24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 18 MART 2019 PAZARTESİ [email protected] TASARIM: EMİNE BİLGET Çanakkale geçilmez! olaylar ve görüşler Çanakkale Harekâtı’nın baş mimarı Sir Winston Churchill, Çanakkale Deniz Savaşları’nı “Osmanlılar, Çanakkale’yi zorlayan, çağının en ileri tekniğine sahip güçler karşısına adeta bir kale gibi dikilmişlerdir” sözleriyle değerlendirerek, düşmanının gücünü kabullenmek zorunda kalmıştı. Çağdaş uygarlık yolunda Doç. Dr. HÜNER TUNCER Çanakkale Boğazı’nda 19 Şubat18 Mart 1915 tarihlerinde yer alan Deniz Savaşları, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin kazandığı muharebelerin başında gelir hiç kuşkusuz! 18 Mart 1915 sabahı İngilizFransız Donanması, Amiral de Robeck’in komutası altında Çanakkale Boğazı’na yaklaşmaya başlamıştı. Queen Elizabeth; Anadolu Hamidiye, Inflexible da; Rumeli Mecidiye Tabyalarına ateş etmeye başladı. Öte yandan Agamemnon ile Lord Nelson, Rumeli Mecidiye Tabyası’nı; Weymouth kruvazörü de, Yenişehir’i bombardımana başlamıştı. Triumph; Dardanos’u, Prince George ise; Baykuş’u (Mesudiye Tabyası) ateş altına aldı. (1) Fransız gemilerinden Gaulois ile Souffren yara almış durumda Boğaz’dan dışarı çıkarken, yine Fransız gemisi Bouvet alabora olarak batmıştı. Bouvet zırhlısı 7/8 Mart gecesi Nusret (Nusrat) gemisi tarafından dökülen mayınlardan birine çarptı. Öte yandan İngiliz savaş gemisi Irresistible da, büyük bir patlama sonrası yan yatmış ve daha sonra bir mayına daha çarparak, bir yanı suya gömülmüştü. Irresistible’a yardıma gelen Ocean savaş gemisi ise, bir mayına çarparak ağır yara aldı. Her iki gemi de tamamen battılar. Gaulois, Agamemnon ve Charlemagne’de ağır hasar varken, Albion’da da orta hasar oluşmuştu. Amiral de Robeck, geri çekilme kararı aldı. 18 Mart günü mevcudunun üçte birini kaybeden Müttefik Donanma Boğaz’ı terk ederken, Osmanlı topçusu zaferini ilan ediyordu. Nusret isimli Osmanlı gemisinin 8 Mart 1915 sabahı düşman denetimi altındaki Erenköy Koyu’na döşediği mayın hatları, Çanakkale deniz savaşlarının kazanılmasında çok önemli bir rol oynamıştı. Çanakkale Boğazı Mayın Komutanı Yüzbaşı Nazmi Bey, Nusret Gemisi Komutanı Yüzbaşı Tophaneli Hakkı Bey, Yardımcısı ise Üsteğmen Salim Bey’di. (2) Çanakkale Harekâtı’nın baş mimarı İngiltere Denizcilik Bakanı Sir Winston Churchill, düşmanı Osmanlı’yı küçük görmekteydi. Churchill’e göre Osmanlılar, azametli İngiliz donanmasını Boğaz sularında görünce şaşırıp korkuya kapılacaklar ve direnişten vazgeçeceklerdi. Ancak daha sonra Churchill, yanılgıya düştüğünü anlamış ve şöyle demişti: “Ordunun yardımı olmaksızın Filo’nun başarı sağlayabileceği ümidine kapılmıştım; ancak, şimdi bu işte ortak bir harekâtın zorunlu olduğunu anlıyorum.” (3) Churchill, Çanakkale Deniz Savaşlarını şöyle değerlendirmekteydi: “Osmanlılar, Çanakkale’yi zorlayan, çağının en ileri tekniğine sahip güçler karşısına adeta bir kale gibi dikilmişlerdir.” (4) Churchill, düşmanının gücünü kabullenmek zorunda kalmıştı. Çanakkale Boğazı’nın yalnızca deniz güçleriyle zorlanması düşüncesinden 23 Mart 1915’te vazgeçildi. Mustafa Kemal, 19 Şubat18 Mart 1915’te yer alan Çanakkale Deniz Savaşları’nda kendi konumuna ilişkin olarak şöyle yazmaktaydı: “Bu tamamen bahrî bir harekettir. Sahil müdafaası Cevat Paşa Hazretleri’nin tahtı emrinde bulunuyordu. Benim bu hareketle alâkam dolayısıyladır. 5 Mart (18 Mart) gününün sabahı Cevat Paşa Hazretleri Maydos’ta bulunan karargâhıma gelmişti. Kendisine Seddülbahir mıntıkasındaki tertibatı göstermek üzere beraber Kirte’ye gittik. Oraya vardığımız zaman, düşman donanmasının Kirte ve Alçıtepe istikametinde açtığı ateşin altında kaldık. Bunun üzerine mezkur mıntıkanın muhafazasına me mur 26. Alay Kumandanı’na icab eden talimatı şifahiyemi verdim ve Cevat Paşa ile birlikte vazife başında bulunabilmek için Maydos’a döndük. (5) Düşmanın mağlubiyeti ile neticelenen bu 5 Mart muharebei bahriyesinde (deniz savaşında) kara mıntıkasının muhafazası benim uhdemde (sorumluluğumda) idi.” (6) Osmanlı’nın Çanakkale Deniz Savaşlarında kazandığı zafer; Balkan yenilgisinin, Sarıkamış felaketinin ve Süveyş fiyaskosunun cesaret kırıcı etkilerini ortadan silmekteydi. “Çanakkale geçilmez!” sözü gerçekleşmişti! Dipnotlar 1 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V. Cilt Çanakkale Cephesi Harekâtı, 1’nci, 2’nci ve 3’üncü Kitapların Özetlenmiş Tarihi (Haziran 19149Ocak 1916), ikinci baskı, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2002, s. 33 2 İlhan Akşit, Hayati Tezel, Mustafa Kemal ve Çanakkale, 1915, Ziraat Bankası Kültür Yayınları: 10, Güzel Sanatlar Matbaası, İstanbul, 1982, s. 62 3 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V. Cilt Çanakkale Cephesi Harekâtı, s. 48 4 Age, s. 49 5 Maydos’a dönerken düşmanın Seddülbahir’e asker çıkardığı haberini alan Mustafa Kemal, Seddülbahir’deki 26. Alay Komutanı Binbaşı Kadri Bey’e telefonla şu kesin emri vermişti: “Şimdi yanınıza geliyorum. Benim varışıma dek, kıyıya çıkmış olan düşman behemahal denize dökülecektir!” Bkz. İsmet Görgülü, Çanakkale İlk Günde Biterdi, Bilgi Yayınevi, Ankara, Ekim 2008, s. 119 6 Ruşen Eşref (Ünaydın), Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülâkat, Cumhuriyet Gazetesi, Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul, Mart 1999, s. 1415. YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ Yunus Nadi Ödülleri 74. yılına girdi. Yarışma, Yunus Nadi’nin ölüm yıldönümünü geçmişe dönük bir acı olarak değil, geleceğe yönelik bir kültür olayına dönüştürmek amacıyla düzenleniyor. 2019 Yunus Nadi Ödülleri Edebiyat Ana Dalı’nda öykü, roman, şiir; Görsel Sanatlar Dalı’nda karikatür, fotoğraf; Bilimsel Araştırma Dalı’nda sosyal bilimler araştırması olarak belirlendi. 1 Mart’ta başvurular sona erdi, her dalda gösterilen ilgi çok yoğun oldu. Bu yoğun ilgiden dolayı mutluyuz... Daha önceki duyurularımızda gazetemizin 95. yaşımızı kutlayacağımız 7 Mayıs’ta ödülleri kazananları açıklayacağımızı belirtmiştik. Ancak yoğun katılım, seçici kurul üyelerimizin değerlendirmelerini süre kısıtlaması olmadan rahat yapabilmelerini sağlamamızı gerektiriyor. Bu nedenle kurul toplantılarını eylül ayında, ödül törenini ise ekim ayı içinde yapmayı tasarlıyoruz. Yunus Nadi Ödülleri 2019’a başvuran değerli katılımcılarla bu önemli bilgiyi paylaşmak istedim. Cumhuriyet Gazetesi, çağdaş uygarlığa giden yolun, kültür, sanat, fikir ve bilim yolu olduğunu kuruluşundan beri savunan bir gazete. Bu yoldaki çabaları desteklemek ve özendirmekte Yunus Nadi Ödülleri’nin işlevi daima sürecek... Muhabirlerimizle gururlandık Özel haberleriyle gündem yaratmaya devam eden Cumhuriyet muhabirleri, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Gazetecilik Başarı Ödülleri’nde 3 dalda yılın başarılı gazetecisi seçildi. Hazal Ocak ekonomi dalında, Seyhan Avşar eğitim dalında, Ceren Çıplak Drillat ve Süleyman Tosunoğlu röportajsöyleşi dalında ödüle layık görüldüler. Bizleri gururlandıran muhabirlerimizi kutluyor, daha nice ödüllü manşetlere imza atacaklarına inanıyorum... Portal’ın kadınları... Dijital dünyamızdaki sesimiz www.cumhuriyet.com.tr’yi ileri taşımak için yoğun bir çalışma içindeyiz. İnternet sitemizin yöneticisi Cüneyt Muharremoğlu ve ekibinin yapacağımız atılımlarla bu alanda bizi en ileri noktaya taşıyacağına inancım tam. Muharremoğlu’nun en büyük desteği portalın emekçi kadın gazetecileri. Dilek Kılıç, Pınar Keleş, Duygu Nur Öztürk, Esra Alus, Tuğba Özer ve Beril Kaleli tıpkı gazetemiz gibi internet sitemize de “kadın eli değdiğini” kanıtlıyor... Toplumsal cinsiyet ve saygı İhtiyaç anında krediniz Akbank’ta. 3 ay ertelemeli kredinizi alın, 60 aya varan vade seçeneğiyle ödeyin. 3 ay ertelemeli kredi başvurunuzu Akbank şubeleri, Akbank Direkt ya da 444 25 25 Akbank Telefon Şubesi’nden yapabilirsiniz. Erteleme dahil kredi vadesi en fazla 60 ay olabilir. İlk ödeme en fazla 92 gün ertelenebilir. 3 ay ertelemeli kredinin vadesi en fazla 57 ay olabilir. Ödemesiz dönem sonunda İlk ödeme olarak erteleme faizi tahsil edilir. Bir sonraki aydan itibaren taksit ödemeleri başlar. Ertelemeli kredi başvurusu Akbank şubelerinden, Akbank Direkt’ten ve 444 25 25 Akbank Telefon Şubesi’nden yapılabilir. Kredi koşulları, kredi limitleri ve faiz oranları şubelere göre, Akbank Direkt ve 444 25 25AkbankTelefon Şubesi’nde farklılık gösterebilir. Banka kredi koşullarını, limitlerini ve faiz oranlarını değiştirebilir, ek bilgi ve belge talebinde bulunabilir. Detaylı bilgi için: www.akbank.com Kadim geleneklere karşıdır diyerek “toplumsal cinsiyet eşitliği”ne karşı çıkmak, eskilerin deyimiyle “abesle iştigal etmektir!”. Türkiye Cumhuriyeti, CEDAW sözleşmesinden imzasını çekerek, tüm dünyanın önünde köleci çağlara döndüğünü mü ilan edecektir? Erendiz Atasü Dilimize “toplumsal cinsiyet” olarak çevrilen “gender” sözcüğü, bilimsel bir terimdir: Kadın ve erkek cinslerine geleneklerin, kültürlerin anatomik ve fizyolojik özeliklere kimi kez bağlı olarak (kas gücü talep eden işlerin erkeklere uygun görülmesi ) ve çoğu kez bağlı olmayarak (kadınların daha az zeki sayılmaları ya da gülmelerinin ayıp kabul edilmesi ) atfettiği özellikler anlamına gelir. Yasal söylem niçin “toplumsal cinsiyet eşitliği” terimini yeğler? “Cinslerin eşitliği”nden dem vurmanın, zihni kadınların köleleştirilmesi önyargısıyla koşullandırılmış olanları hemen “eşitlik=özdeşlik” yanılgısına düşüreceği için. Kadın ve erkek elbette özdeş yani “aynı” değildir. Eşit olmaları, kadın birey ile erkek bireyin devletin, ailenin, toplumun, ve sermayenin yani kurumların önünde fırsat ve hak eşitliğine kavuşmaları, farklı değer yargılarına tabi tutulmamaları anlamına gelir. Somut örnek vermek gerekirse, aynı işi yapan kadın ve erkek çalışanın, devletten veya şirketten eşit ücret alması; toplum indinde kadına ayrı, erkeğe ayrı cinsel ahlak anlayışının uygulanmaması gibi. Kadınların aşağılanmasının, dışlanmasının ezilmesinin biyolojik etmenlerdense toplumsal önyargılardan kaynaklandığı; kültürlerin ve geleneklerin doğanın kadının karnına yüklediği soyun devamı meselesini sonuna kadar istismar ettiği apaçıktır. O nedenle yasa, kadını savunabilmek için geleneğin karşısına geçmiştir. Elbette, insanlığın uzun tarihinde yeni bir yasal anlayıştır bu; ama Fransız Devrimi’nin “yurttaş eşitliği” ilkesine, dönemin kadınlarının “Peki, ben yurttaş değil miyim?!” haklı feryadına kadar uzanan ve tarihsel süreçte pek çok erkek tarafından da desteklenmiş olan bir büyük mücadelenin önemli bir basamağıdır bu yasal anlayış ve yasal söylem. Ve en önemlisi Türkiye Cumhuriyeti, imzacı devletlerde yasa ağırlıklı olan ve bu anlayış ve söylemle somutlaşmış Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne imza koymuştur. (CEDAW: Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi) Dolayısıyla, kadim geleneklere karşıdır diyerek “toplumsal cinsiyet eşitliği”ne karşı çıkmak, eskilerin deyimiyle “abesle iştigal etmektir!” Türkiye Cumhuriyeti, CEDAW sözleşmesinden imzasını çekerek, tüm dünyanın önünde köleci çağlara döndüğünü mü ilan edecektir? Sormak isterim: Töre uğruna kadın öldürmek de köklü bir gelenektir; onaylanmalı ve desteklenmeli midir? İnsan hayatına ve onuruna aykırı düşen gelenekleri ki uygarlığın kökeninin köleciliğe dayanması dolayısıyla hiç de az değildir böylesi kutsamak abestir. Gelelim “saygı” meselesine. İonna Kuçuradi “İnsan niçin değerlidir?” sorusunu “Değer yaratabildiği için” diye yanıtlar. Buradaki “değer” sözcüğünün parasal değerlerin çok üstünde bir anlam taşıdığını vurgulamak herhalde gereksizdir. İnsanın sırf insan olmaktan kaynaklanan saygınlığının kâğıt üstünde bile olsadünya çapında kabulü, bin yıllar almıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kabul edilen “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi”nden söz ediyorum. “Hak” kendiliğinden var olan bir değerdir; doğar doğmaz sahip olduğumuz “yaşama hakkı” gibi; “adalet” ise yüksek bir makamın dağıttığı bir değerdir. İnsanlığın ulaştığı “haklardan söz edilme” aşamasında tutup da cinsiyetler arası ilişkilerde “adaletten” söz edenlere sormak isterim, bu “adalet”in mahkemesi neresidir, hâkimi, savcısı, infaz memuru kimlerdir? Kimse çocuğunu karşı cinse özellikle saygısız olsun diye yetiştirmez. Kadınlar, erkekler ve aralarındaki ilişki konusunda bireylerin kişiliklerinin temellerine işleyen etkiler, aile kurumu içinde ve bireysel yaşamın ilk yıllarında alınır. Çocuklar süngerin suyu emmesi gibi, yakınlarında tanık oldukları davranışları içselleştirirler. Babanın anayı dövdüğü bir ailede büyüyen erkek çocuk, yetişkinliğinde fikir düzeyinde bu durumu aşsa bile hayat, sayısız örneğiyle tanık tanıktır kikadına karşı şiddet eğilimi taşıyacaktır. Ailede elbette saygıya ihtiyaç vardır ama yetmez; yakın ilişkiler sevgiye ve güvene dayanır. Sevgi ve güven yoksa geriye kalan saygı değil, korku ve kindir. Türkiye, çeşitli nedenlerle her türlü toplumsal ilişkide saygının unutulduğu, yerini şiddetin ve hakaretin aldığı kederli bir diyar haline geldi. Evet, saygı dersine ihtiyaç var, ama acaba öğrencisi kim ve öğretmeni nerden bulmalı? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle