19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Tosca operası Ege’de 1. Uluslararası Efes Opera ve Bale Festivali’nin üçüncü gösterisi 14 Eylül saat 21.00’da gerçekleştirilecek olan Tosca operası KULTUR olacak. Fransız oyun yazarı Sardou’nun “La Tosca” adlı oyunundan alınarak Luigi Illica ve Giuseppe Giacosa tarafından metni hazırlanan Tosca, Puccini’nin tüm dünyada en çok beğenilen ve oynanan eserlerinin başındadır. Tosca’nın Efes sahnelemesinde orkestrayı konuk İtalyan şef Alberto Veronesi yönetecek. Haldun Özörten’in rejisi ile sahnelenecek olan eserin sahne tasarımcılığını Nihat Kahraman, kostüm tasarımcılığını Nursun Ünlü üstlendiler. Koroyu şef Anıl Aydın hazırladı. 12 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Saflık ve saf tutmak üzerine [email protected] ‘Dört Köşeli Üçgen’ Cuma 14 Eylül 2018 Ali Vatansever ile Toronto’daki ilk gösteriminde çok beğenilen “Saf” üzerine konuştuk. Kutuplaşmanın yoğunlaştığı bir toplumun zor koşullarında yaşam savaşı verirken saf tutmaya zorlanan insanların ruhsal dalgalamalarına ve psikolojik dönüşümlerine odaklanan genç yönetmen, siyahbeyaz karşıtlığının keskinleştiği bu ortamda, grinin farklı tonları üzerine bir film yapmak istediğini vurguluyor... Altın Koza doludizgin n Hikâye nasıl ortaya çıktı? Neden kentsel dönüşüm konusuna el atmak istediniz? İlk filmim “El Yazısı” 2012’de vizyona girdiği zaman, herkes “aman ne kadar naifsin, ne kadar saf bir hikâye bu?” demişti. Saflık konusu sürekli tartışılıyordu. Ben de “naif olmak, saf olmak ne demektir?” bunu düşünüyordum hep kafamda. İlk filmim rüzgârla alakalıydı aslında. Doğa ile insanın uyuşmazlığıyla, buradaki sıkıntıyla alakalıydı. Rüzgar sürekli bir dönüşüm çağrısı yapıyordu o filmde. İnsanlar, kendi pozisyonlarını koruyabilmek için her şeye katı yaklaşırlar genellikle. İnsan doğası kendinden sonraki kuşağın önüne set çekerken, doğa sürekli dönüşüm içindedir... Rüzgâr temasından sonra toprakla ilgili bir şeyler yapmak istedim.Toprağın doğurganlığı yanında, bizim toprağa sınır çizerek sahiplenme refleksimiz, burası benim diyen kısıtlayıcı, çoraklaştırıcı yaklaşımımız üzerine bir film tasarlıyordum... n Fikirtepe’deki eski evde bu nedenle mi bir sebze bahçesi var? Aynen. Orası bir ara geçiş bölgesi zaten. Kırsal yörelerden gelip büyük kente uyum sağlamakta zorlanan, iki arada kalmış insanların yaşadıkları zor bir geçiş sürecinin mekânı. Senaryonun yazılım sürecinde daha çok sivil toplum örgütleriyle birlikte şehir ekseni üzerine çalıştım. Zaten bu konularla ilgiliyim. Eşim mimar, ben de tasarım okudum. Dolayısıyla şehir ölçeği bizim gündemimizde hep var. Özellikle yerel eksen üzerinde çalıştık. İstanbul, yerelleşme, yerinden yönetim, katılımcı demokrasi eksenleri üzerinde çalıştık. Bilirsiniz, kentsel dönüşüm konusunda bizim çok katı, mesaj dolu bir duruşumuz oluyor genellikle; siyahlarla beyazların bol olduğu bir saf tutma durumu bu aslında. Dönüşüm yanlısı bir grup, “tamam, çok dönüşsün” diyor; öteki grup da dönüşmeye tamamen karşı. Her konuda olduğu gibi arada bir şeyler yok. “Saf” işte bu manikeist durumu hedef alıyor... n Senaryo zaman içinde nasıl gelişti ? Bir gün Fikirtepe’ye gittiğimde, inanılmaz, masif bir dönüşümle karşılaştım. Bir tarafta kamyonlar vızır vızır gidip geliyor ama ortada yol yok, her taraf tamamen toprak. Çevre oyuk alanlarla, inşaat şantiyeleriyle dolu. O anda iki kadın çıktı önümüze. O toz toprak içinde, ellerinde torbalar, pazardan dönüyorlardı. Günlük yaşamlarını sakin sakin sürdürmekteydiler... Biz dışarıdan baktığımızda, oradaki insanların müca Ali Vatansever Rüzgâr temasınden sonra toprakla ilgili bir şeyler yapmak isteğini söyleyen Vatansever, “Toprağın doğurganlığı yanında, bizim toprağa sınır çizerek sahiplenme refleksimiz, burası benim diyen kısıtlayıcı, çoraklaştırıcı yaklaşımımız üzerine bir film tasarladım” diyor. deleci olduklarını, dönüşüm sürecine karşı sürekli haklarını aradıklarını falan düşünürüz hep; onlar, aslında günlük yaşamlarını o koşullarda sürdürmek zorunda kalan insanlardır... Sahaya gittiğinizde görüyorsunuz ki, organik bir dönüşüm sonucunda kabullenme durumu var. Benim merak ettiğim de buydu zaten. Onca direnişten, mücadeleden sonra kabul ve tamamen teslimiyet sürecine nasıl geçiliyor? İşte bu gri alan çok önemli. Siyahlarla beyazlar üzerine konuşmak kolay; mesaj dolu sert bir film yapmak da çok kolay. Dönüşen insanın kendisi... Fikirtepe’ye birkaç kez gidip geldikten sonra şunu fark ettim: Aslında, dönüşen şehir değil, insanın kendisiydi... Bu saptama yazdığım hikâyenin asıl meselesini kavramamı da sağladı. Bir projeyi bütçe oluşturup filme dönüştürmek biliyorsunuz çok zaman alıyor ama ben bunun bir noktada hayırlı olduğunu düşünüyorum. Zamanla hikâyenin özüne inebiliyorsunuz. Bu gerçeği kavradıktan sonra, birden önümde yepyeni kapılar açıldı. Mesajlar balonundan kurtulup hikâyeyi insan ölçeğine oturttum. İki karakterin psikolojik dönüşümüne odaklandım. Çevremizdeki büyük olaylar karşısında naif kalabilir miyiz ? Şehir dönüşürken, etrafımızda canavarlar varken, nasıl oluyor da siyahbeyaz ikilemi dışındaki gri alanlara giriyoruz? Bir süre sonra da karşı tarafta bulabiliyoruz kendimizi? Kafalarımız içindeki dönüşüm hali beni çok ilgilendiriyor. Kendimizi sürekli direniş içinde hissettiğimiz za man, dışarıda düşmanlarımız olduğuna inanırız hep. Bu düşmanlara karşı insan kalmaya, naif kalmaya çalışarak mücadele etmeye çalışırız. Ancak, canavarlarla boğuşurken, o canavarın aslında içimizde olduğunu göremiyoruz; bir noktada o canavarı reddettiğimiz için göremiyoruz; içimizde yuvalanmış olabileceğini kabullenmek istemediğimiz için göremiyoruz. Dışarıdan gelen bir nefretle karşılaştığımızda da, kendi içimizdeki nefreti es geçtiğimiz gibi... Bu film, iki karakter üzerinden, insan olma halini tartışıyor. Yumuşak, yardımsever, insancıl güzüken Kamil karakteri aslında içindeki kötülük tohumunu reddederek sürekli iyi olma halinde kalmaya çabalıyor; biriken öfkesi, köşeye sıkışan kedinin panter gibi sıçraması misali, patlayıveriyor; reddettiği canavar ortaya çıkıyor... Remziye ise, dışardan bakıldığında, Kamil’i çekip çeviren, gerçekçi, otoriter mizaçlı, içindeki kötünün farkında olan standard mahalle akıllısı, fırsatçı bir karakter gibi algılanıyor. Aslında kimse kötü değil Ancak, ikinci yarıda film Kamil’i bırakıp Remziye’ye yapıştığında görüyoruz ki, hakkında ilk yarıda kurduğumuz önyargıların tersine, Remziye daha sağduyulu, insancıl ve yapıcı, aslında içi daha ‘iyi’ bir karakter. Suriyeli sığınmacı kaçak işçi karakteri de öyle, siyahbeyaz değil... Sonuçta, karşı cenah olarak adlandırdığımız kişilere yaklaşıp onlara dokunduğumuzda, kimsenin aslında ‘kötü’ olmadığını, bizlerden çok farklı olmadıklarını keşfediyoruz... Zorlu PSM’den yeni isimler Zorlu PSM yeni sezonunda duyurulan ilk isimlerin ardından, programını eklediği yeni isimlerle zenginleştirdi. Orta doğu ve ambient müzik öğelerini harmanlayan İran doğumlu sanatçı Sevdaliza, kemençe üstadı Mark Eliyahu, İngiltere progressive rock sahnesinin efsanelerinden Uriah Heep, yeni nesil PJ Harvey olarak tanımlanan Nadine Shah, technopunk’ın sevilen ismi Boys Noize, zengin yaratıcılı ğıyla geniş kitlelere adını duyuran Omar Souleyman, özgün kulüp müziği projesi Hidden Empire, Sevgililer Günü’nü unutulmaz kılacak JayJay Johan son, Beatport’un en çok satan ‘’techno’’ parçasının yaratıcısı unvanına sahip prodüktör Enrico Sanguiliano, Garanti Caz Yeşili Konserleri kapsamında Lera Lynn ve Joan Osborne, elektronik dans müzik sahnesinin güçlü, derin ve melankolik sounduyla tanınan ismi Rival Consoles, sertliği ve melankoliyi bir arada barındıran I Hate Models ve 30 senelik DJ’lik kariyerine sahip Oscar Mulero’ yu programına ekleyen Zorlu PSM hareketli bir sezon vaat ediyor. Lera Lynn Ulusal Yarışma’nın Onur Ödülü Algan’ın Antalya Film Festivali’nin Ulusal Yarışma bölümünü kaldırmasının ardından İstanbul’da, bir anlamda sürgünde devam eden Ulusal Yarışma’nın bu yılki Onur Ödülü usta oyuncu Ayla Algan’a verilecek. Sinemanın ve sinemaseverlerin görünmeyen kahramanlarına verilen Sinema Emek Ödülü, bu yıl dublör Burhan Kocataş’a sunulacak. Sinema Oyuncuları Derneği ÇASOD ise bu yılın Yıldırım Önal Anı Ödülü’nü tiyatro ve sinema sanatçısı Ferhan Şensoy’a emanet edecek. Ulusal Yarışma bu sene ödül gecesinde Yeşilçam’da yüzler kulübüne giren on iki “görünmez kahramana” plaket vererek onları onurlandırmayı amaçlıyor. Kariyerlerinde yüz filmi aşan, yüzden fazla filme imza atarak Türkiye sinemasının bütününde büyük emeği geçmiş isimlerden Yücel Uçanoğlu, Çetin İnanç ve Yavuz Figenli’ye plaketleri ödül gece Ayla Algan sinde takdim edilecek. Aramızdan ayrılan Aram Gülyüz, Atıf Yılmaz, Nejat Saydam, Oğuz Gözen, Orhan Elmas, Osman Fahir Seden, Semih Evin, Sırrı Gültekin ve Ülkü Erakalın’ın ise yakınları yönetmenlerin ödüllerini alacak. Adana Film Festivali 22 30 Eylül tarihleri arasında 25. Ulusal kez kapılarını açarken 15 filmlik Ulusal Yarışma seçkisiyle göz Yarışma dolduruyor Bu yıl 25. kez düzenlenecek Filmleri olan Adana Uluslararası Film Festivali’nin programı dün dü 4 “Anons” (y: Mahmut Fa zenlenen bir basın toplantısıy zıl Coşkun) la açıklandı. 15 filmin Altın Ko 4 “Arada” (y: Ali Kemal Çı za için yarışacağı Ulusal Yarışma seçkisi niceliksel anlamda son yılların en yüksek katılımına sahne olacak. Adan Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’nün yanı sıra Festival Danışma nar) 4 “Aydede” (y: Abdurrahman Öner) 4 “Babamın Kemikleri” (y: Özkan Çelik) 4 “Dört Köşeli Üçgen” (y: Mehmet Güreli) 4 “Güvercin” (y: Banu Sı Komitesi’nden Gülsen Tuncer, vacı) Festival Koordinatörü İsmail 4 “Güvercin Hırsızları” (y: Sarıkaya ve Ulusal Yarışma Jü Osman Nail Doğan) risi üyelerinin bir bölümünün de hazır bulunduğu toplantıda festivalin bölümleri ve yarışacak filmler açıklandı. Adana Uluslararası Film Festivali’nde bu yıl; Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması, Ulusal Uzun 4 “Halef” (y: Murat Düzgünoğlu) 4 “İçerdekiler” (y: Hüseyin Karabey) 4 “Kaos” (y: Semir Aslanyürek) 4 “Kardeşler” (y: Ömür Atay) Metraj Film Yarışması, Ulusla 4 “Kelebekler” (y: Tolga Ka rarası Kısa Film Yarışması, Ulu raçelik) sal Öğrenci Kısa Film Yarışması ve Adana Kısa Film Yarışması bölümleri yer alıyor. Festivalin Yaşam Boyu Başarı Ödülü us 4 “Sibel” (y: Çağla Zencirci Guillaume Giovanetti) “Tuzdan Kaide” (y: Burak Çevik) “Yuva” (y: Emre Yeksan) ta sinemacı Şerif Gören’e verilecek. fa Preşeva, yönetmen ve Onur Ödülleri ise yazar Nebil Özgentürk, Cüneyt Arkın, Muh oyuncu Tuba Büyü terem Nur, Ahmet küstün. Yarışmada bu Mekin ve Süley yıl toplam 900 bin lira man Turan’a tak ödül dağıtılırken, En İyi dim edilecek. Ödül Film seçilen yapıma 350 ler 24 Eylül akşamı Şerif Gören bin lira ödül takdim edile Oktay Kaynarca ve Nefi cek. Uluslararası Uzun Met se Karatay’ın sunacağı törende raj Film Yarışması Jüri Başkanlı sahiplerine teslim edilecek. ğını Polonyalı yönetmen Urszu Ulusal Uzun Metraj Film Ya la Antoniak üstlenirken; Ulu rışması Ana Jürisi şu isimlerden sal Öğrenci Filmleri Yarışması oluşuyor: Yönetmen Tomris Gi Jüri Başkanlığını oyuncu ve yö ritlioğlu (Başkan), oyuncu Ah netmen Yelda Reynaud, Ulus met Mümtaz Taylan, oyuncu Ci lararası Kısa Film Yarışması Jü han Ünal, yazar ve eleştirmen ri Başkanlığını ise Sırp yapımcı Mehmet Açar, kurgucu Musta Nenad Dukic üstleniyor. Sarı Kırmızı bir sergi Pera Müzesi, Galatasaray Lisesi’nin kuruluşunun 150. yılı kapsamında “Mektep Meydan Galatasaray” başlıklı sergiye ev sahipliği yapıyor. 14 Eylül 25 Kasım tarihleri arasında izleyiciyle buluşan sergi, Galatasaray Lisesi’nin tarihi ve mekânıyla ilişkilenen yapıtları bir araya getirirken, 150 yıldır kente mal olan kuruma güncel sanatçıların bakışını yansıtıyor. Pera Müzesi’nin kardeş kurumu İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’ndeki “Batıya Açılan Pencere: Galatasaray Lisesi’nin 150 Yılı” başlıklı arşiv sergisi ise, mektebin 1868’den bu yana süren nitelikli insan yetiştirme vizyonundan kesitler içeriyor. Çoğu sergiye özel ve yeni üretilen resim, heykel, yerleştirme, fotoğraf, video, ses ve performans gibi farklı mecralardan yapıtları bir araya getiren serginin küratörlüğünü Çelenk Bafra üstleniyor. Sergide Ali Kazma, Antonio Cosentino, Barış Göktürk, biriken (Melis Tezkan ve Okan Urun), Burak Deli er, Cemal Emden, Elvan Alpay, Hasan Deniz, Hera Büyüktaşçıyan, Vahit Tuna’nın çalışmaları yer alıyor. İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde aynı gün ziyarete açılan ve küratörlüğünü İzzeddin Çalışlar’ın yaptığı “Batıya Açılan Pencere: Galatasaray Lisesi’nin 150 Yılı” sergisi ise çeşitli kurumsal ve özel koleksiyonlardan derlenen fotoğraf, film, efemera ve obje gibi orjinal malzemeler ekseninde mektebin tarihsel öyküsünü mercek altına alıyor. Galatasaray Lisesi’nin bu çok katmanlı yapısını gözler önüne seren sergiye kapsamlı bir yayın da eşlik ediyor. Sergi kataloğunda küratör Çelenk Bafra, akademisyen ve yazar Besim F. Dellaloğlu ve Murat Alat’ın makaleleri yer alıyor. Sergi kapsamında ayrıca sanatçı grubu “biriken” (Melis Tezkan ve Okan Urun), bugün bir performans sunacak. Sergi katında tüm ziyaretçilere açık olan performans sonrası, küratör Çelenk Bafra ve “biriken”in katılım göstereceği bir de söyleşi düzenleniyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle