19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER eposta: [email protected] Cumartesi 22 Eylül 2018 2 TASARIM: İLKNUR FİLİZ Fikret Mualla, resimlerini neden denize attı? Fevzi Çakmak’ın Nâzım’la ilgili devleti ‘uyaran’ raporlara imzası yeni yayımlandı. Damadı Burhan Toprak da Güzel Sanatlar Akademisi’nde müdürken, ünlü ressam Fikret Mualla’ya resimleri ‘çöpe at’ der. Mualla ise denize atar ve yurdunu terk eder. A.CELAL BİNZET Ressam/Sanat Yazarı Cumhuriyet gazetesi, unutturulmuş bir konuyu gündeme taşıyan çok önemli bir olayı “80 Yıllık Çok gizli Nâzım Belgesi” başlığıyla gün yüzüne çıkardı. Böylelikle dönemin ünlü bir askerinden ideoloji bahanesi altında bir sanatçıya karşı girişilen saldırıyı öğrenmiş olduk. Bilineni, yeniden bu kez de belgeli anımsattı. Dönem, her kavramın birbirine karıştığı, düşünenlerin üzerinde kara bulutların dolaştığı zamanlar. Özellikle sanatçıların payına düşen, izlenme ve üzerlerinde baskı kurulmasıydı. Fevzi Çakmak, bu konuda kendi üzerine düşen bu görevi eksiksiz yerine getirecekti. O günlerin olaylarına bakılırsa politik çatışmaların iki büyük eksen üzerinde yürütüldüğü açıkça görülür. Büyük karmaşa günlerinin tartışmalarını tümüyle buraya aktarmak olası değil elbet. Niyetim, olaya bir başka açıdan bakmak. Az önce de dillendirildiği gibi, bir sanatçı (Nâzım Hikmet) üzerinden yaratıcı düşünce ve dünya görüşüne karşı açık bir saldırı var ortada. Çok da yabancısı olunan bir durum değil. Ülkemizde her dönem, benzeri anlayışın örnekleriyle karşılaşmak hiç de zor değil. Zamanlar değişse de bakış açısı aynı kalıyor. Çakmak’ın damadı da aynı idi Nasıl mı? Burhan Toprak (19061967) adı, uzun yıllar Güzel Sanatlar Akademisi’nde yaptığı öğretmenlik ve müdürlük görevleriyle anılır. Bir başka özelliği de Mareşal Fevzi Çakmak’ın kızıyla evli oluşudur. Yadırganacak bir durum değil. Ancak, yaptıklarıyla, Çakmak’ın düşünsel bağlamda izinde olduğunu Fikret Mualla (Fotoğraf: Ara Güler) gösterir davranışlarını buraya not etmekte yarar var. Akademideki müdürlüğü sırasında Fikret Mualla ile yaşadığı bir olay onun çağdaş sanata bakışını ortaya koymuştur. Fikret Mualla, devletin koleksiyonunda bulunmasını istediği birkaç resmini satın alınması için akademiye götürür. O dönemde henüz Devlet Resim ve Heykel Müzesi kurulmadığından alımlar akademi tarafından yapılmaktaydı. Akademi kapısında karşılaştığı müdür Burhan Toprak’a resimlerini gösterdiğinde hiç beklemediği ters bir tepkiyle karşılaşır sanatçımız. Ona göre bu yapılanların resimle ilgisi yoktur. Çok ağır sözcüklerle hakaret ederek bu resimleri götürüp atmasını söyleyerek dönüp gider. Evinin aylık kirasını bile ödemekte güçlük çeken sanatçı, bu tepkiye karşılığı, elindeki resimleri denize fırlatarak gösterecektir. Bilindiği gibi Fikret Mualla, sonrasında çok sevdiği İstanbul’u, yurdunu terk ederek yaşamının kalan bölümünü Fransa’da geçirir. Bugün sanatımızın önemli adları arasında sayılır sanatçı. Ölümünden yıllar sonra Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile eşinin girişimleri sonucu bazı yapıtları müzelerimize kazandırılacaktır. Ancak yaşadığı dönemde karşılaştığı o kötü davranışın anısını hiçbir zaman atamaz üzerinden. Fevzi Çakmak ile Burhan Toprak adlarını buluşturan noktanın benzerliği, çağdaş sanata karşı takınılan tutumun aynı olması. Sanat alanlarının ayrı olması sonucu değiştirmiyor. Bu geleneğin hiç şaşmadan bugün de artarak sürdüğünü söylemeye gerek var mı bilmem! İsveç’te kaybeden sol mu oldu? Dr. Utku YAPICI Adnan Menderes Üniversitesi öğretim üyesi İsveç’te son otuz yılda sürekli oy kaybederek bu ay yapılan seçimlerde % 30 bandının altına inen Sosyal Demokrat Parti’nin (SAP) gerileyişi dünyada ve Türkiye’de yankı uyandırdı. Bazı yayın organları SAP’ın gerileyişini, “Sol Ağır Yaralı”, “İsveç’te Sol Dağıldı” gibi başlıklarla haberleştirdi. Bu başlıklar, İsveç’te gerileyenin sol mu, yoksa neoliberalizm mi olduğu sorusunu beraberinde getirdi. İsveç, sosyal demokrasi ile ilgili literatürde adından sıklıkla söz ettiren bir örnek olageldi. Bu durumun iki nedeni var. Birincisi, ülkede SAP’ın iktidar ile özdeşleşmesi... Başarının ölçüsü iktidar olup, orada kalabilmekse, parti başarılı oldu. SAP 1932 yılından itibaren 20. yüzyıl boyunca iki ara dönem dışında demokratik seçimlerle iktidarda kalmayı başarabildi. İkincisi, partinin refah devletini inşa etmeyi başarabilmesi... SAP genellikle koalisyon ortağı olan Köylü Partisi ile birlikte, köylünün ürününün “para edebilmesi” için işçi ücretlerinin artırılması gerektiği düşüncesinden yola çıktı. Ayrıca sanayileşmede göreceli geri bir ülkede, geri kalmışlığı kısa vadede aşabilmek amacıyla büyük devlet yatırımları gerçekleştirdi. Devlet yatırımlarının etkisiyle işsiz sayısı 1932 sonrası ilk birkaç yılda neredeyse sıfırlandı. İsveç sosyal demokrasisi, toplumsal adaleti ve barışı refah devleti politikalarıyla kurdu. Ernst Wigforss’un (18811977) 19321949 yılları arasındaki maliye bakanlığı döneminde ülke, iç talebi artırma politikasıyla büyük bir iktisadi dönüşüm yaşadı. İsveç sosyal demokratlarının kuramsal bir yaklaşım sahibi olmadığı literatürde dillendirilse de, Alva ve Gunnar Myrdal ve Ernst Wigforss’un kuramsal düzlemde de sosyal demokrasiye kattıkları, İsveç sosyal demokrasisinin sadece “pragmatik”, “uygulamaya dönük”, “kuram yoksunu” bir sol anlayış olmadığını kanıtladı. Özellikle Wigforss’un 194669 yılları arasında başbakanlık görevini yürüten Tage Erlander ve 1969 sonrasında bu görevi üstlenen Olof Palme üzerindeki ideolojik etkisi, Wigforss’un görüşlerinin uzun yıllar iktidarda kalması anlamına geldi. Wigforss’un sosyal demokrasisi, burjuva toplumunu, burjuvaziyi ezmeden fakat kapitalistlerin sahip olduğu gücü demokratikleştirerek dönüştürmek hedefine yönelmişti. Hedeflerine ulaşmak için kullandığı temel araçlar planlı ekonomi ve adaletli bir vergi politikası olmuştu. Wigforss, emeklilik yazılarında belki de temel yaratıcısı Sosyal demokrasinin ‘kalesi’ İsveç’te yapılan seçimlerde SAP’ın gerilemesi ve yükselen sağ oylar, ülkede ve dünyada şaşkınlık yarattı. Atlanan bir gerçek var: SAP neoliberal politikalara onay veriyor. İsveç 9 Eylül’de sandık başına gitmişti. olduğu İsveç’in refah devleti yapısı ile yetinmediğini, daha fazla eşitlik ve demokrasi hedefini vurgulayarak dile getirmişti. Wigforss’un Üçüncü Dünya’ya bakışı da özellikle Palme üzerinde etkiler yarattı. Palme, Güney’de ilerleme olmadan, endüstrileşmiş ülkelerdeki refahın sürdürülebilir olmadığını ifade etti. Vietnam Savaşı’nın bir milli kurtuluş mücadelesi olduğunu savunarak bu savaşta Vietnam’ın yanında yer aldı, ABD karşıtı protestolara bizzat katıldı. Kabuk değiştiren İsveç Solu 1982 seçimlerinde altı yıllık aranın ardından iktidara gelen SAP, 1980’ler boyunca azınlık hükümetleri ile ülkeyi yönetmeyi sürdürdü. Ancak, “yeni” sosyal demokrat parti, eskisinden oldukça farklıydı. Üçüncü yol (den tredje vågen) söylemiyle, sıkı para ve mali politika izleyen parti, arzyönlü ekonomi politikası ve % 16’lık devalüasyon ile sermaye kesimine yaklaştı. Bu politikayı, azınlık hükümetinin ancak sağdan gelecek destek ile iktidarını koruyabileceği fikri ile meşrulaştırmaya çalıştı. SAP’ın neoliberal dönüşümüne en belirgin tepki 1991 seçimlerinde görüldü. Muhafazakâr Parti iktidara geldi ve söz konusu parti liderliğinde dört partili bir koalisyon kuruldu. SAP, doğal seçmeni olan sabit gelirlileri göz ardı ederek “merkez parti” imajına sığınma politikasıyla seçimlerde başarı elde edemedi. Partinin 1936 seçimlerinden itibaren % 4353 bandında seyreden oyları % 37’ye geriledi. 1994 seçimlerinde sağ politikalara tepkiden dolayı yeniden yükselişe geçen (% 45.3) partinin oyu bu seçimlerden günümüze kadar kade meli olarak düştü, nihayet 2018 seçimlerinde % 28.3’e geriledi. Kaybeden kim oldu? SAP’ın oy oranlarındaki düşüşte partinin neoliberal eleştirilere uygun bir politik dönüşüm yaşaması etkili oldu. İsveç modelinin sürdürülebilir olmadığına dayanan bu eleştiri, SAP kadrolarında destekçi buldukça, vergi yükünü sabit gelirliler çekmeye başladı. Sabit gelirliler maaşlarının neredeyse yarısını doğrudan ya da dolaylı vergiler biçiminde öderken, sermayedarlar önemli vergi avantajlarına kavuştu. Yönetim, sosyal sigorta sistemini işlevsizleştirdikçe, birçok kişi ya ağır sağlık faturaları ile ya da özel sağlık sigortaları ile tanıştı. Emekli maaşları düşürüldü. Bu süreçte neoliberal kanat, refah devletinin daha da törpülenmesini tek çıkış reçetesi olarak sundu. SAP ise bu reçeteye onay verdi. İsveç seçimleri sonrasında hükümet kurma çalışmaları sürüyor. SAP, Sol Parti ve Yeşillerin toplam vekil sayısı 144 iken sağ blok 143 vekile sahip. Irkçı İsveç Demokratları Partisi ise 62 vekillik kazandı. SAP için iktidarda kalmanın tek yolu, neoliberal ekonomi politikalarının destekçisi merkez sağ blok ile koalisyon. Alternatif iktidar senaryosu ise merkez sağın dışarıdan destekleyeceği bir azınlık hükümeti... İki blok da İsveç Demokratları Partisi ile koalisyonu düşünmediğini ilan etti. Tüm bunlar İsveç’in 1991 seçim sonuçlarıyla benzer bir tabloda olduğunu gösteriyor. Kaybeden; yani seçmen tarafından cezalandırılan fikir “üçüncü yol sosyal demokrasisi”; aslında neoliberalizm. İlginç bir biçimde, seçim sonrası tabloda kazanan da o. Peki, bir gün kazanan sol olabilecek mi?... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle