18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR 14 [email protected] 71. Locarno Festivali başlıyor Ege sahillerinde Latin rüzgârı! Latin müziğinin en iyi seçkilerini yorumlayan müzisyen Ayhan Sicimoğlu, Latin All Stars grubuyla Ege turnesine çıkacak. Sicimoğlu, 7 Ağustos’ta Kuşadası’nda (Kuşadası AVM Amfitiyatro) sahne alacak. Ünlü sanatçı, 8 Ağustos’ta Bodrum’da (Tudors Bar) ile turnesine devam edecek, son olarak ise 9 Ağustos’ta Çeşme’de (Çeşme Köy) izleyicisiyle bir araya gelecek. Biletler Biletix’ten satışa çıktı. Ayhan Sicimoğlu EDİTÖR: EMRAH KOLUKISA TASARIM: FUNDA YAŞAR ER ‘Ya deli derler, ya da dışlarlar’ Çarşamba 1 Ağustos 2018 Festivalin açılışında ‘Les Beaux Esprit’ adlı film gösterilecek. Locarno’ya yönetmen dayanmıyor!... Bu festival ne kadar da çok sanat yönetmeni eskitti! Yanlış anlaşılmasın, başarısız oldukları ya da sevilmedikleri için değil, tam tersine, başarılı oldukları için uzun süre kalmıyorlar Locarno’da…  Otuz yıldan bu yana kesintisiz izlediğim etkinliğin programını oluşturan, sonuçta sanat çizgisini belirleyen altı isim geliyor hemen aklıma. Üstelik, çoğu İsviçreli bile değil! Ve hepsi Locarno’dan ayrıldıktan sonra sinema ya da genel anlamda kültür alanında daha önemli, daha çekici görevlere geldiler. David Streiff, İsviçre federal hükümetinde kültür bakanlığı yaptı. Rotterdam Festival’inden gelen Marco Müller, Locarno ardından Venedik’e geçerek uzun yıllar boyunca Mostra’nın başında kaldı. Cannes’dan, ‘Yönetmenlerin Onbeş Günü’nden transfer edilen Olivier Père, Arte televizyon kanalının sinema bölümünün sorumlusu oldu… Frédéric Maire, beş yıl Locarno’nun sanat yönetmenliğini yaptıktan sonra, Lausanne’da bulunan İsviçre sinemateğinin başına geldi. Şimdi sıra, 2012’de göreve getirilen Torino’lu eleştirmen Carlo Chatrian’da: Gelecek ay Berlin Festivali’nin dizginlerini alacak eline! Locarno Festivali geleneksel olarak yöneticileri için bir sıçrama tahtası işlevi gördüğüne göre, Chatrian’dan boşalan göreve yaklaşık 30 adayın başvurmasına şaşmamak gerekiyor. Geleceğe hep umutla bakan, temel sanat çizgisine sadık kalarak kendini yenilemeyi başaran festivalin yönetim kurulu, yeni sanat yönetmenin kim olacağı nı bu ay sonunda açıklamaya hazırlanırken, geleceğe güvenle gülümsüyor yine… Bu gece, Piazza Grande’deki 8 bin kişilik açık hava sinemasında, Leo McCarey’nin (18981969) canlı müzik eşliğinde sunulacak 1929 yapımı kısa filmi “Liberty”nin ardından, televizyon dizileriyle de tanınan Fransız yönetmen Vianney Lebasque’ın  üçüncü filmi “Les Beaux esprits” ile  açılacak olan Locarno Festivali’nde Türk sinemasından üç örnek yer alıyor: Çağla Zencirci ile Guillaume Giovanetti’nin son filmi “Sibel” büyük ödül Altın Leopar’a aday… Tarık Aktaş’ın ilk filmi “Nebula” genç ve yenilikçi sinemaya ağırlık veren ‘Bugünün Yönetmenleri’ (Cineasti del Presente) bölümünde yarışacak… Gülcan Keltek imzalı “Gülyabani”, etkinliğin  yeni bölümlerinden ‘Signs of Life’ta izlenecek… Locarno’nun en önemli özelliği, genç yönetmenler ve sanat sineması için de sıçrama tahtası olması. Bu bağlamda, Türk sinemasının bu yaz farklı boyutlarıyla programda yer alacak olması sevindirici bir gelişme. 1970’lerin sonunda Yılmaz Güney/Zeki Ökten ikilisini “Sürü” ile ödüllendiren, 1998’de Fatih Akın’ın sesini ilk filmiyle dünyaya duyuran Locarno, bugünü ve dünüyle tanıtmayı sürdürdüğü yedinci sanata gerçekten gönül bağlamış, bağımsız bir etkinlik. Ayrıca, bu yıl Laurel & Hardy ve Marx Brothers’lı güdürüleriyle tanınan LeoMcCarey’in filmlerine odaklanan geleneksel retrospektifiyle de, sinemaseverler için eşsiz bir yaz sinemateği… Yeni filmi ‘Dört Köşeli Üçgen’ vizyona giren Mehmet Güreli ile felsefeden edebiyata oradan sinemaya uzanan bir söyleşi yaptık. Güreli, ‘Ne olursa olsun üretmeye devam etmelisin’ diyor Salâh Birsel’in aynı adlı romanından uyarlanan “Dört Köşeli Üçgen” sessiz sedasız vizyona girdi. Filmi yöneten isim, yazarlığı, ressamlığı ve müzisyenliği ile de tanınan Mehmet Güreli. Baş rolünü Mustafa Dinç’in üst Başrolünü Mustafa Dinç’in (solda) üstlendiği ‘Dört Köşeli Üçgen’ Türkiye lendiği, senaryosunu Görkem Yeltan’ın kaleme aldığı filmi konuşmak üzere Güreli ile bir araya geldik. Gü genelinde 21 lokasyonda vizyona girdi. reli, dayısı Salâh Birsel’in ki EMRAH tabından bahsederken atıldı KOLUKISA söze ve daha sorumuzu sora tı olmayan ama çoğu şeyin far madan başladı sohbet... M.G.: 1957’de yazmıştı, 61’de basılmıştı galiba... Ben hatırlıyorum bir roman yazdığını, yedi sekiz yaşındaydım.. Yani, tek roman yazdı, kısmet de banaymış. Ama şöy n Filminiz İstanbul Film Festivali’nde yarışma dışı gösterildi. Bu sizde bir rahatsızlık uyandırdı mı? kında olan insanlar... Hiçbir yerde söylenmeyen şeyleri de söylerler onlar. Başlarına bir şey gelir gelmez meselesi ayrıdır, ama söylerler... Onlara ya deli gözüyle bakarlar, ya dışlamak le bir şey söylenebilir, zor bir roman, sinemaya çok elverişli de değil açıkçası, soyut... Ama diyeceksin ki, ne sinemaya elverişli, mesela seyrettiğimiz birçok filmi O da ayrı bir hikâye, onun analizini ben yapmayayım... Ön jüri diye bir şey olduğunu söylediler, kim olduklarını bile bilmiyorum... Ben hep ilkleri orada göster üzere bakarlar, bunların da aslında kıstasları yok, her toplum kendi insanını yaratıyor aslında. Değil mi? Meddahlar vardı eskiden, tiyatroyu kahvelere götürüp neler de biri yıllar önce bir konu olarak anlatsa diğim için, İstanbul Film Festivali’ne olan anlatırlardı... Biz onların bile metinlerini ‘bu nedir’ diye sorardın, şimdi alıştık oysa. Bugün insanların kopyalanmasından tut, vampir hikâyeleri bile bizim hayatımızda artık soyut kavramını öldürmüş vaziyette. İnsanlar da algılıyorlar, mesela ‘Dark’ diye bir dizi vardı geçenlerde izledim, orada zaman yolculuğu sanki herkesin her gün yaptığı bir şey gibi anlatılıyor. Kimsenin de yadırgamadığı belli, çünkü dünyadaki izlenme oranları belli... saygım yüzünden filmi geri çekmedim. yarışma dışı gösterildi ve bana sokakta hep şu soruldu: Neden yarışmada değil? Bunun nedenini benim söylemem biraz tuhaf kaçabilir ama mesela Ankara’dan teklif geldi, onlar da yarışma dışı dediler, o zaman geri çektim. Çektim çünkü yarışma dışı seni aslında dışarıda bırakmak anlamına da geliyor. Ama Kayseri’de mesela öyle olmadı, üç tane ödül aldık. bilmiyoruz bugün, kimbilir ne espriler yapıyorlardı, bizim bugün belki de söylemekten çekineceğimiz şeyleri anlatıyorlardı. Bakışlarla ilgili galiba bu, biz daha özgürlüğün sınırlarını da çizmiş değiliz hâlâ. n Tam da böyle demişken, günümüzde sanata dair yasaklamalar, kısıtlamalar gitgide üretim alanını daha da daralttı. Siz nasıl yorumluyorsunuz bu durumu? Ama biz bu filmi bunun da zemini var Ben bu durumun analizini yapmaktan diye yapmadık açıkçası, pek benzerleri takıldığım bir filozof, “Felsefe ne işe yayok çünkü. Bugün baktımızda onu görü rar” diye soruyorlar ona, “Bir şeye yara çok bir çizgi içinde bir şeyleri devam ettirmenin çok önemli olduğuna inanıyo yoruz, Türk sinemasında da yok aslında, maz, ama düşünmeyi öğretir” diyor. Kapı rum. Çünkü sen ne kadar bir şeyi yaparTV dizilerinde de yok. Biz başka bir yer lar, pencereler açar... Yani bizim küçüm san, o kadar bir kişiyi en azından o sıkıntı deyiz galiba, ama böyle şeyleri izliyor sediğimiz, yetersiz bulduğumuz bir an sından, çizdiğimiz o tablonun dışına çeke sak, düşünüyorsak çekinmememiz gere layış da çoğu şeyi anlayabilir. Hiçbir şe bilirsin. Artık o kadar çok şey yaşadık ki, kir diye düşündüm açıkçası. yi küçümsememek gerekiyor. Öte yandan onların tekrarına bile girdiğin anda, hiçbir Felsefi roman n Salâh Bey’in kitabı aslında roman formunda yazılmış felsefi bir metin adeta. felsefi roman da deniyor değil mi? sinemaya çok da uygun değil tabii bu... Godard’ın fikriydi biliyorsunuz bu, felsefi bir metni sinemaya aktarmak, Jean Jacques Rousseau’yu ya da Montaigne’i aktarmak istiyordu, belki bir gün olacak bunlar da... Belki belgesel olarak ya da yeni tek şey yapmaya vaktin olmayacağını bile düşünebilirsin. Bunları unutalım veya tarihi silelim ya da görmezlikten gelelim katiyen demiyorum. Her şeyi takip edebilirsin ama kendinden kopmamak kaydıyla. Ne durumda olursan ol bir şeyler yapmak zo Tabii, zaten Salâh halkın içindeki fel nikler bulunarak. Sinema da kendini yeni rundasın, nerede olursan ol... Benim bakı sefeyi anlatıyor... Halkın dışarıda kalmasını seven biri değil o, felsefeyi de insanların kendi meselesi gibi ele almasından yana da değil. Gaston Bachelard’ın bir sözü leyecek, şemalardan kurtulacak belki. n Filmin (ve romanın da) merkezin deki Gözlemci karakterini siz nasıl konumlandırdınız? şım biraz öyle. n Kendinizi kısıtladığınız oluyor mu peki, bu baskılı ortam karşısında? Hayır, katiyen, hiç böyle şeylerim yok nü tekrarlıyorum sürekli bugünlerde, çok Halkın içinde vardır böyle insanlar, sıfa benim. İnşaattan tarih çıktı AHMET ŞEFİK Trabzon’un Pazarkapı Mahallesi’nde yürütülen inşaat çalışmaları sırasında eski eserlere ve tarihi değeri büyük olabilecek yapı kalıntılarına rastlandı. Son dönemlerde kentsel dönüşüm projesi kapsamında Tabakhane Vadisi, Pazarkapı ve Mumhane’de yapılan inşaat çalışmalarının, bölgenin tarihi özelliği bulunmasından dolayı durdurulması istenmiş, bölgede tarihi ve arkeolojik araştırma yapılmadan gerçekleştirilen inşaatların, toprak altına olduğu düşünülen büyük tarihi mirasa zarar verebileceği, hatta ortadan kaldırabileceği uyarısında bulunulmuştu. Pazarkapı Mahallesi’nde Ortahisar Belediyesi inşaat alanında ortaya çıkan bazı taş yapı belirtileri ve kâseler, bu uyarıları haklı çıkardı. Kaba kazının yapıldığı bölgede, iki eski kâse bulundu. Kâselerin en az bin yıllık olduğu ve Bizans dönemine ait olduğu belirlendi. Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği Başkanı Yard. Doç. Dr. Coşkun Eruz, “Kentsel dönüşüm alanlarının altında Antik Çağ’dan günümüze Trabzon kentinin yaşadığı doğal (sel, deprem, fırtına vb etkilerle oluşan taşkın ve tahribat) ve insan etkili (yağma, yangın, yıkım ve insan müdahalleri) oluşan tahribatlarla metrelerce derinliğe gömülmüş yapılar var. 23 bin yıllık geçmişin farklı yapıdaki kum, kil, toprak tabakaları ve bu tabaklar arasındaki geçmişe ait yapı kalıntıları, eşyalar gibi eski eserler saklı. Bu müdahale ile ilk kez Pazarkapı’da arkeolojik çalışmanın kapısı aralandı. İnşallah diğer kazı alanlarında da benzer çalışmalar yapılır” diye konuştu. l Trabzon Açıkhava’yı Duman aldı Türk rock müziğinin en sevilen gruplarından Duman, Harbiye Açıkhava Tyatrosu’nda sahneye çıktı. Sevilen şarkılarını Harbiye’de binlerce hayranıyla birlikte söyleyen Duman, 1999 yılından bugüne dillere dolanan ‘Seni Kendime Sakladım’, ‘Elleri Ellerime’, ‘Beni Yak’ ve daha birçok hit şarkısını Harbiye’nin muhteşem atmosferinde seslendirdi. Kurulduğu günden bugüne tüm şarkıları arasından seçtiği özel bir repertuvar ile Harbiye seyircisinin karşısına çıkan Duman’ın tüm şarkılarına eşlik eden seyirciler, 3 saat sahnede kalan grubu alkışlar ve tezahüratlarla uğurladı. Adana’yla Hollanda arasında işbirliği SAVAŞ KÜRKLÜ Adana Film Festivali kapsamında, dünyanın en prestijli uluslararası film etkinliği olan Cannes Film Festivali’nin “Semaine de la Critique” ile ortaklık ve işbirliği yapılmasının ardından, Hollanda’da gerçekleştirilen, “Kırmızı Lale Film Festivali” ile de kardeşlik ve işbirliği protokolü imzalandı. İki festival yetkilileri arasında kardeşlik ve işbirliği protokolü, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü ve Türkiye Hollanda Kültür Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Kırmızı Lale Film Festivali Direktörü Mehmet Emin Alkanlar tarafından imzalandı. Adana Film Festivali Direktörü İsmail Dikilitaş, Hollanda’da gerçekleşecek Kırmızı Lale Film Festivali sırasında, Adana Film Festivali ile ilgili bir tanıtım standı oluşturulacağını kaydederek “Her yıl Adana Film Festivali’nde derece alan uzun ve kısa metrajlı filmler, Adana Film Festivali’nin, ‘En İyileri’ başlığı altında Rotterdam ve Amsterdam sinemalarında gösterime girmesi konusunda girişimlerde bulunacağız. Hollanda yapımı filmlerin ise Adana Film Festivali’ne katılması için ayrı bir çalışma yürüteceğiz” dedi. Uluslararası Adana Film Festivali bu yıl 2230 Eylül tarihlerinde 25. kez düzenlenecek. 199 eser ele geçirildi Mudanya’da 2. kez Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde, ellerindeki Roma dönemine ait sikke, kolye, heykel gibi 199 parça tarihi esere alıcı arayan 2 kişi, jandarmanın yaptığı operasyonla gözaltına alındı. Afşin’in Karagöz Mahallesi’nde oturan Y.G. ve F.S.’nin elinde çok sayıda tarihi eser olduğu ve satmak için alıcı aradığı bilgisine ulaşan jandarma, şüphelileri tarihi eserlerle birlikte yakalamak için araçlarına operasyon düzenledi. Araçta yapılan aramada Roma dönemine ait olduğu değerlendirilen 58 sikke, 8 yüzük, 14 ok ucu, 1 haç kolye, 1 boğa heykeli, muhtelif cins ve ebatlarda 117 obje olmak üzere 199 parça tarihi eser ele geçirildi. Şüpheliler gözaltına alınarak sorgulanmak üzere jandarmaya götürülürken, tarihi eserler de Kahramanmaraş Müzesi’ne teslim edildi. l DHA Otostop Festivali’ne gidiyoruz Bu yıl 2’ncisi düzenlenecek InterTurkey Otostop Fest, 1012 Ağustos tarihleri arasında Mudanya’da Eşkel Sahil’inde gerçekleşecek. Otostop kültürünü tanıtmak, insanların birbirlerine eskiden olduğu gibi güvenmesini ve yardımcı olmasını tekrar sağlamayı hedef edinen festivalde Can Bonomo, Cem Adrian, Manuş Baba, Sattas, Gazapizm, Piiz, Adamlar, Pera, Bağzıları, Şart, Amazon, Faça gibi isimler sahne alacak. Geçen yıl 8 binin üzerinde katılımcıyı ağırlayan festivale bu yıl 10 binin üzerinde katılımcı bekleniyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle