25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 133 EKİM 2019 PERŞEMBE ‘Stratejik planlarım yok’Selin Sümbültepe’nin söz ve müziği kendisine ait son şarkısı ‘Sor’u yayımlandı Başarılı müzisyen, güncel pazarlama taktiklerine uymayıp direkt olarak bir albümle çıkış yakaladı. Şimdi de yeni projelerini düşünüyor. ORHUN ATMIŞ Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndan mezun olan Selin Sümbültepe, 2010 yılından itibaren kendi müziğini üretiyor. Sofar ile kendini geniş kitlelere tanıtan Sümbültepe, ilk albümü “Cızgan”ı ise 2017’nin aralık ayında yayımladı. Başarılı müzisyen bu yıl temmuz ayında “Altüst”, eylülde ise son teklisi “Sor” ile dinleyicilerin karşısına çıktı. Söz ve müziği kendisine ait şarkılarında “hikâye anlatıcılığı” yapan Sümbültepe ile bir araya geldik. n Dijital platformların yayılmasıyla birlikte genelde ilk çıkışını yapmak isteyen sanatçılar düzenli aralıklarla tekli çıkararak ilerlemeye çalışıyor. Ama sen öyle yapmayıp direkt ilk albümünü yayımladın. Pazarlama açısından hata mı acaba? Dönem için öyle... Bu hem ilk albüm olmasından hem de çok stratejik planlar yapabilen bir kafam olmamasından kaynaklanıyor. O sırada aklım başka bir noktada olsaydı, yani müzikal odaklı olmasaydım, çağı yakalamak adına öyle bir girişimde ben de bulunabilirdim. Geriye dönüp keşke demiyorum artık, geçti. Bunun dönemimiz gereği stratejik bir hata olduğunu söyleyenler de oldu. “Boş ver, zaten bir sürü şarkın vardı. Bunları albümde toplamayacaktın da ne yapacaktın” diyenler de oldu, ben bunu diyenlerin tarafına daha yakın bir ruh halindeydim. Senelerdir bekleyen şarkılardı bunlar, galiba sabırsızlıktan da birazcık hepsini bir arada atmak istedim. “Single” yapınca, tek şarkıyla nasıl konser yapacaksın algısı oluşuyor, hikâyeyi bir bütün olarak sunmak biraz doğru geliyor bana. n Bir yandan da üretim açısından sıkıntı yaşamadığını gösteriyor... Evet. Bunun aksini söyleyemem şu aralarda, çok şükür. Hepimizin durduğu, yavaşladığı zamanlar oluyor. Bende de oluyor, benim de kaygı süreçlerim var bir sürü müzisyen gibi. Halihazırda sırasını bekleyen bir sürü şarkım da var. Ama şu an albüm kısmına cesaret edemiyorum diyeyim. Kafamda iki ayrı konsept var ve hangisine öncelik vermem gerektiğini bilemiyorum. Biraz da zaman göstersin bana diyerek beklemeye aldım. ‘Bağımsız ilerliyorum’ n Ama insanlar albüm bekliyordur artık... Kaygı da o anlamda işte. İlk albümü yaptıktan sonra insanlar zannediyor ki, koptu gitti. Ama öyle olmadı, çok yavaş ilerliyorum, çünkü bağımsız ilerliyorum. Bir “PR” gücüm de yok. Çok bü yük bir kitle de yeni albüm diye dadanmıyor açıkçası. Zaten dadanmalarına da gerek yok, dadansalar da dadanmasalar da ben bunu yapacağım... n Kafandaki konseptler neler? Bir Arapça Türkçe karışık bir konsept var. O konsept için kimle çalışmalıyım gibi sorular var kafamda. Doğru kararlar vermeye çalışıyorum. Ben o şarkıları tek tek yayımlayamam. n Arapça Türkçe albümü biraz daha açalım istersen... Ben Hataylıyım. Benim bütün ailem Arapça biliyor. Arapçanın içinde büyüdüm yani. Benim her zaman duyu olarak alışkanlığım vardı doğal olarak. Asıl olarak Arapçayı şarkı diline aşırı yakıştırıyorum. O yüzden hem köklerimden bir şeyler ortaya koymak istediğim için hem de Türkiye’de doğduğu büyüdüğüm için ortak paydada buluşturmak istedim. Umarım bunu 2020’de sunabilirim. Bekleyen bambaşka şarkılarım da var. ‘Benim müziğim eklektik’ n Senin tarzını tam olarak nasıl tanımlayabiliriz? Şarkıları söyleme tarzımla alakalı olarak bana caz şarkıcılığını yakıştırıyorlar. Müziğimin cazla yakından uzaktan alakası yok. Evet, her müzik dalına ne kadar yaklaştıysam, cazı tanımak adına ona da yaklaştığım bir dönem var. Ama caz şarkıcılığı bambaşka bir evren. Bazı festival ya da kataloglarda caz şarkıcısı olarak adlandırıldığımda bu benim adıma iyi bir şey olmuyor, çünkü dinleyici öyle kodluyor. Ama albümün onunla alakası yok. Gurur duyuyorum, teşekkür ederim, fakat ben caz şarkıcısı değilim de diyemiyorsunuz. (gülüyor) n Sen ne diyorsun tarzına peki? Şu dönemde müziği nasıl tanımladığımız ayrışmaya başladı ya, indiepop diyerek bir kategoriye soktuk müziğimi. Ama ben aslında galiba “eklektik” deyip bu işin içinden çıkıyorum. Çünkü bir sürü yere dokunuyorum. İlk albümde blues, caz dokunuşları var, ama onlar sadece dokunuş. Albümün geneline baktığımız zaman içinde rock da var, elektronik öğeler de var. O yüzden indiepop ve eklektik deyip bu işin içinden sıyrılıyorum. Cristina Branco CRR’de Fado’yla buluşma Portekizli Fado sanatçısı Cristina Branco, 20 Ekim 20.00’de Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda sahnede olacak. Hollandalı şair Slauerhoff’un ve Shakespeare’in birçok şiirini Fado ile bir araya getiren Branco, yeni albümlerinden ve 20 yılı aşan müzikal yolculuğunun sevilen şarkılarından oluşan repertuvarını, İstanbullu dinleyicisiyle buluşturacak. l Kültür Servisi Kutlar ile ‘Bekleyiş’ geri dönüyor Marguarite Duras’dan esinlenerek Zeynep Avcı’nın yazdığı ve Filiz Kutlar’ın Sibel Yıldırım ile birlikte yönetmenliğini üstlendiği “Bekleyiş” oyunu 5 Ekim Cumartesi günü saat 20.30’da Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde izleyiciyle buluşacak. “Bekleyiş”te Kutlar, sahnede tek ba şına yer alıyor. Kutlar, oyunu 2 yıl üst üste sahnelemiş, ancak geçen yıl ara vermişti. Oyun Şişli Belediyesi’nin kültür hizmeti olarak ücretsiz bir şekilde izleyiciyle buluşacak. l Kültür Servisi 9. ULUSLARARASI Suç ve Ceza Film Festivali Jüri Başkanı Zuhal Olcay Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin 9. yılında “Altın Terazi Uzun Metraj Film Yarışması”nın jüri başkanı açıklandı. Adalet temalı filmlerin yarışmacı olarak katılacağı festivalin jüri başkanlığını, oyuncu Zuhal Olcay yapacak. Ulusal ve uluslararası filmlerin yer alacağı festival 22 – 28 Kasım 2019 tarihleri arasında İstanbul’da olacak. 21 Kasım Perşembe akşamı Cemal Reşit Rey’de açılışı yapılacak olan festivalin filmleri; Beyoğlu Sineması ve Nişantaşı City’s sinemalarında gösterime girecek. Her yıl akademik programları ile farklılaşan festivalde ilk kez 2325 Kasım 2019 tarihleri arasında endüstrideki gelişmelerin tanıtıldığı, tartışıldığı, iletişim toplantılarının yapıldığı, projelerin yarışmadan profesyonellere sunulduğu VisionIST, Endüstri Günleri gerçekleşecek. Bu yıl ilk kez yapılan Altın Terazi Kısa Film Projesi Yarışması’na katılan 68 adalet temalı senaryo içinden ön jüri tarafından seçilen 10 finalist belli oldu. Finale kalan projeler, VisionIST süresince ana jüriye sunum yapacaklar. l Kültür Servisi Red Bull Musıc Festıval İstanbul, önceki akşam başladı İstanbul’da 15 günlük müzik şöleni Red Bull Music Festival İstanbul, önceki akşamki açılış gecesiyle başladı. Festivalde 15 gün boyunca birçok etkinlik yapılacak. Program kapsamında aynı zamanda festivale ev sahipliği yapacak olan “Red Bull House of Music” de Akaretler’de kapılarını açtı. Açılış gecesine Itır Esen, Gaye Su Akyol, Ceylan Ertem gibi müzik ve sanat dünyasından isimler katılım gösterdi. Red Bull House of Music; 15 Ekim’e kadar radyo programları, söyleşiler, atölyeler ve fotoğraf sergisine ev sahipliği yapacak. Akaretler 3739 numaradaki adres her gün 12.0020.00 saatleri arasında açık olacak. Burası aynı zamanda üç müzik fotoğrafçısının özel seçkilerinin yer alacağı “FRAMED” isimli bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Rock müziğin ikonik isimlerini fotoğraflayan ve bir dönemi ölümsüzleştiren İngiliz fotoğrafçı Steve Gullick, NPR ve Pitchfork gibi sayısız prestijli platform için çalışmalarını sürdüren ve birçok grubun fotoğraflarını çeken New York’ta yaşayan Ebru Yıldız ve fotoğraf sanatçısı Aylin Güngör, “FRAMED” sergisi aracılığıyla sanatseverlerle buluşuyor. 15 gün boyunca, 5 konsept ile 6 ayrı mekâna yayılacak festivalin biletleri Biletix’ten satışta. l Kültür Servisi SALT Sineması Ankara’da Çeşitli şehir hikâyeleriyle Avrupa’nın 90’lar mirasının günümüz dünyasındaki yerini sorgulayan SALT Sineması, 20 Kasım’a kadar Çankaya Belediyesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Merkezi’nde yer alacak. Dün yönetmenliğini Mike Leigh’ın üstlendiği “Life Is Sweet” (Hayat Tatlıdır) filminin gösterimiyle başlayan program kapsamında, Napoli doğumlu yazar ve yönetmen Francesco Patierno’nun 2018 yapı mı belgesel filmi “Camorra”; Ognjen Glavonic’in, dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan filmi “Teret” (Yük); Hubertus Siegert’in “emlak, para ve güç” odaklı belgesel filmi “Berlin Babylon”; Portekizli sanatçı ve yönetmen Salomé Lamas’ın kurguyla gerçeklik arasında gidip gelen belgesel denemesi “Extınção” (Yok Olma) filmleri izleyiciyle buluşacak. Programla ilgili detaylı bilgi için: saltonline.org l Kültür Servisi Hayat Tatlıdır Bir ülkeyi tanımanın yolu edebiyatını tanımaktan geçer! Bizler orayı Alma Ata diye biliyoruz. Ama şimdiki adı Almatı. Kazakistan’ın en güneydoğusunda; Kırgızistan ve Çin sınırına çok yakın, bir zamanlar ülkenin başkentiyken, şimdilerde sadece ülkenin en kalabalık, en kozmopolit ve en renkli metropolü olan Almatı... Sözcük anlamı “Küçük Elma”... Kent sadece elma değil, her tür meyve ağacıyla dolu! Geçen hafta Kazakistan PEN Yazarlar Derneği’nin düzenlediği “Yazarlar Forumu”na katılmak üzere PEN Türkiye Genel Sekreteri Tülin Dursun’la birlikte oradaydık. (Siz bu yazıyı okuduğunuz sırada ise Filipinler’in başkenti Manila’daki Uluslararası 85. PEN Kongresi’ndeyiz.) Almatı’daki “Yazarlar Forumu”na geçmeden önce 3 gün içinde Almatı’dan edindiğim kimi izlenimleri sıralamak istiyorum: Türkiye’nin 4 katı büyük topraklara sahip Kazakistan’ın nüfusu topu topuna 18 milyon. Sadece 2 milyonu Almatı’da yaşıyor. 1800 ortalarında sınır kalesi olarak Ruslar tarafından kurulmuş. Birbirini dik açı ve paralel kesen geniş mi geniş caddeler... Yerde tek izmarit ya da çöp yok. Çevrede yüksek mi yüksek dağlar... Dağlardan inen sular, sular, sular... Adım başı fıskiyeli havuzlar, bulvarlara eşlik eden su kanalları... Her yer yemyeşil... Asırlık ağaçlar... Türk inşaatçılar hızla gökdelenler dikseler de şimdilik ormanla kent iç içe... Kiril alfabesi geçerli, yavaş yavaş Latin harfler eşlik etmeye başlamış. (2025’te Latin alfabeye geçiş tamamlanacakmış.) En sevilen yemek “Beş Parmak” (elle yenen haşlama et). En popüler içki kımız, votka ve şarap. Sovyet disipliniRus etkisi Toplantı konusu çeviri sorunları, yayıncılık sorunları ve kültürel ilişkiler çerçevesinde düzenlenmişti; ancak özünde Kazak edebiyatını dünyaya tanıtmak yatıyordu. Kente sinmiş olan Sovyet disiplini... Edebiyata sinmiş olan Rus etkisi... İlkinden yakınana hiç rastlamadım, ama neredeyse tüm Kazak yazar ve şairler bu ikincisinden yakındı. Kazakların çok zengin bir edebiyatı var, ancak bunu dünya tanımıyordu. Türkiye’de bile Kazak edebiyatı daha çok akademik çevrelerin ilgi odağındaydı. (Bizde en çok bilinenler filozof, şair, klasiklerin atası Abay Kunanbayoğlu; 4 ciltlik destansı “Abay Yolu”nu yazan Muhtar Avezov; “Göçebeler”in yazarı İlyas Esenberlin gibi isimler.) Foruma 18 ülkeden 80 katılımcı davetliydi. Bugün 95 yaşında olan Kazak PEN kurucusu Abdizhamil Nurpeisov, Kazak edebiyatının serüvenini anlatırken forumun en ilginç konuşmasını yapmakla kalmıyor, yıllara meydan okuyordu. Ona sevenleri “Ak Sakal” diyordu. Rus edebiyatını ve Nâzım Hikmet’in şiirini de Kazak Türkçesine o çevirmişti... Türkiye’den geldiğimizi duyunca Nâzım Hikmet hayranlığını dile getirmekten geri kalmadı... Yazarlar Forumu’nda herkesin düşünce birliğine vardığı bir nokta vardı: Bir ülkeyi tanımanın yolu edebiyatını tanımaktan geçiyordu. Bir bakıma yazarlar ve çevirmenler toplumları tanımaya, anlamaya yol açan barış elçileriydi. Bu düşünceyi ben de konuşmamda Yaşar Kemal üzerinden dillendirdim. 85. Uluslararası PEN Kongresi’ni bir başka yazıya bırakacağım... Çünkü kongre boyunca bir komiteden ötekine koşuşturmaktan ve konuşmaktan şimdilik yazmaya vakit yok. Ne komitesi dediğinizi duyar gibiyim. Sıralıyorum: Hapisteki Yazarlar Komitesi, Barış Komitesi, Kadın Yazarlar Komitesi, Azınlık Dilleri Komitesi, Balkan Ülkeleri Komitesi, UralAltay Komitesi... Böyle gidiyor. THY sürprizi Asya’nın öteki ucuna uçarken, uçakta Tülin Dursun’la birlikte harika bir sürprizle karşılaştık. THY’nin film programını karıştırırken karşımıza İKSV yapımı “Leyla Gencer” belgeseli çıkıverdi. Evet, THY dış uçuşlarında, artık yönetmenliğini Selçuk Metin’in yaptığı, Halit Ergenç’in seslendirdiği; metnini, senaryosunu benim yazdığım, “Leyla Gencer: La Diva Turca” belgeselini izleyebiliyorsunuz. Ancak nedense “belgeseller” kategorisi, filmler değil televizyon programları başlığı altında yer alıyor. Filmimizin hem Türkçesi, hem İngilizcesi var. Ama yine nedense, uçuşlarda sadece Türkçesi izlenebiliyor, İngilizcesini koymamışlar. Leyla Gencer’i yabancı yolculardan niye gizliyoruz anlayamadım doğrusu... ‘Altın Koltuk’ların geliri artık Darüşşafaka’nın Darüşşafaka Cemiyeti ile Zorlu Performans Sanatları Merkezi bir işbirliğine imza attı. Yapılan iş birliğiyle Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nin (Ana Tiyatro) en iyi görüş açısına sahip olan koltuklarının bir kısmı, artık Darüşşafakalı öğrencilerin eğitimini destekliyor. Sezon içerisinde yapılacak tüm etkinliklerin izlenebileceği “Altın Koltuk”lardan (Sezonluk VIP Koltuk) alarak hem yıl boyu pek çok avantajdan yararlanabilir, hem de annesi ya da babası hayatta olmayan binlerce yetenekli öğrencinin eğitimine katkıda bulunabilirsiniz. Üstelik katılamayacağınız etkinliklerde bu koltukları Darüşşafakalı öğrencilere devredebilir, sanatla iç içe bir ortamda bulunmalarına olanak sağlayabilirsiniz. Ayrıntılı bilgi için: 05313813802 / altinkoltuk@zorlupsm.com l Kültür Servisi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle