14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 12 Ocak 2019 CUMARTESİ [email protected] EDİTÖR: EMRAH KOLUKISA TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN KÜLTÜR 37. DYO Sanat Ödülleri’nde Pentür dalında “İsimsiz” eseriyle Sidar Baki (sol üstte) ve “DoğaBedenKent” adlı eseriyle Murt Özbakır (sağ üstte) ödül aldılar. Semih Çınar’ın “Atık No 1” (sağda) adlı eseri Özgün Baskı dalında DYO Sanat Ödülü’ne layık bulundu. Sanatçılar ödüllerini Feyhan Yaşad’ın elinden aldılar. 52 yılın tortusu37.DYOSanatÖdülleriSergisiGalataRumOkulu’nda Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından gerçekleştirilen DYO Sanat Ödülleri Sergisi, Galata Rum Okulu’nda özel bir davetle sanatseverlere kapılarını açtı 37. DYO Sanat Ödülleri Sergisi açılışı, Galata Rum Okulu’nda düzenlenen özel bir davetle gerçekleşti. Ya Açılıştaki konuşmasında, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı ve Yaşar Topluluğu olarak amaçlarının ülkenin eğitim, kültür ve sanat alanında ödüllü ve sergilenmeye değer bulunan eserler seçildi” diye konuştu. İzmir kent müzesi şar Eğitim Kültür Vakfı İdare He kalıcı izler bırakmak olduğunu söy Yarışmada dereceye giren pen yeti Başkan Yardımcısı Feyhan leyen Feyhan Yaşar, “52 yıldır ara tür dalında ‘Doğa –Beden Kent Yaşar’ın ev sahipliğinde gerçekle lıksız sürdürdüğümüz DYO Sanat 1’ isimli eseriyle Murat Özbakır’ı şen davete sanat ve iş dünyasın Ödülleri bizim için çok değerli. Türk ‘İsimsiz’ adlı eseriyle Sidar Baki’yi dan isimler katıldı. resim sanatında, sanatın ve sanatçı ve özgün baskı dalında ’Atık No 1’ 1967’den günümüze nın yanında olduk, birbirinden de isimli eseri ile Semih Çınar’ı kutlağerli jüri üyeleri ve sanatçılarla ça yan Feyhan Yaşar, sanatçılara ba 37. DYO Sanat Ödülleri sergisin lıştık. ‘Evrende Dönüşüm’ teması ile şarılarının devamını diledi. de bu yıl ödül alan ve sergilenme düzenlediğimiz yarışmamıza 500’e İzmir’in ilk kent müzesinin çalış ye hak kazanan 56 eserin yanı sıra yakın sanatçının 800’e yakın eseri malarına da başladıklarının müj 1967 yılından bu yana yarışmada katıldı. Prof. Dr. Zahit Büyükişliyen, desini veren Feyhan Yaşar; “Baba ödül almış 70 eser de özel bir ko Prof. Neş’e Erdok, Prof. Dr. Burcu mız Selçuk Yaşar’ın hayallerinden leksiyon ile sergileniyor. Küratör Pelvanoğlu, Prof. Dr. Şeniz Aksoy, birini daha hayata geçiriyor olma lüğünü Denizhan Özer’in gerçek Prof. Dr. Hasan Kıran ve Doç. Umur nın heyecanı içindeyiz İzmir’in ilk Soldan sağa: Selen Yiğitbaşı Ducker, İdil leştirdiği sergi 10 Şubat tarihine Türker’in yer aldığı seçici kurulu kent müzesinin 2019’un ikinci ya Yiğitbaşı, Feyhan Yaşar, Ahmet Yiğitbaşı. kadar gezilebilecek. muzun yaptığı değerlendirmelerle rısında hizmete açacağız” dedi. Behiç Ak’a Eflatun Nuri Ödülü Konak Belediyesi ile İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) işbirliğinde ikincisi düzenlenen Eflatun Nuri Ulusal Karikatür Yarışması’nda dereceye giren karikatüristler ödüllerini 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde düzenlenen törenle aldı. Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde (AASSM) gerçekleştirilen gecede gazetemiz çizeri Behiç Ak’ın “Yayınlanmış Basın Karikatürü” dalında kazandığı ödülü, İzmir temsilcimiz Hakan Dirik aldı. AASSM’deki törenin açılış konuşmasını İGC Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Dilek Gappi yaptı. Ardından söz alan Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş, “Baskıyı, diktatörlüğü ve egoyu yere indirenler karikatüristin çizgileridir. Oysa bugün ne özgürce yapılan sanattan, ne de özgür basından söz etmek mümkündür. Türkiye basın özgürlüğü sıralamasında dünyadaki 180 ülke arasında 159’uncu sıradadır. 141 gazeteci tutukludur. Yüz akımız tiyatro sanatçıları eleştirileri gerekçe gösterilerek hem onlar hem de yer aldıkları televizyon programları karartılıyor, gazeteciler hakkında iddianameler düzenleniyor. Böyle bir ülkede yaşıyor olmanın acısı hepimizin içini yakıyor” dedi. Yarışmada birincilik ödülünün Aşkın Ayrancıoğlu, Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş’ın elinden alırken, Mete Ağaoğlu ikinci, Hasan Ceylan ise üçüncülük ödülünü kazanan isim oldu. Yarışmanın “Yayınlanmış Basın Karikatürü Ödülü” Behiç Ak’ın oldu. Ödülü gazetemiz İzmir Temsilcisi Hakan Dirik aldı. l İZMİR / Cumhuriyet Filiz Kutlar: Yaşasaydı Türkiye’ye üzülürdü Onat Kutlar’ın Yazarımız Onat Kutlar anıldıKURTULUŞARI Aşiyan’daki mezarına çiçekler bırakıldı. Gazetemiz yazarı, şair, sinema eleştirmeni Onat Kutlar, katledilişinin 24. yılında Aşiyan’daki mezarı başında anıldı. Anmaya eşi Filiz Kutlar, kardeşi Ege Kutlar, arkadaşı fotoğrafçı Yavuz Onar, yakınları ve sevenleri katıldı. Eşinin mezarına çiçek bırakan Filiz Kutlar, “Korkunç olaydan aylar, yıllar önce terör başlamıştı. Dinci terör can almaya başlamıştı. Sokaklar korkunçtu. Onat, hatta bir pazar Cum huriyet gazetesinde çıkan yazısında şöyle yazmıştı; ‘Sokağa çıkıp dolaşmak istiyorum. Ayağıma terör bulaşıyor’. Ölmeden birkaç ay önce yazmıştı. Ben terörün bitmesini istiyorum. Fakat hiç bitecek gibi görünmüyor. Başka canların teröre kurban gitmemesini diliyorum. Türkiye’nin bu durumu bizi umutsuzluğa düşürüyor. Onat, Türkiye’nin şuanki durumunu bilseydi çok üzülürdü” diye konuştu. Ne olmuştu? Taksim’deki The Marmara Oteli’nin kafesinde 30 Aralık 1994 akşamı terör örgütü PKK’nin patlattığı bomba, Onat Kutlar ile arkeolog Yasemin Cebenoyan’ın ağır yaralanmasına yol açmış, Cebenoyan olay yerinde yaşamını yitirirken Kutlar da tüm çabalara karşın kurtarılamayarak 11 Ocak 1995 günü yaşamını yitirmişti. l İSTANBUL/Cumhuriyet Burak Bedikyan “New Beginning” (SteepleChase) Gönül rahatlığı ile telaffuz edebiliriz: 11 orijinal kompozisyon ve “Stella By Starlight” yorumundan oluşan dördüncü albümü “New Beginning” ile piyanistbesteci Burak Bedikyan devlerin yer aldığı dünya caz sahnesinin yeni azalarından biri artık. Bu onun ilk trio formatlı albümü. Yoldaşları ise basçı Jay Anderson ile davulcu Adam Nussbaum, ki Burak’ın müzikal emelleri için kesinlikle doğru isimler. Her müzisyenin öne çıktığı ya da diğerine destek olacağı anlar o kadar büyük bir doğallık içeriyor ki; bu da üçlüyü sanki on yıllardır birlikte çalıyormuşçasına uyumlu kılıyor. Zarif melodik yapısı, lirik çizgili ifadeleri, pınar gibi çağlayan doğaçlamaları, dinamik soloları, polirit mik yürüyüşleri; bunlar bir araya geldiğinde tematik bir bütünlük oluştururken, hem besteci hem de bir icracı olarak Burak’ın hayli olgunlaştığına işaret ediyor. Yolu daha hayli uzun şüphesiz. Ancak yaratıcı fikirleri ve çalışkanlığı sayesinde hattını ve sound’unu oturtmuş, kişiliğinin kavislerini oluşturmuş bir müzisyen olarak Burak, bu yolda artık daha keyifli olacak. Albümün adı sadece İstanbul’dan göçerek New York’a yerleştiğini anlatmıyor; Burak’ın “New Beginning” albümü ile ustalık dönemine girdiğini ilan ediyor. Eda And “Augmented Life” (Z Kalan) “Augmented Life” hem adıyla hem de içeriğiyle açıktan açığa belli ediyor ki piyanistbesteci Eda And’ın gönlündedünyasındamüziğinde birden fazla dönem, tür ve kahraman var. Klasik dünyadan Maurice Ravel, György Ligeti ve Ahmet Adnan Saygun, caz tarihinden Bill Evans, Keith Jarrett, bizden Tuna Ötenel ve Aydın Esen; ama hepsinden fazla 2013 yılında genç yaşta kaybettiğimiz basçı babası Kürşat And. Cazı merkeze alarak diğer türleri kucaklayan bir anlayışla oluşturmuş Eda ilk albümünü. Oryantal melodiler, aksak ritimler, modern bir zihniyetle iç içe geçirilmiş caz ve klasik müzik armo nileri. Ve hepsinin aritmetik toplamı: çok keyifli bir Groove ve doğaçlama iklimi. Bu işin diğer aktörleri usta müzisyenler tabii: davulda Volkan Öktem, basta Volkan Hürsever, saksofonlarda Serdar Barçın, Engin Recepoğulları ve Yahya Dai, vurmalılarda Türker Çolak; bir de İzmir Jazz Strings yaylı dörtlüsü. Sözlü tek parça olan “İzmir Ballade” değerli yorumcu Sibel Köse tarafından seslendirilmiş. Müzik hayatına seyrüsefer halinde Almanya ve Türkiye’de devam eden 30 yaşındaki Eda doğup büyüdüğü ülkesinden daha fazla değer görüyor gurbette, maalesef. Müzisyen babanın müzisyen kızı... İyi müzisyen babanın iyi müzisyen kızı... Düş, edebiyat, ütopya Goethe düş gücünün doğadan insana bir armağan olduğunu, Einstein düş gücünün bilgiden daha önemli olduğunu söyler. Düş kurulmazsa yaşam da kurulamaz. İnsanı yücelten, farklı kılan bilim ve sanatı, düş gücü geliştirir. Büyük işler, büyük düşler kuran insanlarca başarılır. Bilimde ve teknolojide gelişmeyi sağlayan, insanlığın kendi kendisiyle kıvanç duymasını sağlayan bilimkurgu dediğimiz anlatılar, oyunlar, filmler, bazı insanların düşleridir. Düş güçlerinin büyüklüğü, Da Vinci’yi, Sinan’ı, Verne’i büyük insan kıldı. Namık Kemal’i ve Tevfik Fikret’i anlayarak, onların düşlerine yeni düşler katmasaydı, gerçekleşebilmesi çok zor olan “vatanı kurtarma” düşleriyle genç yüreğini doldurmasaydı Mustafa Kemal, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştirilemezdi. Nâzım Hikmet’in müthiş düş gücü olmasaydı o ciltler dolusu şiirlerini, Memleketimden İnsan Manzaraları’nı yazamaz, şiirimizi taçlandıramaz, dilimize olan güvenimizi doruğa taşıyamazdı. Tonguç, büyük düşlere sahip olmasaydı, Atatürk’le, İnönü’yle, Arıkan’la, Yücel’le bütünleşip gerçekçiliği ve ilişkileriyle oluşturduğu insan zincirini yaratamaz, 80 yıldır tartışılan “Köy Enstitüleri sistemi”yle efsaneleşemezdi. Gözyaşını gülmeceye çeviremezdi Aziz Nesin. Hiçbir şey, düş gücü kadar özgür değildir. Özgürlük, ölümsüzlükle birlikte insanın en büyük tutkusu olan düş gücü, edebiyata 18. yüzyılın ikinci yarısında romantizmle girdi. Romantikler, sanatçıya Tanrısal bir “yaratma gücü” yakıştırdılar. Onlara göre bir yapıtın değeri, var olana benzemesinde değil, okuyanda uyandırdığı coşku ve yarattığı aydınlanmadaydı. Hugo, güzel bir sanat yapıtının yalnızca güzel olduğunu, güzelin yanında çirkini de içerdiğinde yücelik katına yükseldiğini söyledi. Shelley, şiirin “dünyanın üstünde görünen örtüyü alıp orada uyuyan çıplak güzelliği” ortaya çıkardığını söyledi. Ve insanın düş gücünün sınırsızlığı, özgürlük çığlığı olan “ütopya”yı yarattı. İnsanın var oluşundan beri gerçekleştirmeyi istediği düşlerin gerçekleştiği kusursuz dünyalar tasarlamak edebiyatın vazgeçilmez tutkusu oldu. Yaşanan dünyadan daha iyi bir dünya özleminin önündeki engeller, ütopya yazarlarının bir gün gerçekleşeceğine inandıkları düşsel ülkelerle aşıldı. İlkçağda zulmü lanetleyen Hesiodos, Likurgos, Phaleas, barış arayan Aristophanes, Lukianos, Platon (Devlet) insanların özlemlerini anlattı. Yeniçağda Rönesans akla, gözleme, deneye dayanınca insanın özlemi İncil’in “cenneti” olmaktan çıktı. “Ütopya” sözcüğünü ilk kez Thomas More 1516’da kullandı. “Bilinmeyen, olmayan yer” anlamındaki onun ütopyası, düşsel ve ülküsel bir toplum tasarısıydı. Ütopya, görkemli bir anlam kazanarak türün adı oldu. İnsanın binlerce yıllık altın çağ özleminin, eşitlik arayışının coşkusu, umudu, yol göstericisi olurken bu arayışın karşılaşacağı engellere ve tehlikelere dikkat çekti. Companella, dünyayı kirleten fabrikaların olmadığı, herkesin sanatçı olduğu Güneş Ülkesi’ni yarattı. Bacon Yeni Atlantis’te cennetten daha güzel bir adayı anlattı. Cesur Yeni Dünya (Huxley), Hayvanlar Çiftliği, 1984 (Orwell), En Güzel Dünya (Jean Baby), tüketim kültürünün, sömürünün, kavganın olmadığı, her olanağın insanların mutluluğu ve özgürlüğü için seferber edildiği günümüzdeki bir düşsel ülkenin anlatıldığı Yarın (Havemann) önemli ütopya örnekleri oldu. Gerçeğin ötesinin arayışı ve dönemlerinin başyapıtları olan ütopyalarda insan doğayla kardeşti... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle