14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 12 OCAK 2019 CUMARTESİ TASARIM: İLKNUR FİLİZ hafta sonu Mustafa Balbay yeni kitabı “Köleliğe Kaçış”ta, Suriyelilerin göç dramını merkeze alıyor ‘Göçtarihin motorudur!’ MATEMATİĞİ SEVDİREN KİTAP Açılın biz kalkulus biliyoruz! Matematiğin sıkıcı olduğunu zannedenler varmış. Kandırmışlar onla rı. Doğru dille ve yöntemle anlatılan ma tematik, tadından yenmez. “İşlem Ta mam” bu iddia ile açıyor sayfalarını okura. Toprak Işık’ın, matemati ğin göründüğünden çok da ha eğlenceli olduğunu ka figen atalay nıtlayan başvuru serisi “İşlem Tamam”ın dördüncü kitabı ,TUDEM Yayınları’ndan çıktı. Işık, kitabın ilk sayfalarında “El bette güzel bir şeydir matematik. Bu nu fark etmek zor değil. Yeter ki onun la doğru ilişki kur. Dondurma güzel bir şeydir ama üzerine pul biber döküp ye meye kalkarsan onun kötü bir şey oldu ğunu zannedebilirsin. Matematik için de geçerli aynısı’’ diyor. Işık’ın mizahi anlatımını Doğan Gençsoy’un karikatür esintili resimleriy le buluşturan, mantıktan kalkulusa ma tematiğin alanları, Eski Mısır’dan Röne sans sonrasına matematiğin tarihsel ev rimi gibi matematik bilimine dair pek çok kuramsal ve uygulamalı bilginin sü rükleyici bir hikâyeyle anlatıldığı kitap, 10 yaş ve üzeri okurlar için hazırlanmış. Dünya kazan okuyan kepçe İşlem Tamam 4, “En güzel bir şey midir ki bu matematik” sorusundan yola çıkarak, sonsuzluk hesaplarından sıfıra uzanan matematik evrenindeki irili ufaklı bütün galaksileri sayfalarına taşıyor. Dünya kazan, okuyan kepçe, büyük matematikçilerin yaşam öyküleriyle süslenmiş eğlenceli mi eğlenceli bir gezintinin rehberliğini üstlenen kitap, çok gezenin mi, çok okuyanın mı daha fazla bildiği tartışmasını gündeme taşıyarak, en çok okuyarak gezenlerin öğreneceğinin de altını çiziyor. Doğru dille ve yöntemle anlatılan matematiğin, katıksız bir eğlenceye dönüşebileceğini savunan Işık, “İşlem Tamam”da okurları sayıların büyülü dünyasında yolculuğa çıkarıyor. KİTAPTAN.... ‘Bilim varsa ışık da vardır’ “Doğadaki bir sürü güzel görüntünün arkasında Fibonacci serisi vardır. Fibonacci... O da ne ki? Buzdolabı markası gibi. Fibonacci, yetenekli bir insan evladıdır. Meziyeti, belli sayıları seçip yan yana dizmek. Of, nasıl da bitirdim adamcağızı. Batı’nın Ortaçağ karanlığında parlayan ilk Avrupalı yıldızlardan biri olan koca matematikçiyi sayı dizicisi yaptım. Ortaçağ deyince eminim, aklına karanlık geliyordur. Yo, karanlık falan gelmiyor aklıma, diyorsun. Haklı da olabilirsin. Ortaçağ’da dünyanın her yanı değil, Avrupa ışıksızdır. Örneğin aynı dönemde, özellikle İslam coğrafyasında, bilimin durumu oldukça iç açıcıdır. İleride bundan daha ayrıntılı bahsedeceğim. Bilim varsa ışık da vardır. Tersi de geçerli. Işık varsa bilim de vardır. Yani bu önerme çift gerektirmedir. Aman, neler söylüyorum ben böyle. Fibonacci’den girdik, önermelerden çıktık. Önermeleri lütfen unut şimdilik. Böyle darmadağınık anlatıp kafanı karıştırdığım için teşekkürünü peşin peşin kabul ediyorum. Kafanı karıştırdığım için bana teşekkür etmeni beklememin çılgınlık olduğunu düşünüyorsun. Hayır, hiç de değil. Karışıklık yeni düzenlemeler için fırsat demektir. Sana bu fırsatı verdiysem bana teşekkür etmeyeceksin de ne yapacaksın?’’ Türkiye coğrafyası, göçmen kuşların göç yoludur. Türkiye, aynı zamanda göçmen insan yolu... Tarihte de boşuna kavimler kapısı denmemiş. Aynı zamanda yurttaşlarının ilk fırsatta terk etmek istediği bir ülkeyiz.” GAMZE AKDEMİR riyeliler” olduğunu anımsıyorum. Öz Gazeteci yazar ve eski CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, Suriyelilerin sınır boyla gürlükle birlikte ilgi alanlarımdan biri Suriyeliler oldu. Biliyorum, pek çok kişi, “Bizim çocuklarımız işsiz. Onlara para veriyoruz. Gitsinler ülkele rında, kamplarda, umut ve can pazar ri için savaşsınlar” diyor. Ancak iç sa larında, bizzat gözlemlediği trajedi vaş bambaşka bir şeydir. Cephe belir leri ekseninde yazdığı romanı “Köle sizdir, dostdüşman kim belli değildir. liğe Kaçış”ta, okurları kasırganın gö Üst komşun celladın olabilir. Her şey zünden insan ve insanlık manzarala bir yana onların da insan olduğunu rına davet ediyor. Balbay’ın belgesel unutmamak gerekiyor. Türkiye’nin canlılığında kaleme aldığı “Köleliğe 81 iline eşit yayılan başlıca sorun Su Kaçış”ı salt kurgu sanan yanılır! Tıp riyeliler. Her ilde var. İşin bu noktaya kı romanındaki Suriyeli Halit’in ve ai gelmesinin temel sorumlusu da hükü lesinin başına gelenler gibi; yokluk, met. Bu madalyonun bir yüzü, öteki korku, trajedi ile iç içe göçmenler. He yüzü de Suriyelilerin yaşadığı acılar. le bir de önyargılarla mücadele edi Buna ayna tutmaya çalıştım. yorlar ki tam bir kör dövüşü! Tüm yakıcı gerçekleri merkezine aldığı “Köleliğe Kaçış”ı konuşurken sorularım Can pazarında her şeyin fiyatı var! önce gazeteci yazar ağabeyim Musta n Aralarına girip onlarla konuş fa Balbay’a sonra milletvekili Mustafa tunuz. Can pazarında başlıca nelere Balbay’aydı. tanık oldunuz, o evrende neler esin Komşun celladın olabilir! n Hayata beş sıfır geriden başlamak demek göçmen olmak. Hele ki Ortadoğu gibi korkulan, yanan bir coğrafyadan geliniyorsa. Önyargıların aşılması imkânsız değilse de zor. Tam bir kapan! Siz Suriyelilerin acısıyla ilk Silivri mapushanesinde tanıştınız. Sonra? Evet, ilk göç 29 Nisan 2011’de, Hatay’ın Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan girişle başlamıştı. O acıyla önceki yıllarda dünyanın dört bir oldu “Köleliğe Kaçış”ı yazmanıza? Ve umut denilen duyguyla mesafeleri neydi? Suriyelilerle üç yerde büyük bir yüzleşme yaşadım: Şanlıurfa’nın Suruç ilçesindeki kamplar, İzmir Basmane’deki Ege Denizi’nden Avrupa’ya ulaşma pazarı, İstanbulEdirne yolundaki sınıra yürüyen binlerce insan... Suruç’taki kampı ilk ziyaret ettiğim gün yağmur yağıyordu. Bir çadırın önünden geçerken dışarıda ipe serili çamaşırlar gördüm. Yağmuru gös terip neden dışarıda yanında yüz yüze gelmiş tuttuğunu sordum. tim. Çoğunluğu sırt çanta Sorumdan utandım. sıyla olmak üzere 80 ülke Çadırın içini göster gezdim. Bunlar arasında di. 89 metrekare iç savaşın acısını yaşamış de 6 kişi yaşıyorlar coğrafyalar da vardı. Su dı. Nereye koyayım, riyelilerin iç savaştan ka der gibi yüzüme çıp Türkiye’ye sığındığını baktı. Yağmur dine haberlerde izleyince, “Ey cek, bir daha yağa vah, bu acı büyür” dediği na dek kurursa ku mi anımsıyorum.  ruyacak, kurumaz Hükümet 2013’e dek sa bir yağmur daha Türkiye’ye giren Suriyeli yiyip sonra kuruya lerin envanterini bile tut cak. Böyle bir ha madı. Güya kısa sürede re yat. Çadırın içinde jim devrilecek, Suriyeliler üç çocuk bir elma de güle oynaya yeni bir re yı nöbetleşe ısıra jimde huzur içinde ülkelerine dönecekti. Olmadı. 2013’te sa Köleliğe Kaçış, okuru insanlık rak yiyordu. manzaralarına davet ediyor. İzmir’in Basma yı milyonu aşınca Göç İdaresi ne semtinde Arap Başkanlığı kurmaktan kalıcı kamplar ça tabelaların Türkçeden fazla oldu kurmaya kadar bir dizi önlem alma ğu sokaklarda neler yaşanıyor, inana ya çalıştılar.  mazsınız. DikiliÇeşme hattında sa Vurguladığın gibi onlar hayata en hile minibüsle grup götürme, zod az beş sıfır geriden başlıyorlar. De yak ayarlama, denize açılacak zama mir kapıların arkasında Suriyelilerin nı kollama, can yeleği, kimlik ve ben akın akın Türkiye’ye girişini izlerken, zer değerli eşyaları sudan koruyucu özgürlükte iç savaş coğrafyalarına kap, sahte pasaport, sahte diploma, yaptığım geziler geldi gözümün önü sahte kimlik yapımı... Bunların tümü ne. Balkanlar’da iç içe geçmiş halkla nün fiyatı var. Can yeleklerini inceler rın birbirini boğazlaması, Kuzey ve ken içlerinde sünger parçaları oldu Güney Yemen’de çizilmiş sınırların ğunu görünce donup kaldım. Umutla kan gölüne dönmesi, Güney Afrika Ege’nin öte yakasına geçmek isteyen Cumhuriyeti’nde beyazların siyahla insanlar suya düşünce bu can yelek ra yaptığı... Bu acıların benzerini Su leri onların ölüm yeleği oluyordu. riye yaşayacaktı. Zaman ne yazık ki 2 Eylül 2015’te Aylan Bebe böyle işledi. ğin cansız bedeninin kıyıya vurdu Hapisten 2012’de gazetem ğu gün binlerce kişi de İstanbul’dan Cumhuriyet’e gönderdiğim köşe yazı Edirne’ye gitmek için yola çıkmıştı. larından birinin başlığının “Bizim Su Almanya’nın kapıları açacağı habe ri yayılmıştı. Türkiye de sınıra gidişi durdurunca Suriyeliler yaya yola çıkmıştı. Biz de CHP Mülteci Komisyonu üyeleri olarak İstanbul’daydık. Onlarla birlikte Edirne’ye gittik. Zaman zaman yolda yürüdük. Aylan bebeğin ölümünün dünyayı uyandıracağı umudu vardı çoğunun yüzünde. Kırkpınar er meydanı Suriyelilerle dolmuştu. Sınır boyuna gitmeleri yasaktı. Gitseler bile tel örgüleri geçmeleri olanaksızdı. Yeni tip tel örgü yapıldı dediler. Merak edip gittik. Bu tel örgü değil, kalınlığı bir metreyi aşkın tel duvardı. Buna benzer pek çok yaşanmışlığı birleştirip romanlaştırdım. Uluslararası göç tariflerinin tümü bizde var n Göç var, göç var! Göçmen var, göçmen var! Canhıraş kaçan da, yurdundan kovulan da, ekmeği için istemeyerek giden de, farklı bir yaşam için gönüllüce ayrılan da göçmen. Tarih boyunca böyle bu. Gelecek zaman içinde neler olacaktır sizce? Türkiye göç olgusuna yabancı bir ülke değil. İç göçü bir yana koyuyorum; uluslararası göç tariflerinin tümü bizde var. Göç alan ülkeyiz, göç veren ülkeyiz, transit geçiş ülkesiyiz. Bunları her biri başlı başına sorun.  Türkiye’de 85 ülkeden gelen göçmen yaşıyor. Bir kısmı Türkiye’yi memleket edinmiş. Suriyelilerin dışında Afgan, İranlı, Iraklı binlerce insan var. Bunların önemli bir bölümü ilk fırsatta Türkiye’den Avrupa ülkelerine gitmeyi hayal ediyor.  Türkiye coğrafyası göçmen kuşların göç yoludur. Türkiye aynı zamanda göçmen insan yolu. Tarihte de boşuna kavimler kapısı denmemiş. Aynı zamanda yurttaşlarının ilk fırsatta terk etmek istediği bir ülkeyiz. Üniversitede anket yapılsın, en çok ne sahibi olmak istersiniz diye, “Vizeli pasaport sahibi olmak istiyorum” diyenlerin sayısı hiç de az çıkmaz.  Şu da bir gerçek; Göç tarihin motorudur. Anadolu’yu yurt edinişimizi düşünün. Osmanlı’nın çöküş döneminde Balkanlar’dan, Kafkaslar’dan Anadolu’ya gelen milyonları, Anadolu’dan göçenleri düşünün... 1950’lerin sonunda başlayan Almanya göçünü düşünün. Almanlar 1980’lerde şöyle demişti: “Biz Türkiye’den işçi getirmiştik, meğer insan getirmişiz.” Zira Almanlar, “Kalkınma sürecinde Türk işçileri bize çok faydalı oldu. Kalkındık, artık geri dönsünler” deyince biz ne dedik. “Irkçılık” dedik.  Suriyelilerle ilgili en kolayı “gitsinler” demek. Ama bu kolay görünmüyor. Ben, ‘Gelin biraz empati yapalım’ diyorum. Romanı bunun için yazdım. Diyelim ki hava karlı. Siz kar yağmasına karşısınız. “Ben kar istemiyorum” diye feryat etmenin faydası var mı? Yok. Ne yapmanız gerekir? Kara karşı önlem almanız. Artık deyim yerindeyse “Suriyelilerimiz” oldu. Bu aşamadan sonrasına bakmak gerekiyor.  ‘Suriye, Roma’nın köle ambarıydı’ n Kitabın adı insanı ürkütüyor; insanlar öyle bir halde ki, köleliğe doğru kaçıyorlar. Bu isim nasıl aklınıza geldi? İnsanlık tarihinin önemli bir boyutu köleliktir. Gezip gördüğüm ülkelerin çoğunda tarihteki kölelikle ilgili mekânlar, anılar da vardı. Güney Afrika Cumhuriyeti, Fas, Orta Asya ülkeleri, Mısır çarpıcı örneklerle doluydu. Tarihte insanlar zorla köle yapılıyordu. Bugün ise insanlar köle koşullarında yaşamak için ölümü göze alıyor. Bu, çağımızdaki toplumsal uçurumdur, çağın yüzkarasıdır. Romanda tarihteki zorla köle yapılmakla, bugünkü köle olmaya koşmak ara sındaki karşılaştırmayı da işledim. Bu acı çelişkiyi yazmak benim 15 yıllık hayalimdi. O zamanlar romanı bir Afrika ülkesi üzerinden yazmak istiyordum. Suriyeliler öne çıktı. Prof. Hasan Malay’ın “Çağlar Boyu Kölelik” adlı kitabı beni çok etkilemiştir. Romanda bu kitaba da gönderme yaptım. Roma döneminde bugünkü Suriye, Roma’nın köle ambarıydı. İlkçağlarda Suriyeli olmakla köle olmak eşit gibiydi. Kadere bakın... Roman hepimizi bir nebze “önce insanız” demeye yönlendirecek, diye düşünüyorum. Mülteci kadın olmak iki kat zor n Kitabınızda, savaşın canhıraş koşullarında, normal şartlarda felaket olarak nitelenebilecek olaylar başlarına hem de silsile halinde geldiğinde, acı içinde yutkunuyor romanın kahramanları. Doğru dürüst yas tutmaya dahi zaman yok. Kardeşin kardeşe bile eyvallahı olamadığı bir durumdalar. Böyle bir evren.. Romanın boyutlarını çok güzel özetledin. Sevdiğim bir söz vardır; denir ki: Savaşlar arkada üç ordu bırakır; sakatlar ordusu, gözü yaşlılar ordusu, hırsızlar ordusu. İç savaşlarda bu katlanır. Bir şey daha eklenir; göçenler ordusu. Romanda bunların büyük çoğunluğuna yer verdim. Yaşanan acıların, vahşi duyguların, fırsatçılıkların hepsi gerçek. Marco Polo ünlü geziler kitabında şöyle der: “Gördüklerimin tümünü yazmadım. Zira inanmayabilirlerdi...” Ben de acıların, acıdan beslenenlerin tümünü yazmadım. “Balbay, abartizm sanatını kullanmış” diyebilirlerdi. En büyük acıyı kadınlar yaşıyor. Onların yaşadıklarını sözcüklere dökmeyi ayrıca önemsedim. Kadınlar hem Suriyeli erkeklerin baskısı altında hem Türkiye’de onlara farklı bakışlar var. Mülteci olmak zor, mülteci kadın olmak iki defa zor. ‘Suriyeliler beni ararlar’ n Başta Halit olmak üzere onlara roman kişileri demek bile ne kadar doğru bilemedim.. Suriyeli kafilelerde bire bir tanıştığınız en çok kimler geldi gözünüzün önüne yazarken? Şanlıurfa’nın Suruç ilçesindeki kamplar, İzmir Basmane ve İstanbulEdirne yolundaki sınırına yürürken tanıdığım Suriyelilerin bir bölümü romanda var. Özellikle İstanbulEdirne yolunda tanıdığım gruplardan çok etkilendim. Aileler paramparçaydı. Yakını Ege Denizi’nde kaybolmuş olandan Suriye’deyken iç savaşta ölene kadar. Yolda hamile kadınları görünce ayrıca etkilenmiştim. Daha sonra anladım ki; hamilelik de Avrupa’ya ulaşmanın bir unsuru. Bir baba anlatmıştı; Karısı üçüncü çocuğa hamileydi. Kimi zor anlarda kötü muamele görmemenin, kapalı kapıları açmanın bir yolu da kadının hamile olmasıydı. Kadının yaşadığı zorlukları düşünün. Cep telefonumda 50’yi aşkın Suriyelinin telefonu var. Sıkışınca beni ararlar. İzmir’de dükkân açanlar var. Belediyeler zorluk çıkarırsa, “Balbay’ın arkadaşıyız” diyorlarmış. Burada şunu özellikle vurgulamak isterim, romandaki olaylar gerçek, ancak karakterleri ben yarattım. Romanda geçen olayların çoğu bizim toplumumuzun da kanayan yarası. Ötekileştirme, çocuk gelin, kadına şiddet bire bir dikkat çekmek istediğim evrensel sorunlar. Ortadoğu’da tek örnektik n Göçmenler için bir vekil olarak Meclis’te neler yaptınız? Meclis’te İnsan Hakları Komisyonu’na bağlı Mülteci Hakları Alt Komisyonu var. Bunun dışında Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir komisyonu var. Ben partinin komisyonunda yer aldım. Çalışmalarımızı kitap haline getirdik. Çözüm önerilerimizi sunduk.  n Oy için kelle hesabını çoktan geçen bu vahim projede AKP neyi görüyor da görmüyor? İktidar başlangıçta yaptığı hatayı sürdürüyor. Her şeye “kullanılabilir mi”, “üzerinden siyaset üretilebilir mi” diye bakan iktidar, bu konuda da öyle. Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklerseniz, bu yanlış sonuna kadar devam eder. İktidar başta “Esad’ı devir, bunu kendi zaferine çevir” diye yola çıktı. Gelinen noktada Suriye Devlet Başkanı Esad, uluslararası dengeleri de kullanarak ayakta kalmayı başardı. Türkiye, öteden beri Ortadoğu ülkelerinin içişlerine karışmazdı, ama diyaloğu da iyi kurardı. Örneğin İranIrak sekiz yıl savaştı, biz her iki tarafla görüşebilen az sayıdaki ülkeler arkasındaydık. Şimdi Ortadoğu’nun üç önemli ülkesi Suriye, İsrail ve Mısır’da büyükelçimiz yok. Gezdiğim ülkeler, okuduklarım, yaşadıklarım gösteriyor ki; komşularınızla iyi olmadan, huzur içinde yaşayamazsınız. Türkçemiz ne güzel söylemiş; Ev alma komşu al, komşu komşunun külüne muhtaç... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle