18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 29 Temmuz 2018 82 YAŞINDAKİ YUSUF TOPAL, POLİSİN SERT MÜDAHALESİNİN ARDINDAN YAŞAMINI YİTİRDİ EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: BAHADIR AKTAŞ haber 9 Gaz, kelepçe, ölümYusuf Topal’ın uğradığı şiddet kameralara takıldı. Görüntülerde elinde baston olan Topal’ın polis müdahalesinin ardından yere düşüşü ve sürüklenerek araca bindirilişi görülüyor. Sağlık ocağındaki doktorla tartışan Yusuf Topal, olay yerine gelen polisler tarafından yaka paça dışarı çıkarıldı. Biber gazı sıkılıp ters kelepçe takılan yaşlı adam fenalaşmasına karşın yerde sürüklenerek polis aracına bindirildi. Götürüldüğü hastanede kalp krizi geçirdiği anlaşılan Topal, kurtarılamadı. İfade veren 2 polis adli kontrolle serbest kaldı. Giresun’da polisler tarafından biber gazıyla müdahale edilen ve ters kelepçe takılan 82 yaşındaki Yusuf Topal fenalaştı. Yere yığılan ve sürüklenerek bindirildiği polis aracıyla hastaneye götürülen Topal, kalp krizinden öldü. Ailenin şikâyeti üzerine soruşturma başlatıldı, olaydan sorumlu tutulan 2 polis memuru açığa alındı. İstanbul’dan fındık hasadı için memleketi Giresun’a gelen Yusuf Topal, 24 Temmuz günü, yürüme güçlüğü çeken 82 yaşındaki eşi Fatma Topal’ın ilaçlarını yazdırmak ve evde bakım hizmeti kararının uygulanmasını sağlamak amacıyla 15 Temmuz Şehitler Aile Sağlığı Merkezi’ne gitti. Doktor Ö.Y.’ye başvuran Yusuf Topal, eşi adına düzenlenen sağlık kurulu raporunu göstererek ilaçları reçeteye yazdırmak istedi. Ancak doktor, hastayı görmeden ilaçları yazamayacağını belirtti. Topal ise evde bakım hizmeti kararı olduğuna dair raporu göstererek, sağlık görevlilerinin eve gelmesini talep etti. İddiaya göre, doktor Ö.Y. ile Yusuf Topal arasında tartışma çıktı. Tartışma sırasında doktorun ‘beyaz kod’ vermesi üzerine, polis ekipleri sağlık merkezine geldi. Yerlerde sürüklediler Polisler, Topal’ı gözaltına almak istedi. Yusuf Topal direndiği polisler tarafından yaka paça polis aracına bindirilmek istendi. Ters kelepçe takılan ve biber gazı sıkılan Topal, bu sırada fenalaşarak yere yığıldı. Polisler, yerde sürükleyerek araca bindirdikleri Yusuf Topal’ı Prof. Dr. İlhan Özdemir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürdü. Kalp krizi geçirdiği belirlenen Topal, yapılan müdahalelere rağmen yaşamını yitirdi. Olaydan sonra aile, Giresun Cum huriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Topal’ın zor kullanılarak gözaltına alınmak istendiği görüntüler delil olarak savcılığa sunuldu. Soruşturma kapsamında 2 polis memuru açığa alındı. Polisler, ifadeleri alındıktan sonra adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı. Savcılık, olaya ilişkin kayda alınan görüntülerle sağlık merkezinin güvenlik kamerası kayıtlarına el koydu. Avukat: ‘Aman’ dedi dinlemediler Ailenin akrabası ve avukatı Hicran Akkaya Şenol ise “Yusuf dede, yeni komadan çıkmış eşi için almazsa öleceği kan pıhtılaşma ilacını nasıl alacağını öğrenebilmek ve gerekirse evde sağlık hizmeti alabilmek için gittiği sağlık ocağında görevini yerine getirmeyen doktor tarafından polis çağrılarak yaka paça dışarıya atılmıştır. Hem eşine ihtiyacı olan ilaçları alamamanın hem tartaklanmanın, hukuka aykırı olarak gözaltına alınmanın acısıyla, 82 yıllık Anadolu yüreği dayanamamış ve kalp krizi geçirmiştir. Kalp krizi geçiren hastayı darbetmek, biber gazı sıkmak, tekmelemek, yere yatırılmak, sırtından ters kelepçe takılmak, aman dilekleri göz önünde bulundurulmayarak gözaltı işlemleri devam etmiştir” dedi. Polisler tutuklanmalı Polislerin tutuksuz yargılamak üzere serbest bırakılmalarına tepki gösteren avukat Şenol, “Bu soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi için ilgili polislerin tutuklu yargılanmalarının, hukuki olarak bir gereklilik olduğu kadar kamuoyunun bir vicdani gereği olduğunu düşünüyoruz” diye konuştu. l GİRESUN / DHA Aile tepkili: Cezalarını çeksinler Yusuf Topal’ın cenazesi, Giresun Adli Tıp Kurumu’nda yapılan otopsi sonrası Beyazıt Köyü’nde toprağa verildi. Yusuf Topal’ın oğlu Ahmet Topal, “Bu acıyı hem babama hem bize katbekat yaşatan bu insanların cezalarını çekmelerini istiyoruz. Benim babam 82 yıl boyunca korkuyla yaşadı. Evlatlarına gelebilecek tehlikelerin korkusu, vatanına milletine karşı yapacağı bir hata korkusu, en sonunda da korkuyla öldürdüler babamı. Bu çok acı geliyor bize. Küçük bir çocuğun köşeye sıkıştırılarak korkutulması gibi geliyor bu acı bana. Böylesi bir acıyı yaşayarak ölmesi bizleri gerçekten çok üzdü” dedi. Babasının sağlık merkezine gitmesindeki tek amacının yürüyemeyen, evden dışarı çıkamayan annesinin ilaçlarını yazdırmak olduğunu ifade eden Ahmet Topal, “Doktorun tamamen fevri davranarak o polisleri oraya çağırması ve hiçbir şekilde yardımcı olmadan herhalde kendi emellerini tatmin etmesiydi ” diye konuştu. UZMANLAR YORUMLADI: Polis şiddeti çok yaygınlaştı 82yaşındaki Yusuf Topal’ın polis müdahalesi sırasında ölümünü gazetemize değerlendiren uzmanlar, biber gazı ve ters kelepçe kullanımının çok yaygınlaştığına dikkat çekti. Gazetemize konuşan Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı, Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, “Gazların tamamı ciddi iritan madde içeriyor. Solunum yollarını, yüzeysel dokuları tahriş ediyor. Hem solunumu zorlaştırıyor hem düz kaslarda kasılmalara yol açıyor. Dolayısıyla kalbin beslenmesini bozuyor. Kalbin beslenmesi bozulunca da yaşı da ileri bir insanda ölümcül etkileri oluyor. Yaşının çok ileri olması da gerekmiyor. Özellikle solunum sıkıntısı olan insanlarda. Ya da astımı olanlarda çok riskli. Biber gazının kullanımın bu kadar yaygın olması ve her durumda bu tür maddelerin kullanılması ters kelepçe gibi zorlayıcı işkence gerçekleştirilmesi, polisin uygun olmayan şiddet içeren davranışlarda bulunması çok yaygınlaşmış durumda. Bunda da cezasızlığın çok büyük etkisi var” dedi. Biber gazı üzerine çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Peri Meram Arbak ise, “Biber gazı içerisinde temel olarak OC denilen yani çok acı biberlerin özütü var. Göz yaşartıcı gaz olarak kullanılan CN denilen grup var. Özellikle bu ikisinin solunum sisteminde bilinen astımı olan kişilerde ani ölümlere yol açtığı hem litaratürde hem yapılan otopsi çalışmalarında gösterilmiştir. 82 yaşındaki bir adamı yüzüstü yere yatırmak ölüme sürüklemek anlamına gelebiliyor. Biber gazı ve ters kelepçe varsa eğer nefes alamama göğüs kafesine baskıyla birlikte soluksuz kalma kalp kirizini tetikleyip ölüme yol açabilir” diye konuştu. l İSTANBUL / Cumhuriyet Cezaevi müdürü ‘yollandı’ Ulaş Yurdakul’un işkenceyle öldürüldüğü Balıkesir Cezaevi müdürünün görev yeri değişti ZEHRA ÖZDİLEK Balıkesir L Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nda adli hükümlü olarak kalırken diğer mahkumlar tarafından işkence edilerek öldürülen Ulaş Yurdakul’un ölümüne ilişkin davada yargılanan cezaevi 1. müdürü Bekir K. kanun hükmünde kararname ile Patnos L Tipi Kapalı Ceza İnfa Kurumu’na sürüldü. Bekir K. ayrıca Balıkesir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ‘Denetim görevini ihmal ve zimmet’ suçunu işlediği iddiasıyla yargılanıyor. Bakanlık önerdi Balıkesir L Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nda sürülen birinci müdürü Bekir K. için Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Başkontrolörlüğü’nün raporunda başka bir kuruma atanması önerildi. Ayrıca Sorumlu Başmemur Mustafa B’nin da başka bir kurumda mesaisinin sürdürmesi kanaatine varıldı. Mustafa B. de Tarsus Cezaevi’ne gönderildi. Geçen günlerde Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne ilişkin çıkarılan kararnamede Bekir K. ve Mustafa B.’in görev yeri değişti. Aileyi suçlamıştı Kepsut Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında açılan davada ifade veren Bekir K. mağdur durumda olduğunu belirterek Yurdakul ailesinin tazminat için dava açtıklarını söylemişti. Failler yargıdan kaçırılıyor Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini öğrenmek ve sorumluların yargılanması talebiyle Galatasaray Meydanı’nda 696’ncı kez bir araya geldi. Bu hafta 1981 yılında İstanbul’da gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Süleyman Cihan’ın akıbeti soruldu. Süleyman Cihan’ın ailesi adına konuşan Avukat Ahmet Cihan, “Bilinmeyen bir şey yok açık olan bu faillerin ve yetkililerin yargı önüne çıkarılmamasıdır. Yar gıdan kaçırılmasıdır. Açık olan bu kişilerin devletin cezasızlık zırhına büründürülmesidir” dedi. CHP İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu ise “Bugün yaşadığımız bu dönemin birinci sorumlusu yargıdır. Yargının bağımsız, tarafsız olmaması ve yargının halktan, haktan yana olmamasıdır. Talimatla çalışan, siyasete endekslenmiş, insanları rehin alan ve bunun pazarlığının bizzat yargıda yapıldığı bir anlayışın içinden geçiyoruz” ifadelerini kullandı. l İSTANBUL / Cumhuriyet Brunson’la takas fikri kimden çıktı Tutuklu bulunan ABD’li rahip Andrew Brunson’un durumuyla ilgili Washington ve Ankara arasında birkaç aydır devam eden pazarlıklara geçen yazımda değinmiştim. Nedendir bilmiyoruz, iki başkent prensipte anlaşmışken son dakikada iş yattı. Anlaşma, Andrew Brunson’un serbest kalarak ülkesine dönmesi karşılığında New York’taki davada ceza alan Halkbank yetkilisi Hakan Atilla’nın Türkiye’ye iadesiydi. Ama olmadı. Ankara, ABD’nin adım atmadığını, Washington ise son dakikada Türkiye’nin ek taleplerle geldiğini iddia ediyor. Her durumda ciddi bir kriz. Ben Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Brunson meselesinde “topa girmemesini” yani ABD Başkanı ya da Başkan Yardımcısı’na cevap vermekten imtina etmesini, hâlâ iki ülke arasında bir pazarlık marjı olduğu şeklinde yorumluyorum. Bu yönde bir başka sinyal de Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın dünkü Daily Sabah gazetesinde “ABD yönetiminin Türkiye’nin güvenlik endişelerini anlaması durumunda bu ilişkiyi kurtarmak ve ileri götürmek hâlâ mümkün olabilir” ifadesi. (Kalın, perde arkasında Almanya ile krizin aşılması ve Deniz Yücel’in iadesi konusunda da önemli rol oynamıştı.) Demek ki hâlâ devam eden pazarlıklar var. Tabii bu, 23 yıldır Türkiye’de yaşayan Andrew Brunson’un tutuklanmasına neden olan iddiaların uyduruk olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Burada dava detaylarına uzun uzadıya girecek yer yok. Ancak hepimiz artık yargının nasıl işlediğini iyikötü biliyoruz. Cumhuriyet gazetesi yazarları da öğlen lahmacun ısmarlamak için aradıkları telefonda ByLock olduğu iddiasıyla ‘FETÖ’ye destekten’ bir yıla yakın cezaevinde kalmıştı. Şaşırmamak lazım. Ancak otoriter bir rejimin bile kendi içinde mantıklı olması lazım. Örneğin Deniz Yücel’in Almanya’ya iadesi, Türkiye’ye yönelik savunma ambargosunun kalkması ve Almanya ile ilişkilerin normalleşmesine vesile olmuştu. Asla kirli pazarlıkları onayladığım için söylemiyorum; ancak bu tarz ‘alver’in devlet için bir mantığı olmalı. Brunson işinin ise bu noktadan sonra Ankara açısından getirisi değil götürüsü var. Tabii burada haksızlık yapmamak adına önemli bir bilgi paylaşmak isterim. Brunson üzerinden takas pazarlığı fikri, ilk olarak Ankara’dan değil, Reza Zarrab ABD’de tutuklandıktan sonra avukat olarak tuttuğu eski New York Belediye Başkanı Rudy Giuliani’den çıkmıştı. Diyebiliriz ki, ortalığı bulandıran Giuliani oldu. Tevatür o ki, ‘Trump’un dostu’ kartvizitiyle Ankara’ya gelip Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan randevu talep eden Giuliani, ‘Brunson karşılığı Zarrab’ fikrini ortaya atan isimdi. O zamana kadar kimsenin aklında takas yoktu. Tahminim, Erdoğan’ın ‘Al papazı ver papazı’ cümlesini kullanması da, bu gezinin hemen ardından oldu. Aradan geçen zamanda Zarrab çoktan FBI ile anlaştı, güme giden Hakan Atilla oldu. Daha sonra Brunson Amerikan kamuoyunda önemli bir sembole dönüşünce, Amerikalılar takas işini Hakan Atilla ile yapmayı teklif etti. Ancak sürecin çok uzaması ve havada uçuşan tehditler, bugün itibarıyla tehlikeli bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Ankara tarafından TürkAmerikan ilişkilerinde bir alver vesilesi olarak görünen olay, artık pimi çekilmiş bir bomba. Türkiye açısından sorun net. Zaten Beyaz Saray, silah şirketleri ve ABD Dışişleri Bakanlığı dışında Washington’da Türkiye’deki hükümetin pek seveni yok. Kongre ve kamuoyu, çoktandır karşısında. Şimdi Ankara, Beyaz Saray ve Trump’la da arayı bozuyor. ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı Mike Pence’in Twitter’dan yazdıklarına bakılırsa, bunun bir adım ötesi ‘yaptırım’. Belli ki Trump ve Pence’in söz ettiği, Kongre’deki F35 ya da S400 yaptırım tasarıları değil, bambaşka bir durum. Ezcümle; iki taraf da ateşle oynuyor. Fatma Özbay serbest bırakılsın İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi (İHD) 331. Hafta F oturmasında tutuklu bulunan Fatma Özbay için dün Galatasaray Meydanı’nda bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Kandıra 1 No’lu F tipi hapishanesinde ve Tekirdağ 2 No’lu hapishanelerinde kadın mahpuslara çıplak arama dayatılmasında bulunulduğunu ifade eden İHD Üyesi Mukaddes Şamiloğlu, Erzurum F tipi kadın hapishanesinde tutuklu bulunan Fatma Özbay’ın meme kanserine yakalandığını, Mayıs 2018’de ameliyat edildiğini hatırlatarak kemoterapi tedavisine devam edilmesi gerektiğini söyledi. Şamiloğlu ayrıca, hapishane koşullarının hijyenik olmadığını, koşulların iyileştirilmesi yönünde taleplerde bulunduklarını, ancak bu taleplerin yerine getirilmediğini belirterek “Fatma Özbay’a plastik tabaklarda yemek yediriliyor sağlıklı beslenmesi içinde kantinden alışveriş yapmasına izin verilmiyor” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle