19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 15 Eylül 2018 U4 çak ayıbı CHP lideri Kılıçdaroğlu, Katar’dan Erdoğan’a gelen uçağı sordu. Kılıçdaroğlu, ‘Kendin satın aldıysan ayıp, ikinci el uçağı hediye aldıysan daha da ayıp’ dedi C HP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Varlık Fonu yönetimi başkanlığına gelen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a iki öneride bulundu. “Hemen bir kararname çıkart, Türkiye Varlık Fonu Anonim Şirketi’nin nasıl başkanı olduysan, Merkez Bankası Başkanı da ol. Türkiye Varlık Fonu’nu aldın; Merkez Bankası’nı da al” diyen Kılıçdaroğlu, ikinci öneri olarak da “Bilal’i de alsın, iyi ok atıyor; belki enflasyon hedefini tutturabilir” dedi. Erdoğan’ın Merkez Bankası’nı suçlamasını da eleştiren Kılıçdaroğlu, “Esnafın karşısına çıkmış şikâyet ediyor. E ayrıl oradan. İstifa et kardeşim” diye konuştu. Gayrimenkul kiralamalarının TL üzerinden yapılma kararına ilişkin de Kılıçadaroğlu, “E yol geçişleri dolar endeksli, buna bir şey diyor musun? Gücü AVM’deki adama yetiyor, yandaşına yetmiyor. Asıl para onlarda. Asıl mal da onlarda” eleştirisinde bulundu. CHP Parti Meclisi’ni (PM) ‘yerel seçimler’ gündemiyle olağanüstü toplayan Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satırbaşları şöyle: n Teröristle mi ateşkes?: Tahran’da yapılan toplantıda, ateşkes isteniyor. Ateşkesi kiminle yapacaksınız? Tahrir El Şam bir terör örgütü. Bizde de Resmi Gazete’de yayımlandı. Ateşkesi terör örgütüyle mi yapacaksınız? Türkiye Cumhuriyeti devleti ne zamandan beri terör örgütlerini muhatap alacak ve anlaşma imzalayacak noktaya geldi? Hepimizin dikkatli olması lazım. n Krizin başlangıcındayız: Ciddi bir ekonomik krizin göbeğindeyiz. Daha başlangıcındayız, sonuna daha gelmedik. Biz sorumlu bir parti olarak İstanbul’da çok iyi niyetlerle bir toplantı yaptık. Türkiye bu krizi nasıl aşar? Çünkü bize hep diyorlar ki “Şu CHP var ya CHP, hep eleştirir hiç öneri getirmez.” Biz de 13 madde halinde önerileri dile getirdik. Biz bekledik ki; “Teşekkür ederiz, önerileriniz var, dikkate alacağız” diye mesaj gelsin. Tam tersine “Dolar baronlarıyla birlikte yürüyorsunuz.” Bu kadar sığ, kısır, bu kadar önyargılı bir kişi tarafından Türkiye yönetiliyor. n Denetim yoksa yolsuzluk örtülür: Devleti yönetenlerin 3 temel noktada duyarlı olmaları gerekir. Birincisi; eleştiriye açık olmalılar. Bu, demokrasinin olmazsa olmazıdır. Bastırırsanız, “Konuşmayın” derseniz, korkutursanız, orada demokrasi yoktur; birbirimizi kandırmayalım. Korkunun olduğu yerde demokrasi olmaz. İki; Türkiye’yi yönetenler şeffaf olmalı. 81 milyon vergi ödüyor. Nereye harcandığının hesabı verilmeli. Eğer şeffaf değilse orada israf ve yolsuzluk vardır. Üç; yönetimin denetlenebilir olması lazım. Ne demek bu? Her aşamanın hesabını vermek. Bağımsız kurumlar tarafından yönetimin denetlenmesi gerekir. Eğer denetlenebilir değilse, tek adam rejimi varsa yolsuzluk ve israfın örtülmesi, hesabının sorulmaması demektir. Şu andaki Türkiye yönetiminde üçü de yok. n İsraf itirafı: Bir itirafta bulundu. Önemli bir şey. Dili mi sürçtü bilmiyoruz ama “İsraf ekonomisi değil, üretim ve verim ekonomisine geçiyoruz” diyor. Hay Allah razı olsun. Bu şu demektir: “Biz, 16 yıldır israf ekonomisi uyguluyoruz. Dolarları har vurduk harman savurduk. Fabrika kurmadık, aldık başka şeyler yaptık.” Şimdi itiraf ediyor. İtiraf ediyorsan, onurlu bir insansan görevini bırakırsın kardeşim. “16 ‘AMAÇ MALI GÖTÜRMEK...’ n Millet dediğinde kendini tanımlıyor: Tek adam rejimlerinde diktatör kendisini hem millet, hem de devlet olarak tanımlar. Erdoğan ne zaman millet, devlet derse bilin ki kendisinden söz ediyor, vatandaştan değil. Çünkü ona göre, yani diktatörlere göre, vatandaş diye bir kavram yoktur, teba vardır. Çünkü akıl onda vardır, vatandaşta akıl yoktur. n A.Ş hedefi yeni değil: Anonim şirket (A.Ş) hastalığı yeni mi depreşti? 5 Ekim 2015’te Erdoğan şöyle diyor: “Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye öyle yönetilmelidir.’ O hedefini dün gerçekleştirdi. Hangi şirketler var burada? Ziraat, Halk Bankası, Botaş, Türkiye Petrolleri, PTT, Borsa İstanbul, Devlet Demiryolları, Eti Maden, Çaykur, Türk Hava Yolları, Aydın, Antalya, İstanbul, Isparta, İzmir, Kayseri ve Muğla’daki Hazine arazileri. Hepsinin sahibi şu anda Erdoğan. Yanında da damadı hanedan yönetiyor. Hiçbir çadır devletinde böyle bir tablo yoktur. Hiçbir dikta yönetiminde de böyle bir tablo olmamıştır. Ne Hitler döneminde, ne Pinochet döneminde. İlk kez Türkiye bu kadar acı bir tabloyla karşı karşıyadır. n Malı götürmenin yolu: Bu kurumların mal varlığını yolsuzluklar ortaya çıktığında kim denetleyecek? Hiç kimse denetleyemeyecek. Nasıl hesap verecek? Hiç kimseye hesap vermeyecek. Bilal’in üzerine bir şeyler devredebilir. Hesabı sorulamaz. Resmi olarak kim soracak hesabını? Biz hesabını soracağız. Senin işin gücün mü yok? Dünya kadar işin gücün var yetmedi, şimdi kalkıyorsun, “Bütün bu şirketlerle ilgili kararları ben vereceğim” diyorsun. Hangi yetkiyle, birikimle, bilgiyle? Malı götürmenin yoludur kısacası bu. Hediye değil, satın alındıCTAHŞPC’LİIER: umhurbaşkanı Erdoğan’ın kullanması için Katar’dan VIP uçak alındığı iddiası Cnı gündeme getiren CHP Ankara Milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi Gamze Taş cıer, uçağın hediye olmadığını 9 Eylül’de satın alındığını belirtti. Uçağın hediye olduğunun iddia edilmesinin ardından sosyal medyadan bir açıklama yapan Taşcıer, “Katar Emiri’nin satış için yetkilendirdiği İsviçre merkezli firmaya ulaştık. Satış yetkilisi B7478 model uçağın satıldığını teyit etti. Ayrıca sitelerinde uçağın satıldığı bilgisi de var. Şirket satıldı diyor, yandaşlar hediye diyor” dedi. l Haber Merkezi yılda memleketi saman ithal eder hale getirdim, ben bu görevi beceremiyorum, onurumla, namusumla bu görevden çekiliyorum” demesi lazım. Der mi? Demez. Daha Türkiye Varlık Fonu duruyor. İçinde dünya kadar para var. E Merkez Bankası alır mı? Biraz tereddütüm var çünkü rezerverleri giderek eriyor, kısa vadeli borçları karşılayamıyor. Üstüne alıp da ne yapacak, almayacak. n Uçak kimin?: Tam böyle israf ekonomisine değil, üretim ekonomisine geçiyorum derken, bir baktım beyefendi kendisine olağanüstü güzel bir uçak almış. Katar Şeyhi buna armağan et miş. 400 milyon dolar deniyor. Veya satın almış. Öyle deniyor. Şimdi ben kendisinden 81 milyon adına açıklama bekliyorum. Sevgili Erdoğan, bu uçak kimin uçağı? Satın aldıysan büyük bir ayıp. Kaç tane uçak alacaksın? Eğer satın almadın, ikinci el uçağı birisi sana hediye ettiyse, o daha da büyük ayıp. Türkiye’nin onuruyla kimsenin oynamaya hakkı yok. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan bir kişi hediye uçakla gezemez. Şimdi senden cevap istiyorum, aynı zamanda gözlerinden de öpüyorum Sayın Erdoğan. l ANKARA / Cumhuriyet haber EDİTÖR: ALPER İZBUL Emekli Büyükelçi Özülker İdlib uyarıları yaptı ‘Tek çıkış yolu diplomasi’ Emekli Büyükelçi Uluç Özülker, İdlib’e olası bir kara harekâtında oluşa cak göç dalgasının yönelebileceği El Bab ve Afrin için, “Türkiye’nin burada yapa bileceği fazla bir şey yok. Bu kadar insa nı taşıyabilecek ölçekte bir yer değildir” dedi. Rusya’nın İdlib’de çıkarlarının bulun duğunu ancak Türkiye’ye ih tiyacının da büyük olduğu nu ifade eden Özülker, “Or SİNAN TARTANOĞLU ta yolu başarmak mümkün müdür? Şahsi görüşüm, çok zor. Kara harekâtı için uzun süre beklen mez. Burası Esad’ın topraklarıdır. Toprak bütünlüğü açısından Esad rejiminin mu kakkak Afrin ve El Bab’ı da gündeme taşı ma ihtimalinin olmamasını beklememek lazım. Sonuçta Suriye toprağı” diye ko nuştu. Özülker, “Diplomasi çıkış yoludur. Bunun ötesindeki tüm yollar Türkiye’nin aleyhinedir” ifadelerini kullandı. Suriye iç savaşının geldiği noktada İdlib’de yoğunlaşan gerginliğin nedenlerini ve çıkış yolunu emekli Büyükelçi Uluç Özülker anlattı. Özülker’in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle: Hangi muhalif?: İdlib’de 60100 bin arasında silahlı grup var. Uluç Özülker, diplomasi dışındaki tüm yolların Türkiye’nin aleyhine olduğunu söyledi. El Nusra, Heyet Tah rir elŞam... El Kaide uzantıları, bütün bu aşı rı muhalifler olarak de ğerlendirilen gruplarla birlikte. Sadece Heyet Tahrir elŞam’ın 1820 bin civarında eğitilmiş elemanı olduğu ifade ediliyor. Diğer tarafta bütün ılımlı gruplar. Hepsi neredeyse iç içe geçmiş vaziyette ler. Türkiye’nin ÖSO ile ilişkileri ne kadar yakın onu biliyoruz. Silahlanma ve eğitme konusunda Türkiye’nin ciddi bir rol üst lendiği bir sır değil. Bunlar da ılımlı muha lifler olarak adlandırılan grup. Dolayısıyla ‘muhalif’ dediğimiz zaman hangi muhalif diye bir soru sormak gerekir. Tarafların tutumu net: Sivillerin önemli bir bölümünün göç yoluyla Hatay sınırımıza veya Afrin tarafına gitmesi söz konusu olabilecektir. Türkiye’nin pozis yonu net. İşin bu noktaya işin gelmemesi Türkiye için bir öncelik. “Gelin, diploma si yoluyla çözmek mecburiyetinde oldu ğumuza göre, ateşkes yoluyla ayrıştırma ları birlikte yaparak, sonuç alabilecek şe kilde yola çıkalım. Aksi takdirde risk alı rız” diyor Türkiye. ABD olsun, AB olsun, aynı şey üzerinde net olarak duruyorlar. BM’nin açıklamaları da aynı şekilde. Afrin ve El Bab, taşıyamaz: Türki ye, “kendi hudutlarında 3 milyon civarın da mülteci olduğuna göre benim imkân ve kabiliyetlerim bunun ötesine taşama yacak kadar sınırlanmıştır, bunu yapa mam” diyor. Göç olduğu takdirde, insan ları, insan hakları kapsamında ikâmet edebilecekleri bir noktada tutmak lazım. Bu da göründüğü kadarıyla El Bab ve ya Afrin bölgesi olarak düşünülmekte. Ama burada büyük bir göç ile karşılaşıldı ğı takdirde Türkiye’nin yapabileceği fazla bir şey yok. Bu kadar insanı taşıyabilecek ölçekte bir yer değildir. Çünkü unutma yalım, bu bölgeye, Türkiye’de yaşayanlardan da önemli bir göç var. Türkiye’yi kaybetmek istemezler: Bu gidişat içinde özellikle Trump’ın da büyük hataları ile birilikte bütün dünyada yalnızlaşma noktasına daha fazla gittiği bir ortamda; Rusya, Türkiye ile yakınlaşmaktan umduğu bir faydayı elde edebilecek bir süreç içine girmiş görünüyor. Türkiye’yi kaybetmiş olması çok yararına değil. İran eline, Suriye’deki mevcudiyetini sonuna kadar devam ettirebilecek bir avantaj geçirdi. Rusya’nın da İran’ın da Türkiye’ye ihtiyaçları çok fazladır. Türkiye’yi kaybetmek muhakkak ki istemezler. Orta yol çok zor: Burada bir orta yol nasıl sunulabilir? Bunu başarmak mümkün müdür? Şahsi görüşüm, çok zor. Bir anayasa komisyonunun toplanması, Astana grubunun himayesi ve teşviki ile bir çözüme gidilmesi söz konusu olabilecek. Türkiye ve İran’ın olmadığı bir çözümün gerçekleştirilme şansının bulunmadığı da net bir biçimde ortaya çıkmşıtır. Esad yönünden baktığımız zaman, masaya oturulduğunda, toprak bütünlüğü ve egemenliği konusunda, olabildiği kadar fazla toprak elde edebilmiş şekilde masaya oturacak. Burası Esad’ın topraklarıdır. Toprak bütünlüğünden bahsettiğimize göre, İdlib de Suriye toprağı olarak tescil edilmelidir. Rusya’nın iki tane çok büyük üssünün güvencesi İdlib’den geçiyor. Rusya’nın kendi yönünde menfaati var. Bu iki menfaat bir araya geldiği zaman, toprak bütünlüğü kapsamında çözümlenmesi önem taşıyor. Harekât uzun süre beklemez: Barışçı yollarla çözüme ulaşamayacağına dair izlenimler güçlenirse, çok büyük ihtimalle kara harekâtına girişeceklerdir. Kısa sürede mi, orta vadede mi? Uzun süreli bir bekleme olabileceği hususunda şüphem var. Eğer herhangi bir çözüm bulunamayacağı izlenimi ve inancı güçlenirse, Esad güçlerinin kara birliklerinin devreye girebileceği düşüncesindeyim. Esad, Afrin ve El Bab’ı gündeme taşır: Toprak bütünlüğü açısından Esad rejiminin muhakkak Afrin ve El Bab’ı da gündeme taşıma ihtimalinin olmamasını beklememek lazım. Sonuçta Suriye toprağı. Türkiye, “Siyasi çözüm olduğunda çekileceğim” dedi. Buraya kadar beklemeyi düşünebilirler mi? Tek çıkış yolu: İdlib, yanı başımızda. Çok yönlü müdahaleler devreye girerse düşünübileceğimizden çok daha önemli bir sorunlar yumağı ile karşılaşma ihtimali var. İnancım çok güçlü değil ama aklıselim ön plana çıksın. Burada bir silahlı çatışma vuku bulmasın. Astana grubunun itmesi ile Cenevre görüşmelerinde anayasa çalışmaları ile birlikte diplomasi ile başarı kazanılsın. Tek çıkış yolu budur. Bunun ötesindeki tüm yollar Türkiye’nin aleyhinedir. l ANKARA Türkiye’nin sorunlarına işaret ederek gözaltıları eleştirdi Bahçeli yine Çakıcı’ya sahip çıktı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı’ya sağlık raporu veren sağlık personelinin gözaltına alınmasına ilişkin “Türkiye’nin ve yönetiminin tek sorunu sayın Alattin Çakıcı olmasa gerektir” dedi. Bahçeli, “Uzun zamandır hükümlü olarak cezaevinde bulunan Çakıcı, Keskin Cezaevi’nden önce rahatsızlığı nedeniyle Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi’ne nakledilmiş, ardından Sincan Cezaevi’ne getirilmiştir. Bu süre içinde önce Kırıkkale Başsavcısı görevden el çektirilmiş, bugün ise altısı uzman doktor olmak üzere 21 hekim gözaltına alınmıştır. Ülkemizde çok yönlü sosyal, siyasal ve ekonomik sorunların derinleştiği bu süreçte Türkiye’nin ve yönetiminin tek sorunu Çakıcı olmasa gerektir” dedi. Bahçeli, “Çakıcı hakkında daha önce verilen sağlık raporuyla ilgili kuşkular Sağlık Bakanlığı’nca bugüne kadar incelenerek sonuca ulaştırılabilirdi” diye konuştu. l ANKARA / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle