24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 19 ARALIK 2019 PERŞEMBE gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: İLKNUR FİLİZ olaylar ve görüşler ‘Ermeni soykırımı’ savlarında gelinen nokta ve görüşler Dr. Ferruh Demirmen Sözde Ermeni soykırımının ABD Temsilciler Meclisi tarafından 29 Ekim’de büyük bir oy farkıyla tanınmasının ardından ABD Senatosu tarafından da 12 Aralık’ta oybirliği ile tanınması, bugüne dek Ermeni sorununda Türkiye’ye yapılan en büyük haksızlık ve hakaret olmuştur. Bazı hükümet yetkililerince konunun ciddiyetini azaltmaya veya milli onuru korumaya yönelik, “siyasi karardır, yok hükmündedir” gibi sözleri boş teselliden başka bir şey değil. Alınan kararların kanun gücü yok ise de, eylem çok ciddi olup Türk ulusunun onuruna bir hançer gibi saplanmıştır. En kınanacak bir husus, yapılan çirkin iftiraların gerçekle bağdaşmaması. Gerek tarih ve gerekse de uluslararası hukuk Türk tarafının lehinde olmasına karşın bu tasarılar Kongre’de kabul gördü. Alınan kararlar Kongre’de Türkiye karşıtı toksik bir atmosferde gerçekleşti ve soykırım bir politik araç olarak kullanılarak Türkiye bir anlamda “cezalandırıldı.” Bob Menendez ve Ted Cruz adlı 2 senatör “soykırım”ı savunurken Ermeni lobisinin propaganda kitabından alınmış suçlamaları dile getirdiler. Menendez, savunmasında “çabaları” için Ermeni lobisine teşekkür ederken “soykırım”ı tanımış 11 NATO ülkesinin Türkiye ile ilişkilerinin normal olarak devam ettiğini belirtti. Tesadüf olamaz Bu çirkin suçlamalar kesinlikle kabul edilemez. Yahudileri İspanyol Engizasyonu ve Nazi teröründen kurtaran, 18451849 “Büyük Kıtlık” döneminde açlık çeken İrlanda halkına gemiler dolusu yiyecek gönderen bir toplum, yüzyıllarca “sadık millet” olarak bağrına bastığı bir azınlığı kasten yok etmek istemiş olamaz. Bu noktada arşivler belirleyicidir. Ve her ülke ve azınlık geçmişine sahip çıkmalı. Suçlamaların Osmanlı Ermenilerine ek olarak öteki azınlıkları da kapsaması ve nahoş olayların 1923’e kadar devam ettiği savları, yaraya tuz biber ekmek gibi oldu; Türk Kurtuluş Savaşı büyük bir töhmet altına sokuldu. Temsilciler Meclisi kararının 29 Ekim’e tekabül etmesi de bir rastlantı olmamalı idi. Bu kararlardan sonra Ermeni lobisinin toprak, tazminat ve özür dileme isteklerini daha sıklıkla dile getireceği kesin. Kararlar “Ermeni soykırımı”nın ABD’de okul müfredatına sokulması için çağrı yapıyor. Bu durum ABD’de yaşayan Türk kökenli aileler için endişe verici. Bu ailelerin çocukları 1915 olayları hakkında okulda söy Temsilciler Meclisi kararının 29 Ekim’e tekabül etmesi de bir rastlantı olmamalı idi. Bu kararlardan sonra Ermeni lobisinin toprak, tazminat ve özür dileme isteklerini daha sıklıkla dile getireceği kesin. lenenleri duyunca psikolojik baskı altına girecekler. Nitekim elde bu yönde örnekler var. Bu duruma nasıl gelindi? Sözde Ermeni soykırımı daha önce ABD Senatosu tarafından tanınmamıştı. Temsilciler Meclisi tarafından 35 yıl önce kısa bir metni içeren “soykırım” kararından sonra Ermeni lobisin sürekli çabalarına karşı Kongre’de bu konuda bir karar alınmadı. Son dönemdeki “soykırım” kararları tamamen değişik bir konjonktüre işaret ediyor. Bu durum bir ölçüde Türkiye’nin ve Türk diyasporasının Ermeni sorununda yıllardır pasif kalmasına bağlanabilirse de, gelişmeleri ateşleyen ana faktörün Suriye olayları ve ABD ile yaşanan S400 anlaşmazlığı olduğu yadsınamaz. Türkiye’nin demokrasi, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı gibi konularda bıraktığı izlenimler de olumsuz etki yaptı. Öyle ki, Temsilciler Meclisi’nde “soykırım” kararı alındığı aynı gün, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ve ailesini içeren başka bir yaptırım tasarısı da Meclis’te kabul gördü. Türkiye ne yapmalı? Şimdi sorulması gereken, Türkiye’nin bu konuda ne yapacağıdır. En azından “soykırım” kararları TBMM tarafından kınanmalıdır. Türk diyasporasının yabancı politikacılar ile diyalog kurması, tarihi ve hukuksal gerçeklerin dünya kamuoyuna duyurulması yönünde yurtdışında akademik çalışmaların teşviki, yabancı dilde yayım ve yayın olanaklarının düzenlenmesi, akla gelen önlemler arasında. Devlet, sivil toplum kuruluşları ve bireyler, retroaktif tepki göstermek yerine proaktif girişimlerde bulunmalı. “Konuyu tarihçiler tartışsın” argümanının etkinliği günümüzde soru işareti. Deneyimlerden biliniyor ki Ermeni tarafı böyle bir çözüm yoluna yanaşmak istemiyor. Soykırım aslen hukuksal bir kavram. Yargı yoluyla bireyler, parlamentolar ve hükümetlerin soykırım kararı almasının uluslararası sözleşme ve yasalara ters düştüğünü açığa çıkarmanın zamanı gelmiştir. (1948 BM Soykırım Sözleşmesi, AİHM İsviçrePerinçek kararları, 8 Ocak 2016 tarihli Fransız Anayasa Konseyi kararı, vb.). Bu yönde çıkacak bir hüküm bugüne değin “soykırım”ı tanıma kararlarının iptalini mümkün kılmasa bile, alınan kararların hukuksal açıdan asılsız olduğunun ifşa edilmesi önemli bir kazanım olacaktır. Ermeni tarafı bilinçli olarak konunun hukuksal boyutuna dokunmak istememekte; ana stratejisi propaganda. Ek olarak, 1973’ten bu yana Ermeni terörüne kurban olan Türk diplomatları ve ailelerini saygıyla anan bir anıtın Ankara’da uygun bir yerde dikilmesi ön planda ele alınmalı. Bu noktada geç bile kalındı. 2003’ten beri AKP döneminde 11’i NATO üyesi olmak üzere 27 ülke bir şekilde “Ermeni soykırımı”nı tanıdı. AKP için iyi bir karne değil. Motosikletli terörü önlenmelidir! Yayasınız... Yaya kaldırımında yürüyorsunuz: Birdenbire arkanızdan gelen bir motosiklet sesi... Sıçrıyor ve dehşetle, arkanıza bakarak yana kaçmaya çalışıyorsunuz... Size çarpmasına ramak kalmış bir motosiklet yanınızdan sıyrılıp geçiyor! Yayasınız... Yaya kaldırımında yürüyorsunuz... Birdenbire karşınızdan bir motosiklet üzerinize doğru hızla zigzaglar çizerek geliyor... Kaçacaksınız ama ne tarafa; çünkü motosiklet zikzaklar çizerek geliyor üzerinize... Taş kesilip heykel gibi duruyor, motosikletin size göre manevra yaparak çarpmadan geçmesine yardımcı oluyorsunuz! Yayasınız... Yeşil ışıkta karşıdan karşıya geçiyorsunuz... Kırmızı ışıkta durmuş olan araçların arasından birdenbire, bir motosiklet fırlayıp, sağa dönmek üzere üzerinize geliyor... Kendinizi zor kurtarıyorsunuz! Yayasınız... Ana caddeye paralel olarak kaldırımda yürürken, ana caddeye dik olan tekyönlü bir sokağın bir köşesinden öteki köşesine, yeşil ışıkta karşıdan karşıya geçiyorsunuz... Sağ tarafınızda, sadece caddeden tekyön girişi olan, çıkışı olmayan sokaktan, ters yönden, hiç bakmadığınız taraftan, bir motosiklet çıkıyor ve üzerinize dönüyor. Ezilmekten kıl payı kurtuluyorsunuz. Yayasınız... Caddede yaya geçidinden karşıdan karşıya geçiyorsunuz... Bütün arabalar durmuş size yol veriyor... Durmuş olan arabaların tam arasından bir motosiklet üzerinize fırlıyor... Caddenin öteki şeridine geçtiğinizde, aynı olayı bir kez daha yaşıyorsunuz... Karşı kaldırıma vardığınızda (tabii varabilirseniz) savaştan çıkmış gibisiniz! HHH Şoförsünüz... Kendi şeridinizde, düzgün biçimde gidiyorsunuz... Sağ yanınızda, kaldırımla olan daracık aranızdan bir motosiklet, dikiz aynanızı kırarak geçiyor. Sol yanınızdan bir başka motosiklet, karşıdan gelen arabaların şeridine de tecavüz ederek, vın diye geçiyor... Sağınızdan, solunuzdan arabanıza sürünerek geçenler yetmiyormuş gibi, bir de sağdan, soldan ve karşınızdan üzerinize üzerinize dönüyor veya geliyorlar. HHH Emilia Clarke’ın başrol oyuncusu olduğu “Senden Önce Ben” adlı bir film görmüştüm. Sam Claflin, karşıdan karşıya geçerken, bir motosikletin çarpması sonunda felç olmuş genç ve yakışıklı milyarder bir işadamını oynuyordu. “Amma abartmışlar, hiç olmazsa otomobil çarpmış olsaydı” diye düşünmüştüm. Oysa şimdi İstanbul’daki yayalardan şanslı olanlar, her gün birkaç kez bir motosikletli kazasına uğramaktan kıl payı kurtuluyor, şanslı olmayanlar ise dertlerini anlatacak kimse bulamıyor. Şoförlerin şikâyetlerini ise hiç sormayın: Tüm İstanbullular bu “Motosikletli Teröründen”, “İllallah” demiş durumdalar! HHH Önlem almak isteyenler için çareler basit: Motosiklet ehliyeti imtihanı düzgün yapılsın; kurallar hakkındaki bilgiler iyi kontrol edilsin. Trafik polisi evlatlarımız, motosikletlileri iyi denetlesin. Yaya ve şoför şikâyetleri dikkate alınsın. Motosiklet sürücüsü cezaları artırılsın. Motosiklet sürücüsü kullanan işletmeler (özellikle pizzacılar, lokantacılar), ruhsata bağlansın. İstihdam ettiği motosikletli hatalarından dolayı işveren de sorumlu tutulsun. Bakın o zaman bu motosikletli terörü bitiyor mu, bitmiyor mu! öZel tas ım c Kupal ı ve F e Altlığı www.cumhuriyetkitap.com.tr ‘ de! Satış Noktaları 2020 Masa Takvimi hediye! İstanbul Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 Şişli • 0212 343 72 74 Ankara Güvenevler Mah. Güneş Cad. No:8/1 Kavaklıdere • 0312 442 30 50 Maddelerle İngiltere seçim sonuçları Kader Sevinç Demokrasi 4.0* Kurucusu 1 Brexit tramvası üzerine çok analiz yapıldı. Zaman zaman referandum sonucunun bir anlık bir sonuç olduğu, tam olarak eğilimleri yansıtmadığı da söylendi. Avrupa şüpheciliğinin ve yaşanan toplumsal kırılmanın sanılandan çok daha derin olduğu ortaya çıktı. Nesiller arası bir çatışmadan, kırsal ile kentli kesim arasındakine, eğitimli ile az eğitimli arasındakine uzanan bir kırılma yaşanıyor ve bu sadece Birleşik Krallık'a özgü değil. 2 Birleşik Krallık'ın AB'den çıkış süreci daha da hızlanacak, Brexit'in etkileri belirginleştikçe yaşanan toplumsal kutuplaşmanın, daha da derinleşmesi çok olası. Bu deneyim tüm ülkelere demokrasinin tarihi derinliği ne olursa olsun ülkelerinin popülizme karşı ne kadar yaralanabilir bir durumda olduğunu gösterdi. Nitelikli ve 21. yüzyıla uyumlu siyaset, demokratik sistem ve eğitim sisteminin ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılmaya başladı. 3 Brexit deneyimi ile AB üyesi olmak kadar, derin bir entegrasyondan sonra AB'den çıkışın da ne kadar güç ve zorlayıcı olduğu görüldü. Bu zorlu süreç diğer AB ülkelerinde AB'den ayrılma yanlısı hareketlerin görüşlerini gözden geçirip geri adım atmasına neden olurken Birleşik Krallık'taki Avrupa şüphecilerinin daha fazla birleşmiş ve katı bir grup haline gelmelerine de neden olmuş görünüyor. Diğer AB ülkelerindeki ayrılıkçı hareketler ise AB içinde kalarak içeride ayrıştırıcı ve engelleyici roller izlemeye yöneldiler. 4 Ocak ayının sonu itibarıyla Avrupa Parlamentosu'nun Birleşik Krallık milletvekilleri görevlerinden ayrılmış olacaklar. Birleşik Krallık ise üzerine düşen katkı paylarını yıl sonuna kadar ödemeye devam edecek. AB yoluna 27 üye olarak devam edecek. AB üyesi olan bir ülkenin asla üyelikten ayrılmayı istemeyeceği varsayımı yıkılırken AB siyaset ve yönetişim sistemi için de uzun zamandır ertelenen derin reform kaçınılmaz oluyor. 5 Yaşanan bu tramva Avrupa Birliği'ni de etkileyecek. AB içinde güç dengeleri değişirken daha önce Birleşik Batı dünyasını kasıp kavuran popülizm, aşırıcı eğilimlerin bir süre daha güç kaybetmeden devam edeceği görülüyor. Statüko karşıtı eğilim ise tüm siyasi grupları içine alan bir dalga olarak karşımızda. Krallık'ın oynadığı reform talep eden, eleştirel rolü Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un oynaması dikkat çekiyor. Elbette Macron bunu Birleşik Krallık'tan farklı olarak daha birleşik bir Avrupa yönünde yapıyor ve çıkışlarıyla Avrupa Birliği'nin yeni lideri olarak Fransa'yı öne çıkarmaya çabalıyor. Bugün yaptığı konuşmada Birleşik Krallık'ın AB'den ayrılması ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyeleri arasında tek AB üyesi ülke olarak Fransa'nın kalacağını vurgulaması dikkat çekti. Ancak Fransa/Almanya eksenli güç çekişmesi küçük ülkeleri rahatsız ederken büyük bir ülkenin dengeleyici unsurunun eksikliği çekiliyor. AB içinde ayrıca bölgesel eksenler (Doğu Avrupa, Kuzey Avrupa, Güney Avrupa..) giderek belirginleşiyor, merkez Avrupa'nın AB'ye fazla baskın olduğu görüşü hâkim. Önümüzdeki dönemde AB bu yükselen tansiyona yanıtlar üretemezse yeni ayrışmalar belirginleşir. 6 Batı dünyasını kasıp kavuran popülizm, aşırıcı eğilimlerin bir süre daha güç kaybetmeden devam edeceği görülüyor. Statüko karşıtı eğilim ise tüm siyasi grupları içine alan bir dalga olarak karşımızda. Bu da tüm siyasi yelpazede ciddi bir siyasi yenilenme yaşanmasını kaçınılmaz kılıyor. Bir süre yaşanacak karmaşa sonunda siyaseti ve demokrasiyi kurumlardan çıkarıp yurttaşlar ile yeniden güçlü şekilde bağlantılandıracak yeni bir katılımcı demokratik modelin ortaya çıkması muhtemel. 7 Bir referandum ile ülkelerinin kaderinin geri dönülmesi güç biçimde nasıl değişebileceğinin bir deneyimi olarak Brexit, demokrasinin çoğunlukçu değil çoğulcu bir sistem olduğunun daha fazla konuşulmasına neden oldu. Demokrasinin 20. yüzyıldan 21. yüzyıla geçişi sağlıklı şekilde yapamaması ve birkaç yılda bir kurulan sandıklara indirgenmesi toplumun demokrasi ile kurduğu ilişkiyi zedeledi. Çoğunlukçu bir anlayışla “kazanan hepsini alır” yöntemini uygulayan iktidarlar demok rasinin çoğulcu ve katılımcı yapısını göz ardı etti. Bu da kazanan tarafta olmayan kitlelerin (bu bazen siyasi parti ya da aynı siyasi grup içinde dahi söz konusu olabilir) kendilerini dışlanmış, yok sayılmış ve öfkeli hissetmelerine neden oldu. Demokrat hareketler önümüzdeki süreçte demokrasinin çoğulcu özelliğini sisteme daha etkili yansıtmaya çalışmalılardır. 8 Teknoloji, teknoloji, teknoloji. Yapay zekâ, derin öğrenen makineler, akıllı algoritmalar, büyük veri analizi, duygusal zekâlı boot teknolojisi... Bütün bu hızlı gelişen dönüştücü teknolojiler dünyayı sarsıyor. Kimi alanlarda muazzam ilerleme ve insanlığa faydalar sağlarken kimi alanlarda ise yanlış ellerde toplumları savunmasız yakalıyor. Bunun en bilinen örneği Donald Trump'ın büyük veri ve hedefleme temelli seçim kazandıran kampanyasıydı. Elbette katkı sağlayan dış faktörler ve doğru konumlamanın etkisi büyüktü. Bu büyük dönüşüme zihinsel ve kapasite olarak hazır olmayan batının devlet sistemi ve siyasetçi sınıfı koşuya geriden katıldı ve bu uzun koşuda nefesini iyi ayarlayıp ayarlayamayacağı soru işareti. İngiltere seçimlerinde seçimi farkla kazanan Boris Johnson'ın partisi Muhafazakârlar'ın bu teknolojileri kullanan kampanyasına rakiplerinden katbekat fazla kaynak ayırdığı görülüyor. Daha fazla teknolojiyi kucaklayanlar dijital çağda daha başarılı oluyorlar. Mesele orta ve uzun vadede sadece sosyal medya kanallarında kampanyaya çok kaynak ayırmak değil. Siyasi partiler ve demokratik kurumların teknolojiyi etkili bir şekilde tüm çalışmalarınıza entegre edeceği, yurttaş odaklı bir dönüşüme hazır olmalarının gerektiği. Gelecek teknolojiyi iyi kullananların elinde şekillenecek; iyi veya kötü.. *Demokrasi 4.0 Brüksel merkezli, demokrasinin geleceği, dönüştürücü teknolojiler, yurttaş odaklı katılımcı demokrasi modeli konuları üzerine çalışan bir düşünce ve eylem kuruluşudur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle