24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 25 OCAK 2019 CUMA Uğur’suz yıllar Dün yine 24 Ocak’tı. Dün, Uğur Mumcu’nun aramızdan zorla ayırılmasının 26. yılıydı. O günden bu yana 26 Uğur’suz yıl geçirdik. Artık Uğur’un öldürüldüğü 24 Ocak ile Muammer Aksoy’un öldürüldüğü 31 Ocak tarihleri arası, Adalet ve Demokrasi Haftası olarak etkinlikler, anmalar, söyleşiler panellerle dolu geçiyor. Uğur’un ölümünde cenazesinin ardından yürüyen, yurdun dört bir yanında, onun için törenler düzenleyen, sayıları milyonu bulan yurttaşlar, mahallelere, sokaklara, caddelere meydanlara kültür sanat merkezlerine, Uğur Mumcu adını verdiler, toplum Uğur Mumcu’yu benimsiyor, bağrına basıyor ve ilgi yıllarla azalmıyor, tam tersine... Yazıldığında, o gün için kaleme alındığını sandığımız, yaşadıkça meğerse bugünleri de anlatıyor olduğunu anladığımız yazıları, dün olduğu kadar bugün için de geçerli. Bu, daha o günlerden geleceği gören, bizi uyandırmaya çalışan, bugün de haklılığı her olayla bir kez daha kanıtlanan Uğur’un açısından olumlu, O’nun bütün uyarılarına rağmen uyanmamakta direnip hâlâ aynı gaflet çukurunda debelenen toplum açısından olumsuz bir olgudur. HHH Uyarılarından yeterince ders alamadığı Uğur Mumcu’yu toplum bağrına basıyor, herkes Uğur ile onur duyuyor, onun zekâsına, mizahına, yürekliliğine, dürüstlüğüne hayran oluyor. Herkes Uğur Mumcu’ya hayran, ama kimse babasının, kardeşinin, eşinin ya da oğlunun Uğur Mumcu olmasını temenni etmiyor. Çünkü Uğur Mumcu olmanın bedeli var. Bedelsiz Uğur Mumcu olmak yok. Uğur bu gerçeği bilerek ve bu bedeli ödemeyi göze alarak karanlığın üstüne gözünü kırpmadan yürüdü. Uğur Mumcu, Kuvvacıydı, ulusalcıydı, bağımsızlıkçıydı, emeği kutsal görürdü, emekten yanaydı, sosyalistti ve bütün bunların hepsinin birden nasıl bağdaşabileceğinin örneğiydi. Davranışlarında veya düşüncelerinde çifte standarta yer yoktu. Özgürlüklerin herkes için olduğu rejimlerin ancak demokrasi olduğuna inanıyor ve özgürlüğün nimetlerini yalnız kendisi veya kendisi gibi olanlar için değil, herkes için olmasını savunuyordu. Eski Türk Ceza Kanunu’nun 141142. maddelerine karşı çıkar, bunların kaldırılmalarını savunurken, yalnız yoksul Müslümanlara karşı kullanılan, ülkeyi tarikatticaretsiyaset cenderesi içine sıkıştırmayı amaçlayanlara karşı, işletilmeyen, işletilemeyen 163. maddenin de kaldırılmasını savunuyordu. Uğur için özgürlükler yalnız onunla aynı doğrultuda düşünenlere değil, herkese aitti. HHH Uğur Mumcu bütün gönüllü ama güdümlü olmayan aydınlar ve devrimciler gibi, düşüncelere ve ilkelere bağlanmıştı, kişilere biat etmezdi. Biat etmeden de bir düşüncenin bir ilkenin peşinden koşulabildiğinin canlı örneğiydi. Onun ayağını kendi toprağına basan bu ülkenin solcusu ve devrimcisi olduğunu çok veciz şekilde anlatan bir olayı paylaşmak isterim. Yıllar önce, Cumhuriyet’in Cağaloğlu’ndaki binasının yazı işleri salonunun büyük masası etrafında toplanmış sohbet ediyorduk. O sırada içeri patenti Uğur’a ait olan “liboş” nitelemesinin bütün özelliklerine sahip bir keskin solcu(!) girdi ve onu görünce seslendi: Ne haber Uğur, hâlâ Kemalist misin? Uğur sert bir tonla soruyu soruyla karşıladı: Sen de hâlâ Maocu musun? Liboş karşı çıktı: Maoculuk bağımsızlıkçılıktır... Uğur gülerek yanıtladı: O Çin’de öyle, burada bağımsızlıkçılığın adı Kemalizmdir ve evet ben hâlâ Kemalistim. Cumhuriyet’in yolunun tıkanmaya başladığı bir dönemde, hırsızlıkların, uğursuzlukların, baskının, zulmün, işkencenin, gericiliğin üstüne gidilmesi ihtiyacı toplumsal bir talep doğurdu. Uğur Mumcu bu talebe cevap verdi ve karanlığın üzerine gözünü kırpmadan yürüdü. Uğur’a yeterince kulak verip gerekenleri yapsaydık, içine düşmeyecek olduğumuz uğursuz yıllardan ne zaman kurtuluruz sorusunun yanıtı ise, “Uğur Mumcu’lara artık ihtiyaç duymayacağımız zaman” olsa gerek. ‘Nobel’lilerden Güven’e destek Nobel ödüllü 50 isim, tutuklu bulunduğu cezaevinde açıklık grevini sürdüren HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in talebine destek vermek için uluslararası kurumlara ortak mektup gönderdi. Nobel Barış Ödüllü Adolfo Pérez Esquivel, imzalı mektupta, “50 Nobel ödüllünün endişelerini size iletmek onurdur. Türkiye’nin ağır insan hakları inkarına son vermesi için uygun tüm tedbirleri almalarını istiyoruz” denildi. l Haber Merkezi EDİTÖR: CAFER KURT TASARIM: SERPİL ÜNAY HABER Putin ‘Şam’ı gösterdiErdoğanPutin görüşmesini değerlendiren Prof. Çelikpala, Esad ile temasa dikkat çekti Prof. Dr. Mitat Çelikpala, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin ardından Türkiye ile Suriye arasında 1998’de imzalanan Adana Protokolü’nü gündeme getirerek Türkiye’ye ABD’nin “güvenli bölge” önerisine bir alternatif sunduğunu, ancak bu alternatifin şartının Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile doğrudan temas olduğunu belirtti. Çelikpala, “Putin, Adana Protokolü’nden söz ederek Türkiye’yi Suriye hükümetiyle doğrudan görüştürmek istiyor. Bu protokol yaşama geçirilecekse Türkiye’nin Esad’ı doğrudan muhatap hüseyin alması gerekiyor” dedi. hayatsever Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin görüşmesini Cumhuriyet’e değerlendiren Çelikpala, görüşmenin, Türkiye ile Rusya arasında sorunlara karşın diyaloğun sürdürülmesinin kararlaştırılması açısından olumlu olduğunu belirtirken “Ama tabii sorun başlıkları var. Görülüyor ki Türkiye, Fırat’ın doğusundaki operasyonel hareketliliği ABD ile müzakere ediyor. Fakat Rusya’nın, Türkiye’nin bu işi ABD ile kotarıp Fırat’ın doğusuna girmesinden mutsuz olacağına dair işaretler var” dedi. Alternatif önerdi Putin’in Adana Protokolü’nden bahsederek ABD’nin önerdiği “güvenli bölge”ye bir alternatif sunduğunu belirten Çelikpala, “Muhtemelen Rusya, Ankara’yı Şam’la bir şekilde görüştürmek istiyor. Ankara’nın en çok kaçındığı şey şu anda Esad’la görüşmek. Türkiye, “Nasıl olsa Astana ortakları Rusya ve İran ile bu iş yürüyor, bizim Şam’la görüşmemize gerek yok” görüşüyle gidiyor ama Adana ANLAŞMASI NEYİ KAPSIYOR Türkiye ile Suriye arasında 20 Ekim 1998’de imzalanan Adana Mutabakatı, TürkiyeSuriye ilişkilerinin terör örgütü PKK ve o dönem Suriye’de bulunan örgütün lideri Abdullah Öcalan nedeniyle tarihinin en gerilimli dönemlerinden birini yaşamasının ardından imzalandı. Adana Mutabakatı’yla Suriye, PKK’yi terör örgütü olarak kabul ederken PKK’nin Suriye’deki tüm faaliyetleri yasaklanmış, Suriye’nin PKK faaliyetlerine izin verip vermediğini gözlemlemek üzere Türkiye’nin Şam Büyükelçiliği’ne iki MİT görevlisini res men atanması ve iki ülke arasında doğrudan irtibatın sağlanabileceği bir iletişim sistemi kurulması kararlaştırılmıştı. Mutabakatın imzalanmasının ardından terör örgütü lideri Abdullah Öcalan, Suriye’den çıkmak zorunda kalmış ayrıca Suriye 600 PKK’liyi Türkiye’ye teslim etmişti. Türkiye ve Suriye, 2011 yılında Adana Mutabakatı’nı geliştirmeyi amaçlayan teröre karşı anlaşma imzalamıştı. Anlaşmada taraflardan birinin tek taraflı olarak diğer ülke toprağında operasyon düzenleyebileceğine dair bir düzenleme ise bulunmuyor. bence Putin, Adana Mutabakatı ile ‘Suriye’yi muhatap alın’ mesajı veriyor. ‘Bu anlaşmaya benzer bir işbirliği yapabilirsiniz’ diyor konuşmasında, o da Ankara’nın Şam’la görüşmesi demek” diye konuştu. Çelikpala, Putin’in “Türkiye ile Suriye arasında zaten var olan bir mutabakatı çalıştırın” mesajı verdiğine dikkat çekerken “Türkiye o dönem sınıra asker yığmıştı, Adana mutabakatı sayesinde Abdullah Öcalan Suriye’den çıkartılmıştı. Bu anlaşmanın ilk halinde Türkiye açısından terörle mücadelede yeni bir süreç başlamıştı. Türkiye bunu başarmıştı. Putin bence bu mutabakata atıfta bulunurken ‘Bu mutabakatı tekrar uygularsanız yine başarılı olursunuz, terör unsurlarından kurtulursunuz’ mesajı veriyor. Fakat bunun şartı, Suriye ile görüşmelere başlamak olarak görünüyor” değerlendirmesini yaptı. Türkiye’nin, ABD’nin yanı sıra Rusya ile de uzlaşmadan Fırat’ın doğusuna bir operasyon gerçekleştireceğini düşünmediğini belirten Çelikpala, “Türkiye’nin Suriye’deki operasyonlarının meşruiyetini sağlayan Astana üçlüsü değil mi? Eğer Rusya ve İran’la bu konuları görüşmeden ABD ile anlaşarak operasyon yapmaya kalktığınızda Astana üçlüsünün bir ayağını çekmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla işin karmaşık olduğunu düşünüyorum” diye konuştu. Türkiye ile Rusya arasında YPG konusunda tam bir mutabakat bulunmadığına da dikkat çeken Çelikpala, “Dikkat edilirse YPG, hem Moskova, hem Şam hem de Washington ile görüşmelerini sıklaştırdı. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde önündeki en büyük engellerden biri bu olacak; Moskova’nın YPG ile bağlantısı nasıl kesilecek? Bu acaba Astana sürecini aksatacak mı, buradaki sorun başlıklarından biri bu olacak” dedi. ‘İdlib, Astana’yı yıkabilir’ Suriye’de son dönemde terör örgütü HTŞ’nin güç kazandığı, Türkiye ile Rusya’nın üzerinde mutabakata vardıkları İdlib meselesinin de Türkiye ile Rusya arasında “kırılmaya” sebep olabilecek bir konu olduğunu vurgulayan Çelikpala, şunları söyledi: “Putin, Türkiye’nin zorluklarını anlıyoruz diyerek İdlib konusunu çok ön plana çıkarmadı. Türkiye, İdlib’te büyük bir sorumluluk üstlenmişti, üstlendiklerinin büyük bir bölümünü de henüz yerine getiremedi. Rusya ve Suriye, Türkiye’ye tek taraflı bildirimde bulunup burayı terör örgütlerinden temizlemeye girişebilirler. Bu durumda Türkiye’nin tavrı ne olacak, bilemiyoruz. Fakat İdlib’in, Astana’yı yıkma ihtimali olan konu başlıklarından bir tanesi olmayı sürdürüyor.” l ANKARA Erdoğan’dan mutabakat çıkışıKara Harp Okulu’nda konuşan Cumhurbaşkanı, ‘Adana Mutabakatı’nın değerini daha iyi anladıklarını söyledi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde kurulmasını önerdiği güvenli bölgeye karşı Türkiye ile Suriye arasındaki 1998 tarihli Adana Mutabakatı’nı anımsatması yeni bir tartışma başlattı. Adana Mutabakatı, Türkiye ile Suriye arasında terör örgütü PKK’ye karşı ortak mücadeleyi öngörürken bu konuda iki ülke arasında doğrudan temas mekanizmaları kurulmasını da kapsıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Adana Mutabakatı’yla ilgili “Sayın Putin’le yaptığımız görüşmelerden sonra bu Adana Mutabakatı’nın yeniden gündeme gelmesi, bunun üzerinde ısrarlı bir şekilde durmamızın gerekliliğini daha iyi anlıyoruz” dedi. Putin, önceki gün Moskova’da Erdoğan ile görüşmelerinin ardından düzenlediği basın toplantısında ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde kurulmasını önerdiği güvenli bölge konusunda BM’nin bu konuda bir kararı ve Suriye yönetiminin bir daveti olmadığını belirtti. Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anladığını belirten Putin, “Suriye Arap Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti arasında 1998 tarihli (Adana) mutabakat devam ediyor, bu anlaşma özellikle terörle mücadele ile ilgili. Eminim ki bu anlaşma birçok hususu kapsayan bir temeldir. Yani Türkiye’nin özellikle güney sınırında güvenliğinin sağlanması noktasında birçok hususu kapasayabilir. Bu konuları bugün ayrıntılı bir şekilde anlattık” ifadelerini kullandı. Üzerinde durmalıyız Erdoğan, dün Kara Harp Okulu’nda düzenlenen programda yaptığı konuşmada, Putin’in anımsattığı Adana Mutabakatı’na değinerek “Bu mutabakatın altında bölücü terör örgütünün bize teslimi yatıyordu. Sayın Putin’le yaptığımız görüşmelerden sonra bu Adana Mutabakatı’nın yeniden gündeme gelmesi, bunun üzerinde ısrarlı bir şekilde durmamızın gerekliliğini daha iyi anlıyoruz” dedi. Daha sonra Erdoğan, Malta Cumhurbaşkanı Marie Louise Coleiro Preca ile görüşmenin ardından ortak basın açıklaması düzenledi. Erdoğan, AB’nin Türkiye’ye göç sorunu konusundaki tutumuna ilişkin ise şu ifadeleri kullandı: “Daha önce bizlere 3+3, 6 milyar Avro olarak verilmiş olan sözün ne yazık ki şu anda adete bir çeyreği verilmiş durumda, 1.75 milyar Avro gibi bir destek. Bizim ise yaptığımız harcama 35 milyar dolara ulaşmış durumda.” l ANKARA iğneli fırça zafer temoçin Çavuşoğlu’ndan ‘dolaylı görüşme’ açıklaması James Jeffrey ABD ile ‘güvenli bölge’ mesaisi ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturulması teklifi etrafında ABD ve Rusya ile görüşmeler sürerken ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey Ankara’ya geldi. Jeffrey, bugün Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile görüşecek. Görüşmede ABD’nin Suriye’den çekilme kararı ve Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge kurulması önerisi ele alınacak. l ANKARA / Cumhuriyet Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise bir televizyon programında konuy la ilgili bir soru üzerine Türkiye ile Su riye arasındaki Adana Mutabakatı’nın, Suriye’nin PKK ile mücadele etmeme si durumunda Türkiye’ye müdahale hak kı tanıdığını savunarak “Esasen (Putin’in) bunu, Türkiye içeriye (Suriye’ye) müda hale edebilir anlamında söylediğini dü şünüyoruz, bu da bizim için olumlu” diye konuştu. Çavuşoğlu, Suriye’de Esad yö netimiyle Rusya ve İran üzerin den dolaylı temasları olduğu nu belirtirken “Bizim rejim le doğrudan bir temasımız yok. Suriye için anayasa ko misyonunun en kısa süre de toplanması için İran Dı şişleri Bakanı Cevat Zarif ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov ile temaslar kura cağız. Siyasi çözüm sürecinde Rusya ile birlikte çalışı yoruz” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet Mevlüt Çavuşoğlu ‘Beka’ tartışması Bahçeli, İnce’yi hedef aldı SELDA GÜNEYSU Yerel seçim aday tanıtım toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’yi, isim vermeden hedef aldı. MHP, 31 Mart yerel seçimleri için belediye başkanları aday tanıtım toplantısı düzenledi. Ankara Kapalı Spor Salonu’nda gerçekleşen ve 863 adayın tanıtıldığı toplantıda konuşan Bahçeli, MHP’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin mimarlarından olduğunu ve yerleşmesinin “hayat memat” konusu olduğunu anlattı. Muharrem İnce’nin geçen hafta, “Sadece bir yerel seçimi beka sorunu olarak millete anlatmak olsa olsa zekâ sorunudur. Bu yaklaşımdan uzak durmamız lazım” yönündeki sözlerini yanıtlayan Bahçeli, “İnce ince nifak taşları döşeyen, kıyıda köşede, orada burada partisinin genel başkanını hedef alan bir zat da, Cumhurbaşkanı adaylığında yaşadığı şok ve hezimeti atlamadığından ağzından çıkanı kulağı duymayacak bir noktaya savrulmuştur. Aklı epey incelmiş bu zavallıya göre, sadece bir yerel seçimi beka sorunu olarak millete anlatmak olsa olsa zeka sorunuymuş. Vay densiz vay, bekayı zekâ sorunu olarak görmek ancak senin gibi mankurtların işidir, ancak senin gibi sabah başka akşam başka konuşan çarkı feleklerin üslubudur. 31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimleri beka seçimidir” dedi. “ABD’nin dayattığı güvenli bölge teklifiyle terör örgütlerinin güvenliğini sağlama gayesi ön plandadır” diyen Bahçeli, Alparslan Türkeş’in “Kürtler ne kadar Kürtse biz de o kadar Kürt’üz. Biz ne kadar Türksek onlar da o kadar Türktür” sözlerini tekrarlayarak adaylarının olduğu yerde kendi partilerine AKP’nin olduğu yerde de AKP adaylarına oy verilmesini istedi. İnce’den sert yanıt Muharrem İnce, Bahçeli’nin kendisini hedef alan sözlerine Twitter’dan çok sert yanıt verdi. İnce, “Mevcut ekonomik sorunu Türkiye’ye yaşatanlara hesap sormayıp var olan düzenin devamına göğsü siper etmek bir zekâ sorunudur” dedi. l ANKARA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle