23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 29 Ağustos 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Sanatçılardan Kavala’ya destek Bir grup sanatçı ve kültür sa nat çalışanı, 300 gündür cezaevinde olan hak savunucusu ve iş insanı Osman Kavala için Depo ve Açık Radyo avlusunda bir araya geldi. Osman Kavala’nın tutukluluğunun 300. gününde bir araya gelen sanatçılar ve kültür sanat çalışanları, “Özlüyoruz” pankartı açtı. Daha önce Silivri Cezaevi önünde, Kavala’nın tutukluluğunun 100. gününde ve Depo’daki “Vardiya” etkinliğinde olduğu gibi, onun haksız tutukluluğunun sona ermesi ve bir an önce aralarına dönmesi dileğini tekrar ettiler. 18 Ekim 2017’de gözaltına alınan ve 1 Kasım 2017’den bu yana cezaevinde tutulan Osman Kavala hakkında hâlâ iddianame hazırlanmadı. l Haber Merkezi Osman Kavala YILMAYACAĞIZGözaltına alınan CHP’liler: 701. hafta da Galatasaray Meydanı’nda olacağız HALİL SAK Cumartesi Anneleri’nin 700’üncü oturumunda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun emri ile kayıp yakınlarıyla birlikte gözaltına alıdıktan sonra serbest bırakılan CHP’liler gazetemize konuştu. CHP Gençlik Kolları yönetici ve üyeleri polisin sert müdahalesi sırasında ve sonrasında yaşadıklarını, Soylu’nun Cumartesi Anneleri için söylediği sözleri gazetemize değerlendirerek CHP’liler “701. hafta Cumartesi Anneleri’nin yanında olacaklarını” söyledi. CHP Beşiktaş Gençlik Kolları Başkanı Doğa Kıroğlu, “Soylu’nun başka bir siyasi partideyken Tayyip Erdoğan için söylediklerini hepimiz biliyoruz. 700. haftaya ulaşmış değerli bir eylemi anlamasını beklemek hiç mümkün değildi. Soylu da bu noktada kendisine yakışanı yaptı. Dikta yönetiminin sergileyebileceği cümlelerdi” dedi. ‘Yıldırma politikası’ CHP Sarıyer Gençlik Kolları Başkanı Mehmet Günel ise “Annelerin acıları yanında bizim gözaltına alınmamız hiçbir şey. 701. haftadakine de gideceğim. Her cumartesi Cumartesi Anneleri’nin yanında olmaya çalışacağım. Gözaltılarda devletin yapmış olduğu bir durum. Bunları hep yapıyorlar, devam ettiriyorlar zaten. Bu bir yıldırma politikasıdır. Biz yılmamaya çalışıyoruz yılmayacağız. Bu haksızlık karşısında susmayacağız. Bunu da her yerde dile getirmeye devam edeceğiz” diye konuştu. Günel AKP’nin düşünce yapısında, hayata bakış açısında anneye, kadına, çocuklara saygısı olmadığını belirt. ‘Devlet terörize etti’ CHP Eylem ve Etkinlikten Sorumlu İl Başkan Yardımcısı Murat Akbaş da dünyanın en demokratik, en meşru ve en barışçıl sivil bir eylemi devletin kan, barut, ateş ve plastik mermi ile saldırdığını dile getirerek annelerin taleplerinin yok sayıldığını söyledi. Akbaş Cumartesi Anneleri’nin taleplerini meşru bir şekilde dile getirdiğini belirterek konuşmasını şöyle sürdürdü: “Devlet bu meşru eylemi terörize etti. Kendi terörünü orada 70, 80 yaşındaki ailelere uygulattı. Devlet, alıp kaybettirdiği bu gençlerin kimler tarafından nasıl kaybettirildiğinin hesabını vermek yerine ailelere saldırıyor. Bundan vazgeçmelidirler.” CHP Parti üyesi Koray Çağlıyan da şöyle konuştu: “Soylu’nun açıklamaları 24 Haziran seçimlerinden sonra saldırgan bir tavır sergilendiğinin göstergesidir. Biz onların yanında olmaya çalışıyoruz. Daha fazla faili meçhuller, kayıplar yaşanmaması için oradaydık. Siyasal İslamın uzun zamandır böyle bir ağırlığı, baskınlığı vardı, şimdi de olayları görmezden gelerek, küçük görerek kendilerince olayı pasifize etmeye çalışıyorlar.” ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ GENEL SEKRETERİ NAIDOO: ‘Hesap sorulmayan yasın bitirilmesi mümkün değil’ SEYHAN AVŞAR Uluslararası Af Örgütü’nün yeni genel sekreteri Güney Afrikalı Kumi Naidoo (53) sıkı bir insan hakları savunucusu. Cumartesi Anneleri’ne yönelik polis saldırısına ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamalarını değerlendiren Naidoo, “İnsanların kaybedilmesine neden olan devlet de olsa, terör örgütü de olsa bu önemli değil. Annelerin bir araya gelme ve çocuklarının akıbetini sorma hakları var. Bu eylemlere izin vermemek kabul edilemez. İnsanların direnişini engellerseniz, direniş kamusal alandan çıkmaya evrilir” diye konuşuyor. Kumi Naidoo iki günlük Türkiye ziyaretinde Cumhuriyet’e konuştu: Parlamento ciddi zarar görür n Yüzlerce gazetecinin, siyasetçinin, insan hakları savunucusunun tutuklu olduğu Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Öncelikle bu haksız tutuklamalar Türkiye’nin uluslararası itibarını zedeliyor. Af Örgütü olarak haksız yere cezaevinde tutulan insanların ya derhal serbest bırakılmasını ya da adil yargılamalarla adalet önüne çıkarılmasını talep ediyoruz. Türkiye cezaevlerinde şartlar oldukça zor. Cezaevinde tutulan insanların kendi kendilerine, ‘bu cesarete sahibim ve umudum var’ demeleri lazım. Kendilerini terk edilmiş hissetmesinler. Türkiye’de ve Türkiye dışında çok sayıda insan onların serbest bırakılması için mücadele ediyor. Ayrıca Türkiye’de gazetecilerin, sendikacıların tutuklanması insan haklarına karşı yapılan tutuklamalar. Seçilmiş parlamento üyelerinin tutuklanması ilerleyen süreçte Türkiye parlamentosuna ciddi zararlar verir. Türkiye’de muhalif basından ya da medyadan bahsetmek çok zor. İfade özgürlüğü demokrasi ve toplum için çok önemli. Maalesef bu, Türkiye’de yok. Kumi Naidoo İnsanları hükümetler aktivist yapıyor “15 yaşında Nelson Mandela’nın Apartheid karşıtı yürüyüşüne katıldım. O yürüyüşteki sloganımız ‘biz eşitlik istiyoruzdu.’ Kortejin arka taraflarındaki çocuklar ise renkli televizyon istiyorduk çünkü beyaz çocukların okullarında renkli televizyon vardı. O dönemde renkli televizyonla eşitliği aynı görüyor olabilirim. Ailem avukat mı, doktor mu olmam konusunda konuşuyordu. Başarılı bir öğrenciydim ama katıldığım yürüyüş nedeniyle okuldan atıldım. Aslında hükümetler yaptıklarıyla insanları aktivist haline getiriyor.” n Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı Taner Kılıç da uzun süre tutuklu kaldı. Kılıç hakkındaki iddialarla ilgili neler söylemek istersiniz? Türkiye’de çok sayıda insan herhangi bir suçlama olmaksızın cezaevine konuyor. Herhangi bir delil olmaksızın insanların tutukluluk halinin devam etmesi kesinlikle haklı gösterilemez. Taner yanlış hiçbir şey yapmadı. Herhangi bir temel olmaksızın tutuklandı. Bizim hükümetten talebimiz ya insan hakkında bir delil sunup öyle tutuklayın ya da serbest bırakın. Aksi takdirde insanları tutuklayamazsı nız, tutuklamamalısınız. n Barış talebinde bulunan insanların tutuklandığı günlerden geçiyoruz. Uzun yıllardır barışla ilgili çalışmalar yürüten birisi olarak Türkiye’deki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir zaman dünya çok olumlu bir şekilde Türkiye’deki barış sürecini izliyordu. Şu an ise bu durum, tersine çevrilmiş durumda. Hükümete şöyle bir çağrıda bulunuyoruz; Bu mesele hiçbir zaman ortadan yok olmayacak. Bu sadece Türkiye’nin meselesi değil aynı zamanda ülkeleri ve sınırları da aşan bir mesele. Kürt sorununu çözmekte yetersiz kalmak Türkiye’nin küresel anlamdaki duruşunu itibarını da zedeleyen bir şey. Kabul edilemez n Türkiye’deki en uzun sivil itaatsizlik eylemi olan Cumartesi Anneleri’nin 700’üncü haftasındaki eylemlerinde polis şiddetle karşılık verdi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise polis şiddetini savundu. Bu konuda ne söylemek istersiniz? Cumartesi Anneleri’nin kaybettikleri çocuklarının akıbetini sorma hakkının inkâr edilmesi kabul edilemez. Hiç kimsenin sorumlu tutulmadığı, kimseden hesap sorulmadığı bir süreçte yasın bitirilmesi mümkün değil. Aynı zamanda sorumlularından hesap sorulmamış olması durumu var. İçişleri Bakanı’nın açıklaması ise kesinlikle ikna edici değil çünkü bu insanların kaybedilmesinden sorumlu bir terör örgütü de olsa, devlet de olsa önemli değil. Şu anlamda önemli değil. Bu annelerin bir araya gelme hakları var, ifade özgürlüğü hakları var, çocuklarının akıbetini sorgulama hakları var. Bu Türkiye ya da başka bir ülkede olsa insanların temel haklarını inkâr etmek, özgür bir şekilde eylemlerini gerçekleştirmelerine izin vermemek kabul edilebilecek bir şey değildir. İnsanların direnişlerini bu şekilde engellersiniz, o zaman bu direniş kamusal alandan çıkma yönüne doğru gider. VEFAT haber 7 Uzmanından istismar İktidar şu anda geldiği noktaya baştan sona istismar yöntemiyle geldi. Önce kadın meselesini istismar etti. Başörtüsü meselesi üzerinden hem dini duyguları, hem de beşeri duyguları istismar etti. Özgürlük fikrini istismar etti. Medeniyet duyarlılıklarını istismar etti. Cumhuriyet rejimini ve laikliği istismar etti. Eşitlik ilkelerini ve koşulsuz demokrasiyi istismar etti. Faşizme, darbelere, askeri diktaya karşı duyulan nefreti istismar etti. İçinde herkes için tarifsiz acılar, büyük yıkımlar barındıran Kürt sorununu istismar etti. Demokrasinin tek güvencesi olan hukuk sistemini istismar etti. Yeni nesillerin kaderini, eğitim sistemini istismar etti. Kişisel çıkarları için, ülkeyi ayakta tutan ekonomiyi istismar etti. Uluslararası ilişkilerin zaten zar zor ayakta duran dengesini istismar etti. Sınırlarındaki savaşların yol açtığı politik hassasiyetleri istismar etti. Demokrasi gereği ona verilen tüm yetkileri birini bile atlamadan tek tek, itinayla istismar etti. Kendisine kol kanat geren yarım akıllı aydınların entelektüel zaaflarını bile hiç acımadan istismar etti. O yüzden nefesinizi hiç yormayın. Densiz açıklamalar yapan devlet adamlarına o insanların nerede, nasıl kaybolduklarını, kimler tarafından kaybedildiklerini, o annelerin neler yaşadıklarını ve bugün ne istediklerini anlatmakla uğraşmayın. Paçoz ne dememiş, Eminönü Meydanı neresiymiş... Kim kimi nerede gözaltına alıp sonra da yok etmiş.. Devlet iradesiyle bu ülkenin tarihinde hangi cinayetler işlenmiş... Hangi suçlar ört pas edilmiş... Deliller, tanıklar, uluslararası mahkeme kararları, ülkenin utanç karnesi nasılmış... İstismar neymiş, ne değilmiş... Hepsini bir kenara bırakın, kimseye laf yetiştirmeyin. Daha dün Cumartesi Anneleri’yle aynı masaya oturan Erdoğan’ın fotoğraflarını çarşaf çarşaf açmanın... Kürt açılımı tiyatrosunda oynanan rollerin hesabını sormanın... Samimiyetsizlik üzerinden bir mantık kurmaya çalışmanın anlamı yok. Bu iktidar, tahtını en baştanberi tutarsızlıklar, yalanlar, sağ gösterip sol vurmalar üzerine kurdu. Yolunu dün ak dediğine bugün kara diyerek çizdi. Yıllarca önünde secde ettiği, “Hoca efendi” diye diye toz kondurmadığı “kendinden kutsal” bir zatı birden bire terörist ilan etti ve o tarikatın yıllardır bilinen ama müdahale edilmeyen aleni suçlarında hiç ortaklığı yokmuş gibi, olan bitene herkesten daha asabi yükseldi. Bu arada kendisiyle ilgili şaibeli ithamların hepsini hasıraltı etti. Ve nihayetinde ülke bugün bu korkunç ve tehlikeli noktaya geldi. Bundan sonra, bir tramvay hızında ilerleyen demokratik çöküşü adım adım gerçekleştirip, zamanı geldiğinde o tramvaydan inen ve artık yola katırlarla devam eden faşist bir zihniyette baş başayız. Ve korkunç kaderimizle yapayalnız. Artık, tüm resmi dairelere fotoğrafı asılacak olan ve yoksulluğun pençesindeki ülkesinde 1071 metrekarelik üçüncü sarayını yaptırmanın hayallerini kuran başkan yetkili bir cumhurbaşkanın iki dudağının arasından çıkacak lafa sabitlemiş bir ülkenin kaderinde anca, zar zor kazanılmış bir avuç demokratik hakkın nasıl kolayca kaybedildiğini idrak etmek... Ve hesap vermek yerine, kendinde hesap sormak hakkını bulan bir zihniyetin gözü dönmüş şiddetine karşı inatla kenetlenmek vardır. Bunun için muhtaç olduğunuz kudret de, geçen Cumartesi Galatasaray’da çekilen o asil fotoğrafta fazlasıyla mevcuttur. Flormar işçilerine engelleme Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde yer alan Flormar kozmetik firmasında sendikalaştıkları gerekçesiyle işten çıkarılan çoğu kadın 132 işçinin 15 Mayıs’tan bu yana fabrika önünde sürdürdükleri eylem 106’ncı gününü geride bıraktı. “Kadınlar Flormar’ı yenecek” sloganıyla fabrika önünde eylemlerini sürdüren işçilerin eylemine baskılar da sürüyor. Son olarak Kocaeli Valisi, fabrika önünde ses aracından anons yapılmasını ve müzik yayını yapılmasını yasakladı. Petrolİş Gebze Şube Başkan Yardımcısı Şivan Kırmızıçiçek, yasak kararının önceki gün kendilerine iletildiğini ve karara ilişkin hiçbir belgenin gösterilmediğini söyledi. Yasağa tepki gösteren Kırmızıçiçek, “Söz konusu işçilerin hak ve menfaatları olunca, işverenlere kol kanat geren devlet yetkilileri, sermayenin her türlü talebini direktifmiş gibi yerine getiriyor” dedi. Yasak kararı sonrası geri adım atmayacaklarını da vurgulayan Kırmızıçiçek, “Dayanışmanın daha da büyütülmesi lazım. Bu aralar biraz yalnız bırakıldık” dedi. l Haber Merkezi ‘Roboski için adalet istiyoruz’ Roboski’de 28 Aralık 2011’de 19’u çocuk 34 kişinin bombalanarak öldürülmesinin üzerinden 80 ay geçti. İHD İstanbul Şubesi Hakikat ve Adalet Komisyonu, ‘Başka katliamlar yaşanmasın ve failler yargılansın’ talebiyle dün Galatasaray Meydanı’nda buluştu. Alanda polisler tarafından yoğun güvenlik önlemi alındı. Üyeler “Roboski katliamında 7. yıl” pankartı açarak Roboski de ölenlerin fotoğraflarını taşıdılar. Eylemde konuşan İHD İstanbul şu be Başkanı Gülseren Yoleri, her ayın 28’inde adalet talebiyle bir araya geldiklerini anımsatarak, “Tüm katliamlar için adalet istiyoruz. Failler cezalandırılmadığı müddetçe, devlet yüzleşmediği sürece katliamların devam edeceğini biliyoruz” dedi. İHD üyesi Mukaddes Şamiloğlu ise “Devlet adalet için adım atmadı ama adalet talep etmekten vazgeçmeyen Roboskililer sistematik saldırıların ve baskıların hedefi haline geldi” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Dr. MUHSİN GEYLANİ’yi kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Cenazesi 30 Ağustos 2018 (Perşembe) günü Bebek Camii’nden kılınacak ikindi namazını müteakip Rumeli Aşiyan Mezarlığı’na defnedilecektir. AİLESİ C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle