18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 31 Temmuz 2018 12 ‘Azgelişmişlik’ kısırdöngüsündeki Türkiye “Azgelişmişlik” kısırdöngüsü 1950’li yıllarda, genellikle Batı’da eğitim gören Hintli ve Pakistanlı iktisatçıların öncülük ettiği “ekonomik ağırlıklı” bir alandı. Türkiye, Cumhuriyetin kuruluşundan başlayarak bunun mücadelesini yaptı ve iki dönemde başarılı oldu: 1) Cumhuriyet’in kuruluşu ile başlatılan ekonomik, sosyal ve siyasal boyutlu Atatürk devrimleri ile uygulamalar art arda yapıldı: Medeni Kanun’dan kabotaj haklarına ve kapitülasyonların sonlandırılmasına kadar uzanan çağdaşlaşmalar ve Lozan ile eski zincirler kırıldı. Türkiye azgelişmişlik kısırdöngüsünden çıktı, bağımsız bir ülke oldu. Doğu Bloku ile Batı Bloku arasında denge kurdu. Ancak 1947’den başlayarak, “Batıcıların” ülkeyi Batı himayesi altına sokma girişimleri, “azgelişmişlik kısırdöngüsüne” Türkiye’yi yeniden soktu. Fabrikaların ve Köy Enstitülerinin kapatılması, ülkenin NATO üzerinden ABD himayesi altına sokulması, liberal dış ticarete geçiş siyasi, iktisadi ve sosyal sorunları büyüttü. 2) Kısırdöngüye karşı çıkış 1961 Anayasası ve “planlı kalkınma süreci” ile yeniden uygulamaya konuldu. 1963’te başlatılan planlı kalkınma, iki “Beş Yıllık Plan” dönemi ile kısırdöngü çemberini kırmaya başladı. Sivil toplumsal örgütlenmeler ve katılımcı demokratik uygulamalar alanında ilerleme sağlandı: Sovyetler Birliği ve Batı arasında, özellikle ekonomik alanda denge kuruldu. Devlet Planlama Teşkilatı ile “kamusal yararlar” planlanıyordu. Ekonomiden eğitime ve altyapı yatırımlarına kadar “akılcı uygulamalar” yürütüldü. Ve darbeler geldi Ancak ABD (ve Batı) bu kritik coğrafyada Türkiye gibi Müslüman bir ülkenin “katılımcı demokrasiye” geçerek “ulusal çıkarlarını” korumaya başlamasına karşı çıktı. İçimizdeki “Batıcıları” ve siyasal İslamı kullanarak önce 12 Mart, daha sonra da 12 Eylül darbelerini yürüttü. İşi 28 Şubat ve 15 Temmuz 2016’ya kadar getirtti. Dört operasyonda da, içimizdeki “Batıcılar ve siyasal İslamcılar” ilginç bir koalisyon yürüttüler. Rakip “görülmelerine” karşın birbirlerinin yolunu açtılar ve sonunda ülkeyi “azgelişmişlik kısırdöngüsünün içine” yeniden soktular. OHAL’lerle bizi bu hallere düşürdüler. Bu operasyonlarda “gardırop Atatürkçüleri” de önemli bir misyon üstlenmişlerdir. 28 Şubat’ta Erbakan, “İslamcı” olduğu için değil, “antiAmerikan” olduğu için içimizdeki “Batıcılar” tarafından ve Amerikancı İslamcılar tarafından indirildi. ABD, Türkiye’de iki kanada birden oynadı: “hem Batıcıları hem de İslamcıları” birlikte kullandı: 12 Mart’ta başlayıp 15 Temmuz’da biten uzun süreçteki operasyonda birbirlerini tamamlayan hareketlerdir. Bazen İslamcılar, bazen de “Batıcılar” ön plana çıkmışlardır. Gülen, Adnan Hoca gibi iki garip kişi de İslamcılığın “dinci ve laik aktörleri” gibi sahneye çıkarılıp oynatılmadılar mı? Sahnenin önünde kedicikler ve imamcıklar vardı: ipleri tutanlar ise güçlü devletlerdi. Ve Trump’ın fahiş hatası! Adam kalkmış bir rahibi, koskoca bir siyasal misyonerlik hareketi için göndermiş. Be adam, rahip yerine niye rahibeleri göndermedin ki? Öteki piyonun olan Adnan Hoca’nın kedicikleri ile senin rahibecikler o yolladığın rahip kılıklı heriften çok daha başarılı olurlardı. Her şey ne kadar iç içe geçmiş: rahipler, hocalar, imamlar, kedicikler hepsi de aynı havuzda yıkanıyorlar. Bunun adı siyaset havuzudur. Ortadoğu’da ise adı bataklıktır. Müslüman dünyası bu bataklıktan bir türlü kurtulamıyor. Tek kurtulan Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti idi. Şimdi onu da bu bataklığın içine yuvarlamaya çalışıyorlar: hem içerden, hem dışarıdan… “Sen bile, azgelişmişlik sürecinin dışına çıkamazsın” diye bastırıyorlar. Postmodern “yeşil kuşak” Türkiye’de “otoritesini” yürütüyor. HHH CHP’li dostlara: AKP, OHAL’lerden bu hallere CHP mevcutlarının yetersizliği sonucu geldi. Değişimi engelleyenler en fazla da AKP’yi sevindiriyorlar. En “baştan” değişim gerek: yalnız CHP için değil, Türkiye için de. 31 TEMMUZ 2018 SAYI: 33900 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına MEHMET Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Faruk Eren Aykut Küçükkaya Dijital Medya Koordinatörü Bülent Mumay Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04:07 03:57 04:27 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05:52 13:17 17:10 05:39 13:01 16:53 06:05 13:24 17:13 Akşam 20:29 20:11 20:31 Yatsı 22:07 21:46 22:02 haber TASARIM: BAHADIIR AKTAŞ “E fsanevi Dekan”  Prof. Dr. Cevat Geray’ı (1930 2018) geçen hafta yitirdik. TMMOB Mimarlar Odası’nın, Prof. Geray hakkında gazetemizde yayımladığı  “başsağlığı” duyurusundan şu alıntıyı yapalım: ÖzAgecanr Bakanlığı’nda çalışmıştı. Çok güzel Türkçe öğrenmişti. Derslerindeki gibi kitaplarını da Türkçe yazmıştı. Aldığı çağrı üzerine, o zamani adıyla Siyasal Bilgiler Okulu’na (SBO) geçen Reuter, fakültede “şehircilik” bölümünü oluşturdu. Alman “Odamıza, mimarlık orta ların “Koca Türk” dedikleri mına, bilimin rehberliğinde Kavşak Reuter’i, öğrencisi Prof. ve kamu yararına yürütülen Yavuz şöyle tanımlamıştı: Şehircilik! (1)kent, kültür ve demokrasi çabalarında yol gösterici olan ve katkılar sunan değerli “Politikacı Reuter Almanların, bilim adamı Reuter ise Türklerindir!” hocamızı saygı ve özlemle anıyoruz.” Prof. Geray “mimar” değildi! Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (SBF) “şehircilik” profesörü idi. 1977’de SBF dekanı olmuştu. 1983’te ünlü 1402 sayılı yasa ile üniversiteden uzaklaştırılmıştı. Peki, Mimarlar Odası’nın bu saygın duyurusunun nedeni ne ola ki? Çünkü “Efsanevi Dekan” yalnızca “şehircilik profesörü” değil, çok Yavuz’u o gece sıkıyönetim ilan eden Başbakan Adnan Menderes, telefonla arayıp fakülte binasındaki “kurşun izlerini örtmesini” emret mişti. Prof. Yavuz’un yanıtı “O kurşun izleri, fakültemi zin gaziliğinin simgesidir. Örtemem!” olmuştu. Prof. Geray, Prof. Geray Yavuz’un kürsüsünde öğrencisi olmakla kalmamış daha sonra o kürsüde ve dekanlıkta halefi olmuştu! SBO’da bir de “İskân ve Şehircilik Enstitüsü” kurmuştu. SBF Şehircilik profesörü Dr. Ruşen Keleş, Reuter’i şöyle tanımlar: “Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak üniversitelerin yeni kurulmakta ve Batı’nın akademik değerlerinin yavaş yavaş benimsenmekte olduğu Türkiye’de, SBO’da çağdaş ve özerk bir kafa yapısına sahip bir bilim insanı imgesini kısa sürede yaratmıştır…” 1946’da Almanya’ya döndüğünde, Berlin ikiye bölünmüştü. Sovyetler, Berlin’in tümünü istedikleri için ulaşımı kesip Batı Berlin’e yönlü bir aydındı… HHH 28 Mayıs 1960’ta, SBF’de öğrenci iken, Demokrat Parti karşıtı gösteri mizde polis üzerimize ateş açtığında fakülte binasına, ben de bazı arkadaş larla Dekan Prof. Fehmi Yavuz’un (1912 1991) oda sına sığın mıştık. “Şehirci lik” profe Yavuz. sörü olan HHH Ernst Reuter (1889 1953), Yahu di değildi, 1933’te Hitler zulmünden kaçmıştı. 1912 1932 yılları ara sında Alman Komünist ve Sosyal Demokrat Partileri’nde Genel Sek reterlik gibi önemli gö revlerde bulunmuştu. Reuter, Lenin ile Sov yet Devrimi sırasında işbirliği yapmıştı. Lenin, Reuter’i “Çok yetenekli, parlak zekâlı, özgürlü ğüne gereğinden fazla düşkün bir genç!” olarak tanımlamıştı. 1935’te Türkiye’ye gelerek İktisat Reuter. kuşatma uygulamışlardı. Reuter, bu ortamda Batı Berlin Belediye Başkanı olmuş ve havadan ikmal ile büyük başarı sağlamıştı.. Berlin’deki savaşın yıkım izlerini sildi, süpürdü. Time dergisi Reuter’i kapak yapmış ve “Dünyayı yöneten 10 kişiden biri” olarak ilan etmişti. HHH Reuter’den geriye, Cumhuriyetin kuruluş yıllarının Ankara’sına doğru gidelim… 1925’te Ulus Kızılay Kavaklıdere’de kentin temel yolu olarak bir bulvar yapımı ve çevre sinde mahalleler kurulması gün deme gelmişti. Alman şe Özgen Acarhircilik uzmanı mimar Hermann Jansen (1869 1945) Almanya’da Berlin, Köln, Nürnberg ve Jansen İspanya’da Madrid kent planlaması 1910’lu yıllarındaki yarışmalarında birincilik sağlamıştı. 1927’de Türk hükümetinin “Yeni Başkent Ankara Tasarım” yarışma sını kazanmıştı. 1932 1938 yılları arasında Türkiye’de görev yaparken, yalnız Ankara’nın değil başka kentle rin planlarına da katkıda bulunmuştu. “Siyasal eylemlerde bulunmama sı koşulu” ile çalıştığı Türkiye’de, Hitler’in yaptıklarına kayıtsız kalama mış, 1943’te gizlice “Alman Özgürlük Birliği’ni” kurmuştu. Jansen, planında Ulus’tan Kavaklıdere’ye uzanan ve 130 m. genişliğinde, “Atatürk Bulvarı” adı verilen yol boyunca parklar, yabancı elçilikler, yeni TBMM binası ve ba kanlıklar, öte yanında ise konutlar, mağazalar öngörmüştü. HHH Jansen’in bu planlamasının el bette sorumlusu, destekçisi, ileri görüşlü Mustafa Kemal Atatürk idi… O günlerde sokaktaki insanlar Atatürk Bulvarı’nın bu denli geniş yapılmasını şöyle değerlendiriyor lardı: “Bu kadar geniş yol olur mu? N’olacak sarhoş kafa!” Atatürk’ün ölümünün ardından Jansen, “imar değişiklikleri baskıla rına ve plana aykırı işler yapma is teklerine” dayanamayarak, 1939’da istifa etmişti… (Devam edecek…) Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Suriyeli işçiler: 3 kuruşa 13 saat KIVANÇ ELİAÇIK DİSK Uluslararası İlişkiler Direktörü Patronlar yıllardır yüksek sesle söylüyordu: “Senin yerine çalışacak binlerce işsiz var!” Şimdi nakarat değişti: “Daha az ücretle çalışacak binlerce Suriyeli var!” 2011 öncesinde Türkiye’deki göçmen sayısı sadece 100 bindi. O günlerde mülteci politikası inkârdan ibaret olan Türkiye’nin bugünkü nüfusunun yüzde 4.2’si Suriyelilerden oluşuyor. Suriyelilerin yaklaşık 500 bini Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçti ve 3.5 milyondan fazla Suriyeli, Türkiye’de kaldı. Onların yanı sıra Afganistan, Irak, İran ve Pakistan gibi ülkelerden kaçan 300 bin göçmen ile birlikte yaşıyoruz. Suriyeli işçiler, en zor işleri yapıp en az parayı alıyor. Küresel ayrımcılık Birlikte yaşıyor, birlikte çalışıyoruz. Çalışma çağında 1.6 milyon Suriyeli var. İnşaat, tekstil ve tarım başta olmak üzere bütün işkollarında, Kilis, Antep, Antakya ve İstanbul başta olmak üzere bütün kentlerde on binlerce Suriyeli çalışma izni olmaksızın güvencesiz koşullarda çalışıyor. Suriyeliler herkesten çok çalışıyor, herkesten az kazanıyor. Ücretleri geç ödeniyor, bazen hiç ödenmiyor. Ne sigortaları ne de iş güvenceleri var. Çocuk ve kadın işçiler ekmeklerinin peşindeyken tacize ve ayrımcılığa uğruyorlar. Dünyada göçmen işçiler, yerli işçilerin yapmak istemediği işleri yaparak emek piyasasına dahil oluyor. Ama Türkiye’de Suriyeli işçiler “pis işleri” daha düşük ücretlerle yapma yı kabul ederek işgücüne katıldılar. Beterin beteri onlardan sorulur. Dünya Bankası’nın “Suriyeli Mültecilerin Türk İşgücü Piyasasına Etkileri” araştırmasına göre Suriyeli işçiler ‘kayıt dışı çalışanların’ ve ‘kadın işçilerin’ yerlerini alıyor. Bu durum işsizliğin artmasına ve ücretlerin düşmesine neden oluyor. Mültecilerin yoğunlukta olduğu kentlerde işsizlik ortalamanın üstündeyken ücretler asgari ücretin bile altında. Bu olguyu günlük hayata yanlış tercüme etmemek gerekiyor: İşimizi çalan mülteciler değil, patronlar. ILO’nun Küresel İstihdam Eğilimleri raporu, Türkiye’deki durumun küresel boyutunu ortaya koyuyor. Rapora göre dünya genelinde Suri BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Özellikle Meksika’da yaygın, ha 1 2 3 4 5 6 7 8 9 sırdan yapılan, kenarları geniş ve ortası yüksek şapka. 2/ Düğme ve 1 süs eşyası yapımında kullanılan 2 bir deniz kabuklusu... Bir nota. 3/ Değerli bir süs taşı... “Şahinim 3 var, bazlarım var / alışkın sazlarım var” (Karacaoğlan). 4/ Bir parçanın sevimli ve cana yakın ça 4 5 lınacağını anlatan müzik terimi. 5/ “ derdiyle hoşem el çek ila 6 cımdan tabib” (Fuzuli)... İskambil 7 kâğıtlarının atası sayılan desteye ve bu deste kullanılarak bakılan 8 falcılık yöntemine verilen ad. 6/ Bir soru sözü... Verdi’nin tanın 9 mış bir operası. 7/ Eğlencelerde serpilen pul biçiminde renkli kâğıt parçaları. 8/ Güney Amerika’da bir ülke... Doğu Karadeniz yöresinde böğürtlene ve 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 H I D I RNEB İ 2 ASES OPA L rilen ad. 9/ Ankara keçisinin, yünü kahve 3 S I N I K E D E rengi ya da siyah olan türü... Dolma yapmak için hazırlanan karışım. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Güneşten, yağmurdan korunmak için ya da süs olarak bir şeyin ön kısmına çekilen gölgelik... Panama’nın plaka imi. 2/ Karadeniz dağlarının yüksek kesimlerinde yaygın 4 İ R İ S AT 5 BAZA BET İ 6 ER NA İ M 7 CEM A T AR İ 8 İ NAL ERAT 9 T AHANNEB İ olan geçici kırsal yerleşme tipi... İsrail’in para birimi. 3/ “Şebek” de denilen bir maymun cinsi... “O yer” anlamın da kullanılan sözcük. 4/ Bir iskambil oyunu... İnatçı. 5/ Saatte binlerce baskı yapabilen basım makinesi. 6/ Hayvanlara vurulan damga... “Bun dan sonra” anlamında kullanılan eski sözcük. 7/ Yayı geniş geniş çeke rek çalma anlamında müzik terimi. 8/ Kürkü değerli bir yaban kedisi... Oylumlu. 9/ Bildirme yazısı... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. yeli sığınmacıların yüzde 56’sı kısa süreli ve düzensiz işlerde çalışıyor. Patronlar yıllardır yüksek sesle söylüyordu: “Senin yerine çalışacak binlerce işsiz var!” Şimdi nakarat değişti: “Daha az ücretle çalışacak binlerce Suriyeli var!” Gelenekselleşmiş yol, yemek, bayram ikramiyesi gibi sosyal haklar ve yıllık zamlar Suriyelilere verilmiyor. Çoğu işyerinde mesai saati diye bir mefhum yokken iş arkadaşlarına ödenen fazla mesai ücretleri onlara ödenmiyor. Suriyeliler günde ortalama 12.4 saat çalışıyor. Tarım işkolunda barınma ve alışveriş gibi ihtiyaçların karşılanması için aracılara yüzde 25’e varan komisyonlar ödeniyor. Tarlalarda ve inşaatlarda yeni bir taşeron sistemi ortaya çıkmış. Türkiyeli işçi kendi işini Suriyeliye yaptırıp maaşın bir kısmını devrediyor. Çalışma izni olan Suriyeli sayısı sadece 20 bin ama dernek veya internet sitesi görünümündeki işçi simsarları (özel istihdam büroları) ucuz Suriyeli işgücü bulmakla övünüyor. “Tekstil işkolunda yerli işçi yok” diye duyarsanız abartı sanmayın. Sadece merdivenaltı dikimevlerinde değil perakende satışta bile Arapça konuşanları göreceksiniz. Çağrı merkezleri, turizm şirketleri hatta hastanelerde Suriyeli müşteri temsilcisine ihtiyaç duyuyor. Dil sorunu Suriyelilerin çalışma hayatında yaşadıkları en büyük sorunlarından biri şüphesiz dil. Ülkesindeyken ekmeğini diliyle kazanan şairler, yazarlar ve gazeteciler Türkiye’de tuvalet temizliyor, derdini anlatamadığı için dışlanıyor. Eğitimli ve meslek sahibi Suriyeliler mesleklerini icra edemiyor. Eczacılar ve avukatlar, garsonluk veya inşaat işçiliği yapıyor. Mesela astronot Muhammed Ahmed Faris, Türkiye’nin uzay üssü kurmasını bekliyor. Suriyelilerin çalıştığı işyerlerinde sağlık ve güvenlik önlemleri alın mıyor, denetimler yapılmıyor. İSİG Meclisi raporlarına göre 2016 yılında 63, 2017’de ise 49 Suriyeli iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiş. Suriyelilere yönelik sosyal hizmetlerin önemli bir bölümü STK’ler ve uluslararası fonlar aracılığıyla yürütülüyor. İşçi hakları gibi konular görmezden geliniyor. Kunduracıların ve inşaat işçilerinin eylemlerini saymazsak Suriyeli işçilerin çalışma koşullarının sendikaların gündemine girdiğini söyleyemeyiz. Oysa işçi sınıfının farklı diller konuşan ve en çok ezilen kesiminin sendikal harekete katabileceği çok şey var. Yarım milyona yakın işçi için eşit işe eşit ücret talebiyle yükseltilmeli. Doyduğumuz yer aynı Türkiye dünyada en fazla çocuk mülteci barındıran ülke, 1.3 milyon Suriyeli çocuk hastalıklar, yoksulluk ve cinsel istismarla iç içe büyüyorlar. Nitelikli eğitimden yoksun bırakıldıkları için gelecekte de vasıfsız işçi olacaklar. Tamirciler ve seyyar satıcılar dışında çocuklar tekstil, inşaat veya mevsimlik tarım başta olmak üzere bütün sektörlerde aileleriyle birlikte çalışıyorlar. Kadınlar da çocuklar gibi taciz, istismar ve yoksullukla karşı karşıyalar. Meslek sahibi kadınlar işini yapamazken kadınlar arasındaki işsizlik rakamları ortalamanın üstünde. Suriyeli ailelerden 500 bin çocuk Türkiye’de doğdu, burada büyüyorlar. Şimdiden Türkiye işçi sınıfının bir parçası oldular. Türkiye’deki Suriyeli işçilerin sorunlarını çözmenin temel koşulu Suriye’de barışın sağlanması... Ama o günden sonra da çok sayıda Suriyeli Türkiye’de kalacak ve çalışacak. İş gücünün bu yeni kesimine acilen hukuki bir statü verilmeli. Kayıt dışı çalıştırılmaları ve haklarının gasp edilmesi engellenmeli. Mesleki durumları ve eğitime olan ihtiyaçları tespit edilmeli. Doğduğumuz yer farklı olsa da doymaya çalıştığımız yerde eşitliği sağlamak için birlikte mücadele etmeliyiz. ON NUMARA 08, 11, 15, 16, 17, 18, 20, 25, 28, 30, 34, 39, 40, 43, 48, 53, 59, 64, 66,67, 71 ve 79 10 BİLEN: 78 bin 196’şar TL (4 kişi) 9 BİLEN: 2 bin 370.25’şer TL 8 BİLEN: 122.95’şer TL 7 BİLEN: 23.70’şer TL 6 BİLEN: 4’er TL HİÇBİR NUMARAYI DOĞRU TAHMİN EDEMEYEN: 3.20’şer TL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle