14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 17 Ocak 2019 PERŞEMBE [email protected] TASARIM: İLKNUR FİLİZ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Yeni bir dünya kurulur mu? ALEV COŞKUN “Ortadoğu Büyük Satranç Tahtası” başlığıyla yayımlanan makalemizde, stratejik ortaklık bitmiştir, şu anda ABD ile Türkiye arasında “ÖRTÜLÜ SAVAŞ” vardır, demiştik. (Cumhuriyet, 25 Kasım 2018) Bu örtülü savaşın köşe taşları her geçen gün daha da keskinleşiyor. Geçen ay, 19 Aralık 2018’de ABD Başkanı Trump, “Suriye’nin doğusundan derhal çekiliyoruz” dedi. Herkes ümide kapıldı. Bu söylem siyasal iktidar tarafından iç politika amaçlı kullanılmaya başlandı. Kimileri, AnkaraWashington arasında bir bahar havası estiğinden söz etmeye başladılar. Ortadoğu büyük satrancının derinliklerini bilenler, olaya kuşkusuz ölçülü yaklaşıyorlardı. Kürt müttefiklerimiz Kısa sürede, konu açıklığa kavuştu. Şöyle ki; 2018’in son günlerinde Amerikan Senatosu Güney Karolina Eyaleti Senatörü ve Başkan Trump’ın yakın dostu Lindsay Graham, Beyaz Saray ziyareti sonrası yaptığı açıklamada, konunun açıklık kazanmasını sağladı. Buna göre, çekilmenin şartları şöyle özetleniyordu: DEAŞ tamamen imha edilecek, İran boşalan yerlere yerleşmeyecek, Kürt müttefiklerimiz korunacak. Senatör Graham’ın “Kürt müttefiklerimiz korunacak söylemi, Fırat’ın doğusundaki PKK/YPG oluşumuna işaret ediyordu. Oysa Türkiye, Fırat’ın doğusundaki bu terör örgütlerinin temizlenmesini istiyordu. İşte ABDTürkiye arasındaki temel çelişki buradaydı. Türkiye’nin güney sınırında “İsrail koridoru” ya da “Kürt koridoru” bu PKK/YPG terör oluşumu tarafından gerçekleştirildiğinden, bu oluşumun temizlenmesi Türkiye için birinci derecede önemliydi. Amerika ise bu oluşumu “Kürt müttefiklerimiz” diye değerlendiriyordu. Eski ABD Başkanı Johnson’ın, Türkiye’nin Kıbrıs’a asker çıkarmasını önlemek için gönderdiği mektubunu İsmet İnönü “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye bu dünyada yerini alır” diye yanıtlamıştı. ABD Başkanı Trump’ın “Senin ekonomini mahvederim” tehdidi karşısında siyasal iktidar, bu konuyu karşılıklı söz düellosu ile geçiştirmeye mi çalışacak? Yoksa Türkiye’nin elinde bulunan ‘İncirlik üssü’, ‘Kürecik üssü’nün kapatılması ya da faaliyetlerinin bir süre durdurulması kozunu kullanabilecek mi? Bilenler biliyor Konuyu derinlemesine bilenler, “Kürt koridoru” inşası için ABD’nin yıllardır yaptığı çalışmaları ve harcadığı dolarları göz önüne alarak ABD’nin Suriye’den kolay kolay çıkmayacağını değerlendiriyorlardı. Bunun dışında, Ortadoğu’da İsrailSuudi ArabistanMısır üçgenini kurarak, ilişkilerini yeni bir modele bağlayan ABD’nin bu olanağı kolayca terk etmeyeceğini de biliyorlardı. Suriye bir savaş alanıdır Bugün Ortadoğu ve Suriye aslında süper güçlerin kendi ekonomik ve siyasal çıkarlarının sürmesi için kullandıkları bir savaş alandır. Aslında, Suriye’de sadece yerel güçlerin savaşı değil, süper güçlerin savaşı sürüyor. Unutulmasın, Rusya ile Suriye Devleti arasında Rusya’nın lehine 49 yıllık üsler anlaşması vardır. Buna karşılık, ABD, Suriye topraklarının çok değerli yüzde 25’lik bir bölümünü denetim altında tutmaktadır ve bu egemenliği ABD, PKK/PYD aracılığıyla yürütmektedir. Aslında bu durum son 30 yıldır etkin bir biçimde fiilen desteklediği “Özerk Kürdistan Projesi”nin temelini oluşturmaktadır. Kurulu düzen Suriye’nin bugün içinde bulunduğu açmazlar, politik istikrarsızlık ve karmaşa birinci derecede İsrail’in yararınadır. Böylesi bir politik durumdan yararlanan İsrail ve onun ABD’deki destekleyici lobilerinin Trump istedi diye Suriye’den çekilmeyi kolaylaştırması beklenemez. Nitekim, Trump’ın Lyndon B Johnson Donald Trump “çekileceğiz” talimatının üzerinden henüz 25 gün geçmeden olay tamamen değişmişti. ABD’deki büyük kapitalist sermaye ile Pentagon ve Dışişleri Bakanlığı bürokrasisindeki yandaşları Trump’ın bu talimatını tersyüz etmişlerdir. Trump’ın yeni diplomasi modeli ABD Başkanı Trump, dünya diplomasisine yeni bir model getirdi; “tweet atarak” diplomasi yürütüyor. Böylece uluslararası diplomasinin temel ilkesi olan devletten devlete nota verilmesi modelini temelden yıkıyor. Başkan Trump, iki gün önce ABDTürkiye ilişkileri konusunda yepyeni bir pozisyon aldı. Yine bir tweet atarak “Eğer Türkiye Kürtleri vurursa, Türkiye’yi ekonomik yönden mahvederiz” dedi. Gerçi siyasal iktidar “Suriye’de Türkiye’nin Kürtleri hedef aldığı” söyleminin “Yalan, çirkin ve alçak bir iftira” olduğunu söylüyor ama, ABD Başkanı’nın bu söylemi bütün dünyada algı operasyonu ile kabul görüyor. Tehdit ABD Başkanı bu söyleminde “Türk ekonomisini yok edeceğiz” diyor. Bir müttefik ülkenin Devlet Başkanı, bütün dünyanın önünde, kendisinin stratejik ortağı olduğu iddia edilen bir ülkeyi “ekonomisini yok etmek, zarar vermek”le tehdit ediyor. Bunu öyle bir zaman diliminde yapıyor ki, ülke yerel seçimlere gitmektedir ve ekonomik alanda sıkıntılar vardır. İnönü ne demişti? Bu tehdit, aslında 55 yıl önce, 5 Haziran 1964’te bir başka ABD Başkanı Johnson’un, o dönemde Başbakan olan İsmet İnönü’ye gönderdiği tehdit mektubuna eşdeğerdir. 1964 yılında ABD Başkanı Johnson Türkiye’nin Kıbrıs’a asker çıkarmasını önlemek için gönderdiği mektubunda “Eğer Kıbrıs’a tek taraflı çıkarsanız, Sovyetler Birliği de bu işe karışırsa, NATO’nun Türkiye’yi koruma güvencesi vermeyeceği”ni belirtmişti. Başbakan İnönü de bu mektuba verdiği yanıtta “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye bu dünyada yerini alır” diyerek onurlu bir karşılık vermişti. Akp ne yapacak Şimdi siyasal iktidar ne yapacak? ABD Başkanı’nın “Senin ekonomini mahvederim” kesin tehdidi karşısında ne yapacak? Cumhurbaşkanı bu tehdit için çok üzüldüğünü söylüyor. Siyasal iktidar bu konuyu karşılıklı söz düellosu ile geçiştirmeye mi çalışacak? Yoksa Türkiye’nin elinde bulunan “İncirlik üssü”, “Kürecik üssü”nün kapatılması ya da faaliyetlerinin bir süre durdurulması kozunu kullanabilecek mi? Kardak Yunanistan’a mı teslim edildi? Ümit YALIM Eski Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri 18Türk adası ve 1 Türk kayalığını Yunanistan’a alenen teslim eden Tayyip Erdoğan, şimdi de Kardak Kayalıkları’nı mı teslim etti? Yunan hükümetindeki görevinden 13 Ocak 2019’da istifa eden Panos Kammenos, istifasının ardından aynı gün askeri helikopter ile Kardak Kayalıkları’nın üzerinden uçtu. Kammenos ile ilgili haber ve fotoğraflar Yunan Savunma Bakanlığı resmi internet sitesi ve kalymnosnews.gr adlı haber sitesinde yayımlandı. Kammenos’u taşıyan Yunan askeri helikopteri hiçbir engelle karşılaşmadan Türk hava sahasında uçtu ve Türk hava sahasını tam 6 mil ihlal etti. Kammenos, 1996’daki Kardak Krizi sırasında hayatını kaybeden Yunan askerlerinin anısına denize çelenk attı. Çelenk üzerinde Yunan bayrağının renklerini taşıyan mavi beyaz şeritlerin olması dikkat çekti. Bayrak gösterisi Kammenos, anılan çelenk ile Kardak Kayalıkları’nın Yunanistan’ın egemenliğinde olduğu mesajını verdi. Kammenos, Kardak Kayalıkları’nın üzerinde egemenlik ve bayrak gösterisi yaparken AKP Kardak Hava Sahası’nın Yunanistan’a devredilmesi, Kardak Kayalıklarının da Yunanistan’a teslim edildiği anlamına gelir. Tayyip Erdoğan bu konuda Türk Kamuoyuna derhal açıklama yapmalıdır. Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Başkan Yardımcısı Fuat Oktay, Savunma Bakanı Hulusi Akar, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun sesi soluğu çıkmadı. Yunanistan’a müzik notası bile verilmedi. İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesine göre, hükümet direktifi verilmese dahi, Türk Silahlı Kuvvetleri, yurtdışından gelecek tehdit ve teh likelere karşı Türk vatanını savunmakla görevlidir. Yunanistan hava sahasını 12 mile çıkardı!.. Yurtdışından gelerek Türk hava sahasını 6 mil ihlal eden Yunan askeri helikopterine neden önleme yapılmadı? Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler, İkinci Başkan Metin Gürak ve Hava Kuvvetleri Komutanı Hasan Küçükakyüz bu durumu nasıl izah edecek? Türk hava sahası, Yunanistan’a mı terk edildi? Panos Kammenos, daha önce de 28 Ocak 2016 ve 1 Ocak 2017 tarihlerinde askeri helikopter ile Kardak Kayalıklarının üzerinden uçarak denize çelenk atmıştı. Yunan Genelkurmay Başkanı Oramiral Apostolakis de 5 Şubat 2018’de Mirage 20005 savaş uçağı ile Türk hava sahasında uçarak Kardak Kayalıkları’na sanal hava taarruzu yapmıştı. Mevcut durum itibarıyla Yunanistan Hava Sahasını 10 milden 12 mile çıkardı. AKP öncesi hükümetler döneminde 10 millik Yunan hava sahası tanınmıyordu. Erdoğan ve AKP Hükümetleri döneminde ise Kardak Kayalıkları üzerinde Türk Hava Sahası’nda defalarca uçan Yunan Savunma Bakanı ve Kardak Kayalıkları’na sanal hava taarruzu yapan Yunan Genelkurmay Başkanı için Yunanistan’a nota verilmedi. Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümetlerinin Ege Denizi’nde 12 millik Yunan hava sahasını zımnen ve hukuken tanıdığı açıkça görülmektedir. Kardak hava sahasının Yunanistan’a devredilmesi, Kardak Kayalıklarının da Yunanistan’a teslim edildiği anlamına gelir. Tayyip Erdoğan bu konuda Türk kamuoyuna derhal açıklama yapmalıdır. Belediye Başkanı andı veya yol haritası İmamoğlu’nun ‘kucaklayıcı’ stratejisi CHP’nin İstanbul Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu, Erdoğan/ AKP iktidarının yıllardır uyguladığı ayrıştırıcı, dışlayıcı, suçlayıcı ve hatta düşmanlaştırıcı stratejisine karşı “herkesi kucaklayıcı” bir strateji izliyor. Her toplumda “iktidarın dili”, bütün toplumu etkiler. Sadece iktidara destek verenler değil, ona muhalif olanlar da, bu dilden etkilenir, çünkü eleştiriler dahil siyasal etkileşimin odak noktasında iktidar vardır. Erdoğan/AKP iktidarının dili kendi mağduriyetleri üzerine inşa edildiği için, sürekli olarak “ayrıştırıcı, dışlayıcı, suçlayıcı ve hatta düşmanlaştırıcı” bir dil olmuştur. Bu dil yıllardır, her an, her yerde, yazılı ve sesli olarak toplumu bombardıman etmektedir. Değer yargıları açısından, Feodal Din/ Tarım Toplumlarının erkek egemen maço kültürünü yansıtan bu çatışmacı dil, bütün toplumu da etkilemiş, insanların birbirleriyle olan ilişkileri, sevgi, saygı, dayanışma, kadın erkek eşitliği ve hoşgörü gibi olumlu duygular ve ilkeler yerine, çatışma, kaba kuvvet, güçsüzlerin ve kadının ezilmesi ve düşmanlık gibi tutum ve davranışlara göre biçimlenmeye başlamıştır. İktidar dışındaki bütün siyasal/ideolojik gruplar da bu çatışmacı dilden etkilenerek, hem iktidara karşı, hem de kendi içlerindeki farklılıklar açısından, daha sert, kaba ve hoşgörüsüz olmuşlardır. İşte İmamoğlu, sevgiye, saygıya ve hizmete dayalı “Herkesi kucaklama” stratejisi ile bu dile karşı çıkan bir yaklaşım sergilemektedir. Elbette, yıllarca iktidarın çatışmacı maço dili ile koşullanmış olan toplum, özellikle de muhalif çevreler, bu yaklaşımı yadırgamış, İmamoğlu’nun özellikle iktidara karşı da uyguladığı “kucaklayıcı” tutum ve davranışlar en hafif tabiriyle “garip” karşılanmıştır. Oysa burada son derece ilginç bir toplumsal/siyasal deneyim yaşanmaktadır: Toplumu bölen, ayrıştıran, birbirine düşmanlaştıran bir stratejiye karşı, toplumu birleştiren, bütünleştiren, bütün kesimleri kucaklayan bir stratejinin uygulanmasına tanık oluyoruz. Ben de bu stratejiyi, bir toplumbilim öğrencisi olarak büyük bir merakla gözlemliyorum; başarılı olursa Türkiye adına çok sevineceğim. HHH Elbette bu “kucaklayıcı” stratejinin başarısı İmamoğlu’nun seçilmesiyle ortaya çıkacaktır. Ama İmamoğlu’nun seçim şansı, (dürüst seçim yapılacağı ve oyların çalınmayacağı varsayımı ile) bu stratejinin dışında üç faktöre daha bağlıdır: 1) Erdoğan/AKP iktidarının büyük ekonomik başarısızlığı, ve Parlamenter Demokrasiyi yok edişi. 2) İmamoğlu’nun hizmet projelerinin cazibesi ve bunların kamuoyuna anlatılabilmesi. 3) CHP örgütünün desteği ve ilçe belediye başkan adaylarının kimlikleri. Bence İmamoğlu’nun en büyük şansı İstanbul CHP örgütüdür. Geçmiş yıllarda tepeden gelen adaylarla örgüt ters düşmüş, bu yüzden büyük oy kayıpları yaşanmıştır. Oysa İmamoğlu örgütün tam desteğine sahiptir. İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu bu seçimlerde hiçbir yere aday değildir ve örgütü olduğu gibi İmamoğlu’nun seçilmesi için seferber etmiştir. Aynı biçimde eski İl Başkanı Cemal Canpolat da, sahip olduğu ilişkilerin bütün gücüyle İmamoğlu’nu desteklemektedir ve muhtemelen de ilçelerden birinde başarılı bir aday olacaktır. Sonuç olarak tüm CHP İstanbul, örgütten gelen İmamoğlu’nun arkasındadır ve bu onun büyük bir şansıdır. Dilerim “herkesi kucaklayıcı” stratejisi başarılı olur ve seçilir de, sadece İstanbul halkı değil, bütün Türkiye biraz rahat bir nefes alır! Doğan Hasol Dr.Y.Müh.(Mimar) Önümüzde yerel seçimler var. Belediye başkanlarının göreve başlarken ant içmelerini daha önceki seçimlerde de önermiştim. O metni güncelleyerek bir kez daha dikkatlere sunmak isterim. Belediye başkanları da göreve başlarken ant içmeliler. Böylece ileride en azından rant yerine, antlarına uymalarını beklemek umudumuz ve hakkımız olur. Belediye başkanlarının eylemleri, yaşamımızı olduğu gibi, kentlerin yalnızca bugününü değil, geleceğini de etkiler. Öneri, düş olarak kalsa bile, aşağıda sıralanan ilkeler, iyi niyetli adayların yol haritalarını belirlemeleri bakımından yararlı olabilir. Önerilen ant taslağı Önerdiğim ant taslağı (ya da yol haritası) şöyle: “Kentlilere hizmet ve onları mutlu etmek için seçilmiş olduğum bilinciyle ve hukuk ilkelerine bağlı, laik, demokratik bir yönetim anlayışıyla; n Bilime, yasalara, şehircilik ve mi marlık kurallarına, plan fikrine, uzmanlıklara ve takım çalışması ruhuna saygı göstereceğime; “benbilirimci ve keyfi davranışlarda bulunmayacağıma; hizmeti kentte yaşayanların tümüne, kişiler ve kuruluşlar arasında ayrım gözetmeden sunacağıma; çocuklara, yaşlılara, engellilere ve yoksullara ayrıca özen göstereceğime, n Kentin havasını, suyunu, ekolojik dengesini ve tüm canlılarını, tarım alanlarını, yeşil alanları, ormanları, su havzalarını, kıyıları koruyacağıma, n Kentin tarihsel dokusunu, arkeolojik, mimari ve kültürel değerlerini koruyacağıma; tarihsel yapıtlar arasında din, dil, ırk, mezhep, dönem ayrımı yapmayacağıma, n Kentsel planlamada, katılımcı bilimsel planlama ve tasarım ilkelerinin yanısıra kentin ve kentlilerin tümünün yararını gözeteceğime... Plan bütünlüğüne aykırı değişiklikler yapmayacağıma; noktasal imar kararları ya da plan değişiklikleriyle spekülasyon ve rant alanları yaratmayacağıma... Kentsel uygulamaları, tepeden inme kararlarla değil, şeffaflık içinde, uzman kuruluşların ve STK’lerin görüşlerinden yararlanarak, kentlilerle paylaşarak yapacağıma... Merkezi yönetimden gelebilecekler de dahil, kent ve kentli yararına olmayan her türlü baskıya karşı çıkacağıma, n Kent nüfusunun plan hedefleriyle uyumlu şekilde gelişmesi yolunda çaba göstereceğime, n Kentsel dönüşümün, çevresiyle barışık ve halktan yana olmasını gözeteceğime ve rantsal dönüşüme dönüştürülmesine olanak vermeyeceğime, n Belediye varlıklarını elden çıkarmayarak kentlilerin yararı doğrultusunda değerlendireceğime, kentin ekonomisine ve refahına katkılar getirecek girişimleri destekleyeceğime, n Belediyenin kaynaklarının şeffaflık içinde ve doğru kullanılmasını, belediye iktisadi teşebbüsleri’nin (BİT) planbütçe disiplini ve şeffaflık içinde çalışmasını ve denetlenmesini sağlayacağıma; personel seçiminde liyakati ön planda tutacağıma; belediye kaynak ve olanaklarını çıkar kapısı olarak kullandırmayacağıma, n Gecekondulara ve kaçak yapılaşma ya göz yummayacağıma, n Ulaşımda bireysel taşımacılığa de ğil, bütünleşik toplu ulaşım sistemlerine önem vereceğime, n Kenti, sokakları, kaldırımları, parkları bakımlı tutacağıma; yol kenarlarının ve özellikle de yaya kaldırımlarının otopark haline getirilmesine izin vermeyeceğime, n Kentsel altyapı çalışmalarını, hazırlanacak eşgüdüm planı ve programına göre disiplin içinde sürdüreceğime, n Her türlü âfet riskine karşı bilinçlendirme ve acil eylem planları geliştirilmesini sağlayacağıma, n Eğitim, bilim, sanat, kültür ve sporun koruyucusu ve destekçisi olacağıma, n Kentin gelecek kuşaklara tutarlı bir şekilde aktarılabilmesi için, bilimin rehberliğinde, ileri teknolojiyle, “Akıllı Şehir” doğrultusunda Bilişim Çağı’na uygun, yenilikçi, öncü adımların atılmasını sağlayacağıma, n Yol ve sokak afişleri ya da medya ilanlarıyla kendi reklamımı yapmayacağıma, hemşerilerim önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.” Yolumuz, akıl ve bilim yoludur! C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle