22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 4 MART 2019 pazARTESİ [email protected] TASARIM: İLKNUR FİLİZ Devrim yasaları olaylar ve görüşler ve öğretim birliği... Siyasal iktidarın laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi’nce tescil edilmiştir. Dini siyasete alet ettiği de açıktır. Oysa kurucusu Türkiye Cumhuriyeti’nin hedefini koymuştur: Çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak ve geçmek. Buna ancak laik eğitimle ulaşılabilir. Bu nedenle siyasal iktidar Öğretim Birliği Yasası’nı uygulamak zorundadır. Mahmut ÂDEM /Ankara Ü. Eğitim Bilimleri F. E. Öğretim Üyesi Dün laik cumhuriyetin, 1923 aydınlanmasının temellerini atıldığı üç büyük devrim yasasının kabul edilişinin 95. yılıydı: Halifelikle Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı’nın kaldırılması ve Öğretim Birliği Yasası. Halifeliğin kaldırılmasıyla iktidar dinden kaynaklanan unsurlardan arındırılmıştır. Tüm İslam dünyasının lideri halife varken, laik eğitim verilebilir miydi? Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı’nın kaldırılması ile, hukukun şeriata uygunluk denetimine son verilmiştir. Bu Bakanlık varken, ona bağlı medreseler kapatılabilir miydi? Böylece eğitimin yanı sıra yönetim ve hukukun da laik temellere oturtulması sağlanmıştır. Öğretim Birliği ile, üç kanallı eğitime son verilmiştir. Bu üç devrim yasası ile laikliğin önü açılmıştır. 3 Mart 1924, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik ve çağdaş hukuk devleti olmasında çok önemli bir dönüm noktasıdır. Cumhuriyet kurulduğunda ülkemizde üç kanallı bir öğretim var: Mahalle mektepleri ve medreseler, Türk insanına kendi kültürlerini aşılayan yabancı azınlık ve “misyoner” okulları ve bugünkü çağdaş okulların çekirdeğini oluşturan “Tanzimat okulları” (bunların ilki, Galatasaray Lisesi, 1868). 1916’da en çok öğrenci sayısı olan yabancı okullar, yabancı toprağı sayılmakta, Osmanlı İmparatorluğu onlara dokunamamaktadır. Medreselerin, dini bilimleri bile vermekte yetersiz oldukları bilinmektedir. Tanzimat okullarının da sayısı son derece sınırlıdır. Örneğin 19231924’te tüm ülkede 23 lisede 1241 öğrenci öğrenim görmektedir. Atatürk, 2 Şubat 1923’te İzmir’de öğretmen Hasan Âli Yücel’in “Gelecekteki irfan hayatımızda medreselerin yeri ne olacaktır?” sorusuna “Bir memleketin irfan yuvaları bir olmalıdır..” diyor. Aslında Atatürk, medreselerin kapatılmasına 28 Mart 1922’de Konya’da ziyaret ettiği medresede kendisinden, medrese öğrencilerinin askere alınmaması istendiğinde karar vermiştir. Soruya şu yanıtı vermiştir: “Ne o, yoksa sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten daha mı değerlidir? Bu besili delikanlılarınızın askere alınmaları için hemen yarın emir vereceğim.” Öğretim Birliği öncesi ilkokul programında okutulan “Arapça Konuşmanın Kuralları” adlı ders kitabının önsözü şöyle: Arapça tüm dillerin üstünde bir dil. Bunu toplum içindeki kay naşmanın bir gereği olarak bütün çocuklarımıza öğreteceğiz. Ancak bu sayede uluslar, toplumlar, kabileler arasındaki ayrışmaları gideririz.” Türk ulusuna ulus olma bilinci böyle mi verilir? Cumhuriyetin ilanından az önce TBMM’de Tunalı Hilmi, nüfus sayımında kadınların da sayılmasını isteyince, büyük tepki ile karşılaşmış ve kürsüden indirilmiş. İşte bu ortamda Saruhan mebusu Vasıf Çınar ve 57 arkadaşının TevhidiTedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası ÖBY) önerisi şu gerekçe ile TBMM’de kabul edilmiştir: “Bir ulus bireyleri, ancak bir eğitim görebilir. Bir ülkede iki türlü eğitim iki türlü insan yetiştirir. Bu ise duygu, düşünce ve dayanışma birliği amaçlarına tümüyle aykırıdır.” Bu yasa ile tüm bilim ve eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır. Bugün öyle mi? Bir hafta sonra Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar, bir genelge ile medreseleri kapatmıştır. Bugün medreseler ve mahalle mektepleri yeniden açılmış, 46 yaş çocuklarına Kuran öğretme ve namaz kılma ve kıldırma öğretilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı, yüksek din uzmanları yetiştirmek üzere üniversitede bir ilahiyat fakültesi ile, imamlık ve hatiplik gibi dinsel hizmetlerin yerine getirilmesiyle görevli memurların yetişmesi için ayrı okullar açacaktır. Bugün imamhatip okulları yalnız imamhatip mi yetiştiriyor? Bu yasa anayasanın 174. maddesine göre korunacak devrim yasalarının ilkidir. Dolayısıyla anayasa hükmündedir. Bu yasa hükümleri, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz. Anayasa uygulanmıyor. Eğitim bilimsel olmalı ÖBY ile eğitimin ulusal, bilimsel, laik, karma ve uygulamalı olması hedeflenmiştir. Bunlar, Atatürk’ün eğitim ilkeleridir. Devrimin eğitim kurumları Köy Enstitülerinde bu hedeflere ulaşılmıştır. Büyük Önder, ulusal eğitimden ne kastediyor? “...Efendiler! Yeryüzünde üç yüz milyonu aşkın Müslüman vardır. Bunlar ana, baba, hoca eğitimiyle öğretim ve terbiye almaktadırlar. Ancak üzülerek söylüyorum, bütün bu milyonlarca insan şunun ya da bunun kölesi durumundadır. Aldıkları dini eğitim onlara bu kölelik zincirlerini kırabilecek insanlık değerlerini vermemiştir, veremiyor. Çünkü eğitimlerinin hedefi milli bir eğitim değildir.” Bugün eğitim ulusal mı? Eğitim bilimsel olmalıdır. Atatürk’te bilimsellik bir yaşam biçimidir. Bunu şöyle açık 74. YIL YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ 2019 Cumhuriyet gazetesinin kültür ve sanat ödülleri kapsamında düzenlenen karikatür yarışmasına, uluslararası karikatür sanatçılarının yarışma sergisi ve albümüne desteği sürüyor. Assunta Toti Buratti / İtalya lıyor: “... Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir.” “Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir.” Bugün eğitim bilimsel mi? Eğitim laik olmalıdır. Bugün eğitimimiz laik mi? Eğitim karma mı? Örnekler çoğaltılabilir. Öğretim Birliği laik Cumhuriyetin yapı taşıdır, uygulanması vazgeçilmezdir. Devletin din kurumlarına yakınlığı, iktidar gücünün dinsel görüşlerinin din kanalıyla topluma aktarılmasına olanak tanır. Böylece din siyasete alet edilmiş olur. Bugünün siyasal iktidarın laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi’nce tescil edilmiştir. Dini siyasete alet ettiği de açıktır. Ve duygu, düşünce ve daya nışma birliği sağlayarak özgür düşünceli, özgür anlayışlı, özgür vicdanlı bireyler yerine, “kindardindar” kuşaklar yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Oysa kurucusu Türkiye Cumhuriyeti’nin hedefini koymuştur: Çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak ve geçmek. Buna ancak laik eğitimle ulaşılabilir. Bu nedenle ÖBY’yi uygulamak zorunludur. Fransız yazar Emil Zola (18401920) şöyle diyor: “İrtica saltanatını, bir ülkenin eğitimini ele geçirerek kurar ve böylece kökleşir, kalır. Okullarda beyinleri yıkanan genç kuşaklar yönetimde görev aldıkları zaman, ülke çıkarlarının değil, kendilerini eğitenlerin sözcüleri olacaktır”. Prof. Dr. Coşkun Özdemir Benim kuşağım yaşlanıyor. Doğan Kuban, Hıfzı Topuz gibi dostlarım hepimiz adına yazmayı sürdürüyor. Ben de hızımı kesmeden bir kitap hazırlığı içindeyim. 90 yaşımı tamamlama yolunda iken bu çalışmamı bitirdiğimde Cumhuriyet Kitapları arasında yayımlanacak. Giderayak anılarımızı yazmamız çok Güzel yurdumun kaderi önemli diye düşünüyorum. 1956 yılında nöroloji asistanı olarak uzmanlık eğitimi gördüğüm yıl iznimi annem ve babamla Urfa’da geçirmek istemiştim.10 Nisan günü Urfa Birecik’teydim. Fırat üzerindeki köprü açılışı yapılacaktı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve başbakan Adnan Menderes orada idiler. Babam başöğretmen İhsan Özdemir görevli idi. Köprü çok iyi ve çok lazımdı, sallarla geçiş zordu, ama Bireciklileri yolcu gelirlerinden yoksun bırakıyordu. Bu yüzden iki mühendis öldürüldü. Açılış yapıldı. Urfa’ya döndük. 11 Nisan Urfa’nın kurtuluş bayramıdır. Her yıl coşku ile kutlanır. Ben kutlamalara izci kıyafeti ile katılırdım. Topçu meyanında temsili bir muharebe sergilenir ve tepedeki Tılfıdır kalesindeki Fransız bayrağı indirilip Türk bayrağı dikilir. Meydan trampet borazan sesleri ile alkışlarla inler, Arap uşaklarının iki yandan eğersiz atları ile kaleye tırmanışı tam bir şenliktir. O gün de öyle oldu. Ben devlet büyükleri ile şeref tribününde idim. Annem ve babam okulları ile geçit töreninde idiler. Güzel bir geçit töreni oldu. Bayar tam bir düş kırıklığı Okullar öğretmenleri ile geçti. Geçit resmi bitti derken geçite katılan bir karaçarşaflılar ordusu göründü ve bu karaçarşaf özgürlüğünü! onlara bağışlayan Bayar ve Menderes’i selamladılar. Bayar ünlü DP markalı bastonu ile Menderes şapkası ile bu selama mukabele ettiler. Unutulmaz bir gün. Demokrat Parti demokrasi umutlarını erkenden, daha başlarken yok etmiş olan bir iktidardır. Urfa’ya atadıkları belediye başkanı bir sofrada orucunu yiyenin katli vaciptir demiştir. Türkiye’nin kaderi ol muştur bunlar. Atatürk’ün İnönü’den sonra başbakanlık için seçtiği Bayar tam bir düş kırıklığıdır. Onun müdahalesi olmasaydı Menderes çekilecekti ve idam gibi çok ağır çok vahim bir olayı yaşamayacaktık. O tenkil tenkil diye haykırmıştı ve 27 Mayıs kaçınılmaz hale gelmişti. Köy Enstitüleri ve Halkevleri 27 Mayıs’tan sonra demokrasi hiçbir zaman dengeye kavuşmadı. Sürekli olaylar yaşadık. Aydınlanmacı eğitimin önü kesildi. Köy Enstitüleri ve Halkevleri kapatıldı.Hiçbir iktidar Atatürk’ün aydınlanma, akıl bilim, çağdaşlık, laik düzen hedefine sadık kalmadı. Eğitim yoksunu, muhafazakâr halkımızın oyunu almak, bütün iktidarların baş amacı oldu. Çok acı günler yaşadık.Türkiyenin gençleri sokaklarda birbirini vurdu. Daha sonra da bu vuruşmalar çözüme ulaştırılamayan bir Kürt sorunu olarak dağlarda şehirlerde devam etti Gençlerin yanı sıra çok değerli aydınlarımızı, akademisyenlerimizi, gençlerimizi kaybetmenin derin acısını yaşadık. Hurafelerden tarikat ve cemaatlerden kurtulamamış Türkiyemizde kutuplaşmış, birbirini suçlayan cephelere ayrılmış bir toplumda huzursuz, kaygılı, mutsuz, ürkek günler geçiriyor, kalite yoksunu siyasal tartışma sahnelerine tanık oluyoruz. Son cümlem, bu vahim manzara karşısında Türkiye’nin aydını solcusu ve yurtseverlerinin Atatürk’ün emanetini, kindar ve dindarlara, Cumhuriyet parantezini kapamak isteyenlere karşı savunabilmek için, bölünüp parçalanıp bir araya gelemeyişlerini esefle karşıladığımı ifade etmek olacak. 1512’nin anlamı... “C umhuriyet Pazar” dün yeniden okura “merhaba” dedi. Siyasetin ağır söylemlerinden bunalan okurumuza pazar günleri kültürden spora, modadan sanata, kadın ve çocuktan aşkaikili ilişkilere, sanattan mizaha hayatın her tadından farklı pencereler açmaya çalışacağız. Bu dergiyi de her gün sizlere Türkiye’nin en iyi gazetesini hazırlamak için çalışan ekip gibi Cumhuriyet’te yetişmiş genç bir ekip hazırlayacak. Cumhuriyet Pazar’ın son sayısı 4 yıl önce 8 Mart 2015’te yayımlanmıştı. 1511. sayıda kapatılan Cumhuriyet Pazar, yine bir mart ayının başında “1512.” sayısıyla okurun karşısına çıktı. Okurlarımız her pazar Hilal Köse’nin Yayın Koordinatörlüğü’nde, Deniz Ülkütekin’in editörlüğünde, Emine Bilget’in sayfa tasarımlarıyla sımsıcak bir dergiyle buluşacak. İddialıyız, Cumhuriyet Pazar’ı çok seveceksiniz... 8 Mart 8 Kadın... Bugün yazarımız Enver Aysever’in kaleminden okuyacağınız “8 Mart 8 Kadın” yazı dizisinin ikinci günü. Bir süre önce Türkiye’nin yedi bilgesiyle yedi gün geçiren Aysever, bu kez sorularını 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü öncesi “sözünü sakınmayan, toplumsal karşılığı olan” 8 kadınımıza yöneltti. Türkan Elçi’yle başlayan yazı dizisinde sayfalarımız bugün Erendiz Atasü’yü konuk ediyor. Okurlarımız Aysever’in 8 günlük dizisini büyük bir keyifle okuyacaklar, takipçisi olacaklar. Haberin gücü... Cumhuriyet Pazar’la güçlenen, yazarlarımızın yazı dizileriyle okuru besleyen Cumhuriyet, özel ve ısrarlı haberciliğiyle gündeme damga vuruyor. Yıldırım Demirören’in, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı kimliği ile yasal bahis ihalesine girip kazanmasını manşetten “TFF bahse girdi” başlığıyla kamuoyuna duyurmuştu. Olayın peşini bırakmayan Arif Kızılyalın yönetimindeki Spor Servisimiz, FIFA Başkanı Infantino’ya “Bu durum etik mi değil mi” sorusunu sormuş; FIFA Başkanı “rahatsızlığını” gizlememişti. Sonunda Demirören TFF Başkanlığı’nı “zoraki istifayla” bıraktı. Muhabirimiz Ozan Çepni, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nde Gençlik ve Spor Bakanı Muharrem Kasapoğlu’na kürsü açıldığını yazdı. Manşetimizin ardından rektörlük geri adım atmak zorunda kaldı. Yeniden TV köşesi... Bir süredir okurlarımızdan televizyon sayfasının gazetemizde yer almamasıyla ilgili şikâyetler alıyorduk. Dünden itibaren “Televizyon” sayfamızı yeniden okurla buluşturduk. Kültür Servisi’nin editörlerinden Öznur Oğraş Çolak’ın hazırlayacağı sayfa, 10 TV kanalının yayın akışıyla bazı film ve programların seçkisinden oluşacak. Cumhuriyet’in patronu yok, gazetenin sahibi okurlarımız. Okurlarımızın isteklerini gerçekleştirmek ve sayfalarımız ölçüsünde eksiklerimizi gidermek için daha da çok çalışacağız... Her pazartesi: ‘Şiir Tükenmez’ Dünyaca ünlü şairimiz Ataol Behramoğlu önümüzdeki pazartesi gününden itibaren her hafta okurlarımıza “Şiir Tükenmez” diyecek. Yazarımız Behramoğlu, kültür sayfamızda “Şiir Tükenmez” köşesiyle “haftanın şiiri”ne yer verecek. Behramoğlu edebiyat yayınlarından seçeceği bir şiiri ise okurlarımızla paylaşacak. Okurlarımızın, şiir sevdalılarının her hafta pazartesi günleri bu köşenin sıkı bir takipçisi olacağına inanıyorum... Ödüllerle mutlu olduk Geçen hafta iki ödülle mutlu olduk. Sağlık editörümüz Sibel Bahçetepe, İstanbul Tabip Odası tarafından her yıl 14 Mart Tıp Haftası kapsamında verilen “Basında Sağlık Ödülleri”nde “Engelli Çocuklar Gerçeği” başlıklı yazı dizisiyle “Gazete Haber Araştırma” dalında ödüle değer görüldü. Foto muhabirimiz Kurtuluş Arı, “Yılın Basın Fotoğrafı” ödülü yarışmasında üçüncülük ödülüne layık görüldü. Bahçetepe ve Arı’yı kutluyor, nice ödüllere diyorum. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle