24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 16 MART 2019 CUMARTESİ [email protected] TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 16 Mart öğrenci katliamı davası bitmedi! Celalettin Can / 78’liler Girişimi Sözcüsü 1978’in 16 Mart günü, saat. 13.20... İstanbul Üniversitesi Merkez binasından öğrencilerin çıkışına eş lik etmesi gereken polisler her neden se o gün başka göreve gönderilmişti. Bu göreve verilen Emniyet Amiri Reşat Altaylı’nın denetiminde bir polis ekibi öğrencileri okuldan korumasız terk et meye zorlamıştı. Dışarıya zorla çıkarılan ilericidevrimci öğrenciler her gün ken dileriyle faşistler arasında barikat oluş turan polisleri bu kez bulamadılar. Okul çıkışında her defasında kırktan aşa ğı polis bulunmazdı. Bu kez ancak do kuz polis vardı. Okulun önü boştu. Be yazıt Meydanı’na biriken faşistler “Be yazıt komünistlere mezar olacak” slo ganını atıyorlardı. Her zaman yaptıkları gibi sağ taraftaki Eczacılık Fakültesi’nin önüne yönelmişlerdi ki, içlerinden Zül KURTULUŞ ARI küf İsot “Kahrolsun komünistler” diye bağırarak bomba attı. Patlayan bombanın ardından yaylım ateşi ve ölüm çığlıkları yükselmeye başladı. Ortalık durulduğunda, 41 öğrenci yerlerde kıvranıyordu. Bunlardan Hatice Özen, Baki Ekiz, A.Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl olay yerinde, Cemil Sönmez ve Murat Kurt kaldırıldığı hastanede öleceklerdi. 16 Mart anması’na müdahale 78’liler Girişimi ve gençlik örgütleri dün İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde, 6 Mart 1978’de katledilen 7 öğrenciyi ve Halepçe katliamı’nda yaşamını yitirenleri anmak için bir araya geldi. Üniversite öğrencileri, 16 Mart ve Halepçe katliamlarını Eczacılık Fakültesi önünde Sertataş, “Bu katliamın üzerine gidilmedi ve dava süreçleri zaman aşımına uğradı. Bu olayın failleri cezasını çekmediği sürece bu dava kapanmayacak. Bizden sonra genç arkadaşlarımız bu davanın peşini bırakmayacaktır” dedi. Açıklamanın ardından Vezneciler metro durağına ‘Bomba biliniyordu’ Bu cümle 40 yıldır karanlıkta tutulan 16 Mart öğrenci katliamını yaptıkları basın açıklamasıyla kınadı. 78’liler Girişimi adına konuşan ve dava süreci ile ilgili bilgi veren Savaş yürümek isteyen öğrencilere polis müdahale etti ve 33 kişiyi gözaltına aldı. l İSTANBUL/Cumhuriyet özetliyordu. Bir süre önce İstanbul Emniyeti’ne gönderilen bir bilgi notunda, “Sol gruba mensup öğrencilerin fakülteye devam etmeleri halinde 810 gün içinde bu grubun üzerine bomba atılacağı” ihbar ediliyordu. Olaydan sonra 1978 yılında, bir grup Ülkü Ocaklı ve MHP’li yönetici hakkında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın başlattığı soruşturma 17’si ile ilgili olarak takipsizlikle sonuçlanırken, diğerleri ile ilgili olarak dava Sıkıyönetim Mahkemesi’nde sürdü. Katliam ile ilgili 12 Eylül darbesinden sonra İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde süren dava 1982 yılında delil yetersizliğinden beraat nin soruşturulmasını engellediler. Tuhaf bir paradoks! 19 yıl sonra yeniden “Dosya kapandı”, ama toplumun mahşeri vicdanını derinden yaralayan olaylar unutulmuyordu. Gün geliyor, vicdan hükmünü yürütüyordu. 1997 yılında İstanbul Barosu Susurluk Komisyonu’na gelen bazı belgelerden dönemin Ülkü Ocakları başkanlarından Lokman Kondakçı ile dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş arasında katliamın karanlık noktalarını aydınlatacak görüşmenin belgeleri bulununca, toprağa düşenlerin dönem arkadaşı güvenlik tedbiri almadıkları gibi gerçekleşmesini kolaylaştıran güvenlik kuvveti amirleri, saldırganların yakalanmasını engelleyenler, saldırıyı gerçekleştirenler ve türlü kirli bağlantı bir bir açığa çıkarılıp mahkemeye çağrıldılar. Önemli bir kısmı mahkemeye gelmediler. Olayda kullanılan Amerikan yapımı TNT kalıplarının kaynağı İstanbul 3. Kolordu Komutanlığı idi. Patlayıcıları Abdullah Çatlı’ya getiren Yüzbaşı Mehmet Ali Çeviker aynı komutanlık bünyesinde görevliydi. Aylar sonra Maraş Katliamı’ndan kısa bir süre önce, Maraş yolunda aynı seriden patlayıcı maddeler ve silahlarla yakalanacaktı. ile sonuçlandı. Kanlı olayların üstüne gitmek için darbe yaptıkların iddia eden 12 Eylül’cüler, darbeye gerekçe olan en önemli katliamlardan biri avukatlar bir araya geldiler. Dava dosyalarını tozlu raflardan indirdiler. 19 yıl sonra 1997’de dava yeniden açıldı. Saldırının olacağını bildikleri halde hiçbir ‘Katlettikçe yükseldiler’ Katliamı kolaylaştıran resmi görevliler aklandı. ‘Ünlü’’ işkenceci İstan bul Emniyet Müdürü 155. sayımız çıktı, sizi bekliyor! Şükrü Balcı, Süreyya Sanlı gibi polis şefleri, “görevinde kayıt sız kalmakla”, Emni yet Amiri Reşat Al tay, “öğrencileri dı şarıda götürmesi ge reken noktaya kadar koruması gerekirken, üniversite kapısında terk etmekle” suç lanmışlar, 12 Eylül günlerinde mağdurla ra haber verilmeden yargılanıp aklanmış lardı. Katliamı ger çekleştirenlerin anın da yakalanmasını en gelleyen Komiser Al taylı, 198090’lı yıllar boyunca yargısız in faz ve işkence dava larının sicilli aktörü olacaktı. BAHARATLARIN SAĞALTICI GÜCÜ GERÇEKTEN VAR MI? Çağdaş kim? DOĞAN KUBAN Anadolulu 3 usta: Homeros, Heredot, Hipokrat PINAR AYDIN Şimdi sıra sanayide! MÜFİT AKYOS Beyin cerrahisinde yapay zekânın yeri KADİR SÜMERKENTTÜRKER KILIÇ Özgürlüğün posası TANOL TÜRKOĞLU Sebzeleri besin içeriğini yitirmeden nasıl pişiririz? Okyanuslar boğuluyor ODTÜ’den nanoköpük metal BATUHAN SARICAN 14 Mart’ın ardından MUSTAFA ÇETİNER dsDainonleğamtrıue Her cuma beyin besleme günü Günlük bilim portalımız ve abonelik: www.herkesebilimteknoloji.com’da Tel: 0216 449 99 42 Dava zaman aşımına uğradı 16 Mart davası, doğrudan bir kontrgerilla davasıydı. Alanında açılan ilk ve tek davaydı. Devlet çekirdeğini yöneten güçler de buna uygun davrandı. İlişkiler, MİT’e, Emniyet’e ve askere uzanıyordu. Her üç kurumda bu konuda son derece ketum davrandı. Hiçbir bilgi vermedikleri gibi bu yollu en küçük çatlağı süratle kapattılar. 2008 yılında kontrgerilla ile hesaplaşılacağı iddia edilen Ergenekon davasının başladığı gün davanın “zamanaşımı” kararı ile sonuçlanması tarihin başka ironisiydi. Soykırım, katliam, işkence gibi insanlık suçlarında zamanaşımı olamayacağı biçimindeki insanlığın hukuki müktesep hakkına rağmen böyle oldu. Gerçeğin ve adaletin peşindeyiz. 16 Mart davamız bitmedi! Adalet boşluğuna karşı vicdan ikliminin doğmasına kaldı sadece... OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Öğretmen nasıl yetiştirilmeli? Öğretmen yetiştirilmesinin üniversiteye bırakılması, sürenin uzatılması doğrudur ama yeterli değildir. Öğretmen okullarında çağdaş eğitim ilkeleri yanında, öğretmenliğe hazırlayacak geniş alanların, iklimin olması gerekir. Bu yapılmadı. Mustafa Gazalcı İlk öğretmen okulu 16 Mart 1848’de İstanbul’da ortaöğretime öğretmen yetiştirmek için Darülmuallimin (Erkek Öğretmen Okulu) adıyla açıldı. Bu okulda eğitimci Satı Bey müdür olduktan sonra dönemine göre ileri eğitim ilkeleri uygulandı. Tevfik Fikret, İsmail Hakkı Batacıoğlu, Osman Zeki Üngör, Ali Ulvi Elöve, Selim Sırrı Tarcan gibi ünlüler burada ders verdi. (İsa Eşme, İst. Öğretmen Okulu.) Sonraki yıllarda İsmail Hakkı Tonguç’un, Hasan Âli Yücel’in de bitirdiği bu okul, ilk öğretmen okulu olarak eğitim tarihimize geçti. İnsanı eğiten bir mesleğin iyi yetiştirilmesi için bütün çağdaş ülkelerde öğretmen okullarına özel bir önem verilir. Nitelikli bir eğitim, iyi yetişmiş insan için önce iyi yetiştirilmiş öğretmene gereksinim vardır. Bunun için Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar öğretmene, öğretmen yetiştirmeye büyük önem verdi. Bu amaçla açılan Öğretmen Okulları, Köy Enstitüleri, Eğitim Enstitüleri, Yüksek Öğretmen Okulu yıllar yılı nitelikli öğretmen yetiştirdi. Ne yazık ki bu okullar günün gereksinimlerine göre geliştirileceğine bir bir kapatıldı. 1947’de Yüksek Köy Enstitüsü, 1950’de Yüksek Öğretmen Okulu, 1954’te Köy Enstitüleri, 1974’te İlköğretmen Okulları, 1980’de Eğitim Enstitüleri, 2014 yılında da Eğitim Fakülteleri’ne ek puanla öğrenci yetiştiren Anadolu öğretmen liseleri kapatıldı. Bilindiği gibi 1980 sonrası öğretmen yetiştirme işi Milli Eğitim Bakanlığı’ndan (MEB) alınarak YÖK’e, üniversitelere bırakıldı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın meslekle ilgili uzun yıllar edindiği birikim ve deneyim ortada kaldı. YÖK ile MEB yeterli işbirliğini gerçekleştirmedi. Öğretmen yetiştirilmesinin üniversiteye bırakılması, sürenin uzatılması doğrudur ama yeterli değildir. Öğretmen okullarında çağdaş eğitim ilkeleri yanında, öğretmenliğe hazırlayacak geniş alanların, iklimin olması gerekir. Bu yapılmadı. Bugün devlet ve vakıf üniversitesine bağlı yaklaşık 100 eğitim fakültesi var. Dört yüz bini aşan öğretmen adayı atanmayı bekliyor. Bu fakülteler arasında bir eşgüdüm yok. Çoğunun yeterli alanı ve altyapısı da yok. Üniversitelerin birbirinden farklı eğitimi ve uygulamaları var. Çözüm için öneri Doğrusu Eğitim ya da Öğretmenlik Üniversitesi kurup bütün eğitim Fakültelerinin bu üniversiteye bağlanmasıdır. Eğitim fakülteleri arasında sıkı bir eşgüdüm içinde, iş birliğiyle planlamalar yapılmalıdır. Kesinkes her eğitim fakültesinin bir uygulama okulu olması gerekir. Kapatılan Köy Enstitüleri’nin yerleşkelerinde eğitim fakülteleri açılmalı. Anadolu öğretmen liselerinin kapatılması yeniden gözden geçirilmelidir. Geçmişin birikim ve deneyiminden yararlanmalıdır. ILO ve UNESCO’nun ortaklaşa düzenlediği, ülkemizin imzaladığı öğretmenlerin yetiştirilmesi ve haklarını düzenleyen 5 Ekim 1966 Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi uygulanmalıdır. Nitelikli eğitim için önce iyi öğretmen yetiştirilmeli, AKP’nin ve YÖK’ün etkisinden uzak, yalnızca öğretmen sorunlarının, yetiştirilmesinin ele alınacağı bir şura düzenlenmelidir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle