24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 11 NİSAN 2019 PERŞEMBE gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: BAHADIR AKTAŞ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Muzaffer İlhan Erdost ve Aydınlanma Onur Ödülü Bir kuşağın “eşitlik, özgürlük, adalet” gibi evrensel değerlerle buluşmasını sağlayan Muzaffer İlhan Erdost’a Aydınlanma Onur Ödülü vermekten YKKED olarak onur duyuyoruz. Prof. Dr. Kemal Kocabaş YKKEDGenel Başkanı Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) 2003 yılından beri Köy Enstitüleri ve Aydınlanma dağarcığımıza katkı sağlamış aydınlarımıza, sanatçılarımıza her 17 Nisan’da “Aydınlanma Onur Ödülü” veriyor. Şimdiye kadar yazılarıyla, eylemleriyle, duruşlarıyla aydınlık ve demokrat Türkiye arayışlarına emeklerini katan ülkemizin yüz akı aydınları Vedat Günyol, Engin Tonguç, İlhan Selçuk, Server Tanilli, Halit Çelenk, Türkan Saylan, Cengiz Bektaş, Doğan Hızlan, Yaşar Kemal, Gürel Aykal, Genco Erkal, Ataol Behramoğlu, Yılmaz Büyükerşen ve Prof. Dr. Korkut Boratav’a bu ödülü vermiştik. Bu yıl da YKKED2019 Aydınlanma Onur Ödülü’nü 17 Nisan 2019 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediyesi ile birlikte şair, yazar, çevirmen, yayıncı, insan haklarının yılmaz savunucusu, Köy Enstitülüleri’nin dostu, demokrasi ve aydınlanma tarihimizin çok değerli aydını Muzaffer İlhan Erdost’a veriyoruz. Muzaffer Erdost, kardeşi Onur Yayınları’nın sahibi İlhan Erdost’un 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yarattığı karanlık günlerde Mamak Askeri Cezaevi’nde dövülerek öldürülmesinin ardından, adına kardeşi İlhan’ın adını ekler ve “Muzaffer İlhan Erdost” adını yazı ve kitaplarında kullanmaya başlar. Muzaffer Erdost’un kardeşinin adını, kendi adına eklemesi 12 Eylül faşizmine ve işkencelere karşı bir direnişin dışavurumuydu ve aynı zamanda işkenceler, idamlar, gözaltılar, kitap toplamalar ve insan hakları ihlalleri ile tarihe geçen 12 Eylül’e karşı devrimci bir tavırdı. Yazıyla süren ömür Muzaffer Erdost, 18 Eylül 1931’de Tokat Artova’da dünyaya gelir. Liseye Sivas’ta başlar ve öğrenimini Çorum’da tamamlar. Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ni 1956 yılında tamamlar ve veterinerliği sadece askerde yapar. Erdost, lise ikinci sınıftayken Sivas’ta çıkan “Ülke” adlı gazetede, ilk yazısı olan Kemalettin Kamu ile ilgili bir incelemeyi yayımlayarak yazarlık yaşamına başlar. Fakülteye başladığında “Seçilmiş Hikâyeler” dergisinde öyküleri, “Ufuklar” dergisinde şiirleri ve yazıları, ardından “Yücel” dergisinin genç şairler bölümünde şiirleri yayımlanır. Fakülte son sınıftayken “Pazar Postası” dergisinin yazı işleri müdürü olarak çalışmaya ve yazılar yazmaya başlar. Erdost, üniversite öğrenimi sonunda, yaşam boyu yapacağı gazetecilik ve yayıncılığı seçer ve kitabevi işletir. Fakülte öğrenciliği yıllarından başlayarak, Ankara’da çıkan Evrim (1953 Muzaffer İlhan Erdost 54), Pazar Postası (195759), Ülke (1960), dergilerinden bazılarının yazı işleri müdürlüğünü, bir kısmının da yayın yönetmenliğini yaptı. 1958 yılında başladığı yayıncılık deneyimi 1960 yılına kadar sürdü. 195863 yılları arasında Ulus gazetesinde çalıştı. 1965 yılında kurduğu Sol Yayınları’nı, Türk Ceza Yasası’nın 142. maddesine aykırı eylemde bulunmaktan hüküm giydiği 1971 yılına kadar yönetti. Erdost, “Sol Yayınları”ında sosyalizmin temel klasiklerini, Türkçe çevrilerini yayımlayarak, bu kitapların okurlarla ve özellikle gençlerle buluşmasını sağlamıştır. 68 kuşağının arkasında enstitülü öğretmenler ve köy gerçekliğini ortaya koyan kitapları ile Türkçe’ye çevrilerek yayıma hazırlanan tüm kitaplarının aydınlanmanın, solun temel kitapları olduğu açıktır. 1971’de 142. maddeye aykırı eylemde bulunmaktan 37.5 yıl mahkumiyet alan Erdost genel af yasasından yararlanarak cezaevinden çıkar. 1974 affı sonrası, yayıncılık, insan hakları örgütleri ve “İlhanilhan Kitabevi” yeni uğraşılarıdır. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra yayımladığı kitaplardan dolayı MİT tarafından izlenmeye başlandığını öğrenir. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sırasında emniyette ilginç bir olay yaşar. Sorgusunda bir komiser muavini elindeki kâğıda bakarak, “Sen, fakültede yaptığınız etkinlikte okuduğun şiiri hatırlıyor musun?” diye sorar ve kâğıttan o şiiri okur. Yani öğrenciliğinden itibaren izleyip toplamışlardır onunla ilgili her şeyi. Muzaffer Erdost, Pazar Postası dergisinde “Garip” ve “İkinci Yeni” şiir akımları ve tartışmaları içinde de yer alır. İkinci Yeni için, “Toplumsal sorunlardan kaçış şiiri değildi, olmadı da. Şiirin içsel yapılanmasında geçirdiği değişimdi söz konusu olan” değerlendirmesini yapar. (1) Muzaffer İlhan Erdost, Cumhuriyet ve aydınlanma ikliminin eğitim ve kültür dünyasında, kendini yaratır. Lise öğrenciliğinden günümüze edebiyatla, şiirle, sanatla yaşadığı, tanık olduğu dönemlerin toplumsal sorunlarını emek ve demokrasi penceresinden yorumlayarak yaşadığımız yıllara onurla aktarır. Erdost’un Köy Enstitülerine bakışı Köy Enstitüleri sürecini “devrimci demok ratikleşme” olarak tanımlayan Erdost, “Hasan Âli Yücel için” için başlıklı yazısında 1960 öncesi Yücel ile çok yakın olduklarını, Köy Enstitülerinin adını anmanın, karalanmanın tek başına neden olduğu bir dönemde “Pazar Postası” dergisinde “Orda Bir Köy Var Uzakta” sayfası açtıklarını, burada yayımlanan Köy Enstitüleriyle ilgili yazılar nedeniyle doğrudan ya da dolaylı olarak Yücel ile buluştuklarını ifade eder. (2) Erdost yazısında “Çiftçiyi Topraklandırma Yasa Tasarısı ve Köy Enstitüleri”ni feodal sistemden demokratik sisteme geçişin simgeleri olarak değerlendirir ve her ikisinde 1946 sonrası yaşanan kırılmanın altını önemle çizer. Erdost, bu yazısında Osmanlı İmparatorluğu’nun teokratik ve feodal bir devlet olduğu saptamasını yaparak Cumhuriyet’in teokratik devlete karşı laik devleti, feodal devlete karşı demokratik devleti hedeflediğinin altını çizer. Hasan Âli Yücel için Türkiye’de emperyalist gericiliğin geleneksel gericilikle el ele vererek, demokratikleşme ve uluslaşma sürecini kırdıkları noktada, kendi siyasal partisi içinden, gericiliğin kabaran dalgaları içine atılmış olduğunu ve enstitü aydınlığını yok etmek için Yücel’in ve Tonguç’un karalandığını ifade eder. Erdost, Köy Enstitülülerinden yetişenlerin, geleneksel ve bürokratik kara kuşatmaya göğüs gererek, köylere götürdükleri ışık, zihinselbedenselüretimsel eğitimle bütünleşen bir eğitim ışığı olduğu kadar, köylülüğü, geleneksel bağımlılıktan kurtaracak demokratikleşmenin ışığı oldu diyerek enstitülü öğretmenlerin emeğinin altını çizer. Basından ve demokrasi mücadelesinden yakından tanıdığımız Muzaffer İlhan Erdost 24 Kasım 2009 tarihinde, İzmir’de, Talip Apaydın’a verilen 2009YKKED Mustafa Necati Öğretmenlik Onur Ödülü töreninde “Karanlık Yolların Aydınlık Yolcusu” başlıklı bir konuşma yaparak Talip Apaydın Öğretmenimizi selamlamıştı.(3) O konuşmada Talip Apaydın öğretmenin Çifteler Köy Enstitüsü sürecini “Talip Apaydın, ortakçı, yani yarıserf bir babanın varisi olarak geleceğin yarı serfi olacakken, Cumhuriyet’in özgür bireyi olarak enstitülü urbasını giydiği zaman sınıfsal bir değişimden, devrimci bir dönüşümden geçiyordu” ifadeleriyle anlatırken enstitü gerçeğini de “Unutulmasın ki, tarih ve toplumsal tarih, ne bir kişinin tarihidir, ne de bir kuşağın. Toplumsal tarih, geçmişten geleceğe, yaşam deneyiminden bilgiye ve bilince, kuşaktan kuşağa akan, dört bir yandan kol açan büyük ve derin ırmaktır. Ulusal demokratik devrim ırmağımızın bir kolu da, Köy Enstitülerini tasarımda ve uygulamada yaratanlardır, Köy Enstitülerinin amacını, amaçlarında yaşama geçirmiş olanlardır” ifadeleriyle ortaya koyar. Enstitü: Okulun yaşama yaklaştırılması Muzaffer İlhan Erdost sosyalist bir aydın olarak yaşamı boyunca Köy Enstitüleri’nin yarattığı aydınlığı, Yücel’in ve Tonguç’un emeğini yazılarına taşımıştır. Köy Enstitüleri’yle ilgili “Uluslaşma Özgürleşme Demokratikleşme Perspektifinde Köy Enstitüleri” başlıklı yazısı gerçek bir inceleme, yorumlama ve sağlam bir bilinci yansıtıyordu. (4) Erdost bu yazısında İsmail Hakkı Tonguç’un, Anadolu’nun dört bir yöresinde, köylerde çektiği çocukların fotoğraflarına, onların giysilerine, duruşlarına bakarak enstitülere yönelik bir değerlendirmesini öne çıkarır. Köy çocuklarının kentlerde eğitim görmesi durumunda bu çocuklar, özgürce kendi kişiliklerini oluşturabilir miydi, geliştirebilir miydi? sorgulamasını yapar. Bu sorgulamayı sürdürerek “Bir Mahmut Makal köye döndüğünde Varlık dergisinde yazabilir miydi? İçerisinden geldiği köyünün sorunlarını algılayabilir, kavrayabilir miydi? Kısaca yazma ve yayımlama özgüvenini edinebilir miydi? Bozkırın ortasında, tüm köy çocuğu, birlikte toprak kazdılar, kerpiç döktüler, çatı çattılar, aynı zamanda okudular. Kentte bir öğretmen okulu öğrencisi olarak farklı bir yaşam biçimi, farklı bir algılayış, farklı bir duruş içerisinde, doğrudan ya da dolaylı etkileme ortamında bir seçim yapabilirlerdi, ama enstitüde böyle bir seçim yapmadılar. Kendi özgüven duygusuyla, kendi kimliklerini oluşturdular” yorumunu yapar. Erdost, enstitü deneyimini “Okulun yaşama yaklaştırılması” şeklinde yorumlar ve enstitü tartışmalarına yeni bir boyut ve zenginlik katar. Bir kuşağın “eşitlik, özgürlük, adalet” gibi evrensel değerlerle buluşmasını sağlayan bir yayıncılık ve yazarlık anlayışıyla “aydınlanma kültürünün” ülkemizde içselleştirilmesine emeğini, yıllarını, acılarını, sevinçlerini katan aydın, düşünür, Muzaffer İlhan Erdost’a 17 Nisan 2019 tarihinde İzmir Kültürpark İzmir Sanat salonunda Aydınlanma Onur Ödülü vermekten YKKED olarak onur duyuyoruz. Muzaffer İlhan Erdost’u saygıyla selamlıyoruz. Yeni bir yasa önerisi Sevgili okurlarım, baktım ki Türkiye’de artık sandık sonuçları güvenli değil, çok tartışma yapılıyor, “Atı alan Üsküdar’ı geçiyor”, itirazların, sayımların sonu gelmiyor, bütün bunları bitirecek bir değişiklik önerisi yapmaya karar verdim. Yüksek Seçim Kurulu’nun “16 Nisan 2017 Anayasa Halkoylaması”nda mühürsüz oyları ve zarfları o zamanki yasanın açık hükmüne aykırı olarak geçerli saymasının gerekçesi olarak kullandığı “seçmen iradesini yansıtma” ilkesine uygun biçimde hazırladığım bu önerilerim kamuoyunda kabul görürse, bir dahaki seçimlerde başkanlığa aday olmayı düşünüyorum. Oy vermenin bütünüyle gizli, oy sayımının da tamamen açık ve şeffaf koşullarda yapılmasını öngören, sandık kurullarının üye sayılarını arttıran ve başkanlarının da seçimle gelmesini sağlayan bu “çok demokratik önerilerimin” ülkemizde “Gerçek İleri Demokrasi” uygulamasını güvence altına alacağını düşünüyorum. HHH 1) Oy verme ve oy sayımı.      a) Oy verme işlemi: Oy verme işlemi, özel olarak imal edilen kabinlerin içinde gizli olarak yapılır.      b) Oy sayım işlemi: Oy sayım işlemi, sandık kurulları tarafından, her isteyenin izlemesine olanak veren genişlikteki alanlarda, isteyen televizyon kanallarının canlı yayın yapmalarına da olanak tanıyacak biçimde açık olarak yapılır. 2) Sandık kurulları. Sandık kurulları, seçime katılan bütün partilerin temsilcilerinden ve onlara eşit sayıda YSK tarafından görevlendirilecek devlet memurlarından oluşur. Başkan bütün üyeler tarafından salt çoğunlukla seçilir. 3) Geçerli ve geçersiz oylar.      a) İktidar partisine veya adayına verilen geçerli oylar: “Seçmen iradesini yansıtma ilkesi”ne göre, resmi oy pusulasına basılsın ya da basılmasın, herhangi bir yerinde “Evet” veya “Tercih” mührüyle mühürlenmiş bel gelerdir.      b) Muhalefet partileri ne veya adaylarına verilen geçerli oylar: “Seçmen iradesini yansıtma ilkesi”ne göre, seçmenin vatandaşlık numarasını havi olarak resmi oy pusulasının daire içine alınmış olan işaretli yerine basılı “Evet” veya “Tercih” mührüyle mühürlenmiş oylardır.      c) İktidar partisine veya adayına verilen geçersiz oylar: “Seçmen iradesini yansıtma ilkesi”ne uymayan, üzerinde hiçbir mühür veya işaret olmayan belgeler geçersiz sayılır.      d) Muhalefet partilerine veya adaylarına verilen geçersiz oylar: “Seçmen iradesini yansıtma ilkesi”ne göre, üzerinde seçmenin açık kimliğini ve adresini belirten vatandaşlık numarası olmayan veya seçim sonrası yapılan denetimlerde adresinde bulunmayan, ya da hem çalıştığı işyeri hem de konutu aynı seçim bölgesinde olmayan seçmenlerin oyları ile, mühürleri resmi oy pusulası üzerinde belirtilen dairenin çizgilerine değen oylar geçersiz sayılır. 4) İtirazlar ve kesin sonuçların açıklanması: YSK, öncelikle iktidar tarafından yapılan itirazları dikkate alır. İtirazlar üzerine yapılan yeniden oy sayımları en çok altı ay süreyle devam eder. YSK itirazları incelerken, Anayasaya, yasalara veya daha önce aldığı kendi ilke kararlarına uymak zorunda değildir; “Seçmen iradesini yansıtma ilkesi”ne göre, her itiraz için “Nevi şahsına münhasır” yani özgün karar verir. Altı ay boyunca tekrarlanan sayımlar sonunda iktidar partisinin veya adaylarının itirazları haklı  görülmezse, olağanüstü itirazlar üzerine seçimler altı ay sonra ilk pazar günü yenilenebilir. HHH Sevgili okurlarım, biliyorum, ülkeme ve Demokrasiye bu önerilerle yaptığım büyük katkı dolayısıyla Eflatun’un (Platon) Devlet adlı çalışmasını bile solluyor ve onu “bir tık” ileri taşıyorum... Ne de olsa ben bir, “Bilişim Devrimi”nin “Postmodern Ortaçağ” dönemi düşünürüyüm. Kaynaklar: 1)Erdost İlhan Muzaffer, (2015), İkinci Yeni, Onur Yayınları, Ankara 2)Erdost İlhan Muzaffer, (2003), Türkiye’nin Kararan Fotoğrafı, Onur Yayınları, Ankara 3)Kocabaş Kemal, (2016), Talip Apaydın’a Armağan, YKKED Yayınları, İzmir 4)Erdost İlhan Muzaffer, (2015), Hapishaneye Üniversite, Üniversiteye Cami, Onur Yayınları, Ankara C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle