19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 23 KASIM 2019 CUMARTESİ Halk Partisi iktidarda Men Dakkaiken bir demokrat mu meye bile gidemeden, üç buçuk se harrir, İçişleri Bakanına “halt etti” demiş. Ve “Halt etmek Arap Dukka ne hapse mahkum edilmişti. Anlaşılıyor ki, çadır. Türkçesi karış yalnız bu iki devir tırmak demektir. Bu devir arasındaki bu farka arasında değil, bü da hakaret değildir” di işaret ediyordu. tün tarih boyunca mem ye mahkemede yakayı Ne tuhaf tesadüf! Bu leketimizde hiç değilse kurtarmış. Halbuki şimdi satırların muharriri, Halk “halt etmek” bakımından Bakanlara “karıştırdı” bi Partisi iktidarı zamanın büyük bir fark yok de le derken uzun uzun dü da, bir eski Bakana ay mektir. şünmeli imiş. nen bu “halt etmek” tabi Falih Rıfkı Atay, son rini kullanarak küçük bir Doğan NADİ yazılarından birinde, iki yazı yazmış ve mahke l Temmuz 1954 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: İLKNUR FİLİZ 11 CUMHURİYET ARŞİVİNDEN l Cihan Demirci l Ahmet Öztürklevent l Cem Koç l Oğuz Gürel l Cemalettin Güzeloğlu Köprü altında zeytinli açma Günhan AYDIN “Alttan eleman yetiştiremiyoruz” dedi, son ütücü Rasim, Etlik’ten Sıhhiye yönüne arka arkaya kural ihlalleri yaparak; eflatun gömlekli ve çakır gözlü şoförün ifadesi ile trafiğin en “cafcaflı” saatinde; endişe uyandıracak bir vurdumduymazlıkla ilerleyen dolmuşta endişe uyandıracak kadar sıcak kasım sabahında. “Konfeksiyon tepetaklak gidecek kimsenin umurunda değil…” Dolmuş bıkkın yüzlerle tıklım tıklımdı ve Rasim’in bu haklı isyanı ya da tekstil sektörünün istikbali yanında oturan, en son eteğini altı yıl önce ramazan ayında Kalaba semt pazarından almış olan, Özler Sürücü Kursu’nda temizlik görevlisi Nurten Hanım’ın da umurunda değildi. Nurten Hanım’ın çok uykusu vardı, Çankırı’nın Belenli köyündeki annesi hastaydı ve bazen hayattaki en büyük derdinin ne hayırsız kocası ne kumarcı damadı ne de geçim sıkıntısı, son ütücü Rasim’le komşu olmak ve çoğunlukla sabahları dolmuş durağında ona yakalanmak olduğunu düşünüyordu. Aslında buna yürekten inanıyordu. “Oğlum başıma ağrı girdi, Allahını seversen sus biraz…” Çok, çok eskiden, daha Nurten Hanım doğmamışken kolera vurmuş Belenli’ye o zamanlar adı melan. Melan, melankoli, kara safra… Kadim adlar iz sürer mi, tılsım geçer mi nesilden nesile, bazen karantina mı, tecrit midir insanın kaderi? Nurten Hanım hiç oralarda değildi. Bu sabah canı gerçekten çok sıkkındı çünkü aylar önce inşaatta çalışmak için gittiği Suudi Arabistan içlerinde kaybolmuş uzun zamandır haber alamadığı kocası, sıva ustası köylüsü Hüseyin Bey kızlarını arayıp “Kızım ben galiba aşık oldum beni artık beklemeyin” demişti. “Anne, ben anlayamı yorum, babam Suudi Arabistan’da kime âşık olmuş olabilir, Ukrayna mı orası?” diye sormuştu Gülşen içten bir merakla. “Babanın boynu devrilsin” demişti Nurten Hanım. Kolera, melan, Belenli, melankoli, annem hasta… gel de anlat Rasim’e. “Nurten Teyze, bizim sektör motor, işte senin gibilerin duyarsızlığı yüzünden batıyor ekonomi,” dedi hızını bir türlü alamayan son ütücü Rasim. Daha geçen cumartesi, bütün kalbiyle sevdiği Nurten Teyzesine “Severek yaptığım bir iş değil, nasibim buymuş” demişti oysa. “Oğlum, sen delirdin mi? Ben mi batırıyorum ekonomiyi?” “Sen değil, duyarsızlığın” dedi ömür törpüsü Rasim. Sonbahar sabahlarının tuzu biberi. Nasibin buymuş Rasim. Bir laf öğrenmiş, duyarsız, sabah akşam bir fasıl. Bir ara “farkındalık” da vardı. Son ütücülükteki eleman sıkıntısı konusunda farkındalık yaratmak adına sosyal medyada bir kampanya başlatma fikrini yine ilk Nurten Teyzesi ile paylaşmıştı yine aynı dolmuşta. Ama olmadı o iş. “Değişik bir çocuk, sabretmek lazım” derdi Nurten Hanım kendi kendine. Cafcaflı saatte cafcaflı gömlekli şoförün dolmuşunda temizlik görevlisi Nurten Hanım’ın ince melankolisi ve son ütücü Rasim’in meslek bilinci yan yana, ana oğul gibi gidiyorlardı. Köprü altında bir çay içip zeytinli açma yiyecekler. Her sabah öyle yaparlar. Çay, zeytinli açma ve eski güreşçi, çiçekçi Hamza’nın latif muhabbeti… Fakat Hamza ayrı hikâye. “Hani bir şarkı vardı, hatırlıyor musun Nurten Teyze” diye sordu Rasim köprüye yaklaşırken. “Hangi şarkı evladım” dedi canında bezmiş Nurten Hanım. “Cansever söylüyordu, kırışan gömleğime son ütücü sensin, bu şarkıyı kullanabilirdik aslında sektördeki krizle alakalı farkındalık oluşturmak için…” “Çok güzel düşünmüşsün, aferin oğlum” dedi Belenli köyünden Nurten Hanım. Canı açma falan istemiyordu bu sabah. Ne kadar sıcak geçiyor kasım günleri. Ellerine baktı. Neler yaşadı o eller… Boyun devrilsin Hüseyin. l Mehmet Selçuk l Musa Gümüş l Metin Peker l Metin Üstündağ l Zafer Temuçin Şehir hastaneleri şehirlerin açığında olup şehirlere özlem duyduklarından adları “şehir hastanesi” konmuştur. Özlemleri giderildiğinde adları da değişir. HHH Emeklilikte yaşa takılanlar yanlış bir nitelemedir; çünkü CUK’LAR Günel ALTINTAŞ onlar yaşa değil, Cumhur İttifakına takılmışlardır. HHH Futbol seyircisi horoz yumurtlayacak diye doksan dakika tribünlerde bekleşiyor. Kurallar gol atılmasını kolaylaştıracak şekilde değiştirilemiyorsa golsüz biten maçlardan sonra seyircilerin paraları geri verilmelidir. l Muhittin Köroğlu YÜKSEK YERİLİM HATTI Erdinç UTKU l Saadet Demir Yalçın l Şevket Yalaz DAMDAKİ MİZAHÇI Cihan DEMİRCİ Şovdan gerçeğe! Hiçbir şeyi atlamamak için dama çıktığım 90’lı yılların ikinci yarısında damlardaki doluluk oranı yüzde 90’lara varmıştı!.. Hatta yetkililer damlardaki bu aşırı birikmeyi o dönemin medyasının da içten katkısıyla köprülere kaydırmaya başlamıştı. Hatırlayanlarınız olacaktır. 90’lı yıllarda medyanın, canlı yayınlarla gaz verdiği şovmen tadındaki intihar girişimcileri soluğu Boğaz Köprüsü’nün parmaklıklarında alıyordu. Medyanın çok hoşuna giden bu intihar şovlar, koyun pazarlığı yapar kıvamdaki bir “atlama pazarlığı” ile sürüyor, asıl amacı ekranda görünüp oradan bir yerlere varmak olan intihar şovmenleri kameraların karşısında atlamaktan vazgeçmek için sıkı pazarlıklara girişiyordu. Sürekli “az sonra” şeklinde anonslar yapılıyor böylece reytingler tavana vuruyordu!.. Bugün iktidar eliyle boğulduğu havuzda “havuz medyası” olarak görev yapan o dönemin medyası için tek dert reyting rakamlarıydı. İntihar şovunu özendiren ve giderek zaten hasta olan bir toplumun daha da ağır vaka haline gelmesine yol açan bu şovlar artık çok geride kaldı. Yüksek bir dama ya da köprü korkuluklarına atlamaya çıkıp da, “açık atlama” pazarlığı sonrasında intihardan vazgeçenler toplumu kızdırır hale geldi!.. Zira ruh sağlığı dibe vurma noktasındaki bir toplum, onlara “Atla, atla, atlaaa” diye tempo tutup ölümü görme peşindeki sırasını çoktan almıştı. Geldiğimiz ağır ekonomik kriz ortamında, insanlar evden çıkamaz hale geldi ve bu işin şovluk bir yanı filan kalmadı. Ayrıca her şey evde yapılır oldu: Rakı, bira, yoğurt, ekmek!.. Şimdilerde intiharlar da evde!.. Her anlamda çökmüş hayatların evlerinde sessiz sedasız dörder üçer intihar ettiği kâbus günlerinde artık insanları intihar için dama ya da köprüye çıkarmak gerekmiyor!.. ABD Başkanı Trump azledilirse Türkiye’ye gelsin... Bizim seçmen iki başkana da yeter. HHH Eskiden gazete yazarları edebiyatçıydı. Edep gitti şimdikiler BİATçı! HHH Gizlice Saray’a giden CHP’li KUL KEDİSİ tam 00.00’da ortaya çıkacak. HHH MÖ ve MS’nin Türkler için anlamı: Mangaldan Önce Mangaldan Sonra... HHH On parmağımızda on mazeret! HHH Kayyımları halk seçsin! Kayyım atamaya gerek kalmasın... HHH Çocukların ulaşamayacağı bir yerde saklıyoruz, çocukluklarını! HHH Türkiye Varlık Fonu’na (TVF) devredilen şirketler zarar ediyor, borçları katlanıyor. VARLIK “FAN FİN FON”U... HHH Ben Romeo ve Juliet diyorum, o Alfa Romeo... HHH Yediğin içtiğin senin olsun. Sen bana uyguladığın şu yeni diyeti anlat! HHH Her kafadan bir SUS çıkıyor. l Ahmet Aykanat
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle