27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 2 Eylül 2018 TASARIM: SERPİL ÜNAY yorum 7 Yarabbi şükür, biz hep krizdeyiz! Görgüsüzler gibi “Ben İspanya’dayken” diye başlamak istemiyorum ama ne yazık ki, böyle başlamak zorundayım. Ekonomik açıdan çıkmazda olduğu söylenen İspanya’da ekonomik çıkmazın boyutlarını koklamak için çarşı pazar, bol miktarda lokanta, bar dolaşıp kendimce bir gözlem yaptım, aynını Yunanistan’da da yapmıştım. Bence Avro bölgesinin krizini şu sözlerle açıklamak mümkün: Efendim, İspanyollar, Yunanlılar, İtalyanlar ve dahi Fransızlar evde yemek yemeği sevmezler. Onların yaşam kültüründe, öğlen, akşam toplu yemekler, bol içki ve kahkaha vardır. Haftanın yedi günü bu böyledir, iş güç onları fazlasıyla ilgilendirmez. Adam çalıştığıyla, haftanın her günü dışarıda yemek yiyebiliyorsa, çocuklarını devlet okullarında bedava okutuyorsa, hastalanınca ona bakan sigorta hastanesi varsa neden fazla çalışsın ki... Peki diyeceksiniz ki, neden sokaklara çıkıp protesto eylemi yapıyorlar, hükümetleri düşürüyorlar? Nedeni çok basit, haftanın yedi günü dışarıda yemek yeme hakkı, şu karışık durumda altıya düşmüş, kıyamet ondan kopuyor. Bir de emeklilik yaşı yukarı çekilmiş. Vay sen bunu nasıl yaparsın? Yaş ortalamasının doksanı çektiği bu ülkelerde adam genç sayılan bir yaşta emekli olup, hayatın tadını kırk yıl hiç çalışmadan, dükkân açmadan, yoksul üçüncü dünya ülkelerinin, biz de dahil, “her şey bedava” sistemindeki güzelim otellerinde geçirmeyi hayal etmiş, bu hayali nasıl elinden alırsın! Tabii durum bu kadar basit değil ama tepem attı. Kime, buralarda lokantalar ucuz, cümle âlem hemen hemen aynı yerlerde yemek yiyip, aynı yerlerden eğleniyor dediğimde, arkadaşlarım dahil herkeste bir burun kıvırma: “Yakında görürler, paraları bir bitsin!” Bu bence “kedi erişemediği ciğere murdar dermiş” ona benziyor. Ayrıca iktidar kadrolarının ve medyanın şişirmesiyle, cari açığı ve milli gelirdeki paylaşım eşitsizliğini hiç hesaba katmadan, büyüme hızımızla fazla övünür olmuşuz. Oysa tevazu iyi bir şeydir. Kendimizi dev aynasında görmek için ortada hiçbir neden yok. Sarı sendikaların cirit attığı, işçi haklarında, şiddetle gerilere düştüğümüzü görmemek mümkün mü? Öte yandan ülkemizin büyük çoğunluğunda kendimize kondurmadığımız “üçüncü dünya” ülkeleri koşulları fazlasıyla mevcut. Az biraz yağmurda övündüğümüz metroları su bastı da vaziyeti biraz anladık. Tabii insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları ihlallerinden söz etmek de mümkün, ama zaten bunu her Allah’ın günü yapıyoruz. Yoksulluk sırada bekliyor ve biz, en küçük bir hak kaybında sokaklara dökülen Avrupa için, “aman aman yakında ağızlarının payını alırlar” diyebiliyoruz. Avrupa yaşlı bir kıtadır ama dünyayı değiştiren, ileri götüren tüm devrimlerinin de yatağıdır, rahmidir. Bu nedenle bize bir şaka gibi gelen, haftanın her günü dışarıda yemek yiyemeyeceğini, emekliliğini ılık sularda geçiremeyeceğini düşünen binlerce insan sokaklara dökülebiliyor ve gençler gelecekte annebabalarının hayatlarından daha az sefalı bir hayat sürdüreceklerine dair en küçük bir duygu hissettiklerinde okul, disiplin vız gelip en şiddetli eylemlere başvurabiliyorlar. Çünkü genetik kodlarında, devrim, iç savaşlar ve iki dünya savaşı var. Belleklerinde atalarının yaptığı direnişler var. Ve elbette kaybedecekleri pek çok hak var... Biz de övünüp duruyoruz ve sokağa çıkan yok. Oysa ne emeklilerin paralarında bir düzenleme oldu ne de işçi haklarında ve enflasyon alıp başını gidiyor. Ekonomiden sorumlu bakanımız da ilkokul bilgileriyle dışa övünürken, içeriye de “Tedbirli olalım” sözlerini boşuna söylemiyor. Bence tek avuntumuz şu olmalı: “Yarabbi şükür, biz hep krizdeyiz.” Not: Bu arada bizim paramız öyle pul olmuş ki, vallahi billahi, lokantaların menülerini incelemekten içime fenalık geldi. Neyse ki böyle bir huyum var, kendini milletin ağası sanan hiçbir yerde lokantaların dışında asılı, her yemeğin fiyatının tek tek yazıldığı menülere göz atmadan lokantaların kapısından giren, sonra da gelen fiyata tepki gösteren yurdum insanına buralarda pek rastlanmıyor. Duyduğuma göre Bodrum’da bir litre suya 35 lira hesap çıkarılıyormuş. Buna da itiraz eden oluyormuş, kardeşim üşenmeyip menüye bir göz atsana! Yok eğer paran bolsa yakınmak neden? 2 EYLÜL 2018 SAYI: 33933 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına MEHMET Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Faruk Eren Aykut Küçükkaya Dijital Medya Koordinatörü Bülent Mumay Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04:54 04:42 05:09 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06:24 13:10 16:49 06:10 12:54 16:33 06:34 13:17 16:55 Akşam 19:44 19:27 19:48 Yatsı 21:08 20:49 21:08 A9ekranlarında her akşam Adnan Oktar’ın karşısına yarı çıplak dizilip ‘inşallah aşkım, maşallah aşkım’ diye mırıldanan sallabaş kedicikler yüzünden pek de ciddiye alınmayan Adnancı mafya; aslında yargıyı FETÖ’yle birlikte ele geçiren ve emniyette terör estirecek kapasiteye sahip çok tehlikeli bir suç örgütüdür! 1999’da örgüte yapılan operasyonun baş mimarı, zamanın İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan; Adnancılarla uğraşmanın bedelini en ağır ödeyen, ağır iftiralarla hayatı karartılan emniyetçi oldu. Başına gelenleri, Saçan’ın kendi kaleminden okuyalım: HHH 1999 operasyonunda örgüt yöneticileri tutuklandı. 9 ay kadar cezaevinde kaldılar. DGM’lerin kaldırılması üzerine İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanırken, mahkeme başkanı ve üyelere inanılmaz iftiralar attılar. Onlarca kez reddi hâkim yaptılar. Üye hâkim Nuray Yalınbaş, üzüntüsünden kanser oldu ve vefat etti. Av. Uğur Poyraz, bu davada Adnancıların baş avukatıydı. Dava hilelerle uzatıldı, FETÖ’cü yargının yardımıyla zamanaşımına uğradı ve 2014 yılında düşürüldü. Benim hakkımda önce şikâyetleri yoktu. Meslekten atılınca* harekete geçtiler. 2005 yılında tanık olarak ifade verdiğim Organize Suçlar Şubesi’nde usulsüz arama yapıldı, Savcılık adımı ‘kötü muamele gördük’ dosyalarına sanık olarak ekledi ve suç türü, birdenbire işkenceye çevrildi. Örgüt, yargılama esnasında birçok hekimden para karşılığı, gerçeğe aykırı özel raporlar aldı. Adli Tıp Kurumu, özel raporların hiçbir adli değerinin olmadığını defalarca ve kurul kararıyla tespit etti. Örneğin ilk raporda bel fıtığından şikâyetçi olan bir Adnancı, daha sonra aldığı özel raporda omuzunun FETÖ’cünün şahidi Adnancı, Adnancının şahidi FETÖ’cü! çıktığından şikâyetçiydi! Sonuçta 2011 yılında 51 sayfa gerekçeli kararla beraat ettim. Ama bu süre içerisinde hakkımda ‘işkenceci’ diye binlerce yayın yaptılar, hedef gösterdiler. Beraat kararına muhalif kalan hâkimin şerhini, sanki mahkumiyet kararıymış gibi TV’lerde, sosyal medyada paylaştılar. Mahkemedeki savunmalarıma dair 10’dan fazla suç duyurusunda bulundular. Tazminat davaları açtılar. Polisken DGM Başsavcısının hakkımda yazdığı ‘Çok Gizli’ damgalı bir yazıyı FETÖ’cüler aracılığıyla ele geçirip, basına dağıttılar. Hatta savunmamın altına Av. Dr. unvanlarını koydum diye ‘Mahkemeyi etki altına alıyor’ gerekçesiyle suç duyurusunda bulundular! Sonuçta 2011’deki Beraat Kararını, esastan değil de usulden bozdurdular. Bu usuli işlem, bugüne kadar tamamlanamadı ve yasal zaman aşımı süresi 2014 yılında dolmasına rağmen halen yargılanmaya devam ediyorum. Usulden bozulan kararı veren 7. Ağır Ceza Mahkemesini, 3 yıldır reddi hâkim talepleriyle çalıştırmıyorlar. Bu davanın da baş avukatı Uğur Poyraz’dır. 2013 yılında FETÖ’cü polis, Adalet Bakanlığı mensupları ve yargıçlar aracılığıyla avukatlık mesleğinden men edilmem için şikâyette bulunarak ‘yürütmeyi durdurma’ kararı çıkardılar. Anayasa Mahkemesi’nin karşı kararına rağmen 1 yıl avukatlık yapamadım. Yeditepe Üniversitesi’nde ders vermemem için inanılmaz baskılar yaptılar. Beraat kararına rağmen, sahte raporları İşkence Atlası’nda yayımladılar! Ergenekon davasına hepsinden aklandığım suçlamalarla ilgili dosyalar koydular ve Adnancılara 99 operasyonunu Ergenekon örgütünün yaptığını, benim Ergenekon örgütü adına operasyonlar yaptığımı iddia eden dilekçeler verdiler. FETÖ’cü savcılarla işbirliği içinde, Adnancı Emre Çalıkoğlu’na aleyhime tanıklık yaptırdılar. Tanık ifadesi sırasında beni mahkemeye çağırmadılar. FETÖ’cü Emniyet Müdürü Ali Fuat Yılmazer’le işbirliği içinde, Ergenekon’la hiç ilgisi olmayan özel bir telefon konuşmamı dava dosyasına koydurup hakkımda şantaj davası açtırdılar. Mahkemenin verdiği iki beraat kararının Yargıtay tarafından bozulduğu bu dava, halen devam ediyor. Ayrıca, Gümüşsuyu askeri hastanesi Başhekimine emir (!) vererek sahte rapor yazdırmaya azmettirmekten de yargılanıyorum. Av. Dr. ADİL SERDAR SAÇAN” *Ayrıntılı bilgi: https://www.sozcu.com.tr/2012/ yazarlar/saygiozturk/sankiengizisyonmahkemesiydi85374/ HHH Adnancıların yargıyı bir taciz aracı olarak kullandıklarını bizzat yaşamış biri olarak, bu yazı dizisi boynumun borcudur, dostlarım. Devamı haftaya… Üstelik 2’si oldu bile. Süryanice “Aylul”den dilimize lekaakrçoınınrdmoamnakiakgşizaibağihdıyaitwaartwn. agwiBdh.imadarhaecemtr@aneıntkgtaımn.aciol.mcom geçmiş. “Üzüm ayı” demek. ılık ıslaklığı sadece insan Bağbozumunun başlangıcı. kendisi anlar. Eylül’ün namı hüzün ayına Erdoğan’ımız dövizdeki çıkmış. Belki üzüm ile ses ben yangınımızı izaha yelteni zerliği belki de bağbozumunun yor mu? hüznünden. Her ayın 2’si gibi dünyada ve bizde hoş şeyler de olmuş “Dolar molar yolumuzu kesmez ülkemize açılan ekonomik savaş” İklim için ses ver! hüzünlü şeyler de. 02 Eylül 1922: Eskişehir Yunan işgalinden kurtuldu. Eylül aniden geldi deyip geçiyor. HHH Benzer “ekonomik sava Yunan Orduları Başkomutanı şı” 1990’ların başında Ar General Trikopis esir edildi. için çıkartılan KHK’lerin muhtevası jantin de yaşamıştı. (Hâlâ 02 Eylül 1925: Tekke ve zaviyeler na dahil edilse keşke! da yaşamakta.) kapatıldı. Memurların şapka giyme Sonuçta rastlantısal ölçekte Uzun bir yazı görevi nedeniyle sine ilişkin kanun çıkarıldı. ölenlerin yüzde 52.5 si Tayyip uzunca bir süre Buones Aires’de 02 Eylül 1929: Cumhuriyet ga Bey’in kendi seçmeni. kalmıştım. Buones Aires “iyi hava zetesinin düzenlediği ilk güzellik HHH lar” demekti. Ahali başkentlerinin yarışmasında, Feriha Tevfik Hanım Ekonomi tarihi aslında “arz”cılar adının hakkını vermekten, sokaklar (19101991) Türkiye Güzeli seçildi. ile “talep”çilerin mücadele tarihidir. da tango yapmaktan geri durmu 02 Eylül 1938: Hatay devletinin Ekonomistler kafayı ve paça yordu. kuruluşu ilan edildi. Hatay Millet yı “döviz kurları”na, “üretime”, Marketlerde görevliler, sepete Meclisi ilk toplantısını yaptı ve “enflasyon”a, “istihdam”a vs. konulan ürünlere, müşteri kasaya Tayfur Sökmen’i Cumhurbaşkanı kaptırmadan önce iki cepheye ay ulaşmadan gelip yeni fiyat eti seçti. rılmıştı. keti basıyordu. Eflasyon yüzde 02 Eylül 1945: Atom bombası Bir cephenin iddiası şuydu: 1000’lere vurmuştu, radyo ve TV’ler atılan Japonya kayıtsız şartsız tes Her arz kendi talebini yaratır. saatlik enflasyon ilan ediyordu. lim oldu. Yani, sen yeter ki piyasaya sür, Tüm güç, ailesi Osmanlı dö 02 Eylül 1968: İlk kadın gazeteci isteklisi alıcısı çıkar. neminde göç ettiği için, El Turco ve yazarlarımızdan Sabiha Sertel 73 Ötekiler ise tam tersini savunuyordu: diye anılan Cumhurbaşkanı Carlos yaşında Baku’da vefat etti. Her talep kendi arzını yaratır. Menem’de idi. 02 Eylül 1977: İstanbul Ümraniye Bu bir anlamda siyah ile beyazın IMF tavsiyelerine uyarak bir yasa 1 Mayıs Mahallesi’ndeki gece kavgası idi. Ama gerçek her za çıkartıldı: “1 Peso eşit 1 dolar”. kondu direnişinde 12 kişi hayatını manki gibi gri tonlarda idi. Ötesi “Sen sağ ben selamet!” kaybetti. En koyu gri ise “enflasyon” idi. diye beklendi. Olmadı. İğneden ipli 2 Eylül’ler sürüp gidiyor. Yıl 2018 Hayatı, piyasayı altüst ediyordu. ğe her şeyi özel sektöre devretmeyi oldu. Toplam talep, toplam arzdan fazla sürdürdüler. Ve henüz 2 Eylül gelmemişken olunca fiyatlar yükseliyordu. İşsizlik, yolsuzluk, pahalılık kat bile “hayatını kaybeden kaybede İşin tuhafı üretim maliyetleri lanmaya devam etti. Genelkurmay ne”! artınca da yine fiyatlar yükseliyor Başkanı’nın tarihi resmi konutu bile Bayram tatili trafikteki ölümleri du. Buna naçizane “betonlaşma bir otel zincirine satıldı. artırmaya yarıyor. 9 günde 142 çıkmazı veya eser bırakma aşkı” da Fabrikalar, kurumlar özel ellere ölü Bu kaza yerindeki ölü sayısı. diyebiliriz. devredildi. En sonunda da hapisa Hastaneye ulaştıktan sonraki sayı Toplam talep niçin toplam arzı nelerin özel sektöre devri gündeme lar kapsam dışı. Bir de eğlence için geçer? geldi. ölen öldürülenlerimiz var. Düğün Bu soruyu eriyen TL’ye ve şişi Sonuç? de maganda kurşunu ile ölen sayısı nen “dolar”a kaydırıp kafa karıştır El Turco kaçakçılıktan hüküm 46’ya ulaşmış. Külliye’ye dil uzat manın âlemi yok. giydikten sonra merak etmek içim mak gibi olmazsa, destur diyerek Zira bir başka vesile ile yazmış den gelmedi doğrusu. bu iki “hayati konu” keşke, 5 vakit tık, ABD eski başkanlarından L. Filmin devamını şimdi ülkemizde atılan nutuklardan birine ve zırt pırt Johnson’un dediği üzere, uzun izliyoruz. “Beni bu güzel havalar mahvetti” diyor Orhan Veli şiirinde: “Böyle havada âşık oldum; Eve ekmekle tuz götürmeyi Böyle havalarda unuttum; Şiir yazma hastalığım Hep böyle havalarda nüksetti; Beni bu güzel havalar mahvetti.” Peki, şairin sözünü ettiği o “güzel havalar” nerede şimdi? Yaz gelsin diye bekliyorduk kışın soğuğunda. Sonra geldi dört gözle beklediğimiz yaz. Klimaların, pervanelerin, vantilatörlerin yanından ayrılamaz olduk. Bazılarımız soluğu AVM’lerde aldı. Malum oraları daha serin. Türkiye’de 2018 yılı, ilk 7 aylık verilere göre son 47 yılın en sıcak yılı olarak geçti. Arada havalar birden soğudu; üşüdük yazın ortasında. Bazı günler gökten boşalırcasına yağmur yağdı. Kuraklık, orman yangınları ve seller yaşadık… Hem de arka arkaya. İstanbul’da bir gecede çakan binlerce şimşek, bizleri ürküten o hortum… Dünyadaki durum da farklı değil. Küresel sıcaklıklar rekor kırıyor. Ani hava değişimleri, aşırı iklim olayları her yerde var… Anormallikler normalimiz olmaya başladı sanki. Güneyde konuştuğum bir çiftçi “Havalar bir tuhaf. Böyle olmazdı eskiden” diyordu. “Peki niye oluyor bütün bunlar” diye sorduğumda gökyüzüne bakarak şöyle dedi: “İklimleri mahvettik.” Bütün bunların neden yaşandığını artık herkes biliyor: İklim değişikliği yüzünden. Dünyanın ortalama sıcaklığı bu yüzyılın sonunda ne kadar yükselecek? 2 derece mi? Belki de 3. Daha fazla olabilir mi? Peki, ortalama sıcaklık bu ölçüde artarsa, neler yaşayacağız? Deniz seviyesi ne kadar yükselecek? 3 metre mi, 6 metre mi? Daha fazla olabilir mi? Hangi bölgeler sular altında kalacak? Kıyı şeritlerinde yaşayan kaç milyon insan göçe zorlanacak? Bu göç dalgasıyla nasıl başa çıkacağız? Ya su krizi, kuraklık? Tarımsal üretim kuraklıktan ne ölçüde etkilenecek? Gıda güvenliği ne olacak? İklim değişikliği biyolojik SAYISAL 3 9 21 LOTO 25 30 38 6 BİLEN: 1 milyon 551 bin 626 TL (1. devir) 5 BİLEN: 4 bin 59 TL 4 BİLEN: 64 TL 3 BİLEN: 9 TL ikramiye kazandı çeşitliliği ne ölçüde vuracak? Kaç canlı türü yok olacak? Gezegenimizin sınırlı doğal kaynaklarını tüketerek azmanlaşan kentlerimiz, bitmeyen beton aşkımız, fosil yakıtlara olan bağımlılığımız, insan KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] dahil tüm canlıları, yaşam alanlarını, havayı, suyu, toprağı ve yeryüzünü tehdit ediyor. Peki, ne yapacağız? Normalleşen anormallikleri kabul mü edeceğiz? Dünyanın dört bir yanında bu yeni normali kabul etmeyen, iklim krizine karşı harekete geçen, gidişata dur diyen milyonlar var. “İklimi değil sistemi değiştir” diyorlar. Yeryüzünün sömürülmediği, kentlerin yaşanılabilir olduğu, fosilsiz bir dünya hayal ediyorlar. Onların seslerini ne ölçüde duyuyoruz? HHH 8 Eylül’de tüm dünyada “İklim İçin Ses Ver” eylemi yapılacak. Küresel bir eylem. Amaç yerel yönetimleri iklim değişikliği konusunda harekete geçirmek, Paris Anlaşması’nı desteklemek ve dünya liderlerinin iklim krizinin çözümü konu sunda somut adım atmalarını sağlamak. 1214 Eylül tarihleri arasında yapılacak “Küresel İklim Eylemi Zirvesi”nin hemen öncesinde “ses vermek”. İnternet sayfalarında (www.iklimicinsesver. org) hazırladıkları bildiride şöyle diyorlar: “Gezegenimiz için dönüm noktasındayız. Bir arada hareket ederek fosil yakıtlar çağını son landırabilir, hepimiz için adil bir geleceği inşa edebiliriz. Gün, iklim için ses verme günü.” İnternet sitesinde küresel eylem günü etkin likler haritası ilgimi çekiyor. Bir dünya haritası. Dünyada etkinlik yapılacak yerler noktalarla işaretlenmiş. Ne çok nokta var…   ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] 8 Eylül’de Türkiye’de şu ana kadar kesinleşen 8 ayrı etkinlik noktası bulunuyor İstanbul’da boğazın iki yakası; Kadıköy ve Sarıyer ses verirken, Çanakkale’de Kazdağ ları ve Güzelyalı plajı diğer iki etkinlik noktası. Kırklareli’nde ve Odunpazarı’nda bir pedal lama etkinliği var.  Ayvalık’ta ekoloji, gıda ve iklim değişikliği üzerine söyleşi. Antalya Alakır Vadisi’nde de Alakır Nehri Kardeşliği yaşam savunucularını Alakır Vadisi’ne davet ediyorlar. 8 Eylül’de “ses veriyorlar”. Dünyadaki yoksulluk, eşitsizlik ve iklim kri zi… Hepsi birbiriyle bağlantılı. İklimi savunmak demokrasiyi savunmaktır. Şairin “Âşık olduğu havaları” geri isteyenler “ses veriyor”. Çünkü gezegen elden gidiyor. Siz de ses vermek istemez misiniz? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle