18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 3 MART 2019 PAZAR [email protected] TASARIM: İLKNUR FİLİZ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 3 Mart 1924 ‘Din devleti’nin yıkılması Amaç, Türkiye’yi laiklik ilkelerinden uzaklaştırmak, yeniden din devleti kurallarına yaklaştırmaktır. Yeter ki Türk toplumu çağdaşlaşma amaçlarını bıraksın... Eleştirel aklı, sorgulamayı öne çıkaran laik eğitimden uzaklaşsın. Tekrar din devleti kurallarına dönsün. Böyle olunca başa geçecek tek halifeyi yönlendirmek çok daha kolay olacaktır. Alev Coşkun Atatürk Aydınlanma Devrimleri sürecinde en önemli iki tarihi karar nedir? Bu soruya verilecek cevap: Birincisi: 29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanı; İkincisi: 3 Mart 1924 Halifeliğin kaldırılışı, mahalle mekteplerinin kaldırılışı ve eğitim birliğinin kabul edilmesidir. 3 Mart 1924 bir milattır. Din devleti sisteminin yıkılışıdır. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilan edilmesi kuşkusuz başlı başına çok büyük bir devrim, asırlara meydan okuyan bir dönüşümdür. Ancak, 29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyetin nitelikleri belirgin değildi. Cumhuriyetin kapsamı ve içeriği henüz açık ve seçik değildi. Bu Cumhuriyet, bir İslam Cumhuriyeti ya da bir faşist Cumhuriyet olabilirdi. Tarihte bunun birçok örneği de vardı. Başlı başına büyük devrim 3 Mart 1924 tarihinde TBMM’de üç önemli yasa kabul edildi. Bu üç yasanın tek tek, her biri başlı başına büyük devrimdir. O gün Meclis’te Halifelik Kurumu hukuken ortadan kaldırılıyordu. Kuşkusuz Halifeliğin eski deyimle “iptal ve ilga” edilişi tek başına çok büyük bir devrimdir. Din devletinin yıkılışıdır. Şeriye ve Evkaf Vekâleti, kamuda alınan kararların şeriat kurallarına uygun olup olmadığını denetleyen, önemli bir kurumdu. Bu da kaldırıldı, eski deyimle “ilga” edildi. Kuşkusuz çok büyük bir devrimdir. Bunlara ilave olarak dine dayalı eğitim veren bütün mahalle mektepleri kaldırılıyordu. Eğitim Birliği Yasası kabul ediliyordu. Böylece, ilk, orta ve lise eğitimi din kurallarının pençesinden kurtarılıyordu. Eleştirel aklı öne çıkaran, sorgulayan, bilimi temel alan çağdaş eğitim modeline yöneliniyordu. Temel felsefenin kuruluşu Bu üç yasanın kabul edilişi ile yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesi kuruldu. Hilafetin kaldırılışı ile asırlardır süren din devleti yıkılıyor, laik ilkelere dayanan bir Cumhuriyet kuruluyordu. TBMM oturumlarında bu yasalar konuşulurken, kendisi de bir hoca olan Şeriye Bakanı Seyit Bey, “İslam tarihinde çok büyük bir devrim yapıyoruz” diyordu. Tüm bu nedenlerle, 3 Mart 1924 Devrim Yasaları, Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyetimizin temel direkleridir. Çok partili sistemin getirdikleri Ülkemiz, 14 Mayıs 1950’de çok partili sisteme geçtikten sonra, ne yazık ki bu üç devrim yasası sürekli saldırı altıda kalmıştır. Son yıllarda, bu saldırı daha da artmış, hatta emperyalist güçlerin bir oyun sahasına dönüşmüştür. FETÖ hareketinin en üst düzeyde seyrettiği 2010’lu yıllardan bir örnek verelim: 27 Şubat 2010’da Washington’da “Yeni Türkiye; ABD için anlamı” başlıklı bir toplantı düzenlenmişti. Bir zamanlar Türkiye’de CIA Şefliği’ni daha sonra CIA Ulusal İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcılığı’nı yapmış olan FETÖ’nün koruyucusu Graham Fuller bu toplantıyı yönetiyordu. Fuller, sözü Atatürk’e getiriyor ve “Atatürk’ün Müslüman kimliğini bastırdığını” ve “Halifeliğin kaldırılışının hata olduğunu” söylüyordu. Fuller, Müslümanlık adına konuşuyor, Atatürk’e karşı çıkıyor, hilafetin neden kaldırıldığını sorguluyordu. Hilafet kurumu 1924 yılında kaldırılırken buna, o günün emperyalist devleti İngiltere karşı çıkmıştı. Türkiye’de isyanları örgütlemiş ve desteklemişti. Türkiye’nin çok partili sisteme geçtiği 1950’den beri de, Halifelik kurumunu yeni süper güç ABD destekliyordu. Yukarıda somut olarak adını verdiğimiz CIA yetkilisi Fuller bu konuda kitaplar da yazdı. 2003’te, “Siyasal İslamın Geleceği”; 2007’de “Yeni Türkiye Cumhuriyeti”, 2010’da “İslamsız Dünya”, 2014’te “Türkiye ve Arap Baharı”... Sanırsınız ki, Fuller İslam için mücadele eden, İslamı koruyan bir “mücahit”. Fuller, Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde Türkiye’de “ılımlı İslam” cumhuriyetini ve Türkiye’nin İslam dünyasındaki rolünün anlatıyor. Ilımlı İslam hareketini övüyor, Türkiye’nin İslamlaşmasını istiyordu. Amaç, Türkiye’yi laiklik ilkelerinden uzaklaştırmak, yeniden din devleti kurallarına yaklaştırmaktır. Yeter ki Türk toplumu çağdaşlaşma amaç 74. YIL YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ 2019 Cumhuriyet gazetesinin kültür ve sanat ödülleri kapsamında düzenlenen karikatür yarışmasına, uluslararası karikatür sanatçılarının yarışma sergisi ve albümüne desteği sürüyor. Vilademir Semerenko / Rusya larını bıraksın... Eleştirel aklı, sorgulamayı öne çıkaran laik eğitimden uzaklaşsın. Tekrar din devleti kurallarına dönsün. Böyle olunca başa geçecek tek halifeyi yönlendirmek çok daha kolay olacaktı. Bu emperyalist politikalarla, ülkemizde özellikle Eğitim Birliği Yasası’nın yok edilmesi yönünde ellerinden geleni yapıyorlar. Onların maşaları, yandaşları da ülkemizde din eğitimini ihtiyaçların çok üzerine çıkardılar. İmam hatip ortaokul ve lise lerini çoğaltıyorlar. İmam hatiplerde okuyan öğrenci sayısı milyonları geçti. İlahiyat fakültelerinin sayısı 110’lara ulaştı. Açıkça belirtmeliyiz ki, özellikle AKP yönetiminde Eğitimde Birlik Yasası delinmiştir. Büyük bir kavga var. Bu kavga, karşıdevrimcilerin 3 Mart 1924 Devrim Yasaları’na karşı kavgasıdır. Oysa bu devrim yasaları yalnız çağdaş toplum için değil, gerçek bir demokrasi için de gereklidir. MUSTAFA KÜPÇÜ/GazeteciYazar 1970’li yıllar; Türkiye, CHP’li belediye yönetimleriyle birlikte yeni bir belediyecilik anlayışıyla tanışıyordu. İzmit Belediyesi’nde Leyla Atakan ve sonrasında Erol Köse’nin kişiliklerinde oluşmaya başlayan, 1973 seçimleriyle Ankara’da Vedat Dalokay, İstanbul’da Ahmet İsvan, İzmir’de İhsan Alyanak, Antalya’da Selahattin Tonguç, Adapazarı’nda Ünal Ozan ve pek çok ilde CHP’li belediye başkanla 40 yıl sonra tanzim satış!.. rının uyguladıkları bu anlayış ülke ölçeğinde yayıldı ve gelişti. Yeni Belediyecilik, özetle: “Kaynak yaratıcı, üretici ve tüketiciyi koruyan, sosyal belediyecilik” olarak tanımlanıyordu. Bu temel değerler çerçevesinde “Belediye Tanzim Satış Mağazaları” açıldı. Ne yapılıyordu? Belediye İktisat Müdürlüğü bünye sinde oluşturulan birimlerle “Üretici kaynaklardan” en uygun fiyatla temel tüketim maddeleri alınıyor ve yine uygun fiyatlarla tüketiciye sunuluyordu. ‘Üretici birlikleri’ Bu tarihlerde “Büyük Alışveriş Merkezleri” yeni yeni kuruluyordu. Belediyeler bu çalışmayı, “Üretici Birlikleri” ile birlikte yapıyor, gereğinde “Üretici Birlikleri” kurulmasına yardımcı oluyorlardı. Adapazarı Belediye Başkanı Ünal Ozan, kırsal kesimdeki süt üreticilerini “Süt Birliği” çatısında topladı, sonra “Süt Ürünleri” üretim tesisi kurdu. Küçük satış kulübeleriyle Adapazarı halkına uygun koşullarda yoğurt, süt, peynir, kaşar tüketme olanağı sağladı. Tanzim Satışların amacı, adından da anlaşılacağı üzere “Piyasayı Tanzim Etmek” yani haksız kazançla tüketicinin ütülmesine engel olmaktı. Mahalle bakkalları bile Tanzim Satışlardan ürün alarak dükkânlarında tüketiciye sunuyorlardı. Şimdi, aradan 40 yıl geçtikten sonra, son 16 yıldır bu ülkeyi yöneten ve belediyelerin tanzim satış yetki ve görevlerini ellerinden alan AKP iktidarı, “Tanzim Satış” seçeneğini keşfetti! Ve, yalnızca iki büyük kentte, belirli semtlerde!.. Siyasi iktidar, kamu araçlarıyla bu ürünleri naklediyor; araç kirası, yakıt gideri yok! Belki, otoyol ve köprü geçiş ücretleri de ödenmiyor! Tanzim satışta görev alanların maa şı, ücreti ve sigortası da yok! İşgaliye, vergi de ödenmiyor! Hatta iddia o ki; ürünün satın alma değerinin altında satılıyor! Vatandaşın bir kısmı, uzun kuyruk lar oluşturarak sınırlı miktarlarda ucuz ürün alıyor ama bu işin tüm maliyet bedelini yine vatandaş ödüyor! Gerçek şu ki; AKP iktidarında, tarım ve hayvancılıkta uygulanan yanlış siyasetin sonucu üreteci üretmekten kaçıyor. Üreticinin derdi; pahalı ve ithal tohum, tarım ilaçlarına, elektrik, su ve mazota gelen yüksek zamlar. Daha da vahimi; siyasi iktidarın sürekli olarak İTHALAT yoluyla tarım ve hayvancılıkta yerli üretimi baltalamasıdır! Öte yandan; Akdeniz kentlerinden ürün taşıyan TIR’lar ve kamyonların “yakıt, otoyol ve köprü geçiş” maliyetlerindeki yüksek artışı da göz ardı edemezsiniz! İthalattan vazgeçmek Ezcümle; tarım ve et ürünlerindeki yüksek fiyatları önlemenin temel koşulu “Üreticiyi desteklemek, İthalat seçeneğinden vazgeçmek, taşıma maliyetlerini azaltmaktır. Peki, belediyelerin üstleneceği görev ne olmalı? Üreticiyi örgütlemeli, desteklemeli, üretim kaynaklarından ürün sağlayarak, “kent esnafı ile halka ulaştırmak” olmalıdır! Esnaf yeniden ticari yaşama kazandırılmalıdır! Üreticiyi ve esnafı yıkarak, “dışa bağımlı bir ekonomik düzenle” bu sorunu çözemezsiniz! Eren Erdem, ‘beka’ sorunu ve Freedom House FETÖ’ye övgü düzenlerin önemli bir bölümü iktidardayken, CHP milletvekili Eren Erdem’in FETÖ’cülükten mahkum olması kamuoyu vicdanını çok rahatsız etti. İktidar bütün hukuksuzlukları “Beka sorunu” söylemi ile örtbas etmeye çalışıyor... Bu yetmiyormuş gibi “Beka sorunu” söylemini bir de seçim sloganı yaptı. (a uzun okunur, “kalıcı varlık”, “varlığın devamı” anlamına gelir.) Daha önce “İleri Demokrasi” diyorlardı. Şimdi “İleri Demokrasi” rafa kalktı “Beka sorunu” geldi. Aslında Laik Demokrasi, Hukuk Devleti/Adalet ve Beka sorunu bir bütündür: Günümüzde, hiçbir devlet “Beka sorununu”, Laik Demokrasi ve Hukuk Devleti/Adalet olmadan çözemez; “bâkî” kalamaz! HHH AKP iktidarını savunanlar yıllarca televizyonlarda ve gazetelerde sürekli olarak şu tezi işlediler: “Türkiye’de Demokrasi yoktur; ‘Atatürkçülük’ adı altında askerlerin ve yargının vesayeti vardır. AKP bu vesayetleri kaldıracak Demokrasiyi kuracaktır. Ya AKP’yi iktidar yaparsınız ve Türkiye Demokratik bir ülke olur, veya AKP iktidar olmaz Türkiye ‘kıytırık bir Üçüncü Dünya Ülkesi’ olarak kalır.” Bugün bu propagandayı yapanların bir bölümü hapiste, bir bölümü ise iktidarda; ama artık hiçbiri AKP iktidarını “Demokrasi” bağlamında savunmuyor, savunamıyor. İktidarda olanlar tarafından “Beka sorunu”, slogan olarak o yüzden ortaya atıldı. Üstelik bu slogan, Eren Erdem davasındaki gibi hukuksuzlukların gerekçesi olarak da kullanılıyor. HHH Freedom House’ın 2018 yılı raporuna göre: Türkiye “Kısmen Özgür ülkeler” grubundan “Özgür olmayan ülkeler” grubuna gerilemiştir. “Türkiye’nin statüsü, iktidarı başkanlıkta merkezileştiren çok hatalı bir referandumdan, seçilmiş belediye başkanlarının yerine büyük ölçüde hükümet tarafından yapılan atamalardan, devlet memurlarının işten atılmasına devam edilmesinden ve bütün bunların vatandaşların hassas konularda görüşlerini açıklamakta tereddüt etmelerine yol açmasından dolayı, ‘Kısmen Özgür’ ülke kategorisinden ‘Özgür olmayan’ ülke kategorisine gerilemiştir.” Freedom House 2019 raporuna göre: Hem seçimler OHAL baskısı altında yapılmış, hem de seçimlerden sonra OHAL kalkmış ama durum değişmemiştir. “Türkiye’de, önemli bir muhalefet partisi liderlerinin hapsedilmesine ve örgütlenme, toplanma ve ifade özgürlüklerinin aşırı derecede baskılanmasına da yol açan iki yıllık olağanüstü hale rağmen aynı zamanda yapılan Meclis ve başkanlık seçimleri Haziran’da gerçekleştirilmiştir. Her ne kadar seçimlerden sonra olağanüstü hal kaldırılmışsa da iktidar, devlet memurlarının işten atılmalarına, gazetecilerin, sivil toplum mensuplarının ve akademisyenlerin tutuklanmalarına devam etmektedir.” HHH TÜRKİYE CUMHURİYETİ, ANCAK LAİK DEMOKRASİYİ VE HUKUK DEVLETİNİ BENİMSEDİĞİ ORANDA BÂKÎ KALIR. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle