu da bu mantarın tedavisini güçleştirdiği gibi yayılmasının da önüne geçemiyor. Bu enfeksiyonu daha da endişe verici kılan husus ise mantarın hastane ve klinik yüzeylerinde bulunması ve kişiden kişiye yayılması. ABD’de Chicago bölgesindeki bazı huzurevlerinde test edilen hastaların yarısında C. auris pozitif çıktı. Şimdiye kadar, Amerika Birleşik Devletleri’nde 587 vaka raporu kayıtlara geçti. C. auris enfeksiyonları, yaşlılar ve gençler de dahil olmak üzere, bağışıklık sistemine zarar verme kapasitesi açısından en ölümcül türler arasında. Enfeksiyon tipik olarak sağlık hizmetleri verilen ortamlarda yayılıyor. İlk belirtileri ateş, ağrı ve halsizlik olup mayası kana, beyine veya kalbe yayılırsa hastalık ölümcül olabiliyor. Virüsün yayılma nedeni: Endüstriyel tarım yöntemleri ve antibiyotikler İlaca dirençli C. auris türleri, farklı kıtalarda genetik olarak çeşitlilik gösteriyor ve bu, ilaç direncinin ayrı ayrı fakat aynı anda dünya çapında geliştiğini gösteriyor. Bu mantar “süper böceklerde” söz konusu artışa neyin neden olduğu ise halen belirsiz, ancak bir teoriye göre ekinlerde yaygın fungisit (mantarla mücadele ilaçları) kullanımı C. auris’in direnç ge liştirmesini teşvik etti. Buna paralel olarak çiftlik hayvanlarında aşırı antibiyotik kullanımı, antibiyotiğe dirençli bakterilerde de benzer bir kriz yaratmıştı. Yani mantarların tehlikeli hale gelmesinin suçlusu büyük ihtimalle endüstriyel tarım yöntemleri ve antibiyotikler. Her şekilde yaşıyor PLOS Pathogens dergisinde yer alan 2012 araştırmasına göre, azol olarak adlandırılan mantar öldürücüler, ilaca dirençli başka bir mantar olan Asper gillus fumigatus’un da dirençli hale gelmesine neden olmuştu. Bazı araştırmacılar, aynı antifungallerin, C. auris’i de ilaca karşı dirençli kılarak hayatta kalmalarına ve yayılmalarına katkıda bulunmuş ola bileceğini öne sürüyor. CDC, şimdilerde C. auris’in genetiğini izlemek ve yayılmasının nasıl durduracağını anlamak için çalışıyor. The New Times’daki habere göre, bu zor olabilir. Gazeteye göre, Londra yakınlarındaki Royal Brompton Hastanesi’nde çalışanlar, tüm odada hidrojen peroksit ve mikropları kırmak için özel spreyler kullandılar. Her şey öldü, C. auris hariç. Derleyen: Batuhan Sarıcan Kaynakça: https://www.livescience.com/65181candidaaurisspreading.html https://www.cdc.gov/fungal/ candidaauris/candidaaurisalert. html?CDCAArefVal=https://www. cdc.gov/fungal/diseases/candidiasis/ candidaaurisalert.html https://www.nytimes. com/2019/04/06/health/drugresistantcandidaauris.html EN POPÜLER 10 TEKNOLOJİ BLOĞU 1) TechCrunch.com 2) Wired.com 3) TheVerge.com 4) Engadget.com 5) Techaeris.com 6) Top10tech.com 7) iDropNews.com 8) Cnet.com 9) ArsTechnica.com 10) Urbangeekz.com Kaynak: Ranker.com, 2019 İstemediğimiz anıları unutmak mümkün mü? Hepimizin unutmak istediği anılar mutlaka vardır. Genelde unutmanın edilgen bir süreç olduğu düşünülür. Kişinin anılarını etkin biçimde güçlendirebildiği; oysa unutmanın edilgen bir süreç olduğu düşünülür. İstenmeyen anıları bastırmanın yolları bilim dünyasının da üzerinde çalıştığı bir konu. New Hampshire Dartmouth College’dan Jeremy Manning, kişiye yalnızca “Birtakım düşünceleri kafasından atmasını” söylemenin bile o kişinin belirli ipuçlarıyla ilişkilendirdiği bir dizi sözcüğü unutması için yeterli olabileceğini ileri sürüyor. Manning, “Bunun nasıl olduğu konusunda bir bilgimiz yok ama insanlar görünürde bunu nasıl yapacaklarını biliyorlar” diyor. Anıları bastırma beynin hipokampus bölgesindeki etkinliğin azalmasıyla ilişkili bir durum. New York Bard College’dan Justin Hulbert, insanların “şimdi yaşanana” odaklanarak farkında olmadan hipokampustaki etkinliği azaltabileceklerine inanıyor. Ancak bu süreç herkes için geçerli olmayabilir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) istenmeyen anılarınçoğu zaman ansızın ve hiç beklenmedik anlardasürekli geri gelmeleri durumudur. Araştırmalar bu durumda olan kişilerin anıları bastırma konusunda yeterince başarılı olamadıklarını ortaya koyuyor. Ne var ki, unutmaya yarayan başka yaklaşımlar da var. Bilişsel aşı adı verilen yöntem bunlardan biri. Travmadan hemen sonra TSSB semptomlarının ortaya çıkmaması için beynin aşılanmasına yönelik müdahaleler bu sınıflandırmaya giriyor. Kimi bilgisayar oyunları, görünü şe bakılırsa bu işi görebiliyor. Üzücü bir filmin izlenmesinden hemen sonra Tetris oynamak, kişinin izlediği filmle ilgili birtakım sahneleri anımsamasını önlüyor. Uzmanlar kişinin görsel bir göreve odaklanmasının, beyninin filmdeki ölüm ve yaralama sahnelerini işlemden geçirmesini önlediğini belirtiyor. Oysa, genel kültürle ilgili oyunlarda olduğu gibi, görsel olmayan bir görevin yerine getirilmesi, geçmiş anıların daha çok anımsanmasına neden oluyor. Hulbert’e göre, anımsama konusunda belli bir denetime sahip olmak, tatsız olaylardan etkilenmemeye de yardımcı olabilir. Ancak bunun beraberinde getirebileceği olumsuzluklar da var. Hulbert ve arkadaşları yaptıkları araştırma sonucunda kişinin bir anıyı bastırmaya çalıştığında bastırma süreci içinde yaşananları sonradan anımsamakta zorluk çektiğine tanık oldular. Görünüşe bakılırsa, hipokampustaki etkinliğin bir anıyı önlemek amacıyla durdurulması anı oluşumunda bir “bellek kararmasına” yol açıyor. Hulbert en sıkıntı verici anıların bile insanlara belli bir yarar sağlayabileceğinin de altını çiziyor ve “Doğal olarak, kişinin kafasında bu türde bir anının canlanması çok rahatsız edici olabilir. Ancak kimi utanç verici anıların anımsanması insanların yaşadıkları olumsuz deneyimlerden ders almalarına ve yeniden bu tür davranışlarda bulunmamalarına yardımcı olması açısından birtakım olumlu sonuçları da beraberinde getirebilir” diyor. Derleyen: Rita Urgan https://www.newscientist.com/article/mg24032010900memoryspecialcanyouchoosewhattoforget/ Besin kıtlığı sırtlan ve kurdu avda ortaklığa zorladı Yırtıcı hayvanlar genelde potansiyel besin rakipleriyle iyi geçinemez. Örneğin kurtlar, vaşakları, kır kurtlarını ve yabanileşmiş köpekleri avlayarak öldürür. Sırtlanların leopar ve çitaların avladıklarını çaldığı ve yabani köpeklere ve aslanlara yaşam alanı için saldırdığı bilinmektedir. Necef Çölü’nde gözlem yapan Amerikalı ve İsrailli bilim insanları bir gri kurt (Canis lupus) sürüsü içinde çizgili bir sırtlan gördüler. İsrailli zoolog Benjamin Eligulaschvili ve Tennessee Üniversitesi psikoloji profesörü Vladimir Dinets, bu işbirliğinin Necef Çölü’ndeki zorlu koşullar ve besin kıtlığı için geliştirilen bir strateji olduğunu düşünüyor. Yani çok gelişkin koku alma duyusuna sahip sırtlanlar ve hızlı hareket yetisine sahip kurtlar birlikte avlanıyorlar. Sırtlanlar insanlara ait atıkların kokusunu çok uzak mesafelerden alırken, kurtlar ise daha büyük memeli hayvan yakalama konusunda sırtlanlardan daha başarılılar. Çizgili sırtlan (Hyaena hyaena) normalde tek başına avlanır ve diğer yırtıcı hayvanlarla işbirliği yaptığı bilinmez. Buna karşın kurtlar son derece sosyaldirler. Bugüne kadar etçil bir türün, yakın akraba olan köpek dışında kurtlarla birlikte avlandığı görülmemişti. Kaynak: http://www.tandfonline. com/doi/pdf/10.1080/09397140.20 16.1144292 C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle