28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER eposta: [email protected] Perşembe 20 Eylül 2018 Il2tihaplı bölge: Idlib TASARIM: ECE KURTULUŞ AHMET YAVUZ Emekli Tümgeneral Suriye’de devam eden iç savaş önemli değişimlere uğradığı için son gelişmelere odaklanıyor ve başlangıç yanlışlarını gözden ırak tutuyoruz. Oysa meseleyi doğru anlamak ve doğru analiz edebilmek için geride kalanı dikkatten uzak tutmamalıyız. Suriye’de rejimi değiştirme hayali, üstelik buna emperyalist ülkelerle birlikte girişmek yanlış bir jeopolitik tercihti. Bedelini ödüyoruz. Ödemeye de devam edeceğiz. Yakın ve orta gelecek buna işaret ediyor. ABDBatı ile dans önce IŞİD belasını sonra PYD/YPG sürprizini ortaya çıkardı. Kuzey Suriye’de de birleştirilen kantonları... Tabii Rusya’nın müdahil olması ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamayı amaçlaması, işin tabiatını değiştirdi. Bu durum Türkiye’ye yeni hareket alanı yarattı. İktidar, ortaya çıkan bu yeni durumun sağladığı inisiyatif ile duruma müdahale imkânı buldu. Doğru bir değerlendirmeyle “beka” sorununu gördü ve iki kritik hamle yaptı: Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı. ABD’nin amacının IŞİD ile mücadele olmadığı ve esas amacının Suriye’yi bölmek, mümkünse Irak ve Suriye kuzeyinde Kürt etnisitesine dayalı bir devlet kurmak olduğu zihinlerde berraklaşınca yeni bir saflaşma yaşandı: Bir yanda ABDBatı, diğer yanda RusyaİranTürkiye ve Suriye... Kuzey Irak referandumu da bu saflaşmayı belirginleştirdi. Türkiye’nin Irak Merkezi Yönetimiyle ilişkilerini de olumlu kıldı. Bu süreçte Suriye içinde dört Çatışmasızlık Bölgesi belirlendi. Bunlardan biri İdlib’ti. İdlib’in ana sorumlusu olarak Türkiye bölgede 12 Gözlem Üssü inşa etti. Rusya ve İran da kendi üslerini kurdular. Bu dört çatışmasızlık bölgesinden üçü Suriye Ordusu ve destekçilerince rejim muhaliflerinden temizlendi. Temizleme elbette kanlı oldu. Ancak kimi görüşmeler sonucu, bu alanlardan bazı terörist grupların ve bölge sakinlerinin de İdlib bölgesine taşınmasına izin verildi. Bu durumun Rusya tarafından bilerek yapıldığı varsayılabilir. Tahran zirvesi An itibarıyla Suriye devleti bu bölgeyi temizlemek istiyor. Rusya ve İran da... Ancak Türkiye bunun yapılmasına hem evet hem de hayır diyor. Evet derken mecburiyetten ve kerhen, hayır derken haklı kaygılardan hareket ediyor. Kerhen evet diyor. Zira 7 Eylül’de Tahran Zirvesi sonuç bildirisinde yer alan “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı” ifadesini reddetmesi halinde Astana süre Türkiye’nin Suriye’ye bakışında varolan ‘Esad’sız olsun’ algısı, Suriye’ye yönelik sürdürülebilir bir politika yürütmesine de engel teşkil ediyor. BM’de temsil edilen, ordusuyla savaşan bir ülkenin geleceğinde Esad’a odaklanmak, ‘miyop’ bir bakış açısı. Bedeli ağır olacaktır ve ABD’ye yarayacaktır. Cem Genco/AA Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından, dün İdlib’de gerginliği azaltma bölgesindeki ateşkes gözlem noktasına beton blok sevkıyatı gerçekleştirildi. Kullanılacak beton blokları taşıyan 11 TIR, Hatay’ın Reyhanlı ilçesindeki Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan çıkış yaptı. Beton blokların 4 metre yüksekliğinde ve 12 ton ağırlığında oldukları öğrenildi. cinin biteceğini ve yeniden ABD’nin dümen suyuna girmek mecburiyetinde kalacağını biliyor. Bu bölgede Suriye’nin egemen olmasını da istemiyor. Onun bu bölgeye egemen olması halinde önce Afrin, daha sonra Cerablus bölgelerine basınç yapacağını görüyor. İdlib’de hemen yapılacak bir operasyona hayır demesi ise çok doğrudur. Zira acele ve hızlı yürütülecek bir operasyonun bedelini en çok Türkiye ödemek durumunda kalacaktır. Yeni bir göç dalgası Türkiye’nin tahammül sınırlarını zorlayacaktır. Bunun yanında terörist grupların sızması olasılığı çok güçlüdür. Türkiye’nin güvenliğine yönelik tehdit ortaya çıkarma potansiyeli vardır. İdlib’e yönelik operasyonun Türkiye’ye maliyet çıkarmadan/asgari maliyetle yürütülmesi esas alınmalıdır: Zamana yayarak, halkı yerinden etmeden ve El Kaide türevlerini hedef alarak... Bu nasıl olacak? Yanıtı sahada verilebilir. Masa başında değil. Ancak başarı lı bir operasyon için gerek şart bölgenin Heyet Tahrir Şam (HTŞ ) mensuplarının temizlenmesini istemekte samimi olmaktır. Bu sağlanırsa arkası gelecektir. Esas sorun alanı CB Erdoğan’ın Bakü dönüşü uçakta gazetecilere yaptığı açıklamalar (Gazeteler, 17. 9. 2018), Suriye rejimini meşru olarak görmediğini bir kez daha ortaya koymuştur. Oysa rejim BM’de temsil edilmekte, ordusuyla savaşmaktadır. Bu bakış açısını değiştirmeden ülke lehine Suriye’de sürdürülebilir bir politika yürütmek mümkün değildir. Zira Türkiye için sorunun kaynağı Suriye’nin bölünmesidir. Bölmek isteyenler bellidir. PYD devletçiliğini kurmakta olan ABD’dir. Ona ancak Suriye devletiyle işbirliği yapılarak dur denilebilir. Oysa Suriye devleti yok sayılıyor. Miyop bir bakış açısıyla Esad’a odaklanıldığı takdirde bedeli ağır olabilecektir. Bu tutum ancak ve ancak Suriye’de ABD’nin işini kolaylaştırır. Soçi kararları Yukarıdaki satırları yazdıktan sonra Soçi Zirvesi’nin kararları açıklandı. Mutabakat sağlanan konulara girmeden RusyaTürkiye işbirliğinin devam ediyor olması ve CB Erdoğan’ın esas sorun alanı olarak Fırat doğusunu işaret etmesi kıymetlidir. İran’ın da devre dışı kaldığı anlaşılıyor. Silahlardan arındırılmış bölgeler oluşturulması, Rusya ve Türkiye’nin ortak devriyeler icra edecek olmaları kamu düzeninin sürdürülmesi açısından yerinde bir önlemdir. Olası bir göç dalgasının şimdilik önüne geçilmesi büyük kazançtır. Öngörüldüğü gibi 15 Ekim’den itibaren ağır silahların tasfiyesi konusunun nasıl yapılacağı önemli ölçüde Türkiye’nin üstleneceği bir sorumluluk gibi duruyor. Bunun nasıl yapılacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz. İltihap kurutulabilecek mi, yoksa üstümüze mi sıçrayacak; süreç gösterecek. OVP için gözler yönetimde Prof. Dr. Mehmet TOMANBAY Ufuk Üniversitesi, Uluslararası Ticaret Bölüm Başkanı TL’nin son aylardaki hızlı değer kaybı ve enflasyon oranındaki hızlı artış Merkez Bankası’nı, Sayın Cumhurbaşkanının sıcak bakmamasına rağmen, politika faizini beklentilerin de üzerinde 625 baz puan arttırmaya mecbur bıraktı. Faiz artışı önlem alınmazsa büyük bir buhrana dönüşme olasılığı bulunan sorunları önlemeyi amaçlıyor. Ancak ekonomi ilginç bir faaliyet alanıdır. Ortaya çıkan iktisadi sorunlar ya da olaylar çok sayıda değişkenin etkisindedir. Bu değişkenler hem iktisadi sorunla hem de birbirleri ile zıt etkileşim içinde olabilirler. Bu nedenle bir sorunu çözmek için alınan önlem o sorunu çözmeye yardımcı olurken bir başka büyük iktisadi soruna yol açabilir. Merkez Bankası, politika faizi olarak tanımlanan bir haftalık repo ihalesi faiz oranını 625 baz puan arttırarak % 24’e çıkardı. Bu artış beklentileri fazlasıyla aştı ve piyasaların ilk tepkisi olumlu oldu. ABD Doları 6.00 TL, Avro’da 7.00 TL sınırlarına kadar düştü. Borsa da benzer bir tepki verdi. Analistler tarafından Bugün açıklanacak olan Orta Vadeli Program (OVP), özel sektörün önünü görmesinde önemli bir belirleyici. Piyasaya güven, bozulan mali disiplini onaracak, tasarrufa öncelik verecek program içeriğiyle ekonomiye güven verilebilir. direnç noktası olarak tanımlanan 94.000 sınırı rahat geçildi. Öte yandan kurun hızla yükselmesi kazançları TL ile olan şirketlerin döviz borçlarını ödeyememe risklerini arttırmış durumda. İşte bu faiz kararı borçlu şirketleri, kısmen de olsa rahatlatacak. Çünkü faizin % 24’e yükselmesi, bankaların mevduat faizlerini de yükseltmelerine yol açacak. Böylelikle nominal faiz M.B. yıl sonu beklenti anketinde % 19.61 olarak tahmin edilen enflasyon oranını aşacak ve reel faiz artıya geçecek. Artı reel faizden beklenen de ülkeye döviz girişini arttırması. Döviz arzı artarsa döviz kuru düşer ve TL değer kazanır. Böylelikle şirketler döviz borçlarını daha rahat ödeyebilecek, dış borç daha rahat döndürülebilecek. Yüksek faiz ne yapacak? Ekonomimiz bu yıl yavaşlama sürecine girdi. 2017’de % 7.4 büyüyen ekonomimiz 2018 yılı ikinci çeyreğinde % 5.2 büyüdü. Öncü gösterge lere göre bu daralma daha da hızlanacak. Ekonominin daralması işsizliğin ve yoksulluğun artması demek. Böyle bir ortamda faiz artışı ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilecek. Çünkü, bankalar mevduat faizleri sonrası kredi faizlerini de arttırmak zorundalar. Artan kredi faizleri yatırımları daha da yavaşlatacak ve bir durgunluğu tetikleyebilecek. İşsizlik ve yoksulluk daha da artacak. Bu ortamda ekonomi yönetiminin sorumluluğu daha da artıyor. Çünkü sıkıntıların temelinde ekonomi yönetimine güvenin azalması da yatmakta. Doğru kararlar alınması bu ortamda çok önemli. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Orta Vadeli Planın (OVP) 20 Eylül’de açıklanacağını duyurdu. OVP, uygulanacak makro politikalarla, özellikle özel sektöre ışık tutacak, yatırım kararlarını verirken önlerini görebilmelerine yardımcı olacak bir resmi belge. Bu nedenle OVP’nin makro politikaları belirle nirken hata yapmamak çok önemli. Yaşanılan temel sorunları piyasalara güven veren, birbiri ile tutarlı, ince ayar (fine tuning) politikalarla aşmak için çok iyi bir fırsat. OVP’nin ekonomiye olan güveni artırabilmesi için birkaç önemli nokta var: Bu resmi belgede son yıllarda bozulan mali disiplini sağlayacak önlemlere ağırlık verilmeli. Dış borç sorununun, tekrar borçlanılarak değil tasarruf ve fedakârlıklarla çözüleceği alınan önlemlerle gösterilmeli. Bütçe açığı küçültülerek harcamalar kontrol altına alınmalı. Ilımlı büyüme ve gerçekçi enflasyon oranları hedeflenmeli. Tarım destekleri arttırılmalı, vergi reformu ve teşvik sistemi iyileştirmeleri gibi yapısal reformların hızla hayata geçirileceği vurgulanmalı ve takvime bağlanmalı. Merkez Bankası’nın bağımsızlığına saygı duyulmalı, kalıcı hale getirilmeli. M.B’nin gerçekleştirdiği yüksek oranlı faiz artışı sonrası eğer 20 Eylül’de açıklanacak OVP’de de belirttiğimiz ana ilkelere uygun makro politikalar uygulamaya sokulursa ekonomiye olan güven artmaya ve tünelin ucunda ışık görülmeye başlanabilir. Aksi halde şimdiye kadar yaşanılan iktisadi sıkıntıların çok daha ağırlarını yaşamaya hazır olmalıyız. Ortadoğu bataklığında İdlib çukuru Siz bakmayın iktidar medyasının yalan haber ve yorumlarına: Erdoğan/AKP iktidarı, dış politikadaki yanlışlarının bedelini, Ortadoğu bataklığındaki Suriye/İdlib çukuruna gittikçe daha fazla gömülerek ve daha büyük risklerin altına imza atarak ödüyor. Ortadoğu bataklığının Suriye/İdlib çukuru sürecini, özetleyerek anımsatalım: 1) ABD kendi yarattığı, ama Sovyetler Birliği çöktükten sonra başına bela olan Radikal, Silahlı, Siyasal İslam terörünü önlemek amacıyla, “Ilımlı İslam” diye bir kavrama sığındı. 2) Oysa, “Ilımlı İslam”, sözde Demokrat, özde, iktidara gelmek için Neoliberalizm ve Neoemperyalizm ile işbirliğine hazır olanların ABD desteğini almak amacıyla icat ettikleri bir yanlış kavram... Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, nüfusları Müslüman ama rejimleri laik/ yarı laik olan diktatörlüklerde, “Müslüman Kardeşler” gibi, İslam adına iktidara gelmek isteyen ve kendilerini “Demokrasiyle uzlaşan Ilımlı İslam” olarak tanıtan siyasal hareketlerin uydurdukları bir yanılsamaydı. 3) 2002 yılında Türkiye’de AKP’nin iktidara gelmesi, “Ilımlı İslam” kavramının siyasal manipülasyonlar için Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kullanılabileceği konusunda ABD’nin ikna olmasında önemli bir rol oynadı; 2003 yılında Irak’ın işgaliyle başlayan ve 2010 yılında Arap Baharı denilerek uygulamaya geçilen plan hazırlandı. 4) Libya’yı kana bulayarak mahveden, Irak’ı yok eden, Mısır’da tümüyle ters teperek başarısız olan bu plan, Ortadoğu’nun, Rusya ve İran tarafından da desteklenen güçlü devleti Suriye’de, Esad rejimine karşı başlatılan isyanın başarısızlığı karşısında iyice duvara tosladı. 5) Bölgeyi iyice istikrarsızlaştıran ve kana bulayan ABD, İslamcı terör örgütlerinin yanında Kürtleri de kullanmaya başladı. 6) Erdoğan/AKP iktidarı, mezhepçi bir anlayışla, “Öfkeli gençler” dediği İslamcı terör örgütlerine destek verdi, Musul Başkonsolosluğu’nun işgaline dahi ses çıkarmadı, ama Kürt örgütlerinin bölgede güçlenmesine karşı çıktı. 7) Esad, Rusya’nın ve İran’ın da desteğiyle, isyancılar tarafından işgal edilen bölgeleri tek tek geri aldı, en son İdlib kaldı; İslamcı isyancılar bu bölgeye sığındı. 8) ABD’nin Erdoğan/AKP iktidarı ile birlikte, Suriye’de isyanı başlatmasından beri 4 milyon kadar (belki de daha fazla) Suriyelinin sığındığı Türkiye, bu operasyonda en ağır bedeli ödeyen ve hiçbir şey kazanamayan ülke oldu; Esad İdlib’i ele geçirirse, orada yaşayanların yaratacağı yeni bir göç dalgası ve oluşabilecek kanlı sonuçlar dolayısıyla, Suriye’nin kendi bölgesi olan İdlib’i isyancılardan geri almak için yapacağı operasyona karşı çıktı; İslamcı teröristlerle ateşkes anlaşması yapılmasını önerdi. 9) Son olarak Erdoğan, İdlib’de bir ay içinde, İslamcı isyancıların ağır silahlardan arındırılacakları bir tampon bölge gerçekleştirmek sorumluluğunu yüklendi ve Rusya ile anlaştı. 10) Üç önemli İslamcı örgüt bu anlaşmaya uyamayacaklarını açıkladı; Suriye ordusu da kendisini bu anlaşma ile bağlı saymayacağını bildirdi. 11) Silahsızlandırılacakları güvencesi verilen İslamcı örgütler tahliye isterlerse, bunlar nereden, nasıl, nereye tahliye edileceklerdir; savaşmayı tercih ederlerse çok kan dökülmesi nasıl önlenecektir? 12) Tampon bölge, bir ay sonra gerçekleşse bile, bölgedeki siyasal çözüm önerisi nedir? Esad kendisine ait topraklar üzerinde bir başka ülkenin sürekli denetimini kabul edecek midir? Erdoğan/AKP iktidarı oraya temelli olarak yerleşmeyi mi planlamaktadır? HHH Sonuç olarak Türkiye, Ortadoğu bataklığındaki İdlib çukurunda kendisini pek çok belirsizlik ve riskle kuşatılmış bir konuma hapsetmiş görünüyor. HHH DİREN ATATÜRK DÖNEMİ DIŞ POLİTİKASI... DİREN YURTTA SULH, CİHANDA SULH! C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle